You are on page 1of 292

14.

MÜZE
ÇALIŞMALARI VE KURTARMA
KAZILARI SEMPOZYUMU

30 Nisan-2 Mayıs 2004


ÜRGÜP/NEVŞEHİR

T.C. KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI


Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü
T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI
Yayın No: 3031
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü
Yayın No: 110

YAYINA HAZIRLAYANLAR
Koray OLŞEN
Dr. Fahriye BAYRAM
Dr. Adil ÖZME

DİZGİ: Meryem UYANIKER

ISBN: 975-17-3155-0
ISSN: 1300-5626

Kapak Düzeni: Ozan Sağdıç


Kapak Motifi: “Y” ve “kaz ayağı” gibi isimlerle anılan motifin kökeni
Karahanlılar ve onların çağdaşı Büyük Selçuklu Dönemine kadar inmektedir.
Anadolu’da en güzel örneği Erzurum Çifte Minareli Medrese’deki taş sü-
tun üzerinde, değişik bir uygulaması da Sivas Buruciye Medresesi’nde görül-
mektedir. Çini-mozaik mihraplarda da bu motife rastlanmaktadır.

Not: Bildiriler, sahiplerinden geldiği şekliyle ve sunuş sırasına göre ya-


yınlanmıştır.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI DÖSİMM BASIMEVİ


ANKARA-2005
İÇİNDEKİLER

İsmail KARAMUT
Selinus Antik Kenti ve Traianus’un Kenotaphı ................................................. 1

Seher TÜRKMEN, Akif GAFFAROĞLU


Antiokheia ad Cragum Mozaikli Alan Kazısı .................................................. 7

Salim YILMAZ, Cevdet SEVİNÇ


Seydiler Tümülüsü Kazısı .............................................................................. 15

Hasan ŞAHİN
Erdek, Karşıyaka Beldesi Bizans Kilisesi Kurtarma Kazısı .......................... 27

Elmas KAYA, Tülin TAN


Kyzikos Antik Kenti Metroon Kurtarma Kazısı ............................................ 45

Mehmet YILMAZ
Kurtuluş Beldesi (Briula Nekropolü) Kurtarma Kazısı ................................... 55

Hamza GÜLLÜCE, Ahmet BEYAZLAR


Gaziantep Kalesi 2003 Yılı Kazısı ................................................................. 63

Hikmet DENİZLİ, Soner ATEŞOĞULLARI, İzzet ESEN


Ankara Roma Hamamı 2002 Yılı Kurtarma Kazısı ....................................... 75

Asuman ALPAGUT, F. Gülay ASLAN


Ankara Roma Hamamı Kazısından Çıkarılan (2002)
İskeletlerin Paleoantropolojik İncelemesi ...................................................... 89

Azize YENER, Nuray MALKOÇ


Kaleiçi, 148 Ada, 15 Parselde Yapılan Sondaj Kazısı .................................... 101

Emin YENER
Alabanda Antik Kenti Kazı, Temizlik ve Çevre Düzenleme
Çalışmaları .................................................................................................... 109

Emin YENER
Aydın Müzesi Onarım ve Teşhir-Tanzim Çalışmaları .................................... 117

H. Ali EKİNCİ
2004 Yılı, Gölhisar, Yusufça Erken Bizans Dönemine Ait
Kilise Kurtarma Kazısı .................................................................................. 125

Emin YENER
Yörük Ali Efe Evi Müzesi Teşhir ve Tanzimi ............................................... 133
Ünal DEMİRER, İlhan GÜCEREN, Mustafa DEMİREL
Pisidia Antiokheiası 2003 Yılı Çalışmaları ................................................... 141

Jale DEDEOĞLU
Aksu Zindan Mağarası Kutsal Alanı ............................................................. 153

İ. Akan ATİLA, Aynur TOSUN


Antalya Müzesi Teşhir-Tanzim Çalışmaları .................................................. 167

Mehmet ÖNAL
Belkıs/Zeugma 2003 Yılı Kazı Çalışmaları ................................................... 179

Revza OZİL
Nevşehir İli, Göreme Elmalı Kilise Duvar Resimlerinde
Koruma Onarım (2003) ................................................................................ 195

Güldem POLAT
Avşa Adası’ndaki Hagios Georgios Manastırı .............................................. 205

Nurettin ÖZKAN
Konya-Meram-Gökyurt Köyü, Kilistra Antik Kenti
Koruma ve Onarım Çalışmaları (2002-2003) .............................................. 217

Şahin YILDIRIM
Makedonya Kulesi Kurtama Kazısı 2002 .................................................... 233

Şahin YILDIRIM
Makedonya Kulesi Kurtarma Kazısı 2003 ................................................... 243

Şahin YILDIRIM
Hıdırlık Tabyası Kurtarma Kazısı 2003 .......................................................... 251

Zülküf YILMAZ, Ahmet SİPAHİOĞLU


Vize (Bizye) Antik Tiyatrosu 2003 Yılı
Temizlik ve Temizliğe Yönelik Kazı Çalışmaları ........................................ 259

Mevlüt ÜYÜMEZ
Afyon İli, Sultandağı İlçesi, Sahipata (İshaklı) Kervansarayı,
Sondaj Kazısı ................................................................................................ 271

Ülkü İZMİRLİGİL
Side Tiyatrosu ve Çevresinde Kazı,
Koruma, Onarım Çalışmaları (2003) ............................................................. 281
SELİNUS ANTİK KENTİ VE TRAİANUS’UN KENOTAPHI

‹smail KARAMUT*

Selinus antik kenti, Gazipaşa ilçe sınırları içerisinde ve Hacı Musa Çayı’nın (Se-
linus Potamus) denize döküldüğü yerde, denize dirsek gibi uzanan bir tepenin üzerin-
de ve yamacına kurulmuştur (Resim: 1). Antik Dönemde Dağlık Kilikya’nın önemli tica-
ret limanlarından olan ve tarih sahnesine Pirundu Krallığı’nın batı sınırı olarak geçen,
İ.Ö. 557-56’da Sallune olarak adlandırılan Selinus; Helenistik, Roma, Bizans ve Sel-
çuklu dönemlerinde iskân görmüştür. Bugün için görülebilen akropol, agora, büyük ve
küçük hamamlar, anıtsal mezar yapılarının yer aldığı nekropol, odeon, su kemerleri, ki-
lise ve Şekerhane Köşkü kentin önemli yapılarındandır (Plân: 1).
Roma İmparatoru Traianus’un (İ.S. 97-117) Part seferinden Roma’ya dönerken
117 yılı Ağustos ayında bu kentte hastalanarak ölmesi ve küllerinin Roma’ya götürül-
mesi, Romalılar’ın bu kente olan ilgisini artırmıştır1. Daha sonra Selinus kent sikkele-
rinde kentin isminin "Traiano Selino" olarak değiştirildiğini görmekteyiz. Yine sikkelerin
arka yüzünde dört sütunlu tapınak içinde Zeus gibi betimlenmiş imparator tasviri yer al-
maktadır (Resim: 2). Bu bilgiler ışığında kentte, İmparator Traianus adına bir tapınak
veya kenotaph olması gerektiği düşüncesi oluşmuştur.
19. yüzyıl başlarında Selinus’u ziyaret eden Francis Beaufort kentin merkezinde
kare plânlı bir yapıdan bahsederek bu yapının Roma İmparatoru Traianus adına yapı-
lan kenotaph olabileceğini belirten ilk araştırmacıdır2. Beaufort’un bahsettiği yapı, ken-
tin düzlük alanında bulunan ve halk arasında “Şekerhane Köşkü” olarak isimlendirilen
yapıdır. Bu anıtsal yapı kimi araştırmacılara göre orijinal Selçuklu köşkü, kimine göre
kenotaph olarak tanımlanmaktadır.
Alanya Müzesi olarak bu yapıda kazı çalışması yapmakla anıtsal yapının fonk-
siyonunu ortaya çıkarmak ve bu tartışmalara son vermek özellikle de Roma imparato-
runa ait bir kenotaphın varlığını kanıtlayarak çok önemli bir bilimsel sonuç elde edebil-
mek hedeflenmiştir. Ayrıca halk arasında söylence olarak günümüze kadar gelen "kral
mezarı" tanımlaması ile sürekli kaçakçıların boy hedefi haline gelmesi, bizleri bu yapı-
da çalışma yapmaya yönelten bir diğer önemli nedendir.
Yapının fonksiyonunu belirlemek ve yapıya zarar veren dolgu toprağın ve bitki-
lerin temizlenmesi için alınan izin gereği 06/10/2003-17/10/2003 tarihlerinde, müdürlü-
ğümüz tarafından 10 işçi ile toplam 10 iş günü kurtarma kazısı ve çevre düzenleme ça-
lışması yapılmıştır (Resim: 3).
Yapının iki evreli olduğu, iki farklı dönemde kullanıldığı ilk bakışta anlaşılmakta-
dır. Birinci dönemdeki yapının, sonraki dönemde dört tarafının gömlek gibi ikinci bir du-
varla çevrildiği çok açık bir biçimde görülmektedir. Bu nedenledir ki, Selinus’u ziyaret
eden seyyah ve bilim adamları yapının işlevi konusunda farklı yorumlarda bulunmuş-

* Dr. İsmail KARAMUT, Müze Müdürü-Alanya/TÜRKİYE


1 O. Akşit, Roma ‹mparatorluk Tarihi, İstanbul Üniversitesi, Ed. Fak. Yayınları, İstanbul, 1976, s. 190; Cass Dio:Belli-
cossimus Princess Anette Münnerich-Asmus Trajan Mainz 2002.
2 F. Beaufort, Karamania, R. Hunter, 1818, s.188-189.

1
lardır. Bazıları imparatora ait kenotaph yapısı olduğunu söylerken, bazıları da Selçuk-
lu öğelerinin fazlalığından, yapının Selçuklu hanı olabileceğini savunmuşlardır3.
Kazı çalışmalarımıza başlamadan önce dahi karşımızda iki farklı dönemde kul-
lanılmış bir yapı kalıntısı ile karşı karşıya olduğumuz eldeki verilerle anlaşılmakta idi.
Yapının ikinci kullanımının Selçuklu Dönemi özellikleri gösterdiğini ve köşk olarak kul-
lanıldığını söyleyebilecek durumdayız.
Birinci yapıyı kuşatan ikinci kullanımda devşirme malzemenin bol olarak kullanıl-
ması, giriş kapısının solundaki eyvanın Ortaçağ mimarîsine ait bir unsur olması, ele ge-
çirilen çini parçalarının Selçuklu Dönemi özellikleri göstermesi ve de en önemlisi giriş
kapısı duvarlarındaki kırmızı zikzak motifleri yapının ikinci kullanımının Selçuklu Döne-
mi olduğunu apaçık kanıtlamaktadır (Resim: 4).
Bizim de araştırma konumuzun özü, birinci özgün kullanımın ne olduğudur. Ama-
cımız bu sorunun yanıtını vermeye yöneliktir. Kazı çalışmalarına yapının üstündeki dol-
gu toprağın temizlenmesi ile başlanmıştır. Buranın kazısı sonucu toprak örtünün bir bö-
lümü temizlendiğinde karşımıza çıkan mimarî buluntular ve taban döşemi birinci kulla-
nımın Roma yapısının üst kat plânını açığa çıkarmış, yapının yorumlanmasına yönelik
önemli ipuçlarını ortaya koymuştur (Plân: 2)4. Temizlik sonrası ortaya çıkan döşeme ve
yaklaşık kare plânlı bir odanın temellerine ait köşeli blok taşlar, yapının iki katlı olduğu-
nu ve üst katta kare plânlı bir odanın (naos) varlığını gösteren önemli ipuçlarıdır. Ça-
lışmalarımızın devamı sonunda üst katın pronaos ve naos bölümlerinden oluştuğu gö-
rülmüştür. Naos bölümünden kuzeye doğru bir basamakla pronaos bölümüne geçil-
mektedir. Bu geçişin sağında ve solunda iki sütunun yer aldığı kalan izlerden anlaşıl-
maktadır. Ayrıca naos tabanının mermer döşeme ile kaplı olduğu ve yer yer onarım
gördüğü tespit edilmiştir. Bu odanın kuzeybatı köşesinde yer alan merdiven açıklığı da
temizlenmiş olup merdivenin alt kata 16 basamakla ulaştığı anlaşılmıştır. Yapının gü-
ney duvarında yer alan silmeli büyük blok taşın ise Roma Dönemi yapısının ikinci ka-
tına geçişte kullanıldığı ve in situ olduğu görülmüştür. Bu verilere göre yapının dışını
kaplayan ve çok sayıda devşirme malzeme kullanıldığı dış duvarının, sonraki dönem-
de yapıldığı kesin olarak anlaşılmıştır. Üst katın kazısı sırasında çok sayıda mermer
mimarî parça ve insan betimli mermer kabartma parçaları ele geçirilmiştir (Resim: 5).
Yapının önünde, batı ve doğu cephelerinde de kazı çalışmaları yapılmıştır. Bu-
nun sonucunda; yapının, batı ve doğu duvarı boyunca yaklaşık üç metre genişliğinde
harçlı bir zeminle çevrelendiği saptanmıştır. Zeminin yapımında yer yer doğal kayadan
da faydalanılmıştır.
Yapının içinde de çalışmalar yapılmıştır. Burada iç içe iki oda yer almaktadır. Oda-
lar yaklaşık kare plânlıdır. İkinci odada havalandırma delikleri, arkasol, seki ve üst kata
çıkan merdiven bulunmaktadır. Odaların tabanında sonradan yapıldığını düşündüğü-
müz harçlı bir zemin görülmektedir. İkinci odanın güney duvarı boyunca uzanan sekinin
önünde ve batı duvarında yer alan arkasolün önünde iki sondaj çukuru açılmıştır. Son-
daj için seçilen alanlar daha önce kaçakçılar tarafından kazılmış alanlardır. Birinci son-
daj çukuru, sekinin önündeki çukur olup 210x310 cm. ölçülerindedir. Burada -185 cm.
derinliğe ulaşılmıştır. -160 cm.de çukurun doğu duvarında dikdörtgen plân veren bir taş
sırası tespit edilmiştir. Ortaya çıkan taş sırası bu yapı öncesi evreye ait olmalıdır. İkinci
sondaj çukurunda 150 cm. derinleşilmiştir. Dolgu toprağın içinde çok sayıda kiremit par-
çası bulunmuştur. Ayrıca aynı mekânın zemin temizliği sırasında (oda kapısının hemen
solunda) Selçuklu Dönemine ait turkuaz ve siyah sırlı haç kollu çini parçaları ile üzerin-
de kuş betimli çini parçaları bulunmuştur (Resim: 6, 7). Eldeki verilere göre Roma Dö-
nemi kullanımı olduğunu kabul ettiğimiz içteki yapının iki odalı bir plân içermesi, Dağlık
Kilikya bölgesinin Syedra, İotape, Antiokheia ad Cragum gibi antik kentlerinde karşılaş-
tığımız hereon tipi mezar plânları ile benzeşmekte ve yapının bölge mezar mimarîsi ör-

3 R. Heberdey-A. Wilhelm, Reisen in Kilikien, Wien, 1896, s.150-151.


4 Bu çalışmanın kazısı, plân, çizim ve ölçümleri meslektaşlarım Alanya Müzesi uzmanları Arkeolog Seher Türkmen,
Gülcan Demir ve Akif Gaffaroğlu tarafından gerçekleştirilmiştir. Çalışmalarımda beni yalnız bırakmayan meslektaşla-
rıma katkılarından dolayı teşekkür ederim.

2
nek alınarak yapıldığını göstermektedir. Odaların penceresiz oluşu günlük kullanıma
açık bir yapı olmadığının, ruhanî kullanıma daha uygun olabileceğinin, dolayısıyla, ke-
notaph olabileceğinin önemli bir kanıtıdır. Yapının temenos duvarı ile çevrilmiş oluşu
kentteki diğer yapılar ile kıyaslandığında daha önemli olduğunu, kutsal bir amaç için ya-
pılmış olabileceğini göstermektedir. Kullanılan malzemenin kaliteli ve renkli mermerden
oluşu yapıya verilen önemin diğer bir kanıtıdır. Çünkü Dağlık Kilikya bölgesinde mermer
ocaklarının az oluşu, bölgede mermer malzemenin önemini artırmış, yalnız önemli ya-
pılarda kullanılagelmiştir. Elbetteki Selinus halkı da kentlerinde ölen bir imparator adına
yapılan anıtsal yapıda, tanrısallığa koşut kaliteli mermer kullanmalıydılar.
Özetle, Roma Dönemi yapısının en az iki katlı olduğu, üstte ortaya çıkan kareye
yakın plânlı, tabanı mermer döşemeli bir oda (naos) ile alt katla bağlantı kuran merdi-
venin varlığından anlaşılmaktadır. Bu durumda, ikinci katın işlevi neydi ve mimarî ele-
manları nerededir? Mimarî elemanların Selçuklu köşkü yapılırken kullandığı, dış duvar-
lardaki düzgün kesilmiş mermer bloklardan ve acanthus yapraklı plaster Korinth başlı-
ğından anlaşılmaktadır. Ayrıca üst katta bulunan mimarî parçalar, yivli sütun parçaları,
özellikle de Roma Dönemi özellikleri gösteren askerî giyimli üç adet kabartma, üst kat
elemanları hakkında en önemli ipuçlarıdır. Devşirme malzeme kullanmayı seven Sel-
çuklu, elinin altındaki Roma yapısının üst kat malzemelerini kullanmayı yeğlemiştir. Bu
durumda Roma üst yapısı Korinth başlıklı, yivli sütunları olan, Attik- İon toichobat pro-
fil veren bir podyum üzerinde oturuyordu. Eldeki kabartmalardan da kenotaphın çevre-
sinin mitolojik sahneli kabartmalarla süslü olması gerektiği akla gelmektedir.
Bütün bu veriler bizi Selinus’ta, Roma Dönemi özellikleri gösteren iki katlı anıt-
sal bir kenotaph mezarın varlığına doğru götürmektedir. Anıtsal yapının naosu olarak
kabul edebileceğimiz üst kat odasının güneyindeki taban döşemelerinin söküldüğü ka-
lan izlerden bellidir. Belki de imparator yontusu burada duruyor idi. Daha sonra yontu
kaldırılırken taban bağlantısı kenetlerle birlikte sökülmüş olmalıdır.
Bilindiği gibi Roma geleneğinde imparatorlar da tanrılar kadar saygı görüyordu.
Bir kişinin ölümünden sonra tanrılaştırılarak tanrılara katılması anlamına gelen "apot-
heosis" Helenistik Dönemde yaygınlaşmaya başlamıştır. Roma’da ilk kez Caesar, "Di-
vus lulius" adı altında tanrı ilân edilmiştir. Bu bağlamda Roma’da ve eyaletlerde, impa-
ratorlar adına tapınak-kenotaph gibi, onlara tanrılar gibi saygınlık veren anıtsal nitelik-
te kutsal yapılar yapılmıştır. Anadolu’da bu tür uygulamanın bir örneği, Limyra’da ölen
Augustus’un torunu Gaius Caesar adına yapılmış kenotaph ile karşımıza çıkmaktadır.
Seferden dönerken felç olup Selinus’ta ölen İmparator Traianus için mutlaka
anıtsal bir yapı inşa edilmiş olmalıdır. Önemli ve sevilen bir imparatorun ölümünden
sonra gelenekler doğrultusunda adına bir kenotaph inşa edilmesi, tanrılaştırılması çok
doğal olmalı. Üstelik kentin adı imparatorun ölümünden sonra değiştirilerek "Traiano-
polis" olarak anılmaya başlanmıştır.
Alexander Severus Döneminde (İ.S. 222-235) basılan Selinus sikkeleri üzerinde
de prostilos tipi bir tapınak ve kült heykeli olarak Traianus’un görülmesi burada bir anıt-
sal yapının varlığını kanıtlamaktadır. Ayrıca Decius’un karısı Herennia Etruscilla (İ.S.
249-251) adına basılmış bir sikkenin arka yüzünde "Tanrısal Traianus’a ait tapınak" ya-
zılıdır. Dört sütunlu stilize Traianus Tapınağı ve içerisinde imparator tahta oturmaktadır.
Zeus’a benzer şekilde, elinde şimşek demeti ve mızrakla betimlenmiştir5.
Elimizdeki veriler sikkelerde betimlenen anıtsal yapının Traianus adına yaptırı-
lan kenotaph olması gerektiği yönündedir. Selçuklular anıtsal bir Roma yapısını köşk
olarak yeniden kullanırken olasılıkla yapının görkeminden ve kutsallığından etkilenmiş
olmalıdır (Resim: 8, 9).
Çalışmalarımıza konu olan anıtsal yapının bu kentte ölen Traianus adına yapıl-
mış, onu tanrılaştıran kenotaph olduğu, tahtta oturan imparator tasvirli sikkelerde be-
timlenen prostilos tipindeki dört sütunlu yapının da bu kenotaphın ikinci katı olması ge-
rektiği, sonuç olarak söylenebilir.

5 M. Karola-J .Nolle; Götter-Staedte-Feste Kleinasiatische Münzen der Römischen Kaiserzeit, Ausstellung von 22 Juli
bis 30 Oktober, 1994 in der Staatlichen Münzsammlung München (1994) Nr.109.

3
Plân 1: Kent plânı, 1-kenotaph (şekerhane), 2-odeon, 3-hamam, 4-su kemeri,
5-agora, 6-surlar

Plân 2: Üst kat plânı

4
Resim 1: Selinus, genel görünüm Resim 2: Selinus kent sikkesi

Resim 3: Üst kat çalışması

Resim 4: Ön cephe, ey-


van ve kapı

5
Resim 5: Kabartma parçası Resim 6: Tümlenebilen çiniler

Resim 7: Kuş betimli çini parçası

Resim 8: Genel görünüm Resim 9: Üst kat genel görünüm

6
ANTIOKHEIA AD CRAGUM MOZAİKLİ ALAN KAZISI

Seher TÜRKMEN*
Akif GAFFARO⁄LU

Αντιοχεια επι Κραγω, Αντιοχον πολισ, Αντιοχεια µικρα, Antiochia parva,


Antiochet, Antiozeta, Andawsc, Andusig, 1920’li yıllarda Endişegüney, 1960 yılından
sonra ise Güneyköy isimleri ile kayıtlara geçmiş olan antik kent Gazipaşa İlçesi sınır-
larında olup Alanya'ya uzaklığı yaklaşık 60 km.dir (Harita).
Antik dönemde Lamotis bölgesi içerisinde yer aldığı bilinen kent bir diğer Dağlık
Kilikya kenti İotape gibi Kommagene Kralı 4. Antiochos (İ. S. 38-72) tarafından kurul-
muştur. Bundan öncesine ait bir bilgi henüz bulunmamaktadır. 3. yüzyılın başlarında
Kragos isimli bir tepenin ismi kayıtlarda geçmektedir ki bu, kentin üzerinde bulunduğu
tepenin ismi olmalıdır. 5. yüzyılda Hierocles te Antiokheia, metropolisi Seleukeia olan
İsauria kentleri arasında sayılmaktadır. Bu eyaletin kenti olarak önce Antiokheia patrik-
liğine, 7. yüzyıldan sonra ise Konstantinopolis patrikliğine bağlanmıştır.
462 yılında kentte büyük bir deprem olmuştur. Selinuslu Longinus, İmparator
Anastasios’un emri ile Antiokheia’yı ele geçirmiş ancak buradan İsaurialılar’ın ayaklan-
masını desteklemiştir. Longinus daha sonra 498 yılında Antiokheia'da yakalanmış ve
Konstantinopolis'e götürülmüştür. Konstantin Porphyrogennetos Antiokheia Mikra’yı,
Kibyraioton temasına bağlı şehirler arasında sayar, aynı zamanda burasının deniz filo-
su destek noktası olduğunu söyler. Hatta bunun için 949 yılında filo Girit seferi için top-
landığında, İsauriya sahilinde nöbetçilik görevi için 2 gemi Antiokheia’da bırakılmıştır
(Resim: 1). 12. yüzyıldaki denizcilik haritalarında kentten küçük Antiokheia olarak bah-
sedilir. Örneğin 12. yüzyılda Saewulf, 1107’de Rus manastır başpapazı Daniel, 1126’da
Apulya'lı 2. Bohemund, 1191 yılında Fransa Kralı 2. Philip tarafından kent ziyaret edil-
miş, 1225 yılında ise M. Ertokuş tarafından zapt edilmiştir.
Nohut Yeri Mahallesi olarak bilinen mevkide yer alan antik kent geniş bir alana
yayılmıştır. Roma Dönemine ait kalıntılar doğudaki tepede, merkez agora (40x60 m.)
ve 12.10 m. genişliği, 166 m. uzunluğu olan sütunlu cadde çevresinde toplanmıştır. Sü-
tunlu cadde anıtsal bir tak ile son bulur. Sütunlu caddenin iki tarafında dükkânlar yer
alır. Sütunlar granitten olup arşitravlar 3. yüzyıla tarihlenebilir. Doğudaki en yüksek nok-
tada Korinth düzeninde bir tapınak, agora içerisinde stylobat seviyesinde kalabilmiş
ikinci bir tapınak, iki adet hamam, iki tane üç nefli Erken Bizans Dönemi kilisesi ve sü-
tunlu caddenin kuzey bitiminde yer alan trikonchos kentin en belirgin yapılarındandır.
Yerleşimin doğu tarafında ise küçük bir Ortaçağ kilisesi vardır. Batıdan doğuya doğru
bir yay çizildiğinde ise Roma Dönemi nekropolü ve sivil yerleşim alanı görülebilir. De-
nize doğru çıkıntı yapan Roma Dönemi yerleşimine yaklaşık 1 km. uzaklıktaki tepenin
üzerinde ise Ortaçağ yerleşimi görülebilir. Etrafı surlarla çevrili olan bu kalenin duvar-

* Seher TÜRKMEN, Arkeolog, Alanya Müze Müdürlüğü-Alanya/TÜRKİYE


Akif GAFFAROĞLU, Arkeolog, Alanya Müze Müdürlüğü-Alanya/TÜRKİYE

7
larında yer yer Roma Dönemine ait devşirme malzeme kullanılmıştır. Bu kalenin içeri-
sinde ve yakınındaki tepe üzerinde küçük küçük beş adet kilise görülebilir (Resim: 2).
Günümüz yerleşimi ise antik kent içerisinde dağınık olarak geniş bir alanda yer al-
makta olup bölge, 1. ve 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edilmiştir. 2001 yılın-
da N. Rauh başkanlığında yapılan yüzey araştırmasında mozaiğin bir kısmının açıkta ol-
duğu belirlenip müzemize bildirilmiştir. Genel Müdürlüğümüzün ilgi izni ile 24-26.09.2002
tarihlerinde kurtarma kazısı çalışması tarafımızca yapılmıştır (Resim: 3, 4).
Kazısı gerçekleştirilen mozaikli alan yukarıda bahsedilen Roma Dönemi kent
yerleşimine ait kalıntıların yoğun olduğu bölgede, sütunlu cadde ile agora arasında yer
alan hamam binasının hemen önündedir. Toprak yüzeyine çok yakın olması ve burada
iki yıl öncesine kadar tarım yapılmış olması nedeniyle mozaiğin küçük bir kısmı açığa
çıkmış durumdaydı. Toprak altında 10-30 cm. arasında değişen derinlikte yer alan mo-
zaiğin 12.50x8.00 m.lik kısmı açığa çıkarılmıştır. Kuzey-güney doğrultusunda yer alan
kazı alanının batı tarafında daha çok oval bir plâna sahip olan, kesme blok taşlarla ya-
pılmış bir havuz ve bu havuzun önünde yer alan beş adet sütun kaidesi ve bu kaidele-
rin üst yüzeyi ile aynı seviyede döşenmiş olan mozaikli alan bulunmaktadır. Havuza ve
sütun kaidelerine göre simetri sağlanarak döşenmiş mozaik panolara bölünmüştür. Ka-
idelerin önünde dört ve havuzun güneyinde bir olmak üzere toplam beş pano açığa çı-
karılmıştır (Plân). Desenler ortalama 1.5-2. cm. boyutlarındaki beyaz, gri, sarı, kırmızı
renkli taş ve pişmiş toprak tesseralar ile oluşturulmuştur (Çizim: 1-4). Mozaikli alanın
doğusunda kuzey-güney yönünde moloz taş ve harç kullanılarak örülmüş bir duvar ve
duvarın doğu bitişinde kullanılmak aşınmış olduğu görülen ve büyük plâka taşlardan
oluşan taş döşeme tespit edilmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda yer yer bozulmuş ol-
masına rağmen, oldukça sağlam kalabilmiş olan mozaiğin, kuzey ve güney yönlere
doğru aynı şekilde devam ettiği ve geniş bir alanı kapsadığı söylenebilir.
Havuzun iç kısmında küçük bir alanda zemin yoklaması amacıyla derine inilmiş
ve yaklaşık 95 cm. derinlikte taş döşeli havuz zeminine ulaşılmıştır. Mermer blok taş-
larla yapılan havuzun mevcut üst seviyesi mozaik yüzeyinden 10 cm. daha yüksektir
ve havuz duvarının dış kısmına moloz taşlarla ince bir duvar örülmüştür.
Havuzun doğu tarafında güney-kuzey yönünde eşit aralıklarla sıralanan kare
mermer bloklarının sütun kaidesi olduğu, havuzla aynı döneme ait olan bu mimarîye
göre mozaiğin daha sonraki bir zamanda yeniden yapıldığı anlaşılmıştır. Açılan alan
içerisinde ortaya çıkarılan su sistemine ait iki rogarın kesitlerinde, alt seviyede eski mo-
zaiğe ait harç tabakası da, bunu doğrulamaktadır.
Yukarıda bahsedilen iki adet rogar, mozaiğin kuzeyden ikinci panosunun ortasın-
da ve havuzun güney kenarındadır. Bunların birbirleriyle olan bağlantısı havuz kena-
rından geçen ve mozaiğin bir kısmını kesen, derinliği 10 cm., genişliği de 10 cm. olan
sonradan oluşturulmuş yüzeysel bir kanalla sağlanmaktadır. Ayrıca ortada yer alan ro-
garın içi temizlenmiş ve bunun zeminine yakın bir yer doğuya uzanan bir kanal açıklı-
ğı görülmüştür.
Çalışmalar boyunca az miktarda buluntu ele geçirilmiştir (Resim: 5). Bunlar ha-
vuzun içerisinde bulunan iki parça halinde bir kandile ait parçalar ile Geç Roma Döne-
mine tarihlenebilecek seramik (amfora ve günlük kullanım kapları) parçaları ve bir Ko-
rinth sütun başlığına ait olan mermer parçadır. Buluntular ve mimarîye bakılarak havuz
ve kaidelerin M. S. 3. yüzyıl ve daha sonraki kullanımların ise Geç Roma Dönemine
kadar uzadığı anlaşılmaktadır. Mozaiğin gerek ölçüleri ve desenleri gerekse Anemuri-
um’daki benzer örnekleri göz önüne alınarak İ. S. 4. yüzyıla ait olduğu söylenebilir.
Yukarıda sözü edilen çalışmalar ödenek yetersizliği ve geniş alana yayılan mo-
zaiğin koruma güçlükleri göz önüne alınarak 3 gün ile sınırlandırılmış; geçici koruma
önlemi olarak mozaiğin kenarları ve kırık bölümleri kireç ve kumdan oluşan harçla sağ-
lamlaştırılarak üzeri dere kumu ile kapatılmıştır (Resim: 6-8).
Burada tarım faaliyeti durdurulmuştur. Ancak bu parsel agoranın tümünü kapsa-
makta ve agoranın diğer bölümlerinde de benzer şekilde yüzeyde yer yer mozaikler gö-

8
rülmektedir. Çok geniş bir alana yayıldığı anlaşılan mozaiklerin müzeye taşınmasının
mümkün olamayacağı, yerel halk tarafından sahiplenme duygusunu geliştirmek için,
buluntuları yerinde koruyarak ziyaretçilerin burada görmesinin daha uygun olacağı dü-
şünülmektedir.
Yapılacak kazı çalışmaları ile agoradaki tüm mozaiklerin açığa çıkarılması, ona-
rılması, yerinde koruma önlemleri alınarak çevresinin sınırlandırılması ve bu alan ile
antik kentin tümünün korunması için bekçi görevlendirilmesi daha uzun vadeli bir prog-
ram çerçevesinde gerçekleştirilmelidir. Bu durum gerçekleştiği takdirde antik kent ile iç
içe yaşayan yöre halkı eski eser korumacılığı konusunda bilinçlendirilerek antik kentin
korunması daha iyi sağlanacaktır.

KAYNAKÇA

G. BEAN-B. MITTFORT, Journeys in Rough Cilicia 1962-1963, 1964-1968.


E. ROSENBAUM, G. HUBER, S. ONURKAN, A Survey of Coastal Cities in Western Cilicia,
Ankara 1967.
HİLD-HELLENKEMPER, Tabula Imperii Byzantini 5, 1990 Wien.
S. ERDEMGİL-F. ÖZORAL, “Antiochia ad Cragum”, TAD. 1975 Ankara.
E. ALFÖLDI-ROSENBAUM, Anamur Nekropolü 1971, Ankara.

9
Harita

Plân

10
Çizim: 1

Çizim: 2

Çizim: 3 Çizim: 4

11
Resim 1: Antiokheia
ad Cragum
sahili

Resim 2: Genel görünüm

Resim 3: Kazı öncesi

12
Resim: 4

Resim 5: Kandil parçası

Resim 6: Sağlamlaştırma çalış-


maları

13
Resim 7: Mozaiğin kumla ötülmesi

Resim 8: Mozaiğin kumla örtülmesinden sonra

14
SEYDİLER TÜMÜLÜSÜ KAZISI

Salim YILMAZ*
Cevdet SEV‹NÇ

Denizli İli, Sarayköy İlçesi, Gerali Köyü sınırları içinde yer alan Seydiler Tümülü-
sü’nde kaçak kazılar yapıldığının Sarayköy Jandarma Karakol Komutanlığı tarafından
müze müdürlüğüne haber verilmesi üzerine, Denizli Müzesi, 2003 yılı içinde Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden kurtarma kazısı
talebinde bulunmuştur. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 14.03.2003
tarih ve 04489 sayılı ruhsatları gereği Seydiler Tümülüsü kurtarma kazısı; 05.05.2003
ile18.06.2003 tarihleri arasında 44 günlük bir çalışma ile tamamlanmıştır. Çalışmalara
11 işçi ve müze müdürlüğü arkeologları Salim Yılmaz ve Cevdet Sevinç’ten oluşan ekip
katılmıştır.
Seydiler Tümülüsü Sarayköy’den Babadağ İlçesi’ne giden karayolu üzerinde,
Sarayköy Mezarlığı’ndan ayrılan ve Acısu Köyü’ne giden stabilize yolun 1. km.sinden
sonra, güneydeki Babadağ silsilesinin kuzeyindeki Sarayköy Ovası ile birleştiği tekto-
nik tepe üzerinde yer alır. Tapuda Denizli İli, Sarayköy İlçesi, Gerali Köyü, Seyyitler
mevkii, 1-2 pafta, 518 No.lu parsel üzerinde bulunmaktadır. Sarayköy Ovası’na hâkim
bir tepe üzerindedir.
Kaçak kazılar, tümülüsün ortasından ve dairesel 6-7 m.lik bir alanda, 8-9 m. de-
rinliğe kadar yapılmıştır. Kaçak kazılarda düzgün yüzeyli kalker ve kumtaşı blok taşlar-
dan yapılmış mezar odasının dağıtıldığı tespit edilmiştir. Muhtemelen istediklerini elde
edemeyen define arayıcıları, mezar odasının doğusuna ve kuzeyine doğru tüneller
açarak aramalarına devam etmişlerdir. Kaçakçıların ne kadar tahribat yaptıkları, ancak
çalışmaların tamamlanmasından sonra anlaşılmıştır.
Mezar odasının girişini bulmak, ön oda, dromos ve krepis duvarlarını ortaya çı-
karmak için mezar odasının 17-18 m. doğusundan ve mezar odası ile aynı derinlikte
açmalar oluşturarak kazılara başlanmıştır. 5 m2 olan ilk açmadan sonra mezar odası-
na doğru yeni açmalar yapılarak kazılara devam edilmiştir. Bu şekilde üç açmada ya-
pılan kazıdan sonra mezar odasına ulaşılmıştır.
Doğu yöndeki ilk açma “A” açması olarak isimlendirilmiştir. “A” açmasında yapı-
lan kazılarda, eğimli toprak yüzeyinden 80-90 cm. derinlikte, balık sırtı şeklinde yan ya-
na üçer karşılıklı, toplam altı adet tuğladan yapılmış mezarlara rastlanmıştır. Mezarla-
rı balık sırtı şeklinde örten tuğlalar; 3-4 cm. kalınlıkta, her kenarı 60-70 cm. genişliğin-
de kare ya da dikdörtgen şeklinde yapılmıştır. Herhangi bir bozulma olmayan mezarla-
rın kısa kenarları birer tuğla ile kapatılmıştır.
Yan yana üç açma uygulanarak tümülüsün doğusundan mezar odasına kadar
yapılan kazılardan 16 adet tuğla mezar ortaya çıkarılmıştır.

* Salim YILMAZ, Denizli Müzesi Arkeoloğu, Denizli/TÜRKİYE


Cevdet SEVİNÇ, Denizli Müzesi Arkeoloğu, Denizli/TÜRKİYE

15
“A“ AÇMASI
“A” açmasında yapılan kazılarda 5 tuğla mezara rastlanmıştır.
Tu¤la Mezar 1: Mezarın uzunluğu 133 cm., genişliği 50 cm.dir. Dört tane tuğlası
vardır. Arazinin eğimli doğal yapısı içinde yer alan kumlu toprak zamanla yağmur suları
aracılığı ile sızarak mezarın tamamen toprakla dolmasına sebep olmuştur. Tuğlaların
dağılıp kırılmalarını önlemek için dıştan moloz taşlarla kenarlardan desteklenmiştir. Tuğ-
la Mezar 1’de hiçbir ölü hediyesi ve iskelet kalıntısı bulunamamıştır. Mezardaki iskeletin
yağan yağmur suyu ile toprağın yapısı ve aşırı nemden eridiği düşünülmektedir.
Tu¤la Mezar 2: Mezarın uzunluğu: 94 cm., genişliği: 45 cm.dir. Yine T.M. 1’deki
gibi tuğlalar çatı şeklinde üstten birleştirilmiştir. Mezarın kısa yüzlerine, yani baş ve
ayak uçlarına yerleştirilen dikey tuğlalar, mezar taşı işlevi görmektedir. Mezarın kısa ol-
ması çocuk mezarı olduğunu göstermektedir. Mezarın içinde ve ortasında bir tane piş-
miş topraktan yapılmış boyasız tek kulplu testicik bulunmuştur. Mezarda hiçbir iskelet
kalıntısına rastlanmamıştır.
Tu¤la Mezar 3: Uzunluğu: 130 cm., genişliği: 45 cm.dir. Çatı şeklindeki tuğlala-
rın kenarları büyük moloz taşlarla desteklenerek dirençleri artırılmaya çalışılmıştır. İçin-
de hiçbir iskelet kalıntısı ve mezar hediyesi bulunmamaktadır.
Tu¤la Mezar 4: Açmanın kuzeyindeki kesitte ve açmanın dışına taşar halde or-
taya çıkarılmıştır. Uzunluğu: 120 cm., genişliği: 40 cm.dir. Güneye bakan tuğlaları sağ-
lamdır; kuzeye bakan tuğlalar tahribata uğramıştır. Bu mezarda da hiçbir iskelet ve me-
zar hediyesi buluntusu yoktur.
Tu¤la Mezar 7: Uzunluğu: 185 cm., genişliği: 40 cm.dir. Mezar içinde bozulmuş
ve topraklaşmış iskelete rastlanmıştır. İskeletin başının dış konturları, kollar ve dizlere
kadar olan bacak kemikleri belirlenebilmiştir. Baş batı yöndedir. Kollar göğüs üzerinde
ve karın hizasına gelecek şekilde birleştirilerek gömülmüştür. Ancak tam birleştirilme-
yip yan yana konmuş şekilde durmaktadır. Sol alt kol belirgin, diğeri de çok az belirgin-
dir. Yetişkin mezarıdır. Muhtemelen iskeletin boyu 1.20 m.dir. İskeletin bel hizasında ve
kuzeye bakan bölümünde bir tane sağlam, tek kulplu testi bulunmuştur. Yine bel hiza-
sında ve güneyinde dağılmış halde kandil parçalarına rastlanmıştır. İskeletin altında, 5-
15 cm. çapında, moloz taşlarla düzgün bir satıh oluşturulmuştur.

“B” AÇMASI
Tu¤la Mezar 5: Mezarın sadece güney tarafındaki tuğlaların bir tanesi bulunmuş,
diğer tuğlaların olmadığı görülmüştür. İçinden sadece ağız kenarı kırılmış bir tane tes-
ti açığa çıkarılmıştır. Başka herhangi bir buluntu ve iskelet kalıntısı yoktur.
Tu¤la Mezar 6: Mezarın uzunluğu: 185 cm., genişliği: 50 cm.dir. Toplam 6 tane,
üçerli karşılıklı yerleştirilmiş tuğlalardan yapılmıştır. İçinde yapılan çalışmalar sonunda
konturları belirgin olmakla birlikte, toprakla kaynaşmış yetişkin bir insana ait iskelet ka-
lıntısına rastlanmıştır. Kalça kemiği yoktur. Bacakların dizden altı eksiktir. Kollar sol el
üstte, sağ el altta olmak üzere karın bölgesine karşılıklı yerleştirilmiştir. İskeletin yakla-
şık uzunluğu 145 cm.dir. Sol dizin yanında ve iskeletin kuzeyinde bir tane pişmiş top-
raktan yapılmış tek kulplu testi bulunmuştur. Göğüs üzerinde, kaburga kemikleri ile ka-
rışmış toprak içinde M.S. IV. yüzyıla ait korozyona uğramış birkaç sikke bulunmuştur.
İskeletin başı kötü korunmuştur. İskeletin dişleri üzerinde Diş Hekimi Armağan Söğüt-
lüoğlu tarafından yapılan incelemelerde; yirmilik dişlerin var olduğu, ön alt kesici dişle-
rin eksik olduğu, sol alt azı dişinde çürük bulunduğu, diş etlerinde yaşlılarda olduğu gi-
bi çekilme bulunduğu ortaya çıkmıştır. Yapılan inceleme sonucu bu mezarda yer alan
iskeletin yaşlı bir kişiye ait olduğunu, diş sorunlarının olduğunu, ön alt kesici dişlerin
kullanım sonucu, belki de yaşlanmadan kaynaklanan sebeplerden çıktığını söylemek
mümkündür.
Tu¤la Mezar 8: Dört adet tuğlası vardır. Mezarın uzunluğu: 125 cm., genişliği: 45
cm.dir. İçinde hiçbir iskelet kalıntısı ve buluntuya rastlanmamıştır.

16
Tu¤la Mezar 9: Mezarın uzunluğu: 185 cm., genişliği: 55 cm.dir. Mezarın batı
kısmında kafatasına ait belli belirsiz bir kalıntıdan başka iskelete ait parçaya rastlan-
mamıştır. Başın sol tarafında, kuzeyinde pişmiş topraktan yapılmış tek kulplu bir testi,
muhtemelen sol kolun olabileceği yerde, birbirine korozyonla birleşik iki bilezik bulun-
muştur. Yine parmakta olduğu tahmin edilen korozyonlu bronz yüzük ortaya çıkarılmış-
tır. İskeletin göğüs kısmında birbirine yapışmış korozyonlu bakır sikkelerin yer aldığı
görülmüştür. Sikkelerin göğüs üzerine bezden bir keseyle bırakıldığı düşünülmektedir.
Tu¤la Mezar 10: “B” açmasının güneyinde, bir kısmı açma dışında ortaya çıka-
rılmıştır. Mezarın uzunluğu: 185 cm., genişliği: 58 cm.dir. Erimiş ve toprakla karışmış
bir adet iskelete rastlanmıştır. Sol kolu sağ omza yakın, sol kol karın üzerine yerleşti-
rilmiştir. Ayaklar tamamen eridiği için yoktur. Başın kuzey tarafında pişmiş topraktan ya-
pılmış tek kulplu bir testi bulunmuştur. Göğüs üzerinde bozulmuş ve korozyonlaşmış üç
tane bakır sikke ele geçirilmiştir. İskeletin muhtemel boyu 160 cm.dir.
Tu¤la Mezar 11: “B” açması ile “C” açmasının güneyinde ve açmaların dışında
ortaya çıkarılmıştır. Karşılıklı ikişer çift olmak üzere toplam dört adet tuğlası vardır. Do-
ğu ucuna mezar taşına benzer, pişmiş topraktan yapılmış bir adet tuğla yerleştirilmiş-
tir. Uzunluğu: 125 cm., genişliği: 70 cm.dir. İçinden iskelete ve herhangi bir buluntuya
rastlanmamıştır.
Tu¤la Mezar 14: İki adet tuğlası olan mezarın uzunluğu ve genişliği: 60 cm.dir.
Doğu ucunda olan kapak tuğlası, kenarından ayrılmıştır. İçinde herhangi bir iskelet ka-
lıntısına ve buluntuya rastlanmamıştır.

“C“ AÇMASI
Tu¤la Mezar 12: Mezarın uzunluğu: 170 cm., genişliği: 80 cm.dir. İçindeki iske-
let eridiği için, hiçbir iskelet kalıntısına rastlanmamıştır. İçinden pişmiş topraktan yapıl-
mış tek kulplu bir testi bulunmuştur. Mezarın doğu ucu “B” açmasına taşmaktadır.
Tu¤la Mezar 13: Mezarın uzunluğu: 184 cm., genişliği: 68 cm.dir. Karşılıklı ikişer
adet olmak üzere toplam altı adet tuğlası vardır. İçinde erimiş hâlde çok az kol ve ba-
cak kemiklerine rastlanmıştır. Başının solunda ve kuzeyinde pişmiş topraktan yapılmış
tek kulplu bir testi bulunmuştur. Ayrıca bir tane korozyonlu bakır sikkeye rastlanmıştır.
Mezarın içinde erimiş hâlde korozyonlu çivi parçası bulunması bir başka özelliktir. Çivi
parçası ahşap tabutla yapılan gömüye ait bir parça olmalıdır.
Tu¤la Mezar 15: Mezarda dikkati çeken en önemli özellik ölünün, kuzeydoğu,
güneybatı yönünde yerleştirilmiş olmasıdır. Dört tane tuğlası bulunmaktadır. Bunun ku-
zeybatısında bulunan tuğla kırılarak çökmüştür. Uzunluğu: 120 cm., genişliği: 68
cm.dir. İçinde, kırılmış durumda cam bir koku kabı bulunmuştur. Başka bir buluntu yok-
tur.
Tuğla Mezar 16: Bu mezar, açmanın kuzey kenarında ortaya çıkarılmıştır. Uzun-
luğu: 170 cm., genişliği: 60 cm.dir. İskeletin başına, bacak ve kol kemiklerine ait bazı
parçaların bulunduğu görülmüştür. Diğer kısımları erimiştir. Kollar, göğüs üzerinde yan
yana yerleştirilmiştir. İçinde bir tane kırık, korozyonlu bronz yüzük bulunmuştur. Başka
buluntuya rastlanmamıştır.

GÜNEYDO⁄U AÇMASI
Yapılan üç açmada da tümülüs mezara ait krepis, dromos ve ön odaya ait duvar
izlerine ulaşılamaması sonucunda, Seydiler Tepesi’nin güneybatısında yeni bir açma
yapılması plânlanarak çalışmalar bu kısma yönlendirilmiştir. Arazinin doğal yapısında
tümülüsün tepe noktası ile farkın az olması sebebiyle çok fazla kazı yapılmadan sonuç-
lanacağı düşünülmüştür.
Ancak burada yapılan kazılarda da diğer açmalarda olduğu gibi çok sayıda, tuğ-
layla örülmüş M.S. IV. yüzyıla ait halk mezarlarına rastlanmıştır. Açmada yapılan kazı

17
tamamlandığında burada da krepis, dromos ve ön odaya ait duvarlara rastlanmamış-
tır.
Açmada 8 adet tuğla mezar ortaya çıkarılmıştır.
Tu¤la Mezar 17: Tuğla mezarın uzunluğu: 205 cm., genişliği: 64 cm.dir. Altı adet
tuğlası vardır. Mezarın içinde birkaç kemik parçası çıkarılmış, iskeletin diğer parçaları
erimiştir. Mezarın içinde ve ortasına yakın bir yerde pişmiş topraktan yapılmış tek kulp-
lu bir testi bulunmuştur. Ayrıca, 13 tane korozyonlu, bakırdan yapılmış Roma Dönemi-
ne ait sikkeler bulunmuştur.
Tu¤la Mezar 18: Mezarın uzunluğu: 186 cm., genişliği: 56 cm.dir. Mezara ait tuğ-
lalarda basınç sebebiyle kırıklar oluşmuştur. Mezarda iskelete rastlanmamıştır. Koroz-
yona uğramış sekiz bakır sikke bulunmuştur. Başka herhangi bir buluntu yoktur.
Tu¤la Mezar 19: Mezarın büyük bir kısmı tahribata uğramıştır. İki tuğlası kalmış-
tır. Uzunluğu: 69 cm., genişliği: 50 cm.dir. İçinde iskelet kalıntısı ve herhangi bir bulun-
tuya rastlanmamıştır.
Tu¤la Mezar 20: Mezarın uzunluğu: 184 cm., genişliği: 60 cm.dir. İçinde hiçbir is-
kelet ve buluntuya rastlanmamıştır.
Tu¤la Mezar 21: Mezarın uzunluğu: 135 cm., genişliği: 59 cm.dir. Dört tane tuğ-
lası vardır. İçinde hiçbir iskelet kalıntısına ve buluntuya rastlanmamıştır.
Tu¤la Mezar 22: Mezarın uzunluğu 125 cm., genişliği: 58 cm.dir. Açmanın kuze-
yinde ve kesitte bulunmuştur. İçinden korozyona uğramış bakır sikkeler ve pişmiş top-
raktan yapılmış tek kulplu bir testi bulunmuştur.
Tu¤la Mezar 23: Mezarın uzunluğu 190 cm., genişliği 60 cm.dir. İçinde hiçbir is-
kelet kalıntısı yoktur. Ancak, pişmiş topraktan yapılmış tek kulplu bir testi bulunmuştur.
Tu¤la Mezar 24: Mezarın uzunluğu: 192 cm., genişliği: 64 cm.dir. İçinde hiçbir is-
kelet kalıntısına rastlanmamıştır.Ancak, korozyona uğramış 2 adet bronz sikke bulun-
muştur.

TÜMÜLÜSÜN MEZAR ODASI KAZISI


Tümülüsün mezar odasının durumu ile ilgili ilk izlenimlerde, kaçak kazı alanının
7-8 m. derinliğe ve 6-7 m. çapında bir alana yayılmış olması sebebiyle tamamen kazı-
larak soyguna uğramış olabileceği düşünülmekteydi. Çok derin ve çok geniş kaçak ka-
zı alanı olmasına rağmen, mezar odası üzerinde çöküntü toprak ve moloz taş yığını bu-
lunmaktaydı. Kaçakçılar tarafından mezar odasından sökülen taşlar ile derin olan ka-
çak kazı alanı kenarlarından dökülen çöküntü toprağın engellenmesi için yeni kuru du-
varlar yapılmıştır.
Önceki kaçak kazılar sırasında yapılan kontrollerde çekilen eski fotoğraflarda
mezar odasının üzerinin yaklaşık 10 cm. kalınlığında blok taşlarla örtülü olduğu görül-
mektedir.
Çöküntü toprağın alınması ile çalışmalar başlatıldı. Bu çalışmalarda kazılan top-
raklar arasında, kaçakçılar tarafından dağıtılmış, kumtaşından ve midye biçimli hayvan
kabukları ile oluşmuş konglomera taşından yapılmış mezar odasına ait blok taşlar or-
taya çıkarılmıştır.
Kazılar sırasında mezar odasına ait taşların iç yüzleri tıraşlanarak düzeltilmiştir.
Mezarın uzun ekseni doğu-batı doğrultusundadır. Batı yönündeki kısa kenarı daha faz-
la tahrip edilmiştir. Mezar odasının derinliği kesin olmamakla birlikte, doğu duvarı yük-
sekliğine göre 188 cm.dir. Mezar odasının uzunluğu 312 cm., genişliği 125 cm.dir. Me-
zar odasının tabanındaki döşemeler, kalan birkaç taş haricinde sökülmüştür.
Seydiler Tümülüsü’nün mezar odasındaki kazılarda çıkarılan toprakların tümü-
nün kaçakçılar tarafından daha önce kazıldığı anlaşılmıştır. Duvar örgülerinin altındaki
son taşlara dahi bakıldığı ve duvar örgülerinin devamının olup olmadığının da kontrol

18
edildiği; define bulamayan kaçakçıların mezar odasının dışında kuzeye ve doğuya
doğru galeriler oluşturarak aramalarına devam ettikleri anlaşılmıştır.
Mezar odasında yapılan kazılarda hiçbir iskelet ve mezar hediyesine rastlanma-
mıştır. Mezar odasının dört duvarında da giriş bulunmamaktadır. Ön oda ve dromos ya-
pılmamıştır. Önce yanıltıcı mezar odası olması ihtimali üzerinde durulmuştur. Ancak,
eski fotoğrafları değerlendirdiğimizde, bunun, üzerine kapatılan ince blok taşlarla ger-
çek bir mezar odası olarak yapıldığı ihtimali daha fazladır.
Duvar örgüsünün harçsız ve birbirini tamamlar düz blok taşlardan oluşması se-
bebiyle Hellenistik Devre, M.Ö. IV. yüzyıla ait olabileceği tahmin edilmektedir. Muhte-
melen zaman darlığı, mezar odasının girişi, dromos ve krepis duvarlarının yapımını en-
gellemiştir. Ancak devrin mimarî özelliği ve tekniği mezar odası yapımına yansıtılmış-
tır.
Gömü işleminin tamamlanmasından sonra kapatılan mezar odası ve tepenin
üzeri tamamen moloz taşlarla doldurularak tepe oluşturulmuştur. Yapılan kazı çalışma-
sı sonunda mezar odasının plânı ve her duvarın ayrı ayrı çizimi yapılarak belgelendi-
rilmiştir.

KORUMA VE RESTORASYON ÇALIfiMALARI


Seydiler Tümülüsü’nde yapılan kazı ve daha önceki kaçak kazılardaki düzensiz
toprak alımlarının olması, mezar odasının 8-9 m. derinlikte olması ve yeni kaçak kazı-
ların yapılmaması için koruma ve restorasyon çalışması zorunlu hâle gelmiştir.
Bu amaçla öncelikle restorasyon çalışmasına nereden başlanılacağı konusunda
bir plânlama yapılmıştır. Öncelikle kaçak kazılarda tahrip edilmiş olan duvarların ona-
rımı plânlanmıştır. Orijinal duvarlara ait taşlar, içten düzgün satıh göstermesine rağ-
men, dıştan ve diğer yönlerden doğal yapıya uygun olarak yerleştirilmiştir. Taşlar ara-
sında harç kullanılmamıştır. Doğu tarafta yer alan duvarın yüksekliğinin eski kaçak ka-
zılar sırasında çekilmiş fotoğraflarına bakılarak ilk yapım sırasındaki yükseklikte oldu-
ğu anlaşılmıştır
Mezar odası duvarlarının orijinal özellikleri göz önüne alınarak kaçakçılar tara-
fından sökülen taşlar yerlerine konarak duvarlar tamamlanmıştır. Köşelerde taşlar bir-
biri üstüne bindirilmiştir. Taşların düzgün satıhları iç kısma doğru yerleştirilmiştir. Duvar-
ların yeniden yapılması sırasında orijinal örgüye sadık kalınarak harç kullanılmamıştır.
Mezar odasının tabanı da aynı şekilde var olan döşeme taşları seviyesinde düzgün sa-
tıhlı taşlarla tamamlanmıştır. Doğu duvarı seviyesine kadar örülen diğer duvarların ar-
kalarında oluşan boşluklar yine toprakla doldurulmuştur.
Yapılan restorasyon çalışmasından sonra çatının nasıl örtüleceği konusunda fi-
kirler üretilmiştir. Mezarın, 10-15 cm. kalınlığında düzgün blok taşlar ile örtülü olduğu,
eski fotoğraflarından bilinmekteydi. Bu amaçla ya aynı şekilde yeniden yapılmış taşlar
yerleştirilecekti ya da geri dönüşümlü, daha az maliyetli bir çatı ile örtülecekti. Deniz-
li’de kumtaşı ve kalker işleyen taş ocakları olmamasından dolayı, orijinal taş yapısın-
dan yapılmış kapakların kullanılması mümkün değildi.
Bu nedenle ahşap dilme, naylon ve bir miktar toprak kullanılarak örtü yapılması
benimsenmiştir. Çapları 5-10 cm., uzunlukları 140 cm. olan dilmeler, mezar odasının kı-
sa kenarlarına paralel olarak yerleştirilmiştir. Ahşap dilmeler arasındaki boşluklardan su
ya da toprak sızmasını engellemek için üzeri tamamen naylon ile örtülmüştür. Naylon
örtünün görünmemesi için de, 40-50 cm. kalınlığında toprak ile tamamen kapılmıştır.

SONUÇ
Sarayköy İlçesi, Seydiler Tümülüsü’nde yapılan kurtarma kazılarında, tümülüsün
çevresinde Roma Döneminde yoğun olarak kullanılmış nekropol alanı ortaya çıkarıl-
mıştır.

19
M.S. 395 yılında Roma İmparatoru Teodosius Magnus, imparatorluğunu iki oğlu
Arcadius ve Honorius arasında paylaştırmıştır. Daha önceki yıllarda da aynı şekilde
çok geniş alanları kaplayan imparatorluğun korunması ve yönetiminin zorluğu sebebiy-
le zaman zaman ayrılan imparatorluk son ve kesin olarak ikiye ayrılmıştır. Kavimler gö-
çü, ağır ekonomik buhranlar, yok olan güvenlik ve imparatorluğun dayandığı köylülerin
köleleşmesi ve esnaf ve zanaatkâr sınıfın yok olması ile sonraki yüzyılda batı impara-
torluğu tamamen yıkılmıştır. Doğu Roma İmparatorluğu ise daha sonraki imparatorlar
tarafından yapılan reformlar sayesinde uzun yıllar tarihteki yerini almıştır.
Anadolu, bu paylaşım sonunda Doğu Roma İmparatorluğu içinde kalmıştır. Ka-
zılarda bulunan sikkelerin incelemesi sonucunda, doğu yakasında İmparator olan Ar-
cadius’a (M.S. 395-423), karısı İmparatoriçe Eudokxia’ya (M.S. 395-400), Arcadius’un
oğlu İmparator II. Teodosius’a (M.S. 401-450) ve Batı Roma İmparatoru Honorius’a
(M.S. 394-423) ait olduğu tespit edilmiştir Buna göre nekropoldeki tuğla mezarlar IV.
yüzyılın sonu ile V. yüzyıl içinde kullanılmıştır.
Mezarlardan iskeletlerin çıkmaması ya da erimiş hâlde çıkmasını, aşırı nem ve
yağmur suları ile toprağa karışan kimyasal maddelerin etkilerine bağlamak gerekmek-
tedir. Gömüler tabutla yapılmış olmalıdır. Çünkü mezarın birinde korozyona uğramış
kabara çivi parçası bulunmuştur. Mezarlarda baş, daima batı yöndedir. Ancak mevsim-
sel farklılıklar mezarın yönünü etkilemiş olmalıdır. Kış aylarında güneşin güneye yakın
batması nedeniyle, başları güneye yakın gömülerin kışın; baş kısmı güneyden uzak
gömülerin ise yazın yapıldığı düşünülmektedir.
Tümülüsün çevresinde yapılan 4 açmadan çıkan 24 adet tuğla mezar, M.S. V.
yüzyılda Sarayköy çevresinde yoğun bir nüfus potansiyelinin varlığını göstermektedir.
Mezar hediyelerinin basit birkaç testi ve birkaç bronz sikkeden oluşması, o çağdaki in-
sanların ekonomik gücüyle ilgili olmalıdır.
Bu bağlamda bu nekropolün, iç ve dış baskılar altında çökmekte olan Doğu Ro-
ma İmparatorluğu’nun ekonomik gücünü destekleyen Anadolu köylüsüne (köleleşme
sürecindeki halk) ait olduğu düşüncesindeyiz.
M.S. V. yüzyılda, Akdeniz havzasında ve tüm Roma İmparatorluğu topraklarında
Hıristiyanlığın yayıldığı ve paganizm inanışının terk edildiği bilinmektedir. Bu çağda,
Sarayköy çevresinde de Hıristiyanlık toplumu etkilemiş, hatta toplumu yönlendirmiştir.
Kent yaşamı yavaş yavaş çökmekte, kırsal kesimdeki köy yaşamı ve büyük arazi çift-
liklerindeki yaşam tercih edilmektedir.
Ancak, tuğla mezarlardaki ölü hediyeleri; paganizm inancının terkedilmiş olma-
sına rağmen, pratikte hâlâ bazı uygulamaların devam ettiğini göstermektedir.
Sarayköy’de M.S. V. yüzyılda yaşayan halka ait yerleşim alanları, yakın çevre-
de yapılacak yüzey araştırmaları sonucu ortaya çıkacaktır. Aynı tip mezarlara Anado-
lu’nun birçok yerinde rastlanmaktadır. Efes antik kentindeki 1984 yılı kazılarında, Ya-
maç Saray II mozaik ve fresklerin açılması sırasında ortaya çıkarılan tuğla mezarlar
hem devir, hem de kullanılan malzeme yönü ile Seydiler Tümülüsü çevresindeki me-
zarlara benzer özellikler taşır1.
Seydiler Tümülüsü çevresinde bulunan tuğladan yapılmış halk mezarları ile gü-
nümüzde aynı çevredeki mezarlarla ilgili yapılan karşılaştırmada bazı sonuçlar elde
edilmiştir.
1- Yapılan gömüler toprak seviyesinden en az 80 cm. derinliktedir. Günümüzde
erkekler halkın kendi ölçüsüne göre bel hizasında, yaklaşık 100 cm. derinlikte kadınlar
ise göğüs seviyesinde yaklaşık 150 cm. derinlikte gömülürler.
2- Mezarların üzerine tuğlalar karşılıklı olarak balık sırtı şeklinde yerleştirilmiştir.
Günümüzde Sarayköy’deki gömüler üzerine balık sırtı şeklinde topraklar yığılmaktadır.

1 S. Karwiese, VII. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, Ankara 1985, s. 334, Res. 1.

20
3- Tuğla mezarlarda baş, mevsimsel değişikliklere göre güneşin battığı yönde,
ayaklar doğu yöndedir. Günümüzdeki gömülerde aynı şekilde baş batı yöndedir. Ancak
mevsimsel farklılıklar yoktur.
4- Tuğla mezarların kısa kenarlarını kaplayan tuğlaların yerini günümüzde, me-
zarların baş ve ayak kısımlarına yerleştirilen mezar taşları almıştır.
5- Tuğla mezarlarda yapılan gömü işleminde tabut kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Günümüzde yapılan gömülerde tabut kullanılmamaktadır. Ancak, tabut kullanma gele-
neği batı kültüründe devam etmektedir.
Seydiler Tümülüsü’nün mezar odasına gelince; Bölgedeki diğer tümülüslerden,
Beylerbeyi Köyü Tümülüsleri, Denizli Merkez, Barbaros Mahallesi Tümülüsü, Bozkurt
İlçesi Çambaşı Köyü Tümülüsü mezar odalarından yapı itibarıyla büyük farklılıklar gös-
termektedir. Diğer tümülüslerdeki gibi krepis, dromos ve ön odası yoktur. Mezar odası-
nın girişi yoktur. Seydiler Tümülüsü’ndeki klâsik tümülüs gelenekleri dışına çıkılması-
nın sebebi, acele yapılan bir gömü olasılığıdır. Acele yapılan gömünün sebepleri konu-
sunda birkaç olasılık bulunmaktadır:
1- Bölgede dışardan veya içerden (askerî saldırı veya iç kargaşa) güvenlik endi-
şesi ile ortaya çıkan acelecilik olabilir.
2- Salgın hastalığın yayılması korkusu olabilir.
3- Beklenmeyen anî gelen bir ölüm olabilir.
Bütün bu soruları kesin olarak cevaplamak mümkün değildir. Ancak, aynı yöre-
de aynı çağlarda farklı mimarî özelliklere sahip bir tümülüsün bulunması, farklı neden-
lere bağlamak gerektiğini ortaya koymaktadır.
Seydiler Tümülüsü’nde yapılan kazılarda hiçbir küçük buluntu ve iskelet kalıntı-
sına rastlanmamıştır. Hiç buluntu olmaması, kaçak kazıların yakın zamanda değil, çok
eskiden beri birçok defa yapıldığını göstermektedir. Mezar odasında hiç buluntuya rast-
lanmaması ve çevrede yer alan diğer tümülüslerden farklı mimarî yapı özelliği göster-
mesi açısından hangi çağdan kaldığını belirlemek kesin olarak mümkün değildir. An-
cak, duvar yapısına bakarak Hellenistik Devre, M.Ö. IV. yüzyıla ait olabileceği düşün-
cesindeyiz.
Sarayköy İlçesi, Seydiler Tümülüsü kazısı, sonuç olarak amacına ulaşmış olup
elde edilen veriler, kaçak kazılarla yapılan tahribatın ne kadar olduğunu ortaya çıkar-
mıştır. Mezar odasının mimarîsi ve yapım teknikleri konusunda bilgiler elde edilmiş,
hangi çağda ve hangi şartlarda yapıldığı konusunda bazı tezler ileri sürülebilmiştir.
Sarayköy Seydiler Tümülüsü kazısı sonunda Sarayköy Ovası’na bakan yamaç-
lar üzerinde Hellenistik Çağ ve tümülüs çevresinde bulunan tuğla mezarlardan elde
edilen bilgilerle, M.S. V. yüzyılın ilk yarısında ikiye ayrılan Roma İmparatorluğu’nun do-
ğu yakasında yaşayan orta ve alt tabakasında bulunan insanların siyasal ve ekonomik
yaşamları, kültürel değerleri ile ölü gömme adetleri konusunda bilgiler elde edilmiştir.
Elde edilen kültürel değerlerin günümüzde aynı yörede yaşayan insanlarla olan
benzerlikleri ortaya konmuştur.

21
Çizim 1: Tümülüsün doğusunda bulunan açmalarda çıkan mezarlar

Çizim 2: Güneybatı açmasında çıkan mezarlar

Çizim 3: Tümülüsün mezar


odasının plânı

22
Çizim 4: Mezar odasındaki
duvarların çizimi

Çizim 5: Mezar oda-


sında yapı-
lan retoras-
yon ve koru-
ma önlemi

Resim 1: T ü m ü l ü -
sün ge-
nel görü-
nümü

23
Resim 2: Tümülüste kazıların
başlaması

Resim 3: Doğu açmala-


rında ortaya çı-
kan mezarlar

Resim 4: Tuğla mezarda


bulunan iskelet

24
Resim 5: Tuğla mezar-
larda çıkan
pişmiş top-
rak testiler

Resim 6: Tuğla mezarlarda çıkan sikkeler

Resim 7: Güneybatı açma-


sında çıkan tuğla
mezarlar

25
Resim 8: Mezar odasındaki kazı-
lar

Resim 9: Tümülüsün mezar odası

Resim 10: Mezar odası duvarlarının


restorasyonu

26
ERDEK, KARŞIYAKA BELDESİ BİZANS KİLİSESİ
KURTARMA KAZISI

Hasan fiAH‹N*

1-G‹R‹fi
Balıkesir İli, Erdek İlçesi, Karşıyaka Beldesi, Çeşme mevkii, 3 pafta 5311 parsel-
de bulunan ve Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğü’nün
18.04.2003 gün ve 1880 sayılı kararına istinaden yeniden yapılmak üzere yıkılan Kar-
şıyaka Camii’nin temel hafriyatı sırasında ortaya birtakım mimarî buluntuların çıktığı
22.05.2003 günlü telefon ihbarı ile bildirilmesi üzerine anılan yere gidilerek gerekli in-
celeme yapılmış; yapılan incelemede Roma ve Bizans dönemlerine ait buluntularla bir-
likte büyük bir yapıya ait olabilecek horasan harcı ile yapılmış ve oldukça kalın beden
duvarlarının tespit edilmesi üzerine hafriyat durdurularak kurtarma kazısı yapılmasına
karar verilmiştir. Kurtarma kazısına Genel Müdürlüğümüzün 10.06.2003 gün ve 1849
sayılı izinleri ekinde bulunan 10.06.2003 gün ve 1848 sayılı ruhsat doğrultusunda
12.06.2003 tarihinde başlanmıştır. Kazı, araç gereç temini açısından Karşıyaka Bele-
diyesi’nin, malî destek ve işçi temini açısından Karşıyaka Cami Yaptırma ve Yaşatma
Derneği’nin katkılarıyla yürütülmüştür. Kazı çalışmasına işçi olarak cami derneği men-
supları sekizer kişilik gruplar halinde dönüşümlü olarak katılmışlardır. Bazen de on ki-
şilik gruplar halinde Bandırma’dan işçi temin edilmiştir. Kazı çalışması, apsis kısmının
güneyinde yer alan yan apsisin açılması tamamlandıktan sonra, çeşitli zorunluluklar-
dan dolayı durdurulmuştur. 35 gün devam eden kazı çalışması 15.07.2003 günü sona
erdirilmiştir.
Tarihî Co¤rafya ve Tarihçe: Peramos-Perama Balıkesir İli, Erdek İlçesi’ne bağlı
bugünkü Karşıyaka Beldesi’nin Rumlar’dan kalma ismidir. Peramos’un üzerinde yer al-
dığı Kapıdağ Yarımadası, Marmara Denizi’nin güneyinde yer almaktadır. Antik adı Ark-
tonnesos olan yarımadanın güneydoğusunda bulunan Bandırma (Panarmos) Körfe-
zi’nin kuzey ucunda bulunur.
Perama Rumca’da iki kürekli, bordosu çok kavisli, ön ve kıç tarafları yüksek, ya-
kın sahillerde gezmek için yapılmış bir Türk teknesi anlamına gelmektedir1. Daha çok
eski Osmanlı kayıtlarında Perama olarak karşımıza çıkan bu yerleşim yerinin ikinci bir
adı olarak kullanılan daha doğrusu eski Rum halkı tarafından kullanılan Peramos keli-
mesi ise pera kökünden türetilmiştir. Pera Yunanca’da öte, ötesi anlamında olup pera-

* Hasan ŞAHİN, Arkeolog, Bandırma Arkeoloji Müzesi, Balıkesir/TÜRKİYE


Kazı süresince ve kazı sonrasındaki çalışmalarımda katkılarıyla yardımda bulunan Kuvay-i Milliye Müzesi Müdürü Sa-
yın Neriman Özaydın’a, kazı sonrasındaki çalışmalarımda görüşlerinden yararlandığım Ege Üniversitesi, Sanat Tari-
hi Bölümü, Bizans Sanatı Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Zeynep Mercangöz’e ve çalışma arkadaşlarına, Sa-
nat Tarihçisi Sayın Duygu Şahin’e, plân ve çizimlerde emeği geçen Teknik Ressam Sayın Şafak Şahin’e, kazı süre-
since araç ve işçi desteğinde bulunan Karşıyaka Belediye Başkanı Sayın Nejdet Lafçı’ya, kazı giderlerini karşılayan
ve kazı süresince çalışmalara bizzat katılan Karşıyaka Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği yetkililerine teşekkür et-
meyi zevkli bir görev addediyorum.
1 Bilgi için bakınız; www.tdk.gov.tr

27
mos ise “karşı yaka” anlamına gelmektedir2. Konum olarak Panarmos’un karşısında
bulunan Peramos bu ismi, konumu itibarıyla almış olsa gerektir.
Güney Marmara hakkında şu ana kadar sistemli bir araştırma yapılmaması se-
bebiyle şehrin tarihçesi hakkında kaynak yok denecek kadar azdır3. Bazı kaynaklarda
şehrin 12. yüzyıla kadar giden bir tarihi olduğu4; 12. yüzyıl başında Türk akınları5 sıra-
sında ahalinin geçici olarak kıyıdan uzağa nakledildiği bildirilmektedir.
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Kapıdağı anlatırken, Kapıdağ’ın köylerinden
de bahsederek İstanbul’da Şehzade Camii’nin vakıfları olarak tanımladığı Perama, Mu-
hanya, Arnavutköy köylerini beşer altışar yüz haneli, bağlık bahçelik ve bol pirinç mah-
sulü alınan gayet mamur köyler olarak tanımlar6.
17. yüzyılda 500 haneli büyük bir köy konumunda olan Perama’nın, 1879 yılın-
da Kapıdağı gezen Carabella tarafından verilen 2000 nüfuslu, 500 haneli bir Rum-Or-
todoks köyü olduğu bilgisi7, Evliya Çelebi’yi doğrulamaktadır.
Perama, 1892 tarihli Hüdavendigar Salnamesi’nde yer alan kayıtta, Kapıdağ Na-
hiyesi’ne bağlı 11 köyün merkezi olarak anılmaktadır8.
1898 tarihli Hüdavendigar Salnamesi’nde ise Kapıdağı Nahiyesi’nde yer alan
köylerin nüfus ve hane bilgilerinin olduğu cetvelde Perama’dan 516 haneli ve 2183 nü-
fuslu büyük bir köy olarak bahsedilmektedir9.
Peramos, 20. yüzyılın başında büyük bir yangın geçirmiş ve bu yangında şehrin
önemli birçok yapısı tahribata uğramıştır10.
Şehrin bugünki sakinleri olan Türkler, 1926 yılında yapılan mübadele ile Yuna-
nistan’ın Kavala şehri, Drama İlçesi, Söğütçük Köyü’nden buraya gelirler, Rumlar ise
Söğütçük Köyü’ne giderler11.
Görüldüğü gibi eski kayıtlarda 12. yüzyıl başlarına kadar Karşıyaka ile ilgili bilgi
edinebilmekteyiz. Ancak yaptığımız kazı çalışması şehrin tarihinin 12. yüzyıldan öncesi-
ne uzandığını ortaya koymaktadır. Bu konu ile ilgili bilgilere kazı bahsinde değineceğiz.
Karşıyaka’nın en eski sakinleri Bizanslılar’dır. Yaptığımız araştırmalarda Bizans
öncesi döneme ait bir yerleşimin varlığını ortaya koyacak herhangi bir bulguya rastlan-
mamıştır. Kazımız esnasında ortaya çıkan Roma Dönemine ait sütun başlıkları da dev-
şirme malzeme olarak kullanıldıkları için, bir Roma yerleşimini işaret etmezler. Karşı-
yaka’da ileriki yıllarda yapılması muhtemel olan kazılar bu konu ile ilgili bilgileri gelişti-
recek, belki de değiştirecektir.
Bizans Dönemine ait bilgilerimiz de fazla olmamakla birlikte, kazı yaptığımız
alanda başka binalara ait büyük ölçekli duvarların varlığından12 ve şehrin günümüzdeki

2 İzmir İli’nin en büyük ilçelerinde biri olan bugünki Karşıyaka İlçesi eskiden Peramos olarak anılmaktaydı. İstanbul’da
Beyoğlu kesimi, şehrin ilk iskân bölgesinin karşı tarafına düştüğü için Osmanlılar tarafından Yunanca öte anlamına
gelen Pera adı verilmiştir (Meydan Larousse Ans., 15. cilt, İstanbul, 1992, s.575).
3 Ulaşabildiğimiz sınırlı sayıdaki bilgiyi ise eski Erdek kaymakamlarından Araştırmacı Reşit Mazhar Ertüzün’den öğreniyoruz.
4 Ertüzün, R.M., Kap›da¤ Yar›madas› ve Çevresindeki Adalar, İst.,1999, s.246.
5 Ertüzün’ün 19. yüzyıl başlarında Kyzikos’la ilgili ilk araştırmaları yapan Hasluck’tan naklettiği bu bilgilerde yer alan
Türk savaşları; Selçuklu beylerinden Kutalmuş oğlu Süleyman’ın 1080 yılında Edincik ve Kyzikos’un idaresini kısa bir
süreliğine ele alması ve sonra Türkler’le başa çıkamayan Bizans İmparatoru 1. Aleksios Komnenos’un Papa II. Urba-
n’a bir heyet göndererek yardım istemesi ve bunun üzerine toplanan Haçlı ordusunun Kudüs’e bir sefer düzenleme-
si, ardından Kyizkos ve Edincik’in Türkler’in elinden çıkması şeklinde özetlenebilir. Haçlı ordusunun bu müdahalesi
Türkler’in Batı Anadolu’ya yerleşmelerini şüphesiz 1-2 yüzyıl geciktirmiştir.
6 Evliya Çelebi (Mehmet Ibn Derviş), Seyahatname, Cilt V, İstanbul, 1935, s.295.
7 Ertüzün, ayn› eser, s. 256.
8 Ertüzün, ayn› eser, s. 245.
9 Ertüzün, ayn› eser, s. 245.
10 Bilgi için bakınız; http//members.aol.com/Peramos/page 5. Kazımız sırasında en üst tabakada rastlanan yangın taba-
kası bu bilgiyi doğrulamaktadır.
11 Karşıyaka İlköğretim Okulu kayıtlarından verilmiştir.
12 Kazımız sırasında kazı alanının güneyinde ortaya çıkarılan duvarların, kiliseyle bağlantısı olan bir yapıya ait olabile-
ceği gibi, başka kamu yapılarına da ait olabileceğini göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Böylesi büyük ölçekli
kamu yapıları olan bir yerleşim yerinin çok küçük olmasını düşünmemek de kanımca yanlış olmasa gerektir.

28
sakinlerinin evlerinin yapımı sırasında ortaya çıkan kalıntıların çokluğundan13, 17. yüz-
yılda olduğu gibi bu dönemde de ortalama 400-500 haneli bir yerleşimin varlığından
söz etmek mümkün gözükmektedir.
Karşıyaka’da Osmanlı Döneminde Rum-Ortodoks yerleşmesi görülmektedir. Bu
dönemde Kapıdağ Nahiyesi’ne bağlı, 500 haneli ve ortalama 2000 nüfuslu bir yerleşim
olan Karşıyaka, yarımadanın Çakıl Köy’le birlikte en büyük köyüdür ve nahiye merke-
zi konumundadır.
1923 yılına kadar Marmara İlçesi’ne bağlı Kapıdağ Nahiyesi’nin merkezi konu-
munda olan Karşıyaka, 1923 yılında Erdek’in Marmara İlçesi’nden ayrılarak ilçe olma-
sı ile birlikte Erdek’e bağlanmıştır.
1926 yılında yapılan mübadele ile bir Türk köyü haline gelen Karşıyaka’da bili-
nen en eski okul binası, balıkçılık yapan Mike Papadapolos tarafından 1904 yılında ba-
lıkçı barınağı olarak yapımına başlanan ancak, 1905 yılında okul olarak faaliyete geçi-
rilen binadır. Bu okul mübadeleden sonra da Türk okulu olarak hizmet vermeye devam
etmiştir14. Karşıyaka İlkokulu 1933-1946 yıllarında YİBO olarak Kapıdağ’ın diğer köy-
lerinden de öğrenci kabul etmiştir. Karşıyaka’da 1975 yılından itibaren ortaokul da hiz-
mete girmiştir. Günümüzde ise Karşıyaka İlköğretim Okulu yeni binası ile birlikte iki ay-
rı binada çalışmalarını sürdürmektedir. Karşıyaka’nın girişinde yapımı hâlen devam
eden çok programlı lise kısa bir süre sonra faaliyete geçecektir. İki ayrı binada faaliyet
gösterecek olan lise, yatılı olarak öğrenci kabul edecek olması sebebiyle Karşıyaka’nın
yarımadadaki merkezî konumunu güçlendirecektir.
Karşıyaka 1992 yılında belde olmuş, bu tarihten sonra belediyelik olmasının
avantajı nedeniyle daha da gelişmiştir. Günümüzde 600 haneli, yaklaşık 3000 nüfuslu
bir yerleşim yeridir.

II-KAZI
Karşıyaka merkezde bulunan caminin (Plân: 1) temel hafriyatı sırasında 20 m.
eninde, 22 m. boyunda, 2 m. derinliğinde bir çukur kazılmış olup kuzey, batı ve güney
profillerinde ortalama 1-2 m. yüksekliğinde,1.20 m. genişliğinde temel kalıntıları ortaya
çıktığında hafriyat durdurulmuştur.
Kazı çalışması; hafriyatı yapılmış ancak tamamı kaldırılmamış toprağın temiz-
lenmesi, zemin sondajları ve yapının plânının bulunması şeklinde programlanmıştır. İlk
etapta moloz yığıntıları arasında bulunan eserlerin ayrımı yapılmış, incelenmesi biten
hafriyat bölümleri kaldırılmıştır. Hafriyat tamamen kaldırıldıktan sonra duvarlar tazyikli
su ile yıkatılarak temizlenmiştir (Resim: 1). Mevcut durumun değerlendirilmesi ile son-
daj yapılacak yerler belirlenmiştir.
A-I Açmas›: Zemin sondajı olarak Plân 1’de belirtilen, A-1 açması ile, duvar ve
temel yüksekliğinin bulunması amaçlanmıştır. Kuzey duvarı oldukça kalın bir beden du-
varı şeklinde olup duvarın ortası yapının dış tarafına doğru 1 m.lik bir çıkıntı yapmak-
tadır. Kuzey duvarının doğu ucunda yapılan sondaj 5x5 m.lik büyük bir açma şeklinde
yapılmıştır. Üst seviyeden duvar takip edilerek, 3.80 m. derinliğe inilmiş, duvar genişli-
ği 1.22 m., temel genişliği 1.42 m., duvar yüksekliği temel ile birlikte 2.80 m. olarak tes-
pit edilmiştir. Yaklaşık 1.00 m. yüksekliğinde olan temel moloz taştan örülmüştür.
Temelin başladığı noktanın 60 cm. altında, zeminden su çıkmıştır. Yapının duvar
yüksekliği bu noktada 1.80 m. olarak ölçülmüştür. Duvar horasan harçlı olup tuğla, mo-
loz taş ve büyük kesme blok taşlar karışık olarak kullanılmıştır. Duvarda aynı zaman-
da devşirme malzeme olarak sütun tamburları, çeşitli mimarî eleman parçaları kullanıl-
dığı belirlenmiştir. Duvarın dışa bakan kısımları, iç tarafa nazaran çok düzgün örülmüş,

13 Günümüz Karşıyaka evlerinin duvarlarında, kapı önlerinde Bizans Dönemine ait çok sayıda mimarî eleman görmek
mümkündür.
14 Karşıyaka İlköğretim Okulu kayıtlarından verilmiştir.

29
iç kısım ise, daha özensiz yapılmıştır. Bu ise iç kısmın muhtemelen kalın bir sıva ile
kaplı olduğunu düşündürmektedir. Yapılan açmada dolgu toprak içinde yeşil ve sarı sır-
lı Bizans keramiğine rastlanmıştır. 12.-13. yüzyıla tarihlendirilebilecek keramik parçala-
rı bir bütünlük arz etmemektedir. A-1 açmasında yapının zemini ile ilgili bir bulguya
rastlanmamıştır.
A-II Açmas›: Yapının güney duvarı üzerinde Plân 1’de A-2 açması olarak belirti-
len 4x4 m.lik bir sondaj yapılmıştır. Bu sondajın amacı duvarların plânın belirlemeye
yönelik olup duvarda in situ bir sütun tamburunun (devşirme malzeme) örgü malzeme-
si olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Yapının plânının haç formu verdiği, buradaki son-
dajda kesinleşmiştir. Yapının güney duvarı da kuzey duvarı gibi dışarıya çıkıntı yapa-
rak haçın bir kenarını şekillendirmektedir.
A-III Açmas›: Yapının zeminini bulmaya yönelik ve A-3 açması olarak Plân 1’de
gösterilen üçüncü açmamız ise yapının merkezinin biraz kuzeyinde 2x2 m. olarak açıl-
mıştır. Bu sondajda ise hafriyat çukuru yüzeyinin 2 cm. altında, doğu-batı doğrultusun-
da uzanan, 0.60 m. genişliğinde, 0.60 m. derinliğinde horasan harçlı moloz taş örgülü
bir duvar saptanmıştır. Açmanın üst kısmında duvar üst seviyesine paralel bir şekilde
ortalama 3 cm. kalınlığında yangın tabakası yer almaktadır. Bu tabakanın altında dol-
gu toprak içerisinde Bizans Dönemine ait camdan yapılmış bir çubuk kandilinin dip par-
çası (Resim: 6), bir adet kandil kulpu parçası (Resim: 6), ve sırlı keramik parçaları sap-
tanmıştır. Duvarın 20 cm. altında, zeminden yine su çıkmıştır.
Kuzey Duvar›nda Yap›lan Çal›flmalar: Yapının kuzey duvarı konturları, caminin
temel hafriyatı sırasında tamamıyla ortaya çıkarılmış ve üzerinde haç çıkıntısı olan du-
varın orta alanının duvar üst seviyesinden itibaren bir metreye yakın kısmı kırıcılarla kı-
rılarak tahrip edilmiştir. Kuzey duvarın iç tarafının temizliği bitirildikten sonra dış tarafta
hafriyat yüzeyinden yaklaşık yarım metre daha aşağı inilerek duvarın temel seviyesine
yaklaşılmıştır. Duvarın dış konturunun derinleştirilmesi çalışması sırasında bol miktar-
da kiremit kırıkları, geç dönem sırlı-sırsız Bizans seramiği parçaları saptanmıştır.
Kuzey duvarının duvar kalınlığı 1.20 m., duvar yüksekliği doğu tarafta 1.80 m.,
batı tarafta 1.90 m., duvar uzunluğu içten 19.90 m., dıştan 23.00 m., haç kolu çıkıntı
derinliği 1.50 m., haç kolu genişliği içten 6.10 m., dıştan 8.70 m., haç kolu mesafesi iç-
ten doğu duvarına 6.80 m., batı duvarına 7.00 m. olarak tespit edilmiştir (Plân: 2).
Bat› Duvar›nda Yap›lan Çal›flmalar: Üçüncü aşamada yapıyı bütünüyle ortaya
çıkarmaya yönelik çalışmalara başlanmış ve çalışma öncelikle batı duvarında yapıla-
rak nartheksi bulmak amaçlanmıştır. Batı duvarının arka kısmında yapılan çalışmada
duvarın arkası açılmış, en üstte 30 cm. yüksekliğinde eski camiye ait bir duvar bulun-
muştur. Bu çalışma sırasında yüzeyin hemen altında 20. yüzyılın başlarında meydana
gelen yangınının izleri olan bir tabaka saptanmıştır. Yangın tabakası içerisinde kırık ki-
remit parçaları, kömürleşmiş ahşap parçaları yer almaktadır. Tarihî çınara zarar verme-
mek ve üstte eski camiye ait bir yapı olduğu için, batı duvarının arka kısmındaki çalış-
malar bitirilmiştir. Ancak kuzeyde yer alan ana duvarın, batı duvarının arkasında batı-
ya doğru devam ettiği görülmüştür. Batı duvarının iç tarafında ise, kuzeybatı kısımda
1948 yılında yapılan cami minaresinin temelleri bulunmuş ve temellerin, kilisenin batı
duvarının 1.50 m. kadar kırılarak üzerine yapıldığı tespit edilmiştir.
Batı duvarının güneybatı kısmında bir grup mezar bulunmuştur. Üzeri kiremit ör-
tülü basit bir şekilde yapılan mezarlar içerisine ölülerin kemikleri yığın halinde konmuş-
tur. Hafriyat sırasındaki kepçe darbelerine bu bölüm de maruz kaldığı için, bazı mezar-
lar birbirine karışmıştır. Ancak burada üst üste 6-7 tabaka hâlinde bir mezar grubunun
varlığından söz edilebilir. Mezarların bulunduğu alanda kiremit parçalarından başka
herhangi bir buluntu ele geçirilememiştir. Bu bölümde açığa çıkardığımız mezarlar şeh-
rin Rum yerleşimi döneminden kalma olmalıdır.
Bunun iki nedeni vardır:

30
1- Peramos’un Rum yerleşimi dönemindeki şehir plânında, çalıştığımız bu yapı-
nın yerinde Panagia Taksiarhis Kilisesi olarak adlandırılan bir Rum kilisesi15 olduğu gö-
rülmektedir (Plân: 3)16. Mübadeleden sonra 1926 yılında köye yerleşen Türkler’den
hâlâ hayatta olan birkaç kişi ile yaptığımız görüşmeler neticesinde de bu görüşü doğ-
rulayan bilgiler edindik. Şöyle ki, Peramos’a ilk geldiklerinde söz konusu alanda büyük
bir Rum yapısının harabelerinin bulunduğu ve kilise olduğu söylenen bu yapının yalnız-
ca bir duvarının ayakta olduğu17, daha sonra bu duvarın da yıkılarak Atatürk büstü ko-
nan alanın, Cumhuriyet Meydanı olarak düzenlendiği bildirilmiştir. Bu meydana 1948
yılında ise, köyün eski camisi yapılmıştır. Olasılıkla bu mezarlar da, camiden önce bu-
rada var olduğu saptanan Panagia Taksiarhis Kilisesi’nin nartheksi içerisinde yer almış
olmalıdır.
2- Rum ölü gömme geleneğinde kişi öldükten sonra hemen gömülmez, etleri ke-
miklerinden ayrılana kadar belirli bir yerde bekletilir ve kemiklerin üzerine bazı azizle-
rin ismi kazınırdı. Daha sonra kemikler toparlanarak gömülürdü. Bu nedenle bir yığın
şeklinde bulunan kemik pozisyonları bu uygulamaya benzemekte, ancak kemiklerin
üzerinde herhangi bir isim dikkati çekmemektedir.
Mezarlar kaldırıldıktan sonra zemin seviyesine inilmiştir. Batı duvarı zemin sevi-
yesinden itibaren 1.90 m. yüksekliğindedir. Duvar genişliği içten 13.80 m., dıştan 15.20
m.dir. Duvar kalınlığı kuzey duvarı gibi 1.20 m.dir (Plân: 2).
Duvarın altında duvar boyunca uzanan 14 cm. yüksekliğinde, 24 cm. derinliğin-
de bir boşluk olup yapılan incelemede burada ahşap bir hatılın varlığı saptanmıştır. Du-
var içerisine ahşap hatılların konması geleneği antik dönemden beri hemen her dönem-
de yapılan bir uygulama olup yapıda ağırlığı yatay olarak dağıtmak ve duvarların düşey
doğrultuda çatlamalarını önlemek18; aynı zamanda duvara belirli bir oranda esneklik ka-
zandırarak sarsıntılara da dayanıklı hâle getirmek için yapılan bir uygulamadır.
Zeminin seviyesinin 0.33 m. altında ise doğu-batı istikametinde, 1.50x0.58x0.80
m. ebadında, üzeri iki tane büyük yassı taşla ve bir adet büyük kiremitle kapatılmış bir
mezar bulunmuştur. Bulunan mezar doğu-batı istikametinde konumlandırılmıştır (Plân:
4). Mezar içerisine üç kişi gömülmüştür. Bu kişilere ait kafatasları doğuda yer almakta-
dır. Mezarın içerisi 60 cm. alt seviyesinden itibaren su ile doludur (Plân: 5). Bu neden-
le mezarda bulunan kemiklerin büyük bölümü erimiştir. Mezarın içerisinde bulunan bal-
çık hâline gelmiş toprak, tenekelerle boşaltılmış, balçık içerisinde herhangi bir buluntu-
ya rastlanmamıştır. Balçık halini almış toprağı eleme imkânı olmadığı için sikke benze-
ri küçük buluntulara da rastlanmamıştır. Harçla yapılmış mezar Bizans Dönemine aittir.
Mezarın her iki yanında, yaklaşık 1 m. yüksekliğinde, basit olarak yapılmış, eğri
formlu, horasan harçlı, tuğla ve taş malzemeli iki yan duvar yer almaktadır (Plân: 5). Bu
yan duvarların mezarı çevreleyen oval bir duvara ait olduğu düşünülebilir. Duvar dü-
şündüğümüz gibi ise, caminin temel hafriyatı sırasında orta kısmının kepçe ile alınmış
olması gerekmektedir. Bu duvarlar yekpare bir duvar olmasalar da ortada birleşerek
mezarı çevreledikleri kesindir. Birleştikleri yer ise yıkılmıştır (Plân: 5).
Güney Duvar›nda Yap›lan Çal›flmalar: Güney duvarında yapılan çalışmalara ön-
celikle duvarın arkasını görebilmek amacıyla arka tarafta başlanmıştır (Plân: 2). Nede-
ni ise, cami temel hafriyatı sırasında ortaya çıkarılan mimarî buluntuların çoğunun, bu
duvarın batı bölümünde yığılan molozların arasında belirlenmiş olmasıdır.

15 Bkz. http/www.Aol.com./peramos-mcp
16 Karşılaştırma için bakınız plân-4.
17 Dedesi mübadeleden önce Karşıyaka’da 1890 veya 1892 yılında doğmuş olan Steve Chris Manitsas,
http/www.Aol.com. /peramos adlı internet sitesinde ailesinin Peramos (Karşıyaka)’taki geçmişinden bahsetmektedir.
Burada dedesinden naklettiği bilgilerde "doğum tarihi ikonların arkasında yazıyordu ama çoğu ilkokul çağlarında bir
yangın sırasında yıkıldı" ibaresinden, 1900-1905 yıllarında Karşıyaka’da Panagia Taksiarhis Kilisesi’nin de yıkıldığı bir
yangın olduğunu öğreniyoruz. Bu nedenle mübadele esnasında bu kilisenin yalnızca yıkıntıları ayakta kalmış olmalı-
dır.
18 Saltuk S., Arkeoloji Sözlü¤ü, İstanbul, 1990, s.62.

31
Güney duvarının hemen arkasında, ana toprağın üst seviyesinden başlayıp aşa-
ğıya doğru 1 m. devam eden, moloz taştan çimento kullanılarak örülmüş, yıkılan cami-
nin temelleri ortaya çıkarılmıştır. Caminin temeli, kazısını yaptığımız kilise duvarına
130 cm. mesafede ve paralel bir şekilde olup duvar boyunca uzanmaktadır. Güney du-
varının arkasını tam manasıyla ortaya çıkarabilmek amacıyla caminin temelleri kaldı-
rılmıştır (Plân: 2).
Güney duvarının batı tarafında, cami temellerinin altında, duvara dik bir şekilde
konumlandırılmış, 150 cm. kalınlığında, 130 cm. yükseklikte, horasan harçlı, tuğla-taş
malzemeli ve kilise duvarları ile aynı dönemden bir duvar tespit edilmiştir. Tespit edilen
bu duvar güneyde yer alan yolun altına doğru uzanmaktadır. Bu duvarın doğu tarafın-
da ise güneybatı istikametine doğru devrilmiş iki parça halinde, 200 cm. yüksekliğinde
bir adet sütun ve bir adet Korinth sütun başlığı bulunmuştur. Antoninler Dönemi özel-
likleri gösteren ve M.S.140-150 yıllarına tarihleyebileceğimiz başlık19 Kyzikos’tan geti-
rilerek burada devşirme olarak kullanılmış olmalıdır. Bu duvarın doğu tarafında ve 1,5
m. mesafede, bir yapının köşesi olabilecek şekilde izlenen başka bir duvar, doğu ve gü-
ney yönlerine doğru uzanmaktadır. Bu yapı köşesi olabilecek duvarların güneye devam
eden kısmı yine yolun altına doğru uzandığı için fazla bir şey söylemek mümkün değil-
dir. Doğuya doğru yapımıza paralel şekilde uzanan duvar ise kilisenin güney duvarına
70 cm. mesafededir. Ortaya çıkan sütun ve başlığın devrilme istikameti, bu köşe şek-
linde olan duvarların batı ucunda yer almış olabileceğini düşündürmektedir. Doğuya
doğru uzanan duvarın üzerinde, güney duvarının yapımıza haç profili veren çıkıntı şek-
lindeki bölümünü ortalayacak şekilde, güneybatıda ortaya çıkan duvara benzeyen ka-
lın bir çıkıntı yer alır. Bu çıkıntı ile kilisenin güney duvarı arasındaki mesafe 25 cm.ye
kadar inmektedir. Çıkıntı şeklinde yer alan ve güney duvarına dik gelen bu duvarın do-
ğu tarafında 20 cm.lik bir aradan sonra, doğuya doğru devam eden başka bir duvar da-
ha ortaya çıkarılmıştır.
Bu duvarların işlevleri bilinmemekle birlikte, kazısını yaptığımız kilise ile aynı dö-
nemden olmaları nedeniyle, kilisenin ek birimlerine, yahut aynı dönemden başka bir ka-
mu yapısına ait olmalıdır.
Güney duvarın kalınlığı 1.20 m., duvar yüksekliği doğu tarafta 1.80 m., batı ta-
rafta 2.00 m., duvar uzunluğu içten 19.90 m., dıştan 22.70 m., haç kolunun çıkıntı de-
rinliği 1.50 m., haç kolunun genişliği içten 6.10 m., dıştan 8.70 m., haç kolu mesafesi
içten doğu duvarına 6.80 m., batı duvarına 7.00 m. olarak tespit edilmiştir (Plân: 2). Ku-
zey ve güney duvarlarının oranları karşılaştırıldığında, çok küçük sapmalar dışında bir-
birini tuttuğu görülmekte olup bu da bizlere kiliseyi inşa eden ustanın maharetini ve ya-
pının kendi dönemi için önemli bir kilise olduğunu kanıtlamaktadır.
Güney duvarının iç kısmında, haç kolunun doğu başlangıcı hizasında, yapının
geometrik opus sectile20 taban döşemi in situ saptanmıştır (Resim: 2). Geometrik opus
sectile döşemede dikdörtgen biçimli mermer ve granit levhalar kullanılmıştır. Levhalar
15 cm. kalınlığında kırmızı renkli horasan harcı ile sabitlenmiştir. Döşeme ile duvar ara-
sında 1m.lik bir açıklık bulunmaktadır. Kazı sonucunda bu döşeme plâkalarının 5 ade-
dine ulaşılabilmiş olup bunlar yüzleri perdahlı beyaz mermerden yapılmıştır, bunlar ara-
sında yine dikdörtgen bir andezit blok yer almaktadır. Döşeme ait diğer elemanlar he-
nüz kazısı yapılmamış bölümün altında olmalıdır. Bu alanda kepçe ile karıştırılmış top-
rak içerisinde bir adet figürlü opus sectile pano parçası bulunmuştur. Bir kenarında an-
tirelaklı düğüm motifi olan pano parçasının orta kısmında yarım daire kanal içerisinde
kireç harcı ile mozaik şeklinde işlenmiştir. Orta kısmında daire formlu bir çukur bulun-
makta olup burada bulunması gereken harç ve mozaikli kısım ise ne yazık ki koruna-
mamıştır. Tabanda mı, duvarda mı kullanıldığı bilinmeyen figürlü opus sectile parçanın
benzerleri 7.-8. yüzyılla tarihlendirilmektedir (Resim: 7).

19 Cevat Başaran, “Kyzikos Korint Başlıkları”, Türk Arkeoloji Dergisi, Sayı 31, Ankara, 1997, s.10, 20, 40, res.8.
20 Musa Kadıoğlu, “Ankyra-Ulus Opus Sectileleri”, Türk Arkeoloji Dergisi, Sayı 31, Ankara, 1997, s.354.

32
Döşeme plâkalarının hemen yanında apsis tarafında Attik-İon profilli bir sütun
kaidesi yer almaktadır. Sütun kaidesi güneyde yer alan yan apsisi ortalayacak şekilde,
apsise 1.50 m. mesafededir. Kaidenin bulunuş yeri, bize in situ konduğu yerden kaydı-
ğını düşündürmektedir21. Bu kısımda yapılan kazılarda, duvar ile opus sectile döşeme
arasında kalan boşluk hizasında, kaide ile güney duvarı arasında kalan bölümde, si-
yah astarlı, kahverengi-kırmızı-sarı boyalı fresko parçaları bulunmuştur (Resim: 8).
Apsiste Yap›lan Çal›flmalar: Yapının güney duvarının takibi neticesinde doğu ta-
rafı duvarına ulaşılmıştır. Doğuda ortada ana apsis ve iki yan apsisin olduğu sapta-
nmıştır. Güneyde bulunan yan apsis içten ve dıştan taban seviyesine kadar açılmıştır.
Yan apsis duvarının içten ve dıştan çok muntazam bir işçilikle örüldüğü göze çarpmak-
tadır. Bu çalışma sırasında yeşil sırlı Bizans seramiği parçaları, üzeri bitkisel bezeme-
li bir adet mermer pano parçası saptanmıştır.
Ortada bulunan ana apsis, apsis merkezine kadar yüzeyden 1 m. derinliğinde
içten açılmış olup dış kısmı yolun altına geldiği için sadece dış konturu belirlenmiştir.
Kazı bu aşamada çeşitli zorunluluklardan dolayı bitirildiği için, apsis bölümünün kazısı
tamamlanamamıştır. Ancak ana apsisin kuzeyinde bir yan apsisin daha yer alması ge-
rektiği için yapı plânı çizimi bu unsur göz önüne alınarak tamamlanmıştır (Plân: 2).
Apsislerin bulunduğu doğu duvarın genişliği 13.80 m., güney yan apsisin yarıça-
pı 1.70 m., derinliği 1.00 m., ana apsisin yarıçapı 5.00 m., derinliği 2.50 m., ana apsis
ve yan apsisler arasında kalan açıklık 2.40 m., apsis duvar kalınlığı 1.20 m.dir (Plân: 2).

III-DE⁄ERLEND‹RME VE SONUÇ
Karşıyaka Beldesi 3 pafta 5312 parselde yer alan kilise, konum itibarıyla yerle-
şim alanının tam ortasında bulunmaktadır. Gerek Bizans ve Rum yerleşimlerinde, ge-
rekse Türk yerleşiminde burasının kilise ve cami yapımı için seçilmesinin en önemli ne-
deni, şehrin merkezinde bulunması ve dört tarafından yol geçen bir meydan durumun-
da olmasıdır. Bu meydanın batısında, eski camiye ait yaklaşık 120 m2lik bir alana otu-
ran bir yapı bulunmaktadır. Dikdörtgen şeklindeki bu yapı iki katlı olup alt kat abdest-
hane ve tuvaletler, üst kat ise Kuran kursu olarak düzenlenmiştir. Bizans kilisesinin
nartheks kısmı bu yapının altında bulunmaktadır. Yapının kuzey, kuzeybatı ve güney-
doğu köşelerinde üç adet tarihî çınar ağacı vardır. Meydanın kuzeybatısında şehrin
Rum yerleşiminden kalma tarihî bir çeşme yer almaktadır. Çeşme, Rum yerleşimi dö-
nemi şehir plânında Kenduria Vrisi olarak anılmaktadır. Dikdörtgen plânlı çeşmenin
dört köşesi yine dikdörtgen formlu plasterler ile süslenmiştir. Çeşme haznesinin bulun-
duğu bölüm, üzerinde Korinth başlık tarzında yapılmış plaster başlıklarının bulunduğu
dikdörtgen formlu iki plasterle sınırlandırılmıştır. Bu plaster başlıkları üzerine beşik ke-
merli bir alınlık yapılmış, alınlığın üzerine ise üç faskialı enine dikdörtgen bir mermer
tabla yerleştirilmiştir. Alınlık merkezinde hicri .!^ ^.q....., miladî 1889 ibaresi vardır. Bu
çeşmeden günümüzde de köy halkı tarafından yararlanılmaktadır.
Çeşmenin yapıldığı Rum yerleşimi döneminde bu meydan da Panagia Taksiar-
his Kilisesi olarak adlandırılan bir Rum kilisesinin varlığı söz konusudur (Plân: 3). Şeh-
rin Rum yerleşimi dönemindeki plânında tek apsisli olarak bazilikal (dikdörtgen) plânlı
kilise yapısı işaretlenmiştir. Bu plân tipi yarımadanın, Ballıpınar (Kocaburgaz) Köyü’n-
de (Resim: 4) 1895; Narlı Köyü’nde ise (Resim: 5) 1898 yılında yapılmış olan kilisele-
rin plân tipini işaret etmektedir. Yarımadanın bu iki farklı köyünde, aynı zamanda inşa
edilen bu iki kilise, stil özellikleri incelendiğinde, aynı usta tarafından yapıldığı anlaşı-
lan, bazilikal (dikdörtgen) plânlı, tek apsisli, içi ahşap sütunlarla üç nefe ayrılmış, ah-
şap taban döşemli, kırma çatılı, nartheks bölümü ise yine tamamıyla ahşaptan iki katlı
olarak inşa edilmiş yapılardır. Günümüze oldukça yıpranmış bir şekilde ulaşan bu kili-
selerin plân tipi yarımada da geç dönem kiliselerinde sevilen bir plân tipidir. Bu düşün-

21 Bunun nedeni ise, eğer bu kaide yapıyı neflere ayıran bir sütunun altında yer alıyorduysa, muhtemelen yan apsisle
ana apsis arasındaki doğrultuda bulunması gerekirdi.

33
cemizin nedeni ise bu iki köyün kiliselerinin haricinde bu plâna yakın plânlı kiliselerin
kalıntılarına diğer köylerde de rastlanmasıdır. Buradan yola çıkarak ve Karşıyaka’nın
Rum yerleşimi dönemindeki şehir plânında betimlenen özellikleri de dikkate alarak, Pa-
nagia Taksiarhis Kilisesi’nin de bazilikal (dikdörtgen) plânlı, tek apsisli olabileceğini
söylemek yanlış olmasa gerektir. Öyle ise Panagia Taksiarhis Kilisesi’nin içinin ve ça-
tısının ahşaptan yapılmış olması muhtemeldir. 1900’lü yılların başında meydana gelen
yangında Peramos’un diğer yapıları gibi bu kilise de tahribata uğramıştır. Mübadeleden
sonra ise yangından harabeye dönen Rum kilisesinin yalnızca bir duvarının ayakta kal-
dığı bilinmektedir. Kiliseye ait bu duvar da, alanın Cumhuriyet Meydanı olarak düzen-
lenmesi sırasında tamamen ortadan kaldırılmıştır.

Plân Tipi
Kazı sonucunda yapımızın yaklaşık 430 m2 alana oturan, doğu-batı istikametin-
de uzanan güdük haç kollu formlu, üç nefli olması muhtemel, dışa çıkık olarak yapıl-
mış ortada ana apsis ve iki yan apsisli bir Bizans kilisesi olduğu anlaşılmıştır (Resim:
3). Kapıdağ Yarımadası ve Güney Marmara için ünik bir eser olan Karşıyaka Bizans Ki-
lisesi, kendisinden sonra yapılmış olan Panagia Faneromeni Manastır Kilisesi’nin
plânını oldukça etkilemiş olmalıdır.
1923 yılına kadar ayakta olan ve işlevini sürdüren Panagia Faneromeni Manas-
tırı bugün harabe halindedir. Kapıdağ’ın orta kısmında ve oldukça yüksek bir yerindeki
Kirazlı Yayla üzerinde bulunduğu için, günümüzde Kirazlı Manastırı adıyla anılmaktadır.
Manastır, Kirazlı Yayla’nın kuzeydoğusunda, oldukça geniş bir alan üzerine kuruludur.
Yaklaşık yüz odası bulunan bir komplekstir. Manastır kilisesi bu kompleksin güneydoğu
bölümünde yer alır. Kilisesi Karşıyaka Bizans Kilisesi gibi güdük haç kollu, ortada ana
apsis ve iki yan apsis olmak üzere üç apsisli olarak yapılmıştır (Plân: 6). Kirazlı Manas-
tırı’nın ölçüleri şöyledir; içten uzunluk 19.60 m., genişlik 12.80 m., haç kolu çıkıntı de-
rinliği 0.90 m., haç kolu genişliği içten 5.70 m., haç kolu mesafesi içten doğu duvarına
6.60 m., batı duvarına 7.40 m. yan apsislerin yarıçapı 2.70 m. derinlikleri 1.35 m., ana
apsisin yarıçapı 5.60 m., derinlik 2.70 m., yapının duvar kalınlığı ise 0.75 m. olarak öl-
çülmüştür. Duvar örgüsü temelde derzli moloz taş, üzerinde izodomik tuğla örgülüdür.
Bu iki kilisenin plânları bir iki küçük farklılığın dışında aynıdır. Bu farklardan ilki
Karşıyaka Bizans Kilisesi’nde apsisler arasında 2.40 m.lik bir açıklığın bulunmasıdır.
Kirazlı Manastırı Kilisesi’nde ise böyle bir açıklık bırakılmamıştır. Böylelikle manastır ki-
lisesinde yer alan apsis üçlemesine dıştan bakıldığında, yonca yaprağı görünümü ve-
rilmiştir (Plân: 6). İkinci fark ise güdük haç kollarının derinliklerinde karşımıza çıkmak-
tadır. Karşıyaka Bizans Kilisesi’nin haç kolu derinliği 1.50 m. iken, Kirazlı Manastırı Ki-
lisesi’nde haç kolu derinliği sığlaşmakta, 0.90 m.ye düşmektedir. Bu farklılık ise iki kili-
senin duvar kalınlıklarından kaynaklanmaktadır (Plân: 2). Karşıyaka Bizans Kilisesi’ne
oldukça güçlü bir görünüm veren 1.20 m.lik duvarları, manastır kilisesinde 0.75 m.ye
düşerek bu güçlü etkiyi yitirmekte, ancak düzgün tuğla işçiliğine uygun olarak manas-
tır kilisesi mimarîsine daha zarif bir hava katmaktadır (Plân: 2).
Bu iki kilise oturum alanları itibarıyla da aşağı yukarı aynıdır: Karşıyaka Bizans
Kilisesi’nin duvar genişliği içten 13.80 m. duvar uzunluğu içten 19.90 m. Kirazlı Manas-
tırı Kilisesi’nde duvar genişliği içten 12.70 m. duvar uzunluğu içten 19.60 m.dir. İçten
duvar uzunlukları 30 cm.lik çok küçük bir farkla aynıdır. Duvar genişliklerinde ise 1.10
m.lik bir farkla Karşıyaka Bizans Kilisesi daha geniştir. Karşıyaka Bizans Kilisesi 275
m2, Kirazlı Manastırı Kilisesi 249 m2 alana oturur. Alan itibarıyla aradaki fark yalnızca
26 m2dir. Bu iki kilisenin plân tiplerinin aynı olmasının yanı sıra ölçülerindeki bu ben-
zerlikler de geç dönem yapısı olan Kirazlı Manastırı Kilisesi’nin Karşıyaka Bizans Kili-
sesi’nden oldukça etkilendiğini ortaya koymaktadır. Söz konusu bu etkilenme de en
azından Kirazlı Manastırı Kilisesi’nin yapıldığı yıllarda, Karşıyaka Bizans Kilisesi’nin
ayakta olduğunu kanıtlamaktadır.
Karşıyaka Bizans Kilisesi’nde kuzey ve güney duvarların oranları karşılaştırıldı-
ğında, çok küçük sapmalar dışında, birbirini tuttuğu görülmektedir. Kilisenin oranları

34
güçlü duvarları ile uyum içerisindedir. Yapının bütünü gözden geçirildiğinde, bu güçlü
strüktür anlayışı hemen göze çarpmaktadır. Bu itibarla çok yetenekli bir ustanın elinden
çıktığı anlaşılmaktadır22 (Plân: 2).
A-III açmasında ortaya çıkan duvarın doğrultusu ana apsisin kuzey kenarını gös-
termekte olup duvarın açma dışında da devam ediyor olması, muhtemelen narthekse
ve apsise kadar ulaşıyor olduğuna işaret etmektedir. Bu durum duvarın bir destek du-
varı olduğunu ve duvarın güneyinde aynı şekilde konumlandırılmış başka bir duvarın
olması gerekliliğini düşündürmektedir. Bu düşüncelerimiz doğru ise kilisenin üç sahın-
lı bir plâna sahip olduğunu, ortaya çıkan duvarın da, kiliseyi sahınlara bölen sütunları
yumuşak olan zeminde sağlam bir şekilde taşımak için yapıldığını söylemek yanlış ol-
masa gerektir23 (Plân: 2).
Kilisenin batı duvarının dış tarafında, üzerinde eski camiye ait bir yapı olması ne-
deniyle kazı yapılamadığı için nartheks ve kilise girişi ile ilgili herhangi bir sonuca ula-
şılamamıştır.

Malzeme ve Teknik
Yapının duvarları kırmızı horasan harcı ile kesme taş, moloz taş ve tuğla ile örül-
müştür. Duvarlarda kullanılan taş malzemenin içerisinde sütun tamburları, sütun baş-
lıkları gibi Roma ve Erken Bizans Dönemine ait çeşitli mimarî elemanlar bazen kırıla-
rak, bazen de yekpare şekilde örgü malzemesi olarak kullanılmıştır. A-II açmasında du-
var örgüsünde kullanılan sütun tamburu in situ tespit edilmiştir (Plân: 1). Güney duva-
rın batı tarafında hafriyat malzemesi içinde bulunan K. Env. No. 2, 3, 7, 8 başlıklar üze-
rinde yoğun harç izi bulunmaktadır. Bu başlıklardan K. Env. No. 3 başlık caminin temel
hafriyatı sırasında kırıcıyla ortadan ikiye bölünmüştür. Üzerlerinde yer alan harç izleri
duvar örgü malzemesi olarak kullanıldıklarını düşündürmektedir.
Karşıyaka Bizans Kilisesi’nin duvarlarının dış kısmı oldukça düzgün örülmüştür.
Bu durum dış kısımda herhangi bir sıva olmadığını düşündürmektedir. Kilise duvarları-
nın iç kısmı ise kalın bir sıva ile kaplı olmalıdır. Sıvanın üzeri Buon Fresko (Gerçek
Fresk) tekniği ile yapılan fresklerle süslenmiş ancak bu fresklerden birkaç küçük par-
çanın dışında hiçbiri günümüze ulaşamamıştır (Resim: 8).
Kilisenin tabanında geometrik opus sectile döşeme kullanılmıştır (Resim: 2).
Dolgu toprak arasında rastlanan ve yapının neresinde kullanılmış olduğu belli olmayan
bir figürlü opus sectile panonun ise, apsis önünde kullanılmış olabileceği akla gelmek-
tedir (Resim: 7). Geometrik opus sectile döşemin altında yaklaşık 15 cm. kalınlığında,
oldukça kalın sayılabilecek kırmızı horasan harcından oluşan bir tabaka kullanılması,
suya dayanıklı olan horasan harcının zeminden gelebilecek rutubeti24, belki de suyu
kesebileceği düşüncesinden kaynaklanmış olsa gerektir.
Kazı bahsinde A-I açması, A-III açması (Plân: 1) ve Bizans mezarının içerisinde,
ortalama zeminden 0.60 m. derinlikte su ile karşılaşıldığını belirtmiştik (Plân: 5). Bu ise
bize kilisenin oturduğu zeminin oldukça yumuşak olduğunu ve yapımı üzerinden geçen
uzun seneler boyunca aşağı doğru oturduğunu göstermektedir. Bu oturmanın ne kadar
olduğunu kestirmek oldukça güçtür, ancak kilisenin temellerinin ortalama 0.40 m. ka-
dar suya gömülü olması, oturmanın en az 0.40 m. kadar gerçekleştiğini göstermekte-
dir. Zemin altından çıkan suyun nedeni: Karşıyaka’nın bir sahil kenti olması ve kilise-
nin yapıldığı alanın denize olan uzaklığının 100 m. civarında bulunmasıdır. Bu neden-
le kazı sırasında kotları deniz seviyesi altına düşen noktalar su ile dolmaktadır.
Kilisenin batı duvarının iç tarafında intramural gömü tekniğinin uygulandığı belir-
lenmiştir. Batı duvarının iç kısmında (Plân: 5) yer alan mezar opus sectile zemin sevi-

22 Kazımız sonucu kilisenin kitabesine rastlamayışımız nedeniyle yapıyı inşa eden mimar ve yapım tarihi hakkında her-
hangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.
23 Ancak bu düşüncemizi doğrulayacak paralel bir duvarın varlığını saptamak ileriki yıllarda kazı çalışmaları tekrar baş-
ladığında mümkün olacaktır.
24 Musa Kadıoğlu, “Ankyra-Ulus Opus Sectileleri”, Türk Arkeoloji Dergisi, Sayı 31, Ankara, 1997, s.355.

35
yesinin 33 cm. altında yer aldığı için Bizans Dönemine aittir ve içerisinde bulunan üç
iskeletin kilise görevlilerine yahut başka önemli kişilere ait olduğu düşünülmelidir. Bi-
zans kiliselerinde ve onu takiben Rum kiliselerinde intramural gömü geleneği yaygın
olarak kullanılmış olup bu mezarın üst kısmında yer alan bölümde tabakalar halinde
basit kiremitli, muhtemelen Panagia Taksiarhis Kilisesi’nden kalma Rum mezarlarının
yer aldığı kazı bahsinde belirtilmiştir.

Yap›m Tarihi
A-III açmasında saptanan duvarın üst seviyesine paralel durumdaki yangın ta-
bakasının altında benzerleri 6.-7. yüzyıla tarihlenen bir adet, camdan yapılmış Bizans
çubuk kandilinin dip parçası25 ve Bizans tipi gövdeden kulplu kandile ait bir adet kulp
parçası, yangın tabakası için terminus ante quem oluşturmaktadır. Yangın tabakası;
kalınlığının çok fazla olmaması ve bina içerisinde başka bir alanda rastlanmaması ne-
deniyle basit bir yangını işaret etmektedir. Opus sectile zemin seviyesinin 20 cm. alt hi-
zasına rastlayan bu yangın, bina inşaatı sırasında ahşap artıkların yok edilmesi mak-
sadıyla yakılmasından ibaret olabilir. O halde kilise döşemesinin yapımını en erken 6.-
7. yüzyıla vermek doğru olmalıdır. Anadolu’da Helenistik Devirden itibaren Roma ve Er-
ken Bizans Dönemi yapıların da taban döşemi olarak geometrik opus sectilenin büyük
oranda kullanılmış olduğu görülmektedir26. M.S. 6. yüzyıldan itibaren döşeme mozaiği
genel olarak kaybolurken opus sectile, kilise donanımında Erken Bizans Döneminde
ortaya çıkar27. Bir kenarında antirelaklı düğüm motifi olan figürlü opus sectile parçanın
benzerleri de 7.-8. yüzyıla tarihlendirilmektedir.
Kilisenin duvar örgüsünde horasan harcı ile tuğla ve taş malzemenin birlikte kul-
lanıldığı görülmektedir. Bizans yapılarında umumiyetle rastlanan bu örgü siteminde ör-
gü taşlarının içerisinde devşirme malzeme kullanılması erken dönem özelliğidir28. Bi-
zans’ın geç dönemlerinde tuğla işçiliğinde simetri gelişmektedir.
Keramik parçaları, Geç Roma kâse dip parçaları, Orta ve Geç Bizans Dönemi
yeşil, sarı sırlı, sıraltı boyama, sırsız kazıma bezekli oldukça ufak parçalardır. Bunlar
yapının hemen her yerinin hafriyat sırasında kepçe ile karıştırılmış olması nedeniyle ta-
rihlemede yardımcı olamamaktadır.
Yapımızda dikkati çeken diğer bir Erken Bizans özelliği de apsisin iç ve dış hat-
larının yarım yuvarlak olmasıdır. 4. yüzyıla tarihlenen Seyitgazi Nakolea Kilisesi29 ile 4.-
5. yüzyıla tarihlenen Efes Meryem Kilisesi’nin30 apsisleri en erken örnekler olup içten
ve dıştan yarım yuvarlak formludur. Bu iki kilise de dışa çıkık tek apsisli örneklerdir. Ya-
pımız gibi dışa çıkık ortada ana apsis ve iki yan apsisli olan Burhaniye-Ören Adramyt-
teion Kilisesi31 de Erken Bizans’a tarihlenmekte olup her üç apsisinin iç ve dış hatları
da yarım yuvarlak plânlıdır.
Bütün bunlar göz önüne alındığında, Karşıyaka Bizans Kilisesi’ni, 6.-7. yüzyıllar-
dan sonraya, Erken Bizans sonu-Orta Bizans başlangıcı bir döneme yerleştirmek ye-
rinde olur.

25 M. Fuat Özçatal, “1997 Yılı Seyitgazi İlçesi Mozaik kurtarma Kazısı”, VIII. Müze Kurtarma Kaz›lar› Semineri, Ankara,
1998, s.534, 535 çiz.3.
26 Kadıoğlu, ayn› eser, s.365.
27 Kadıoğlu, ayn› eser, s.367.
28 İznik surlarının Roma Dönemi’ne ait olan kısımları sadece tuğladan, Bizans Dönemine ait olan kısımları ise karışık
örgüden oluşur. Duvar örgüsündeki devşirme mermer bloklar 8. yüzyılda yapılan tamiratlarda kullanılmıştır. Laskaris-
ler Döneminde (13. yüzyıl), İmparator I.Theodoros’un (1204-1222) adına yazılmış bir methiyeden, ön sur duvarının
yapıldığı anlaşılmaktadır. Helenistik ve Roma Devrine ait harap eserlerden alınmış, işlenmiş veya blok kesme taşlar
surların birçok bölümlerinde görülebilir. Bilgi için bakınız: http/www.izikdefteri.com
29 Özçatal, ayn› eser, s.531, 539 çiz. 2.
30 Stefan Karwiese, “1996 Yılında Ephesos’ta Yapılan Kazı Onarım ve Araştırma Çalışmaları”, XIX. Kaz› Sonuçlar› Top-
lant›s›, Ankara, 1998, s.733, 741 plân: 3.
31 Balıkesir Kuvay-i Milliye Müze Müdürlüğü’nün, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü”ne hitaplı 21.10.2003 gün 1144 sayılı
Doç. Dr. Engin Beksaç tarafından hazırlanan "Adramytteion Kaz› Raporu" Ek plân-1.

36
BULUNTULAR
1-Sütun Bafll›¤›-Mermer (Envanterlik)
Kalathos kısmı iki sıra akanthus yaprağı ile çevrili Korinth sütun başlığıdır. Kaulis çanağından çı-
kan bakışımlı heliksler arasına gömülü abaküs çiçeği sapı üstte abaküs çiçeğine bağlanır. Aba-
küs köşelerinden üç tanesi kırıktır. Üstte biri kanallı, 2 zıvana deliği vardır.
Yük.: 45 cm., Aç.: 41 cm., Üst: 65x66 cm.
M.S. 140-150, Antoninler Dönemi

2-Sütun Bafll›¤›-Mermer (Etütlük)


İki sıra akanthus yaprağı ile çevrilidir. Oldukça aşınmış olup alt kısmı kırıktır. Üzerinde kanallı
bir zıvana deliği vardır. Üst kısmı altıgen formludur, bir parçası kopuktur. Duvarda kullanılmıştır,
akanthus yapraklarının arası derin hatlıdır. Horasan harcı izi vardır.
Yük.: 66 cm., Aç: 44 cm., Üst: 53x79 cm.
M.S. 140, Geç Hadrianus-Erken Antoninler Dönemi

3-Sütun Bafll›¤›-Mermer (Envanterlik)


Korinth başlık olup yatay olarak ikiye bölünmüştür. Altta bir sıra akanthus yaprağı üstte ise uzun
yüzlerde 5, dar yüzlerde ise 4 adet uzun dil bezeği yer alır. Üst kısımda kanallı iki adet zıvana
deliği vardır. Horasan harcı izi vardır. Duvarda kullanılmış olmalıdır.
Yük.: 63 cm., Aç: 47 cm., Üst: 61x71 cm.
Erken Hadrianus Dönemi

4-Sütun Kaidesi-Mermer (Envanterlik)


İki torus, bir trokhilostan oluşan Attik-İon tipi sütun kaidesidir. Bir kısmı kırıktır.
69x51, 5 cm., Yük.: 27 cm., Çap: 57, 5 cm.
Roma Dönemi

5-Sütun Parças›-Mermer (Etütlük)


Silindirik formlu olup bir kısmı kopuktur. Aşağı doğru daralan formludur.
Yük.: 128 cm., Aç: 30 cm., Üst: 32 cm.
Bizans Dönemi

6-Sütun Parças›-Mermer (Etütlük)


Silindirik formlu olup üstte iki zıvana deliği vardır. Horasan harcı izi vardır. Duvarda kullanılmış olmalıdır.
Yük.: 72 cm., Aç: 31 cm.
Bizans Dönemi

7-Sütun Parças›-Mermer (Etütlük)


Silindirik formlu. Horasan harcı izi vardır. Duvarda kullanılmış olmalıdır.
Yük.: 72 cm., Aç: 34 cm.
Bizans Dönemi

8-Paye Bafll›¤›-Mermer (Etütlük)


Dikdörtgen formlu başlıktır. Kabaca yontulmuştur. Bir kısmı (üst kenarları) kırıktır, alt tabla kısmın-
da bir silme yer alır. Horasan harcı izi vardır. Duvarda kullanılmış olmalıdır.
Yük.: 24 cm., Alt: 47x21 cm., Üst: 90x43 cm.
Bizans Dönemi

9-Paye Bafll›¤›-Mermer (Etütlük)


Dikdörtgen formlu başlıktır. Bir kısmı kırıktır. Horasan harcı izi vardır. Duvarda kullanılmış
olmalıdır.
Yük.: 20, 5 cm., Alt: 32x35 cm., Üst: 63x45 cm.
Bizans Dönemi

37
10-Ambon Parças›-Mermer (Etütlük)
Kilise ambonuna ait parçadır. Üzerinde iç içe üçgen bezekler yer alır. Horasan harcı izi vardır.
Duvarda kullanılmış olmalıdır.
40x36x12 cm.
Bizans Dönemi

11-Figürlü Opus Sectile Parças› (Envanterlik)


Bir kenarında antirelaklı düğüm motifi olan pano parçasının orta kısmın, yarım daire kanal içeri-
sinde, kireç harcı ile mozaik şeklinde işlenmiştir. Orta kısmında daire formlu bir çukur bulunmak-
ta olup burada bulunması gereken mozaikli kısım ise ne yazık ki korunamamıştır.
48.5x30.7x8 cm.
7.-8. yüzyıl

12-Pano Parças›-Mermer (Etütlük)


Bir panonun kopmuş parçasıdır. Üzerindeki kenar bordüründe harf yüksekliği 3 cm. olan yazıt par-
çası bulunmaktadır. Horasan harcı izi vardır. Duvarda kullanılmış olmalıdır.
40x36x12 cm.
Geç Roma Dönemi

13-Bezeme Parças›-Mermer (Etütlük)


Üzerinde bitkisel bezeme yer alır. Horasan harcı izi vardır. Duvarda kullanılmış olmalıdır.
69x28x18 cm.
Roma Dönemi

14-Sütunce Parças›-Mermer (Etütlük)


Üst kısmı dörtgen biçimli başlık, alt kısmı sekizgen formlu, başlık ve gövde arasında 3 yiv bulun-
maktadır. Başlık kısmı bitkisel bezeklerle süslenmiştir.
Yük.: 50, 5 cm., 20x20 cm., Çap: 20 cm.
Bizans Dönemi

15-Mimarî Parça-Mermer (Etütlük)


Üzerinde 5 cm. harf yüksekliğinde Rumca kitabe yer almaktadır. Çimento harcı izi vardır. Cami
duvarında kullanılmış olabilir.
35, 5x21, 5x12, 5 cm.
Osmanlı Dönemi

16-Mimarî Parça-Mermer (Etütlük)


Horasan harcı izi vardır. Duvarda kullanılmış olmalıdır.
58x40x22 cm.
Bizans Dönemi

17-Mimarî Parça-Mermer (Etütlük)


Üzerinde dairesel bordür içinde dilimli rozet yer alır. Horasan harcı izi vardır. Duvarda kullanılmış
olmalıdır
44x30x14 cm.
Bizans Dönemi

18-Sütunce Bafll›¤›-Mermer (Envanterlik)


Dikdörtgen formlu başlık aşağıya doğru daralmaktadır. Köşelerde ananas motifi, aralarda rozet-
ler yer alır. Harç izi vardır. Duvarda kullanılmış olmalıdır.
Aç: 19, 5 cm., Yük.: 20 cm., Üst: 25x25 cm.
Bizans Dönemi

38
19-Sütunce Parças›-Mermer (Etütlük)
Dikdörtgen formludur, aşınmıştır. Harç izi vardır. Duvarda kullanılmış olmalıdır.
40, 5x22x20 cm.
Bizans Dönemi

20-Sütun Bafll›¤› Parças›-Mermer (Etütlük)


Korinth sütun başlığı parçası üzerinde akanthus yer alır. Horasan harcı izi vardır. Duvarda kulla-
nılmış olmalıdır.
34, 5x29x32 cm.
Roma Dönemi

21-Aslan aya¤›-Mermer (Etütlük)


Masa ayağı parçasıdır, Pençe ve ayak bileğinden ibarettir. Horasan harcı izi vardır. Duvarda
kullanılmış olmalıdır.
26x48x22 cm.
Roma Dönemi

22-Mezar Tafl› Parças›-Mermer (Etütlük)


Kavuk kısmı kopuktur, silindir gövdeli olup kavukla birleşme yerinde saç örgüsü motifi yer alır.
Harç izi vardır. Duvarda kullanılmış olmalıdır.
Yük:25 cm., Çap:12 cm.
Osmanlı Dönemi

23-Paye Bafll›¤› Parças›-Mermer (Etütlük)


Kırık olup fazlaca aşınmıştır. Harç izi vardır. Duvarda kullanılmış olmalıdır.
38x42x12 cm.
Bizans Dönemi

39
Plân: 1

Plân: 2

Plân: 3a

40
Plân: 3b

Plân: 4

Plân: 5

41
Plân: 6

Resim: 1

Resim: 2

42
Resim: 3

Resim: 4

Resim: 5

43
Resim: 6

Resim: 7

Resim: 8

44
KYZİKOS ANTİK KENTİ METROON KURTARMA KAZISI

Elmas KAYA*
Tülin TAN

Kapıdağ Yarımadası’nı anakaraya bağlayan berzah üzerinde yerleşmiş olan Kyzi-


kos antik kentinin korunması için Erdek Jandarma Karakol Komutanlığı’na bağlı geçici
olarak kurulan Aşağı Yapıcı Karakol Komutanlığı’nın1 kentte yaptığı kontroller sırasında,
Metroon’da kaçakçıların kazarak yarısını ortaya çıkardığı eser tespit edilmiş ve durum
tarafımıza bildirilmiştir (Resim: 1). Bu nedenle kazı yerine gidilerek söz konusu eserin
bulunduğu alan incelenmiştir. Yapılan inceleme sonucunda bu eserin bir karyatid oldu-
ğu belirlenmiş ve yerinden alınarak Bandırma Arkeoloji Müzesi’ne taşınması için Bakan-
lığımız, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden kurtarma kazısı talep edilmiş
ve 19.11.2003 gün ve 15544 sayılı kazı ve sondaj izin belgesi ile izin verilmiştir.
Söz konusu izin belgesi gereği 15.12.2003 tarihinde anılan yerde Bandırma Ar-
keoloji Müzesi’nin diğer personeli ile birlikte kurtarma kazısına başlanmıştır2. Kazı ya-
pılması düşünülen alanın yoğun bitki örtüsüyle kaplanması ve arada zeytin bahçelerin-
den toplanan moloz yığınlarının bir duvar oluşturması nedeniyle eserin yerinden alın-
ması oldukça zor olmuştur (Resim: 2). Bu nedenle eserin yerinden kaldırılabilmesi ve
yan taraftaki zeytin bahçesinden gelecek iş makinasının kolay ilerleyebilmesi için, ara-
daki moloz yığınını örten bitki örtüsü kesilerek yol açılmıştır.
İlk olarak eserin bulunduğu alanda 5x5,5 m.lik bir açma belirlenmiş (Resim: 3)
ve seviyeler halinde zemine doğru inilmiştir. Çalışmanın devam ettiği süre boyunca,
toprak içinde in situ olmayan küçük mermer parçalarının bulunduğu görülmüştür. Ayrı-
ca iki adet boş sigara paketine rastlanması, bu mermer parçalarının kaçakçılar tarafın-
dan alttaki büyük ve önemli olduğu düşünülen eserlerin ortaya çıkarılması amacıyla,
üstteki mimarî parçaların kırılarak küçük parçalara ayrıldığını düşündürmektedir. Çalış-
ma, bahsi geçen mermer parçaların kaldırılmasıyla devam etmiş, sonrasında ortaya çı-
kan toprak yığını açma dışına taşınmıştır. Açmada karyatidin bulunduğu seviyeye inil-
diğinde, bazı mimarî parçalar, parçalanmış sütun ve sütun başlıklarının in situ olduğu
görülmüştür (Resim: 4). Kazı devam ederken, karyatidin açma içindeki konumunu fo-
toğraflamak için etrafını temizlediğimizde, yarısının kırık olduğu tespit edilmiştir. Eksik
olan alt parçasını mevcut açma içinde göremediğimiz için, açmanın kuzeydoğu tarafın-
dan 1 m. daha genişletilmesine karar verilmiştir.
Olumsuz hava koşulları nedeniyle 15.12.2003 tarihinde ara verilen kazı çalışma-
sı 22.12.2003 tarihinde yeniden başlatılmıştır. Çalışma devam ettiğinde platformu olan

* Elmas KAYA, Arkeolog, Bandırma Arkeoloji Müzesi, Balıkesir/TÜRKİYE


Tülin TAN, Arkeolog, Bandırma Arkeoloji Müzesi, Balıkesir/TÜRKİYE
1 Aşağı Yapıcı Karakolu Komutanı Nedim Kalaçay ve ekibine kazı süresince, kazı ekibine nezaret etmeleri ve yardım-
larından dolayı teşekkür ederiz.
2 Bandırma Arkeoloji Müzesi personeli H. Şahin, Volkan Atik ve İbrahim Karabakan’a azimli çalışmalarından dolayı te-
şekkür ederiz.

45
mermer zemine ulaşılmıştır. Ancak yukarıda yarım olduğu belirtilen karyatidin alt par-
çası açma içinde bulunamamıştır. 23.12.2003 tarihinde Erdek Kaymakamlığı’nca3 Er-
dek Belediyesi’nden4 sağlanan iş makinasıyla ortaya çıkarılan iki adet sütun başlığı ve
karyatid parçası yerinden kaldırılarak güneyindeki zeytin bahçesine alınmış ve karya-
tidin altından çıkan üçüncü sütun başlığıyla beraber Bandırma Arkeoloji Müzesi’ne ta-
şınmıştır. Karyatidin yerinden kaldırılmasıyla, altında bulunan büyük boyutlu bir arşit-
rav açığa çıkarılmıştır. 24.12.2003 tarihinde karyatid parçası ve sütun başlıklarının kal-
dırıldıktan sonraki hâlini fotoğraflamak üzere açmada temizlik çalışması yapılmıştır. Ya-
pılan temizlik çalışması sırasında arşitravın 30 cm.lik kısmı açığa çıkarılmıştır. Ön yüz-
de astragal dizisinin altında inci-boncuk dizisi ve onun da altında fazlaca aşındığından
tam olarak ne olduğu anlaşılamayan bir bezeme ile spiral bezeme yer almaktadır.
Arşitrav parçasının bulunduğu alan ve kaldırılan karyatid parçası ile sütun başlı-
ğının oturduğu alan temizlendiğinde zeminin parçalanmış olduğu görülmüştür. Ayrıca
bahsi geçen arşitravın sol tarafındaki toprak kesitinde yangın tabakasına rastlanmıştır.
Yaptığımız kurtarma kazısı, 5x6,5 m. ölçülerindeki açma içinde öncelikle in situ
olmayan moloz yığınlarının ve toprağın kaldırılması şeklinde başlamıştır. Daha sonra
karyatidin seviyesinde in situ büyük parçalara ve yapılan temizlik çalışması sonucun-
da da platformu olan mermer zemine ulaşılmıştır5. Bu parçaların bir bütünlük arz etme-
mesi ve mermer zeminin parçalanmış görüntüsü, tarihinde üç kez büyük deprem geçi-
ren Kyzikos’un deprem sonrasındaki tahribatını ortaya koymaktadır. Ölçülerinden bü-
yük çaplı sütunlara sahip olduğu görülen metroonda olan depremin, sütunları birkaç
parçaya ayırdığı, kazı sonucunda görülmüştür. Ayrıca karyatidin alt parçasının açma
içinde bulunmaması, açmaya yakın başka bir yerde olduğu olasılığını akla getirmekte
ve üst parçasının deprem sırasında kazı yapılan alana fırladığı düşünülmektedir. Daha
sonra yapılacak kazılarda muhtemelen alt parçası da bulunacaktır.
Karyatid parçasının baş kısmı tamamıyla yerinden kopmuş ve eksiktir. Göğüs ve
omuz kısmı ise aşınmış olduğu için, ince ayrıntıları belli olmamaktadır. Sol kol dirsek-
ten bükülerek göğüs üzerine konmuştur; sağ kol ise dirseğin biraz üzerinden kırılmış ve
eksik olduğu için konumu bilinmemekle birlikte muhtemelen aşağıya doğru sarkıtılmış-
tır. Kolların arka kısmında kanatlar mevcuttur. Elbise ise göğsün hemen altından ke-
merle sıkılarak toplanmıştır. Elbisenin kemerle sıkılmasından dolayı sağ kolun yanında
sarkma, diğer taraflarda ise kıvrımlar oluşmuştur. Alt kısmı da kırık ve eksiktir. Üst kıs-
mında kenet delikleri mevcuttur. Fazlaca aşınmıştır. Eser yüzeysel kıvrımlara sahiptir.
Fazla derin olmayan kıvrım kanallarıyla M.S. 2 yüzyıl özellikleri taşımaktadır (Resim: 5).
Kurtarma kazısında yarım ele geçirilen karyatid parçasının benzeri, metroonda
daha önce bulunup Erdek eski eser deposundayken Bandırma Arkeoloji Müzesi’ne
nakledilerek sergilenen karyatiddir (Resim: 6). Bu karyatid kabaca işlenmiş bir kaide
üzerinde yer almaktadır. Başında serpuşu bulunmaktadır. Uçlarında matkap delikleri
olan saç lüleleri başın her iki tarafına ve alın üzerine düşmektedir. Sağ omuz üzerinde
birleşen pelerinin kumaşı, göğüs hizasında üst üste yığılan kıvrımlar oluşturmuştur.
Sağ kol kırık ve eksik olmasına rağmen izlerden anlaşıldığı kadarıyla dirsekten kırılıp
göğüs hizasında duruyor olmalıydı. Sol kol ise vücudun arkasına doğru yine dirsekten
bükülerek kıvrılmıştır. Omuzlar üzerinden başlayan kanatlar sırtta kaybolmuştur. Bal-
dırlar üzerinde sonlanan tuniğin altında dar pantolonu vardır. Tuniğin etek kısmında ise
fazla derin olmayan yüzeysel kıvrımlar mevcuttur. Sağ bacak dizden kırılarak sol baca-
ğın önüne getirilmiştir. Ayaklarında bilekten bağcıklı ayakkabıları vardır. Stilistik özellik-
leri bize kurtarma kazısında ele geçirilen karyatidle aynı döneme ait olduğunu göster-
mektedir.
2003 yılında Erdek Jandarma Komutanlığı’nca ele geçirilen bir karyatid daha
vardır (Resim: 7). Bandırma Arkeoloji Müzesi’ne teslim edilen karyatid kalça ile birlikte

3 Erdek Kaymakamı Sayın Fikret Dayıoğlu’ na yardımlarından dolayı teşekkür ederiz.


4 Erdek Belediye Başkanı Hüseyin Sarı ve belediye çalışanlarına yardımlarından dolayı teşekkür ederiz.
5 Öztürk, Nurettin, “Metroon Çalışmaları”, XVII. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, Ankara 1995, Cilt II, s. 320.

46
tüm bacak ve ayak kısmını içermektedir. Diğer ayak iki parça halinde kırıktır. Diz üze-
rinde sonlanan bir tunik ve bacakta diz altına kadar uzanan bir çizme bulunmaktadır.
Çizmenin ağzında pençe ve aslan başları yer almaktadır. Üzerindeki tuniğin baldır üze-
rine gelen kıvrımları yüzeysel, bacak arasında biriken kıvrımlar ise daha derin kanal-
larla verilmiştir. Kıvrım yapısı teşhirde sergilenen karyatidin kıvrımlarıyla benzer özellik
göstermesine rağmen, bu eserde kıvrım kanalları daha derindir. Bu nedenle bu karya-
tid parçasını da M.S. 2. yüzyıla tarihleyebiliriz.
Erdek eski eser deposundayken, Bandırma Arkeoloji Müzesi’ne nakledilen eser-
ler arasında omuzdan yukarısı korunabilmiş parça da bir karyatiddir. Oval formlu ve
yivli bir sütunun ön yüzüne kabartma olarak işlenmiş olan tasvirin omuzlarının arkasın-
da kanatları ve başında serpuşu bulunmaktadır. Yüz kısmı ise tamamen tahribata uğ-
ramıştır (Resim: 8). Kanatlardan bir tanesinin bir kısmı korunabilmiş, diğer kanadın ise
izi kalmıştır. Mevcut kanattaki tüyler sadece kabartma şeklinde gösterilmiş, yüzeyden
kopmamıştır. Kanat yapısıyla teşhirde sergilenen karyatidle benzeşmektedir. Bu özel-
likleriyle M.S. 2. yüzyıla verebiliriz. Kurtarma kazısında ele geçirilen karyatidin kanat
yapısı ise tahribata uğradığı için belirgin değildir. Sadece sağ kanadın uç kısmı keski
darbeleriyle belirginleştirilmiştir.
Yuvarlak formlu bir sütunun ön kısmına kabartma olarak yapılmış ve sadece baş
kısmından oluşan diğer karyatid ise büyük teşhir salonunda sergilenmektedir. Başında
sola yatmış bir serpuşu bulunmaktadır. Serpuşun altından görünen saçlar derin kanal-
larla yüzeyden ayrılmıştır. Lüle halindeki saçlarda matkap izleri vardır. Göz bebeği bu-
lunmamaktadır. Stilistik özellikleri ile teşhirde sergilenen diğer karyatidle aynı dönem-
dir (Resim: 9).
Ana tanrıça mitolojide çeşitli sıfatlarla adlandırılmıştır. En bilineni ise Phrygia’da-
ki Kybele’dir. Efes’te ise Artemis olarak karşımıza çıkan tanrıça doğayı, doğurganlığı,
bereketi ve bolluğu simgeleyen evrensel bir nitelik taşımaktadır. Aldığı bu ad ve sıfat-
lar dışında bölgesel isimlerle de bilinmektedir. “Dindymos Dağı’nın Tanrıçası” anlamı-
na gelen Dindymene de bunlardan biridir. Anadolu’da Dindymos adını taşıyan üç dağ-
dan birisi de Mysia-Phrygia sınırındaki Kapıdağ’dır. Ana Tanrıça Kybele’nin kültü Dindy-
mos Dağı’nda ilk defa Argonautlar tarafından ortaya konmuştur. Dağın yüceliği, ulaşıl-
mazlığı ve kutsallığı Tanrıça Kybele ile özdeşleştirilerek karşımıza çıkmaktadır. Daha
sonra ana tanrıça kültü kente taşınmıştır. Bu nedenle de yüce Dindymos Dağı’nın etek-
lerindeki Kyzikos şehrinde Tanrıça Kybele’nin her zaman ayrıcalıklı bir yeri olmuştur.
Kyzikos’ta bulunan bir kitabede yer alan (Apollôfani’nin oğlu Aristandros, Meter
Plakiane tapınağının süslenmesine gayret eden kadınlara....ilh....) ibaresinde geçen
meter plakiane, Kyzikos’ta (Kapıdağ) Pessinus’tan sonra ikinci büyük kültü olan Ana
Tanrıça Kybele’nin diğer bölgesel ismidir6.
Kybele’ye tapınımda bir kurban töreni vardır. Bu kurban töreni, rahiplerin kendi
kendilerini hadım etmesi şeklindedir. Akan kan ve yitirilen erkeklik gücünün evrensel ni-
telik kazanması sonucu bereket ve canlılığın bütün doğaya geçmesi sağlanır. Tanrıça
Kybele Attis’e aşık olmuştur. Ancak Attis, Pessinus kralının kızıyla evlenmek üzeredir.
Attis’i kıskanan tanrıça karşısına çıkar ve onu çıldırtarak kendi kendini hadım etmesi-
ne neden olur. Böylelikle Attis’in hayalarından akan kan bereket ve canlılığın toprağa
geçmesini sağlar. Bu nedenle Attis, Tanrıça Kybele ile anılır ve genelde birlikte tasvir
edilir (Resim: 10). Yukarıda tanımladığımız, çizmesinde aslan başları ve pençelerin bu-
lunduğu Attis ise, Tanrıça Kybele’yi aslanlarıyla temsil eden bir örneğidir.
Kurtarma kazısında ele geçirilen karyatid ile müzede sergilenen diğer karyatid-
lerin genel özellikleri bize Attis olduklarını göstermektedir. Bilindiği üzere karyatid,
Persler’in tarafını tuttukları için Yunanlılar tarafından cezalandırılan “Karia’lı Kadınlar”ın
betimleridir. Karyatidler Roma Döneminde sevilmiş, üst yapıyı taşıyıcı mimarî eleman

6 Ertüzün Reşit Mazhar, Kap›da¤ Yar›madas› ve Çevresindeki Adalar, Tarih ve Arkeolojisi üzerine Araflt›rmalar, İstan-
bul 1999 (3. baskı) s. 58.

47
ve süsleme elemanı olarak kullanılmıştır. Attis ise Zeus’un tohumlarını yer yüzüne dök-
mesiyle hem kadın hem erkek olarak doğan yaratığın, Irmak Tanrı Sangarios’un kızıy-
la birleşmesinden olmuştur ve Tanrıça Kybele’nin bile aşık olabileceği güzellikte, her-
kesin dikkatini çeken bir delikanlıdır. Çift cinsiyetli bir yaratığın oğlu olması ve Tanrıça
Kybele’nin kıskançlığı nedeniyle kendi kendini hadım etmesiyle cinsiyetini kaybetmiş
olması, bize Attis’in "Atlant" veya "Atlas" değil de karyatid olarak betimlenmiş olduğu
fikrini vermektedir. Çünkü Attis betimleri çok narin ve zarif görünümlüdür. Atlas gibi dün-
yayı sırtında taşımış olmanın gücü ile adaleli yapılmamışlardır. Bu nedenle Tanrıça
Kybele ile birlikte anılan Attis, kutsal bir varlık olarak kabul edilerek, Kyzikos şehrinin
kutsal yapısı olan metroon’da üst yapıyı taşıyıcı mimarî eleman ve süsleme elemanı
olarak kullanılmıştır.
Doğurganlığın, bolluğun ve bereketin timsali olan Kybele’ye Kyzikos halkı ağır-
lıklı olarak tapınmıştır. Kyzikos’ta tarih boyunca bolluk ve bereketin yaşanmasının ne-
deni belki de budur.
Metroon’da daha önceki araştırmalar sonucu bulunan Efes Artemisi’nin bir kop-
yası da Tanrıça Kybele’nin daha sonraki dönemlerde isim ve tip değiştirerek karşımıza
çıkmış hâlidir7 (Resim: 11). Tanrıça Athena’nın ek adı sayılan veya Athena’nın soyun-
dan gelen Zafer Tanrıçası Nike’nin savaş arabasıyla betimlenmiş kabartmalarının,
muhtemelen Romalı komutana ait bir torsonun8, Herakles’e ait boğazında düğümledi-
ği aslan postunun iki pençesini içeren parçasının9 bulunması, kazılara devam edildiğin-
de tanrı ve tanrıçalara ait bağımsız heykel ve kabartmaların da ele geçirileceğini gös-
termektedir.
Kurtarma kazısından karyatid haricinde iki adet sütun başlığı ele geçirilmiştir.
Bunlardan bir tanesi karyatidlerin üzerinde taşıyıcı unsur durumunda olan Korinth sü-
tun başlığıdır10. İki parça hâlindeki oval formlu olan sütun başlığı üzerindeki akanthus
yaprakları keskin hatlı olarak işlenmiştir. Yaprakların üzerindeki ince hatların verilmesi
işçiliğin iyi olduğunu göstermektedir. Yaprak demetleri arasındaki torba boşluklarına
yer verilmesi, yaprakların uzun, keskin kenarlı işlenmesi bu sütun başlığının Hadrianus
Dönemine ait olduğunu göstermektedir (Resim: 12, 13).
Üçüncü sütun başlığı ise yuvarlak formludur. En alttaki akanthus yaprağı sırası
korunabilmiştir. Akanthus demetleri derin kanallarla yapraklara ayrılmış ve her bir yap-
rak da yüzeyden koparılarak birbirinin üzerine bindirilmiştir. Derin kanallarla verilmiş
damarlar ve parçalanmış yaprak uçlarıyla tanımlamaya çalıştığımız diğer sütun başlık-
larından yine de geç tarihli değildir. Stilistik özellikleri bakımından ana hatlarıyla birbiri-
ne benzemektedir. Ancak detayları farklıdır. Bu nedenle Hadrianus Döneminin sonları-
na tarihleyebiliriz (Resim: 14). Kyzikos antik kentindeki üç limandan biri olan Panormos
(İç Liman) Limanı’nın kuzeybatısında, surların hemen arkasında yer alan ve “bouleute-
rion” olarak bilinen yapının “metroon” olduğu belirtilmiştir11. Bu yapı görülebildiği ölçü-
de çok büyük bir alanı kaplamaktadır12. Üzeri dikenli çalılıklarla kaplı olmasına rağmen,
serbest yontu ve nitelikli kabartmaların olması nedeniyle günümüzde de yoğun olarak
kaçakçılar tarafından yağmalanmaktadır.
Sonuç olarak her dönemde önemli bir konuma sahip Kyzikos, zaman zaman
olan depremler ve insanlar tarafından yapılan tahribatlarla maalesef önemini yitirmiştir.
Prof. Dr. Abdullah Yaylalı ve ekibinin 1988-1997 yıllarında yaptıkları kazı ve araştırma-

7 Öztürk Nurettin, “1994 Kyzikos Arkeolojik Kazısı”, XVII. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, Ankara 1995, Cilt II, s. 320
8 Yaylalı Abdullah, Özkaya Vecihi, “Kyzikos 1996 Arkeolojik Kazıları”, XIX. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, Ankara 1998, Cilt
II, s. 368.
9 Yaylalı Abdullah, Koçhan Nurettin, Başaran Cevat, “Kyzikos 1990 Çalışmaları”, XIII. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, Anka-
ra 1992, Cilt I, s. 208, 1990 çalışmalarında metroon henüz bouleuterion olarak düşünülüyordu.
10 Öztürk Nurettin, “Metroon Çalışmaları”, XVII. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, Ankara 1995, Cilt II., s. 319-320.
11 Yaylalı Abdullah, Özkaya Vecihi, “Kyzikos 1992 Kazı Çalışmaları”, XV. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, Ankara 1993, Cilt I,
s. 539.
12 Öztürk Nurettin, “Metroon Çalışmaları”, XVII. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, Ankara 1995, Cilt II., s. 319.

48
lar sonucunda kentin sahip olduğu önemli yapılar gün ışığına çıkarılmaya çalışılmıştır.
Bu yapılardan bir tanesi 2.60 m. çapıyla Didim Apollon Tapınağı’nın sütun çapını ge-
çen Hadrianus Tapınağı’dır. Mimarîsiyle orantılandığında, anıtsal bir yapıya sahip oldu-
ğu anlaşılmaktadır. Anadolu’da bulunan üç amphitiyatronun en büyüğü ve Roma’daki
Colosseum’a yakın ölçülerdeki Kyzikos amphitiyatrosunun ortadan geçen derenin her
iki taraftan kapatılmasıyla su dolan orkestrasında, antik kaynaklardan edindiğimiz bil-
gilere göre su balesinin ve deniz savaşı provalarının yapıldığını öğreniyoruz. Gladya-
tör oyunlarının pek sevilmemesi Anadolu’da az sayıda amphitiyatro yapılmasına neden
olmuş ve Anadolu insanını daha çok sanatsal faaliyetlere ve tiyatrolara yönlendirmiştir.
Kyzikos’taki 20.000 kişilik tiyatro da bunu kanıtlamaktadır. Günümüzde yoğun bir şekil-
de bitki örtüsüyle kaplı olmasına rağmen, büyüklüğü ile Bandırma-Erdek karayolundan
bile fark edilmektedir.
Yukarıda belirtilen anıtsal yapılar haricinde başta “bouleuterion” olarak bilinen
“metroon”da, Ana Tanrıça Kybele’nin Pessinus’tan sonraki en önemli kült merkezi ol-
ması açısından önemlidir. Günümüzde tam bir mermer yığını haline gelen ve ölçülebil-
diği kadarıyla büyük bir alana sahip yapıda gerçekleştirdiğimiz kurtarma kazısında ele
geçirilen Attis karyatidi, yapının ana tanrıçaya adanmış “metroon” olduğu tezini bir kez
daha ortaya koymuştur13. Bahsi geçen yapının plânı konusunda daha önce yapılan
araştırmalar neticesinde de kesin bir sonuca varılamamıştır. Şimdi plânın nasıl olduğu-
nun saptanması çok fazla tahribata uğraması nedeniyle imkânsızdır (Resim: 15). Prof.
Dr. Abdullah Yaylalı ve ekibinin 1988-1997 yıllarında bu yapının metroon olduğu tezini
ortaya koymalarını sağlayan kazı ve araştırmaları devam ettiğinde, Anadolu’daki tek
örnek olan Kyzikos metroonunun plânı hakkında kesin sonuçlara varılacaktır.
Toprağın bolluğunu, bereketini insanlara taşıyan, insanlarında toprağa bağlan-
masını ve doğanın canlanmasını sağlayan Anadolulu Tanrıça Kybele’nin Kyzikos’taki
kutsal yapısının Anadolu’daki tek örnek olması kazıların mutlaka yeniden başlaması
gerektiğini ortaya koymaktadır.

13 Yaylalı Abdullah, Özkaya Vecihi, “Kyzikos 1996 Arkeolojik Kazıları”, 19. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, Ankara 1997, Cilt
II., s. 367.

49
Resim: 1

Resim: 2

Resim: 3

50
Resim: 4

Resim: 5

Resim: 6

51
Resim: 7

Resim: 8

Resim: 9

52
Resim: 10

Resim: 11

Resim: 12

53
Resim: 13

Resim: 14

Resim: 15

54
KURTULUŞ BELDESİ (BRİULA NEKROPOLÜ)
KURTARMA KAZISI

Mehmet YILMAZ*

Aydın İli, Kuyucak İlçesi, Kurtuluş Beldesi, Köy Civarı mevkiinde ve tapunun 17
pafta, 1412 parsel numarasında kayıtlı taşınmaz üzerinde, sulama kanalı açmak için
yapılan kazı sırasında oda şeklinde bir yapının ortaya çıktığı, 01.11. 2003 tarihinde mü-
dürlüğümüze telefonla bildirilmiştir.Yerinde yapılan incelemede, bunun bir oda mezar ol-
duğu tespit edilerek mezar içerisinde olabilecek taşınır kültür varlıklarının kurtarılması
için, güvenlik tedbirleri alınarak kurtarma kazısı yapılması gerekli görülmüştür.

KAZI ÇALIfiMALARI
Bakanlığımız, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 05.11.2003 ta-
rih ve 14332 sayılı Kazı ve Sondaj İzin Belgesi gereğince, müdürlüğümüzce yürütülen
temizlik ve kurtarma kazısı çalışmalarına, 5 işçi ile 05.11.2003 tarihinde başlanmış ve
17.11.2003 tarihinde tamamlanmıştır. Müzemiz arkeoloğu Nilüfer Önder ile birlikte yü-
rütülen kurtarma kazısının tüm giderleri Afrodisias Müzesi’ni Sevenler Derneği tarafın-
dan karşılanmıştır1.
Kanal kazısı sırasında mezarın taş örgülü tonoz kısmı ortaya çıkarılmış ve ta-
van, kuzey ve güney taraflarından iş makinesi ile kırılarak iki adet delik açılmıştır. Açı-
lan bu deliklerden mezar içerisinin büyük bir bölümünün toprak ve büyük taş kütlelerle
doldurulmuş olduğu görülmüştür (Resim: 1). Öncelikle girişin tespit edilebilmesi için, bu
dolgu tabakası, tavanda açılan deliklerden dışarı taşınmıştır. Derinlik arttıkça toprağın
tavandaki deliklerden dışarı taşınmasının zorlaşması ve kuzeybatı yönde tespit edilen
giriş kapısının kullanılabilmesi için, girişin dış bölümünde 2x3 m. boyutlarında bir açma
yapılmıştır. Üst kottan 220 cm. derinliğe ulaşıldığında, sundurma biçimindeki giriş bö-
lümü tamamen açığa çıkarılmıştır. Yöresel yassı taştan yapılmış kapak taşı (iki parça)
kaldırılarak kazı çalışmaları giriş bölümünde yoğunlaştırılmış, sonradan mezar içerisi-
ne atılan toprak ve taşlar tamamen temizlenmiştir (Resim: 2). Dolgu temizliği sırasın-
da, birçok amorf seramik parçası, kırık ve etütlük nitelikteki eserlerin yanı sıra, sağlam
ve envanterlik nitelikte pişmiş toprak eserler de ele geçirilmiştir. Dolguda bulunan kırık
parçaların restorasyonu sonucunda üç adet pişmiş toprak kapla birlikte toplam 5 adet
eserin envanteri yapılmıştır. Yöre halkı ile yapılan diyaloglar sonucunda kanal kazısını
gerçekleştiren vatandaşlarca mezarın doldurulduğu öğrenilmiş ve yine bir vatandaş ta-
rafından yüzeyde görülen 5 adet pişmiş toprak eserin alındığı tespit edilmiştir. Bu eser-
ler, satın alma yoluyla müzeye kazandırılarak diğer buluntularla birlikte envanter kayıt-
larına geçirilmiştir.

* Mehmet YILMAZ, Arkeolog, Afrodisias Müzesi Müdür Vekili, Aydın/TÜRKİYE


1 Çalışmalarda yardımlarından dolayı Arkeolog Nilüfer Önder’e, işçilerimize, fotoğraf çekim ve düzenlemede O. Nadir
Ersan’a ve tüm kazı giderlerini karşılayan Afrodisias Müzesi’ni Sevenler Derneği’ne teşekkür ederim.

55
Mezarın içine açılan deliklerden akan toprağın temizlenmesinden sonra, mezar
tabanındaki orijinal dolgu tabakasının kazısına başlanmıştır. Bu çalışmalar, yaklaşık 10
cm. kalınlığında seviye indirme şeklinde yapılmış ve yaklaşık 40 cm. kalınlığındaki top-
rağın alınmasından sonra zemine ulaşılmıştır. Mezar toprağının kazısı sırasında orta-
ya çıkan eserler ve iskeletler tüm yüzeye yayılmış, ancak mezarın kuzeybatı bölümün-
de yoğunlaşmıştır. Özellikle ikinci seviyeden itibaren yoğun olarak iskelet ve buluntular
açığa çıkarılmıştır. İskeletlerin etrafında gömü sırasında destek amaçlı konmuş çok sa-
yıda taş ve tuğla parçası bulunmaktadır. Mezar içerisine gömü, doğrudan toprak üze-
rine (inhumasyon) kuzey-güney doğrultusunda yapılmıştır. İskeletler, yoğun nem orta-
mında kötü korunmuş ve kemik parçaları şeklinde karışık olarak toplanmıştır (Resim:
3, 4).
Kemiklerin Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Antropoloji Bö-
lümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ayla Sevim tarafından ön incelemesi yapılmış, me-
zar içerisinde dört “orta erişkin erkek”, iki “orta erişkin kadın” ve cinsiyeti belirleneme-
yen bir genç erişkin olmak üzere yedi bireyin olduğu tespit edilmiştir. İskeletlerin pale-
opatolojisine bakıldığında, bir adet sol femurda (uyluk kemiği) enfeksiyona bağlı doku
bozukluğu, bir adet fibulada (iğne kemiği) kemik ve iliği iltihabı (osteomyelit) ve bir adet
tibiada (kaval kemiği) kan hastalığına bağlı olduğu düşünülen şişkinlik saptanmıştır. Bu
iskeletlerin paleoantropolojik açıdan değerlendirilmesi devam etmektedir.

MEZAR YAPISI
Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda, düzgün yerel taşlar ve harçla inşa edilmiş
olan oda mezarın üzeri tonozla örtülüdür. Giriş kapısı kuzeybatıdadır. Mezarın önünde
120 cm. uzunluğunda küçük bir sundurma mevcuttur. 60x91 cm. ebadındaki kapının
üst kısmı, sağır kemer şeklinde örülüdür. Kemerin üzerinde de sundurma duvarları ile
birleşen, tonoz biçiminde küçük bir saçaklık yer alır (Resim: 5). Kapıdan mezar zemi-
nine farklı yüksekliklerde üç basamakla inilmektedir. Basamakların bitiminde, zeminde
bir eşik taşı mevcuttur. Mezarın iç kısmındaki sıva büyük ölçüde dökülmüş, ancak to-
nozlu tavandaki sıva korunmuştur. Zemin ise sıkıştırılmış topraktan inşa edilmiştir. Me-
zar, 3.45x3.90x3.95 m. ebadında ve 3.50 m. yüksekliğindedir (Resim: 6, 7).

BULUNTULAR
Ele geçirilen buluntular arasında, tüm ya da parçalar hâlinde pişmiş toprak kap-
lar, kandiller, bir adet cam vazo, bronz sikkeler, bir adet bronz çocuk yüzüğü, iki adet
bronz çan ve iki adet boncuk bulunmaktadır.
Piflmifl toprak buluntular: Kazı çalışması sırasında, ele geçirilen tüm kaplar ve
bunların dışındaki parçalar üzerinde yapılan restorasyon çalışmaları sonucunda bazı
eksiklikleri olmasına rağmen, 33 adet envanterlik ve 20 adet etütlük olmak üzere top-
lam 53 adet eser bulunmuştur. Kap formları ise testi, maşrapa, tabaklar, kâseler, vazo-
lar ve matara biçimli kaplardan oluşmaktadır. Kandillerin üç tanesinin diskusu üzerinde
rozet, kuş ve gerdek motifleri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra tümlenemeyen, aşınmış,
büyük bölümü noksan olan eserler ve iki adet pişmiş toprak boncuk etütlük olarak de-
ğerlendirilmiştir (Resim: 8, 9).
Cam buluntular: Bir adet yeşil camdan yapılmış vazo, gövdesinde bir miktar ek-
sik olmasına rağmen tüm görünümünde ortaya çıkmıştır. Gövdesi dikey kaburgalarla
bezeli vazonun kırık parçaları restorasyonla birleştirilmiştir. Ayrıca cam eserlere ait kü-
çük amorf parçalar da ele geçirilmiştir (Resim: 10).

Bronz Buluntular
a) Sikkeler: Kazı sırasında 68 adet sikke bulunmuştur. 49 adet sikke mezarın ku-
zeybatı bölümünde toplu olarak ele geçirilmiştir (Resim: 11). Yoğun korozyonlu ve bir-
birine kaynak şeklinde yapışık olan gümüş kaplama (Antoninus) sikkeler muhtemelen

56
bir bez ya da deri kese içerisinde mezara konmuştur. Yine mezarın kuzeydoğu bölü-
münde 11 adet Roma Dönemi şehir sikkesi toplu olarak ele geçirilmiştir. 1 adet gümüş
Denarius ve 7 adet bronz Roma Dönemi sikkeler ise dağınık olarak değişik kotlarda bu-
lunmuştur. Sikkelerin tamamı aşırı korozyonludur. Laboratuvarda yapılan temizlik ve
restorasyon çalışmaları sonucunda 19 adet Antoninus ve 4 adet şehir sikkesinin lejant-
ları okunabilecek duruma gelmiştir. İmparator isimleri tespit edilen 19 adet Antoninus
sikkesi ise kronolojik olarak şöyledir.
1- Valerianus II M.S. 253-255 (1 adet)
2- Gallienus M.S. 253-268 (6 adet)
3- Salonina M.S. 253-268 (5 adet)
4- Claudius II (Gothicus) M.S. 268-270 (2 adet)
5- Victorinus M.S. 268-270 (1 adet)
6- Aurelianus M.S. 270-275 (1adet)
7- Diocletianus M.S. 284-305 (1adet)
8- Licinius II M.S. 317-324 (1adet)
9- Constantinus II M.S. 337-340 (1adet)

Şehir sikkelerinin üç tanesi Antiokheia, bir tanesi ise Tralleis kentine aittir. Envan-
terlik olarak değerlendirilen, II. Philip (M.S. 247-249) Dönemine ait Antiokheia sikkesi-
nin ön yüzünde, sağa dönük İmparator II. Philip büstü ve FIDPPIOSKAISAR lejantı,
arka yüzde ise, ayakta karşılıklı duran Asklepios ile Hygieia bulunmakta ve ANTIOX-
EVN olarak şehir ismi yazmaktadır (Resim: 12).
b) Çanlar: 2 adet küçük boyutlu çandan birisi, çürümüş ve dağılmış vaziyettedir.
Diğeri de korozyonlu ve kısmen korunmuştur.
c) Çocuk yüzü¤ü: Mezarın batı duvarının hemen yakınında aşırı derecede ko-
rozyonlu olarak bulunmuştur.

TAR‹HLEME VE SONUÇ
Mezar içerisinde bulunan sikkeler genel olarak değerlendirildiğinde, bu mezarın
II Philip (M.S. 247-249) ile II Constantinus (M.S. 337-340) yani, III. yüzyılın ikinci yarı-
sı ile IV. yüzyılın ilk yarısı arasındaki bir dönemde kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Kazıda mezarda bulunmuş olan kaburgalı cam vazo (M.S. IV. yüzyılın ilk yarısı) ile piş-
miş toprak kaplar ve kandiller de bu dönemi teyit eder niteliktedir. Ancak, bu sikkelerin
toplu olarak bulunması ve iskeletlerin paleoantropolojik incelemesinde genç erişkinle-
re ait olduğunun anlaşılması, gömünün bir kerede gerçekleşmiş olabileceğini düşün-
dürmektedir. Toplu olarak ele geçirilen sikkeler aynı anda mezar içerisine konmuş ise,
bu mezarın gömü tarihinin IV. yüzyılın ilk yarısı olduğu söylenebilir.
Mezar çevresinde yapılan yüzey araştırmasında aynı teknikle yapılmış, ancak
önceki yıllarda tahrip edilmiş iki ayrı mezar tespit edilmiştir. Böylece bu bölgenin bir
nekropol alanı olduğu anlaşılmıştır. Arazi sahipleri tarafından zeytin bahçesi yapmak
için arazinin teraslanmış olması doğal dokuyu bozmuş, ancak çevrede yoğun olarak
seramik, mimarî parçalar, işlik parçaları ve yapı kalıntılarının bulunması bu bölgenin bir
yerleşim alanı olduğunu göstermektedir. Yapılan araştırmalarda bu yerleşim alanının
Briula kentine ait kalıntılar olduğu anlaşılmıştır. Beldenin eski isminin Billara olması da
bunu doğrulamaktadır.
Briula, Strabon Kitap XIV I/47’de “Nysa yakınında, Maiandros Nehri’nin öte kıyı-
sında, önemli yerleşmeler vardı, Koskinia ve Orthosia’yı kast ediyorum. Nehrin bu kı-
yısında Briula, Mastaura ve Akharaka ve kentin yukarı kısmında dağda Aromeus de-
nen en iyi Mesogites şarabının elde edildiği, Aroma vardır." şeklinde isim olarak yer al-
maktadır. Yine W. M. Ramsay’ın Anadolu’nun Tarihî Co¤rafyas› isimli kitabında Bri-

57
ula’nın Bizans kaynaklarında Asia Eyaleti’nin bir kenti olduğunu belirtilerek, bugün Bil-
lara (Kurtuluş) olarak Horsunlu yakınında olduğu belirtilmektedir.
Bu bilgiler ışığında yaptığımız yüzey araştırmaları, Menderes Vadisi’nin hemen
kuzeyinde Lydia bölgesinin en uç kenti olan Briula’nın Kurtuluş Kasabası’nın 1 km. do-
ğusunda kurulmuş ve Bizans Dönemine kadar varlığını sürdürmüş olduğunu göster-
miştir. Bizim kurtarma kazısı yapmış olduğumuz mezar da, Briula kentinin nekropol ala-
nı içerisinde yer almaktadır.

58
Resim 1: Mezarın ilk hâli

Resim 2: Mezar girişi ve kapak taşı

Resim 3: Kuzeybatı bölüm ve bu-


luntuları

59
Resim 4: İskeletler ve buluntula-
rın konumu

Resim 5: Mezar girişi ve sundurma

Resim 6: Düzgün yerel taşlardan


yapılmış mezar

60
Resim 7: Sıkıştırılmış toprak zemin

Resim 8: Pişmiş toprak kaplar

Resim 9: Kandiller

61
Resim 10: Cam vazo

Resim 11: Toplu olarak bulunan sikkeler (antoni-


nuslar)

Resim 12: Antiokheia şehir sikkesi

62
GAZİANTEP KALESİ 2003 YILI KAZISI

Hamza GÜLLÜCE*
Ahmet BEYAZLAR

“Gaziantep Kalesi 2003 Yılı Kurtarma Kazısı”na Bakanlığımız, mülga Anıtlar ve


Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 28.04.2003 gün ve 4984 sayılı kazı ruhsatnameleri doğ-
rultusunda 04.06.2003 günü başlanmış ve 09.11.2003 günü son verilmiştir. Bu dönem
çalışmaları Gaziantep Müze Müdürlüğü başkanlığında, Arkeolog Fadime Yıldırım ve
Antropolog Coşkun Köysu’nun açma sorumluluğunda gerçekleştirilmiştir. Kazıda ge-
çen yıllarda kalede çalışan işçilerle birlikte yeni alınan toplam 40 işçi ile çalışılmıştır.
Çalışmalar Gaziantep Valiliği”nin desteğinde İl Özel İdare Müdürlüğü bütçesinden te-
min edilen ödenekle yürütülmüştür.
2003 yılı kazıları, kale içindeki Geç Osmanlı Dönemi yapı kalıntılarını ortaya çı-
kartarak belgelemek, bunlardan korunması gerekenlerin restorasyon çalışmalarını ya-
parak çevre düzenlemesi sonrası halka sunumu olarak programlanmıştır. Bu doğrultu-
da 2002 yılında yapılan kazıda mescidin güney bitişiğinde ortaya çıkarılan doğu-batı
eksenli yapı kompleksi ile bu yapı kompleksinin güney paralelindeki aynı yönlü yapı
kompleksinin tamamı kazılarak ortaya çıkartılmıştır. Bunun yanında kale ana yapısının
kale içi ile bağlantılarını saptamak amacıyla sondaj, kazı ve temizlik çalışmaları da ya-
pılmıştır.

1. KALE ‹Ç‹ KAZI ÇALIfiMALARI


Kale içindeki Geç Osmanlı Dönemi yapılarını saptama çalışması doğrultusunda
1998 yılından beri kale içinde sürdürülen kazı ve temizlik çalışmalarında bir hamam, bir
mescit ve birkaç koğuş yapısı ortaya çıkartılmıştı. Bu çalışmaların devamı olarak sür-
dürülen kazı ve temizlik çalışmalarında, tek kişilik yapılardan oluşan yapı kompleksi,
küçük bir hamam, koğuş, tanımlanamayan yapı temelleri ile kuyu ortaya çıkartılmıştır
(Resim: 1).

a) Tek Kiflilik Odalar


2002 yılı kazı çalışmalarında bir kısmı ortaya çıkartılan yaklaşık 3,50x5,50 cm.
ebatlı odacıkların oluşturduğu yapı kompleksinin tamamını ortaya çıkartmak üzere mi-
marî yapı esas alınarak kazı ve temizlik çalışması yapılmıştır. Çalışma sonucu çamur
harçlı, devşirme kalker kesme taş örgülü, yer yer 120 cm. yüksekliğe kadar korunmuş
sırt sırta, yan yana aynı duvarı paylaşan müstakil girişli, zemini sıkıştırılmış saman kat-
kılı toprak sıvalı odalar ortaya çıkartılmıştır (Plân: 1; Resim: 2). Odacıkların hemen
hepsinin içinde üç taştan oluşturulma basit bir ocak bulunmakta, kırma taş döşeli kapı

* Hamza GÜLLÜCE, Arkeolog, Müze Müdürü, Tel: 0342 3248809, Gaziantep/TÜRKİYE


Ahmet BEYAZLAR, Arkeolog, Müze Müdürlüğü, Gaziantep/TÜRKİYE

63
eşikleri ve atık suyun boşaltılacağı bir delik yer almaktadır. Bazı odaların içinde su tek-
nesi olarak kullanılan kalker taştan oyulma curunlar yer alırken bazı odaların da ken-
dinden daha geniş bir oda ile bağlantısı bulunmaktadır. Bu nedenle odaların yatakha-
ne, depo aynı zamanda yıkanmalık olarak da kullanılmış olacağı görüşüne varılmıştır.
Kazı sonucu yapılan değerlendirmede 34 odadan meydana gelen yapının bir bütün ha-
linde plânlanmış olduğu, odaların cepheden tek girişli, üstlerinin ahşap direk atkılı düz
toprak dam olabileceği, yapının taşlarının blok halinde yıkılmış olmasından dolayı şe-
hirde 1822 yılında meydana gelen depremde kullanılamaz hale gelerek terk edildiği de-
ğerlendirilmesine varılmıştır.

b) Ko¤ufl
Çalışmalarda 1 No.lu burç ile 2 No.lu burç arasında kuzey-güney istikametli,
17,50x8.40 cm. ebadında, kesme taş örgülü, 50 cm. yüksekliğinde yapı temeli ortaya
çıkartılmıştır. Doğu duvarı ortasından 120 cm. genişliğinde bir giriş açıklığına sahip ya-
pının ortasında 60x80 cm. ebadında kalker kesme taştan yapılma 5 ayrı direk altlığı yer
almaktadır. Yapı güney-kuzey yönlü 1.20 cm. genişliğinde, 7.20 cm. uzunluğunda bir
koridorla iki ana mekâna ayrılmıştır. Mekânlar 2.80 cm. genişliğindedir. Bu mekânların
zeminine döşenen küçük moloz taşlarla, 10-15 cm. kadar yükseltilerek seki oluşturul-
muştur. Sekilerin üzeri ise iri saman, kum ve kireç katılmış sıkıştırılmış toprak döşelidir.
Kot olarak ikinci tabakayı oluşturan koğuşların, bölgenin Osmanlı egemenliğine geç-
mesiyle kente yerleşen askerlerin toplu olarak kaldıkları alanlar olabileceği düşünül-
mektedir. Tek kişilik odaların ise kentte ekonomik ve siyasal egemenliğin sağlanma-
sından sonra kalenin ve kentin asayişini sağlayan muhafızların ikâmeti için yapıldıkla-
rı tahmin edilmektedir. Osmanlılar’ın 17. yüzyılda yeniçerileri mahalle ve köylere dağıt-
tıkları bilinmektedir1.

c) Hamam
Kale içindeki Geç Osmanlı Dönemi yapılarından önceki dönem kültür katmanla-
rını tespit etmek amacıyla tek kişilik odalardan oluşan yapı grubunun batı ucunda ya-
pılan derinleşme çalışmalarında küçük bir hamam ortaya çıkartılmıştır (Plân: 1; Resim:
2). Hamam güney yönden 4.10x4.20 cm. ebadında ön girişe, 3.20x4.10 cm. ebadında
ortasında havuzu olan bir soğukluğa ve duvarlarının içinden sıcak havanın dolaştığı di-
key eksenli pişmiş toprak künk boruların bulunduğu, sıvalı, 3.10x3.10 cm. ebadında bir
sıcaklığa sahiptir. Hamamın soğuklukla sıcaklık arasında geçişi sağlayan koridorunun
sonunda, 1.10x100 cm. ebadında bir tuvaleti bulunmaktadır. Soğukluğun ortasındaki
havuz 12 dilimlidir ve ortasında fıskiye deliği ve yan yüzeyinde akıtacağı yer almakta-
dır (Resim: 3). Hamamın zemini siyah taş döşeli iken sonraki dönemde bu döşemenin
sökülerek başka yapılarda kullanılmış olabileceği düşünülmektedir. Bu taş döşemenin
hamamın koridorundaki kısmı sökülmemiş olup in situ konumunu korumaktadır. Sıcak-
lık kısmının üzerinde geç Osmanlı Dönemi yapı kalıntısı bulunduğundan tam olarak
açılamamıştır. Ancak izlenebildiği kadarıyla kenarlarda su kanalına rastlanmamıştır. Bu
nedenle yapının bilinen klâsik hamamlardan çok bir sauna gibi kullanılmış olabileceği
düşünülmektedir. Hamamın dolgu toprağı içinde pipo veya sigrafitto tekniğinde yapıl-
mış seramik parçalarına rastlanmamıştır. 1998 yılında ortaya çıkartılan hamamda yo-
ğun pipo parçalarına rastlanması2. Osmanlılar’da tütün kullanımının 17. yüzyılın ikinci
yarısında başladığı3 ve hamam üzerinde Geç Osmanlı yapı kompleksi bulunduğu göz
önünde bulundurulduğunda, 17. yüzyıl ve sonrasında kullanılmadığı anlaşılmaktadır.
Yapının Memluk Dönemi kale beyinin özel hamamı olabileceği düşünülmektedir.

1 C. Cahit Güzelbey, H. Yetkin, Gaziantep fier’i Mahkeme Sicilleri.


2 Burhan Balcıoğlu, 2000 Gaziantep Kalesi 2000 Yılı Kazı Çalışmaları, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Y›ll›¤›, s.252 vd.
3 www.tutuneksper.com.tr

64
d) Kuyu
Kale Hamamı’nın kuzeyinde yapılan incelemede, bir çöküntü içinde, 220x115
cm. ebadında, 5.50 cm. derinliğinde, dikdörtgen formlu bir boşluğun bulunduğunun
gözlenmesi üzerine çevrede inceleme yapılmış, hamamın içine doğru uzanan bir künk
ile batı yönünde bir boşluk ucunda benzer borunun varlığı anlaşılmış, bu yapının bir ku-
yu olabileceği düşünülerek temizlik çalışmasına gidilmiştir. Yapılan çalışmada 11. m.de
45 cm. uzunluğunda, 12 cm. çapında patlamamış bir top mermisinin çıkması ve yeter-
li hava sirkülasyonunun bulunmamasından dolayı çalışmanın zorlaşması üzerine kazı-
ya son verilmiştir. Kuyunun kalenin zemininde bulunan su kaynağına açıldığı, kurulan
dolap sistemi ile kuyudan çekilen suyun hamama ve kalede bulunan diğer yapılara
ulaştırıldığı düşünülmektedir.

2. BURÇLARDAK‹ TEM‹ZL‹K ÇALIfiMALARI


Kalenin güney yönünü çevreleyen yaklaşık 200 m. uzunluğundaki galeride yer
alan 6 adet burcun içinden, kale içine doğru çıkan merdivenlerin varlığının tespiti üze-
rine, bu bağlantıyı sağlayarak burçları fonksiyonel hale getirmek amacıyla temizlik ça-
lışması yapılmıştır.

a) 11 No.lu Burç ‹çi Çal›flmas›


Kalenin 11 No.lu burcu olan kuzey burcu kenarında merdivene rastlanması üze-
rine, yapının mahiyetini anlamak amacıyla temizlik çalışması yapılmıştır. Merdiven yek-
pare kalker taştan 14 basamaklıdır. Merdivenin dönüşlerinde ve merdivenin açıldığı
koridorda, şu an toprak dolu olan, kale içine açılan mazgal delikleri ile taşçı işaretleri
yer almaktadır. Bu merdiven 560 cm. uzunluğunda, 120 cm. genişliğinde, doğu-batı
yön eksenli bir koridora açılmaktadır (Plân: 2, a mekânı). Koridorun bir kapı bağlantısı
ile başka bir odaya açıldığının anlaşılması üzerine, odadaki toprak dolgu boşaltılmış ve
260x250 cm. ebadındaki bu mekânın (Plân: 2, b mekânı), önceki merdivene paralel 8
basamaklı bir merdiven yapısı ile dışarıya açıldığı saptanmıştır. Mekânın tonoz örtüsü
kısmen yıkıktır ve kuzey yönüne sonradan bir duvar örülerek daraltılmıştır. Yapılan ça-
lışma sonrası bu alanın eski bir burç olduğu anlaşılmıştır. Gelecek yıllarda bu burcun
profilinin açığa çıkartılması ve 12 No.lu burç ile bağlantısının saptanması plânlanmak-
tadır.

b) 1 No.lu Burç ‹çi Çal›flmas›


1 No.lu burç içinden kalenin iç mekânlarına bağlantıyı sağlayan merdivenleri
açarak burçları fonksiyonel hale getirmek amacıyla yapılan çalışmada, galeri üzerinde
birbiri içinden geçilerek ulaşılabilen, kalker kesme taş örgülü, tonoz örtülü mekânlar
açığa çıkartılmıştır (Plân: 3). Mekânlara 1 No.lu burç içindeki 12 adet merdivenle çıkıl-
maktadır. Merdiven 110x120 cm. ebadında bir sahanlığa açılmaktadır. Sahanlıktan
200x260 cm. ebadında antre diye adlandırabileceğimiz bir mekâna geçilmektedir
(Plân: 3, a mekânı). Bu mekân güneydoğu yönde açılan bir aydınlatma veya haberleş-
me bacası ile alttaki galeriye bağlıdır. Bu mekânın doğusunda başka bir giriş izine rast-
lanılması üzerine sürdürülen temizlik çalışması sonucunda 170x150 cm. ebadında, ku-
zey kısımda mini bir külhanı ve girişinde kanalı bulunan zemini taş kaplama bir mekân
ortaya çıkarılmıştır (Plân: 3, b mekânı). Bu mekânın, diğer mekânlarla bütünlük içinde
olmasından dolayı bir daire şeklinde plânlandığı ve yıkanmalık olarak kullanıldığı dü-
şünülmektedir. Temizlik çalışmaları sonucu orta mekânın kuzey yönünde kemer ve
çapraz tonoz örtülü, 400x500 cm. ebadında, başka bir mekân daha açığa çıkartılmış-
tır (Plân: 3, c mekânı). Bu alandaki yapısal değişiklikten mekânın önceden var olan da-
ha geniş bir yapının içine yapıldığı anlaşılmıştır. Mekânın kuzeydoğu yönünde bulunan
bir merdivenle kale içine ulaşıldığı, ancak bu mekânın yıkılması ile doğu yönüne yeni
bir duvar yapılarak bu merdivenin iptal edildiği anlaşılmıştır. Mekân zemininde bir adet

65
bazalt dibek ortaya çıkarılmıştır. Bu mekânın batı yönünde 90x175 cm. ebadında bir gi-
rişle 370x380 cm. ebadında sivri tonozlu başka bir mekân yar almaktadır (Plân: 3, d
mekânı). 2 No.lu burcun içi, ikinci katı olan bu mekânın güneydoğu yönündedir.
260x140 cm. ebadında girişe sahip iken sonradan taşla örülmüş bir kapı boşluğu bu-
lunmaktadır. Mekânın tonoz örtüsü kısmen çökmüş vaziyettedir. Çökmüş kısmın üzeri
ahşap malzeme ile kapatılıp geçici olarak koruma altına alınmıştır. Bu yapı kompleksi,
kale ana girişi ile iç kale giriş kapısını kontrol altında tuttuğundan, döneminde kalenin
güvenliğinden sorumlu görevlinin makamı olabileceği düşünülmektedir.
Merdivenlerin açıldığı orta boşluğun üzerinde, geçişinin, kalenin üst kesiminden
üçüncü katı oluşturan yapı kompleksi içinden ahşap bir merdiven ile sağlandığı varsa-
yılan, 250x680 cm. ebadında, kalker taş örgülü, yuvarlak kemerli, başka bir mekân or-
taya çıkartılmıştır. Yapının ortasında bir havalandırma bacası yer almakta olup şu anki
kale içi zemin seviyesinden 80 cm. aşağıdadır (Plân: 4). Bu mekânın güney duvarında
bulunan bir kapı ile başka bir mekânla bağlantılı olduğu, yapılan çalışmada bu mekâ-
nın çökmüş olduğu anlaşılmıştır. Ortaya çıkartılan yapılarda acilen yapılması gereken
onarımlar kalede çalışmalarını sürdüren restöratörlere yaptırıldıktan sonra, giriş kısım-
ları güvenlik nedeniyle kalker kesme taş duvar örülerek geçici olarak kapatılmıştır.

c) 6 No.lu Burç Önü Çal›flmas›


Kalenin genelinde yapılan araştırmalarda, galeriden üst mekânlara çıkışı sağla-
yan merdivenlerin varlığının anlaşılması üzerine, bu bağlantıların açığa çıkartılması
için sondaj çalışmaları uygulanmıştır. Bunlardan çay ocağı olarak da bilinen 6 No.lu
burç ile 5 No.lu burç arasında kalan kısımda 450 cm. derinliğe inildiğinde, bir kapı boş-
luğuna ulaşılmıştır. Yapılan derinleşme çalışması ile 580 cm.de, alt galeriden 6 No.lu
burç içinden Bizans Dönemi yapısı olan burcun damına ve seğirdim yerine açıldığı var-
sayılan merdiven ve sahanlığı açığa çıkartılmıştır. Merdivenlerin önü güvenlik nedeniy-
le büyük kesme taşlarla örülmüştür. Bu kesimin, Bizans Döneminde bir kapı açıklığı ile
döneminin kale içine ve seğirdim yerine ulaşımını sağlayan bir fonksiyonda iken Mem-
luk Döneminde yapılan onarım ve tadilatlar sonucu bu fonksiyonunu yitirdiği varsayıl-
maktadır4. 1970’li yıllarda kalenin genelinde yapılan onarım ve tadilatlarda burçları bir-
birine bağlayan sur duvarının bu bölümü yeniden yapılmış ve kemerli kapı girişinin üze-
ri düz lento şekline getirilerek iç kısmı doldurulmuştur5.

3. MAZGAL VE BEDEN DUVARI TESP‹T ÇALIfiMALARI


Kalenin galerisinde bulunan yoğun rutubetin galeri duvarlarında küflenme ve dö-
külmelere neden olduğunun gözlenmesi üzerine, gerek rutubetin önüne geçmek, ge-
rekse galerilerdeki ön kısımları toprak dolgu ile kapanmış durumdaki mazgal delikleri-
ni açarak galerinin doğal aydınlığını sağlamak ve kale beden duvarının temelini sapta-
mak amacıyla 2 No.lu burç ile 3 No.lu burç arasında bulunan mazgal önüne bir sondaj
uygulanmıştır. Yapılan çalışmada mazgalın, mevcut toprak zeminden 3.50 cm. derin-
de, uzunluğunun 1.15 cm., duvar kalınlığının ise 230 cm. olduğu anlaşılmıştır. Bu alan-
da kale beden duvarının temeline ulaşmak amacıyla yapılan derinleşme çalışmaların-
da 6,50 cm. derinliğe inilmiş ancak temele ulaşılamamıştır. Bu alandaki dolgu toprağın
zeminden 1 m. derinliğe kadar olan kısmının 1950 ve 1970’li yıllarda yapılan tamir ça-
lışmasında atılan toprak ve taş moloz malzeme olduğu; 2. m. ile 4. m. arasındaki dol-
gu toprağın içinde ise pipo parçaları ile sigraffito tekniğinde çanak çömlek parçaları ve
günlük kullanım yerel imalât kaba hamurlu çanak çömlek parçalarına rastlanmasından
dolayı, kalenin beden duvarının yükseltilmesi sonucu alttaki duvarın güçlendirilmesi
amacıyla doldurulmuş İslâmî dönem uygulamaları olduğu; 4 m.den 6,5 m. kadar olan
kesimde ise Roma ve Bronz Çağı seramik parçalarının bir arada karışık olarak ele ge-

4 Kemal Nalbant, Kale Restorasyon Projesi Müellifi


5 Hüseyin Cemal Karaata, 1928, Gaziantep

66
çirilmesinden dolayı, kale inşa edilirken yapımının höyüğün, doğu-batı ekseninde açı-
lan bir hendekle kesilerek beden duvarının yapıldığı görüşüne varılmıştır. Nitekim Ka-
le Höyüğü’nde yapılan kazıda, +854 kotunda islâmî Dönem yapılarının altında, Bronz
Çağına ait mezar ve yapı temellerine rastlanmıştır6.
4 No.lu burç ile 5 No.lu burç arasında bulunan mazgalın dış bağlantısını sağla-
mak amacıyla başka bir sondaj uygulamasına gidilmiş, bu çalışmada da 3,5 m.de maz-
gala ulaşılması üzerine çalışmaya son verilmiştir. Mazgalların açılması ile galeri içinde-
ki rutubet büyük ölçüde önlenmiştir. Kalenin güney kısmını çepeçevre kuşatan 180 m.
uzunluğundaki bu galerinin7 mazgallarının açılması, doğu kısımdaki demir kapının ka-
natlarına parmaklık takılarak hava sirkülasyonunun sağlanması, doğal aydınlatma ve
havalandırma sistemine kavuşturulması gerekmektedir.

4. TÜNEL
Kalenin batı yönünde yapılan taş kaplama çalışmaları sırasında kalker taş duvar
izlerine rastlanılması üzerine, çalışma genişletilmiş ve bu alanda bir tünelin varlığı or-
taya çıkartılmıştır. Tünel kale eteklerinden başlayarak üst galerinin girişine kadar uzan-
maktadır (Kroki: 1; Resim: 4). 38 m. uzunluğunda, 1.10 cm. genişliğinde ve yer yer 3
m. yüksekliğindeki tünelin alt girişinden 7.50 cm.e kadar olan kısmı bindirme tekniğin-
de sivri tonoz örtülü, taş merdivenli; 7.50 cm.den sonraki 5.50 cm. uzunluğundaki kı-
smı yıkık; bundan sonraki 24 m.lik kısmı ise düz atkı taşlıdır. Tünel düz atkı taşlı kısım-
dan 9 m. içeriye girdikten sonra ikiye ayrılmaktadır. Kalenin kuzeydoğu yönüne giden
kısmının 18,5 m. açık, ilerisi ise toprak doludur. Tünel, mevcut üst galerinin kapısı hi-
zasında zemin seviyesinden 3 m. aşağıda sonlanmaktadır. Bu alanda, 1.80 cm. derin-
liğindeki duvar örgüsünün tünelin kalenin sonraki dönemlerindeki tamiratı sonrasında
mevcut tünelin kullanımına yönelik olarak yapıldığı düşünülmektedir. Yapılan restoras-
yon çalışmasında galerinin ağız kısmı ve zemini yükseltildiğinden tünelin galeriyle bağ-
lantısını sağlayan kısım ortaya çıkartılamamıştır. Tünelin içi kısmen temizlenmiş, acil
onarım gereken yerler sağlamlaştırılarak giriş ve çıkışı emniyet altına alınmıştır.

5. KAZIDA ORTAYA ÇIKAN TAfiINAB‹L‹R BULUNTULAR


a) Piflmifl Toprak Kaplar
Tipolojik olarak kaba hamurlu, az pişmiş sırlı ve sırsız form vermeyen kap parça-
ları; geniş karınlı, kaba hamurlu, az pişmiş küpler; grafitto tekniğinde yapılmış geomet-
rik ve bitkisel bezemeli kâse ve tabaklar; düz yeşil renk sırlı kâseler; Beykoz işi şişe par-
çaları, üzeri Arapça yazılı cam kap parçası; mavi beyaz renkli stilize bitkisel bezemeli
yayvan tabaklarla, fincanlar kırık ve parçalar halinde bulunmuştur (Resim: 5, 6).

b) Pipolar
Kazı ve temizlik çalışmaları sırasında kırık vaziyette çok sayıda pipo, lüle ve
haznesi bulunmuştur. Bunun yanında az sayıda kalıp işi, değişik formlu, bezemeli ve
bezemesiz pipo da sağlam olarak ele geçirilmiştir (Resim: 7).

c) Kandiller
Yörede “yirik çıra” olarak bilinen Geç Osmanlı Dönemine tarihlenen bezemesiz,
sırsız ve yeşil renk sırlı kandil ve kandil parçaları bulunmuştur (Resim: 8).

d) Tafl Gülleler
Kazıda çok sayıda, farklı boyutta taş gülle ortaya çıkarılmıştır. Beyaz ve siyah
renk sert taşlardan dövülerek şekillendirilmiş güllelerin yumruk ve daha büyük şekilde

6 Fikri Kulakoğlu, 2003 Y›l› Gaziantep Kalesi Höyü¤ü Kaz› Çal›flma Raporu, Gaziantep Müze Müdürlüğü.
7 Rıfat Ergeç, “Gaziantep Kalesi”, Cumhuriyet’in 75. Y›l›na Arma¤an, Gaziantep 1999, s.295

67
olanları mancınık ve top gülleleri olarak kullanılırken, yaklaşık 3 cm. ve daha küçük
olanların oyun aracı olarak kullanıldıkları bilinmektedir. Kazıda bu taş güllelerin şekil-
lendirildiği bir adet taş örs de bulunmuştur.

e) Barutluk ve Çakmak Tafllar›


1 No.lu burç içinde yapılan temizlik çalışmasında deriden yapılma bir adet barut-
luk ile ateşli silâhların ateşleme mekânizmasına ait kübik dikdörtgen formlu, üzeri kur-
şun kaplı çakmak taşları ve kurşun kaplamanın kalıbı olan kalker taş kalıp da bulun-
muştur (Resim: 9).

f) Kurflun ve Mermi Kovanlar›


Kazıda kurşundan yapılma misket formlu tüfek kurşunu ile günümüz otomatik tü-
feklerinin mermi çekirdeklerine benzer mermi çekirdeği ve kovanlar bulunmuştur.

g) Evrak
1 No.lu burç içinde yapılan temizlik çalışmaları sırasında rulo halinde, üzeri diki-
li bir evrak bulunmuştur. Önemli ölçüde tahrip olmuş durumdaki evrak, Gaziantep Üni-
versitesi Tarih Bölümü öğretim elemanlarına incelettirilmiştir. Araştırmacılar, Osmanlıca
yazılmış metinde Osmanlı İmparatoru III. Mehmet’e ait bir tuğranın yer aldığını ve Ayın-
tap Sancak Beyi’ne hitaben, Tilbaşar Kazası’ndaki bir araziden söz edildiğini ifade et-
mişlerdir.

TAfiÇI ‹fiARETLER‹ VE TAfi ‹fiÇ‹L‹KLER‹


Kalenin galeri, burç içleri ve eteklerindeki kule yapılarında farklı taşçı işaretleri-
ne rastlanmıştır. Bu işaretlerin bazıları daha derin ve kalın çizilmişken bazıları daha yü-
zeyseldir. Kare, üçgen çapraz kare, ok, çadır, vb. 24 ayrı işaret, kalenin eteklerinden
en üstüne kadar duvarlarında farklı pozisyonlarda yer almaktadır. Üzerinde taşçı işare-
ti bulunan kalker kesme yapı taşları, Bizans Dönemi yapısı olarak belirlenen galerinin
iç duvarında yoğun olarak bulunurken, galeri üstü ve diğer burç içi yapılarında daha az
rastlanmaktadır (Çizim: 1). Kalenin üst kesimlerinde bulunan taşçı işaretlerinin ise dev-
şirme olarak kullanılmış olabileceği düşünülmektedir.
Yapı taşları üzerinde yapılan incelemede kalenin ana beden duvarlarının, ha-
mam ve mescit gibi yapılarının yörede “keymık taşı” olarak bilinen sert kalker taştan;
Geç Osmanlı Dönemi ve Memluk Dönemi yapılarının ise yumuşak kalker taştan yapıl-
mış oldukları anlaşılmıştır. Bu yapı taşları aynı alanda farklı yerlerde devşirme olarak
kullanılmıştır.
Gerek 2003 yılı ödeneğinin bitmesi, gerekse kış şartlarına girilmesi üzerine ka-
ledeki kazı çalışmalarına son verilerek ortaya çıkan çamur dolgulu kalker yapı temelle-
rinin sağlamlaştırma çalışmalarına gidilmiştir. Müdürlüğümüzde çalışan restorasyon
ekibi denetiminde beyaz çimento, kalker kumu ve kireç kullanılarak hazırlanan harçla
yapı taşları sağlamlaştırılmıştır. Böylelikle ortaya çıkan yapıların kış şartlarından olum-
suz etkilenmesinin önüne geçilmiştir. Önümüzdeki kazı sezonunda Gaziantep Kalesi’n-
deki kazı ve restorasyon çalışmalarına devam edilmesi plânlanmaktadır.

68
Plân: 1

Plân: 2

69
Plân: 3

Plân: 4

70
Kroki: 1

Çizim: 1

71
Resim 1: Gaziantep Kalesi
genel görünüm

Resim 2: Kazı alanı genel


görünüm, Gazi-
antep Kalesi 2003

Resim 3: Bey Hamamı, so-


ğukluk bölümü

72
Resim 4: Tünel üst dekor

Resim 5: Mavi-beyaz renk, bitki bezemeli


tabak, Osmanlı Dönemi

Resim 6: Mavi-beyaz renk, bitki beze-


meli fincan, Osmanlı Dönemi

73
Resim 7: Pipolar, Osmanlı
Dönemi

Resim 8: Kandil, Osmanlı


Dönemi

Resim 9: Barutluk (a), çak-


mak (b), çakmak
taşı (c), Osmanlı
taş kalıp (d)

74
ANKARA ROMA HAMAMI 2002 YILI KURTARMA KAZISI

Hikmet DEN‹ZL‹*
Soner ATEfiO⁄ULLARI
‹zzet ESEN

Kurtarma kazısı Ankara İli, Altındağ İlçesi, Çankırıkapı Caddesi üzerinde bulu-
nan Roma Hamamı ören yerinde Bakanlığımız, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’-
nün 12.08.2002 tarih ve 13293 sayılı ruhsatnamesi ile Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Müdür Vekili Hikmet Denizli başkanlığında, Arkeolog Soner Ateşoğulları, Müze Araştır-
macısı İzzet Esen, Antropolog F. Gülay Aslan ve Antropolog Asuman Alpagut’tan olu-
şan ekip tarafından 02.10.2002-30.10.2002 tarihleri arasında toplam 8 işçi ile gerçek-
leştirilmiştir1.
1947 yılında Çankırı Caddesi, Çiçek Sokak’ta Arkeolog Mahmut Akok denetimin-
de gerçekleştirilen otel inşaatı temel hafriyat kazıları sırasında, hafir tarafından Ankara
şehri dış suruna ait olduğu düşünülen kalıntılara rastlanmıştır (Çizim: 1)2. Bununla bir-
likte Rüzgarlı Sokak yakınında bulunan ve 1985 yılında temel hafriyat kazıları Anado-
lu Medeniyetleri Müzesi uzmanları tarafından yürütülen Başbakanlık Basımevi (Çizim:
2)3 ile 30 m. kadar güneyinde, yapımına 1998 yılında başlanan Büyükşehir Belediyesi
çok katlı otopark inşaatı sırasında (Resim: 1)4 aynı döneme tarihlenen ve benzer mi-
marî özellikler gösteren sur duvarına rastlanmıştır. Her üç duvarın aplikasyonu yapıldı-
ğında, surun bir bölümünün Roma Hamamı ören yerinin içinden geçtiği anlaşılmıştır.
Sur duvarının Roma Hamamı ören yeri içinde kalan bölümünü açığa çıkararak, Anka-
ra şehrinin savunma sistemini belgelemek amacıyla 2000 yılında Roma Hamamı ören
yerinin güneybatısında bir kurtarma kazısına başlanmıştır5.
2000 yılında A-24 ve A-25 plânkarelerinde başlatılan kazı çalışmaları, 2001 yılın-
da A-24, A-25 ve B-25 plânkarelerinde; 2002 yılında ise A-24 plânkaresinin 2000 ve 2001
yılı çalışmalarında kazılmamış olan 4x10 m.lik doğu bölümünde gerçekleştirilmiştir.
2000 yılı kazı çalışmalarında 25 adet; 2001 yılı kazı çalışmalarında ise 21 adet
olmak üzere toplam 46 adet mezar açığa çıkarılmıştır. Yüzeyden yaklaşık 70-80 cm.

* Hikmet DENİZLİ, Sanat Tarihçi, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdür Vekili, Ankara/TÜRKİYE
Soner ATEŞOĞULLARI, Arkeolog, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara/TÜRKİYE
İzzet ESEN, Müze Araştırmacısı, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara/TÜRKİYE
1 Kazının fotoğrafları Soner Ateşoğulları tarafından çekilmiş, mezar çizimleri İzzet Esen, iskelet çizimleri Asuman Alpa-
gut tarafından yapılmıştır.
2 Özgüç 1947, 368; Akok 1955, 316-320, res. 3, 8.
3 1985 yılında Başbakanlık Basımevi temel hafriyat kazısı sonucunda müze uzmanlarınca hazırlanan raporda 2.60 m.
genişliğindeki duvar, sur duvarı olarak değerlendirilmiştir.
4 İnşasına 1998 yılında başlanan çok katlı otoparkın Arkeolog Soner Ateşoğulları denetiminde yapılan temel hafriyat ka-
zılarında 2.60 m. genişliğinde sur duvarına rastlanmıştır. Duvar, Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’-
nun 05.11.1999 gün ve 5455 sayılı kararı ile binanın altında oluşturulan mekânda gezip görülebilecek şekilde koruma
altına alınmıştır.
5 Temizsoy-Esen-Ateşoğulları 2001, 5-28; Ateşoğulları-Aslan-Alpagut 2002, 217-230.

75
derinlikte, 95.56-92.62 m. seviyeleri arasında rastlanılan mezarların çoğunluğu kerpiç
sanduka şeklindedir. 2000 yılı çalışmalarının daha çok mezarlarda yoğunlaşmış olma-
sı nedeniyle daha alt seviyelere inilememiştir. 2001 yılı kazı çalışmalarında A-24, A-25
ve B-25 açmalarında, 2000 yılı mezarları ile benzer özelliklere sahip yine aynı döneme
tarihlenen mezarlara rastlanmıştır6.
2001 yılı kazı çalışmalarında; mezarlar kaldırıldıktan sonra 92.62 m. seviyesin-
den itibaren birtakım mimarî kalıntılar ortaya çıkmaya başlamıştır. A-24 açmasının gü-
neyinde, doğu-batı yönünde uzanan, açığa çıkartılabilmiş bölümü 10.10 m. uzunluğa
sahip bir taş duvar tespit edilmiştir. Orta boy moloz taşlardan harç kullanılarak yapılmış
olan bu duvar muhtemelen bir konuta ait olup Bizans veya biraz daha sonraki bir dö-
neme ait olmalıdır. A-25 açmasında ise, aynı özelliklere sahip, aynı döneme tarihlene-
bilecek, güney-kuzey yönlü bir başka duvar kalıntısına rastlanmıştır. Bu duvar, açma-
nın kuzey kesiti içine doğru devam etmektedir. Güney ucunda ise herhangi bir bağlan-
tısı bulunmamaktadır.
A-24 ve A-25 açmalarında, 92.70-91.16 m. seviyeleri arasında, atık veya temiz
su sistemleri ile ilgili pişmiş toprak künklerden oluşan kanallara rastlanmıştır7. 92.70 m.
seviyesindeki kanal yine Bizans veya daha sonraki bir döneme ait olmakla birlikte, da-
ha alt seviyedeki kanalları şimdilik Geç Roma Dönemine tarihlemekteyiz. Aynı açma-
larda, Geç Roma Dönemine tarihleyebileceğimiz ve atriumlu bir evle ilgili olduğunu dü-
şündüğümüz bir avluya ait yapı kalıntıları tespit edilmiştir.
Öte yandan, A-24 açmasının kuzeydoğu köşesinde, 91.35 m. seviyesinde, alt-
tan hypocaust sistemle ısıtmalı bir mekânın parçası ortaya çıkarılmıştır8. Mekânın ta-
banı pişmiş tuğla (Tegulae-mammatae) ile döşeli olup taban üzerinde hypocaust siste-
me ait tuğla dikmeler ele geçirilmiştir. Lavatrina veya bir konutun banyo odası olabile-
cek mekânı batıda; kuzeybatı-güneydoğu yönlü duvar çevrelemektedir. Atrimlu ev ile
çağdaş olduğunu düşündüğümüz bu yapı kalıntılarını mimarî karakterine göre şimdilik
Geç Roma Dönemine tarihlemekteyiz.
2002 yılı çalışmalarında, hem sur duvarını tespit edebilmek hem de 2001 yılın-
da özellikle A-24 açmasında rastlanmış olan mimarî yapı kalıntılarının devamını açığa
çıkarabilmek amacıyla A-24 plânkaresinin doğusunda yer alan 4x10 m.lik bölümünde
çalışılmıştır.
Roma Hamamı 2002 yılı kazı çalışmaları “Mezarlar”, “Mimarî” ve “Sonuç” başlık-
ları altında aşağıda değerlendirilmiştir.

MEZARLAR
A-24 açmasında 94.40-92.60 m. seviyeleri arasında toplam 18 adet mezar açı-
ğa çıkarılmıştır (Çizim: 3; Resim: 2-4). Bu mezarların yanı sıra, 2000 yılı kazı çalışma-
ları sırasında tespit edilen ancak, A-24 açmasının kuzey kesiti içinde kalması nedeniy-
le açılmamış olan 23 No.lu mezar, kesit toprağının doğa koşulları nedeniyle yer yer
çökmesi sonucu açığa çıkmış, 2002 yılı kazı çalışmalarının başında mezara ait iskelet
alınmıştır. Aynı şekilde, A-24 açması kuzey kesitinin yer yer çökmesi nedeniyle 23
No.lu mezarın hemen üzerinde, bir başka mezar daha açığa çıkmıştır. M-47 olarak ad-
landırılan ve herhangi bir mezar mimarîsine bağlı olmadan inhumasyon gömü biçimin-
de yapılmış olan mezarın bireyi bir bebektir. Öte yandan, yine 2001 yılı kazı çalışma-
ları sırasında tespit edilmiş olan ve A-24 açmasının doğu kesiti içine doğru devam eden
37 ve 40 No.lu mezarlar da 2002 yılı çalışmalarında tamamen açığa çıkarılmıştır. 2001
yılı çalışmalarında yalnızca kafatasları alınmış olan bu mezarlardaki bireylere ait iske-
letler 2002 yılı çalışmalarında çıkarılmıştır.

6 Temizsoy-Esen-Ateşoğulları 2002, 29-54.


7 Ankara’nın antik dönemdeki su kanalları hakkında Bkz.: Fıratlı 1951, 349-359.
8 Hypocaust sistem için Bkz.: Dolunay 1941, 265; Dolunay 1948, 214-217; Akok 1955, 319; Akok 1968, 5-13; Farring-
ton 1995, 52-99; Yegül 1992, 258 vd.; Adam 1995, 293, fig. 63; Ergeç-Önal 1998, 421, res. 3, 4, 6, 7; Özkan-Erkanal
1999, 102, res. 84, 86.

76
2002 yılı kazı çalışmalarında, 23 No.lu mezar da dahil olmak üzere toplam 19
adet mezarda 28 adet birey tespit edilmiştir9. Bu bireylerden 13 adedi erişkin, 15 ade-
di ise çocuk ve bebeklere aittir. Mezar içindeki bireylere ait iskeletlerin çoğunluğu baş
batıda olmak üzere batı-doğu yönünde sırtüstü gömülmüştür. Kollar genellikle yana
uzatılmış biçimdedir. 7 bireyin yüzü güneye, 2 bireyin yüzü yukarıya, 1 bireyin yüzü de
öne bakar pozisyondadır. Diğer iskeletlerin oldukça karışık olması nedeniyle yüzlerinin
yönü tespit edilememiştir.
Bunların yanı sıra 6 adet mezarda birden fazla gömüye rastlanmıştır. Örneğin 60
No.lu mezarda karışık durumda yalnızca 2 adet kafatası ele geçirilmiştir. M-60/1 bir
erişkine, M-60/2 ise bir çocuğa aittir.
2002 yılı kazı çalışmalarında tespit edilen 18 adet mezardan 10 adedi kerpiç
sanduka tipinde yapılmıştır (Resim: 2-4). 2 adet mezarın yan duvarları küçük ve kıs-
men düzgün taşlarla örülmüştür. Bu mezarlardan biri, taşlarının harçsız kuru örgü biçi-
minde yapılmış olması nedeniyle taş sanduka mezar olarak nitelendirilebilir. Diğer me-
zar, yan kerpiç duvarlarının üzerine birer sıra taş konularak oluşturulmuştur. 6 adet me-
zar ise, herhangi bir mezar mimarîsine bağlı olmayan, basit toprak mezar (inhumas-
yon) biçimindedir. Yine mezar mimarîsi ile ilgili olarak 7 adet mezarın üzerinin büyük
ebatlı yassı taşlarla kapatılmış olduğu görülmüştür.
Mezarların bazılarında mezar içi saptırmalarla veya mezar kapaklarıyla ilgili ola-
bilecek ahşap kalıntılarına rastlanmıştır.
2002 yılı kazı çalışmalarında, A-24 açmasının kuzeyinde, 94.00 m. seviyesinde
kireç tabakası ile karşılaşılmıştır. Kuzey kesitinden güneye doğru yaklaşık olarak 3.40
m. uzunluğundaki bir bölümü açığa çıkarılmış olan bu kireç tabakası, yaklaşık 4-5 cm.
kalınlığındadır. Kireç tabakasının bu seviyedeki mezarların üzerine kapatmak için bi-
linçli olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mezarların üzerinde (M-50) ve iskeletlerin üze-
rinde de tespit edilen bu kireç tabakası, bulaşıcı hastalıklara karşı bir önlem olarak kul-
lanılmış olmalıdır. Bu sayede, bulaşıcı veya salgın hastalık sonucu ölmüş olanların me-
zarlarının üzeri kireçlenerek tecrit edilmek istenmiştir.

M‹MARÎ
A-24 açmasının 4x10 m.lik bölümünde sürdürülen kazı çalışmalarında mezarla-
rın hemen altında güneybatı-kuzeydoğu yönlü geniş bir duvar ortaya çıkarılmıştır (Çi-
zim: 4; Resim: 5, 6). 92.40 m. seviyesinde tespit edilen bu duvarın güneydeki bölümü
Başbakanlık Basımevi hafriyatı sırasında tahrip edilmiştir. 2.40-2.60 m. genişliğe sahip
olan duvarın batı yüzü ortalama 1.00 m. genişliğinde devşirme andezit bloklardan oluş-
maktadır. Duvarın doğu bölümü ise moloz taş+harç karışımı bir yapıdadır. Duvarın do-
ğuda kalan bölümü yer yer mezarların yapımı sırasında; özellikle kazı alanının ortası-
na gelen bölümde neredeyse tamamen tahrip edilmiştir (Resim: 5). Duvarda kullanıl-
mış olan andezit bloklardan bazıları bosajlıdır (Resim: 6). Bu da, blokların olasılıkla an-
tik çağa ait bir yapıdan alınarak duvarda devşirme malzeme olarak kullanılmış olduğu-
nu göstermektedir. Roma Döneminde bu bölgede bir gymnasiumun varlığından söz
edilmektedir10. Ancak taşlar söküldüğü yapıdan getirildiği şekilde değil de, yer yer bir-
birlerine uydurularak kullanılmıştır. Sur duvarı, 2001 yılı kazı çalışmalarında bir bölümü
açığa çıkarılmış olan Geç Roma Dönemine ait hypocaust sistemle alttan ısıtmalı11 (la-
vatrina ?) yapı kalıntısının üzerine inşa edilmiştir (Resim: 6). Duvar, yapıya ait pişmiş
toprak tuğla döşeli zemini ve bu zemini çevreleyen güneydoğu-kuzeybatı yönlü duvarı

9 Mezarlarda ortaya çıkarılan iskeletlerin antropolojik değerlendirmeleri müzemiz antropologları F. Gülay Aslan ve Asu-
man Alpagut tarafından yapılmaktadır. Aslan 2000, 29-56; Aslan 2001, 55-81; Alpagut 2000, 57-83; Alpagut 2001, 82-
108; Ateşoğulları-Aslan-Alpagut 2002, 217- 230.
10 Eyice 1996, 247.
11 Hypocaust sistem için Bkz.: Dolunay 1941, 265; Dolunay 1948, 214-217; Akok 1955, 319; Akok 1968, 5-13; Farring-
ton 1995, 52-99; Yegül 1992, 258; Adam 1995, 293; Ergeç-Önal 1998, 421, res. 3, 4, 6, 7; Özkan-Erkanal 1999, 102,
res. 84, 86.

77
tahrip ederek kesintiye uğratmıştır. Açığa çıkarılabilmiş bölümü 7.30 m. uzunluğa, 2.40-
2.60 m. genişliğe sahip duvarın Ankara şehrinin dış sur duvarı olduğu anlaşılmıştır. Mi-
marî açıdan Çankırı Caddesi hafriyatı, Başbakanlık Basımevi ve çok katlı otopark haf-
riyatlarında rastlanan Ankara şehri dış sur duvarı ile aynı genişlikte ve inşa karakterin-
dedir. Başbakanlık Basımevi ve çok katlı otopark hafriyatında tespit edilen duvarlar ile
aynı aks üzerindedir12. Kot olarak da birbirlerine yakın seviyelerdedir.

SONUÇ
2002 yılı kazı çalışmalarında tespit edilen mezarlar, 2000 ve 2001 yılı çalışma-
larında tespit edilmiş olan mezarlar ile gerek mezar mimarîsi, gerekse ölü gömme biçi-
mi açısından benzer özellikleri taşımaktadır. 2000 ve 2001 yıllarında 95.56 m. ve 92.62
m. seviyeleri arasında tespit edilen mezarlar, 2002 yılı çalışmalarında da hemen he-
men aynı seviyelerde açığa çıkmıştır. Mezarlar genel olarak değerlendirildiğinde, İslâ-
mî gömü geleneğine sahiptir13. İslâmî geleneğin bir sonucu, mezarlarda ölü hediyesi
olarak herhangi bir buluntuya rastlanmamıştır. Ortaya çıkarılan mezarlar, Geç Osman-
lı Döneminde ören yerinin yoğun bir şekilde halk mezarlığı olarak kullanılmış olduğunu
göstermektedir14. Mezarların bu kadar yoğun olması Geç Osmanlı Dönemi’nde Anka-
ra’da yaşanmış olan doğal afet, kıtlık ve salgın hastalıklara bağlı olarak gerçekleşmiş
ölümlerle ilgili olmalıdır. Çeşitli kaynaklarda, 1800’lü yıllarda Ankara’da doğal afetlerin,
kuraklıkların, kıtlıkların ve salgın hastalıkların yaşandığından söz edilmektedir15. 1813-
1817 yıllarında veba salgını, 1826 yılında kuraklık ve çekirge istilâsı, 1873-1874 yılla-
rında şiddetli yağmurlar ve arkasından başlayan çok şiddetli kış şartları, durmayan kar
yağışı nedeniyle kıtlık ve salgın hastalıklar yaşanan başlıca afetlerdir. Bu alanın yoğun
bir şekilde mezarlık olarak kullanılmış olması ve bazı mezarlarda birden fazla gömüye
rastlanması bu bilgileri doğrulamaktadır. Ele geçirilen iskeletler Ankara’nın Geç Os-
manlı Dönemi demografik yapısına ışık tutacak niteliktedir. 2000, 2001 ve 2002 yılı ka-
zı çalışmalarında ortaya çıkarılan kerpiç sanduka mezarlar, İslâmî Dönem mezar mi-
marîsinde kerpiç kullanımını yansıtması açısından ilginç örneklerdir16.
Bütün bu mezarların ve mimarî kalıntıların yanı sıra Roma Hamamı kazı çalış-
malarının temel amacı olan Ankara şehri dış sur duvarına 2002 yılında ulaşılmış olma-
sı kuşkusuz sevindiricidir. İlk kez Roma Döneminde yapıldığı bilinen Ankara şehri dış
sur duvarı17, 17. yüzyılın başında Celâlî İsyanları’ndan korunmak amacıyla yeniden in-
şa edilmiştir18. 1555’te A. B. Ghislen de Busbecq ile birlikte Ankara’dan geçen Hans
Dernschwam, seyahatnamesinde Ankara’yı tasvir eden bir desene de yer vermiştir. Ol-
dukça basit şekilde çizilmiş olan bu desende, şehri çevreleyen bir dış surun olmadığı
görülmektedir (Resim: 7)19. 1640’lı yıllarda Ankara’yı ziyaret eden Evliya Çelebi, seya-
hatnamesinde şehrin bir dış sur ile çevrili olduğunu yazmıştır20. Değişik tarihlerde An-
kara’ya gelen Avrupalı seyyahlar da dış surdan söz etmişlerdir. 17. yüzyılda Ankara’ya
gelen Polonyalı Simeon, Ankara şehrinin dış sur ile çevrili olduğundan söz etmiştir21.
18. yüzyılın başlarında Ankara’yı ziyaret eden Pitton de Tournefort surlarda pek çok
devşirme parçanın kullanılmış olduğundan söz ederek, kulelerin kare görünümlü oldu-

12 Temizsoy-Esen-Ateşoğulları 2001, çizim 1, res. 2.


13 İslâmî mezarlar için Bkz.: Erkanal 1985, 121,122; Erkanal 1986, 204; Erkanal 1988, 361,362; Tarhan-Sevin 1993,
409-410; Yüce 1995, 2, res. 3; Ragheb 1996, 16; Mergen-Deveci 2002, 338, fig. 15.
14 Mübarek 1341, 17-22; Dolunay 1948, 213,217; Kansu 1976, 23; Turan-Turan 1998, 30, 235-243; Elverdi 1999, 22.
15 Eyice 1996, 246; Özdemir 1998, 102; Turan-Turan 1998, 44; Elverdi 1999, 21; Erdoğdu 1999, 166-167; Bozyiğit 2002,
117-118.
16 İslâmî mezarlarda kerpiç kullanımı konusunda Bkz.: Yüce 1995, 2, res. 3; Karaman 1996, 9; Ragheb 1996, 19.
17 Mamboury 1933, 78-81; Eyice 1993, 14; Foss 1977, 29-87.
18 Erzen 1946, Lev. XXV; Gülekli 1948, 55; Darkot 1965, 437-453; Ergenç 1990, 56; Turan-Turan 1998,41; Özdemir
1986, 43; Bozyiğit 2002, 53; Boran 2001, 50; Elverdi 1999, 6, 8.
19 Eyice 1971, 70, res. 1; Bozyiğit 2002, 40.
20 Çelebi 1314, 427-436.
21 Eyice 1971, 71; Bozyiğit 2002, 58, 60.

78
ğunu yazmıştır22. 18. yüzyılın başlarında başka bir Fransız Aubry de la Motraye, dış su-
run pek iyi durumda olmadığından söz etmiştir23. 1705’te Ankara’yı ziyaret eden Paul
Lucas ise dış surun on iki kapısı olduğunu belirterek, surun antik olmadığını yazmıştır.
Lucas, surda pek çok devşirme taş yanında kerpiç de kullanıldığından söz etmekte-
dir24. 1739-1740’a doğru Ankara’yı ziyaret eden İngiliz Richard Pockocke ise şehir sur-
larının uzunluğu hakkında bilgi vermiştir25. 1813 yılında Ankara’ya gelen İngiliz John
Macdonald Kinneir, Yıldırım Bayezid tarafından yaptırıldığı veya tamir ettirildiğini öne
sürdüğü surun harap vaziyette olduğundan söz etmiştir26. Ankara’ya 1835’te uğrayan
W. J. Hamilton ise dış surda devşirme olarak pek çok mimarî ve kitabeli parçanın kul-
lanıldığını belirterek surun geniş bir sahayı çevrelediğinden söz etmiştir27. 1837 yılın-
da bir gün Ankara’da kalan Fransız Babptistin Poujoulet yine dış surun harap bir vazi-
yette olduğundan söz etmiştir28. 1882 yılı yazında Augustus Tapınağı’ndaki kitabelerin
kopyasını çıkarmak üzere Ankara’ya gelen Carl Humann ve Otto Puchstein dış surun
parça parça yıktırılmakta ve elde edilen arsa ve taşların satılmakta olduğundan söz et-
mektedir29. Yine 1890’da şehre gelen Alman E. Naumann şehrin etrafını çeviren dış sur
duvarının oldukça harap ve yıkık bir halde olduğundan söz etmiştir30. Öte yandan Pa-
ul Lucas’ın 1712 tarihli Ankara gravüründe (Resim: 8)31, Pitton de Tournefort’un 1717
tarihli gravüründe (Resim: 9)32, Amsterdam Rijsksmuseum’da bulunan 17. yüzyıla ait
yağlıboya tabloda (Resim: 10)33 ve Binbaşı von Vincke’nin 1839 de çizdiği Ankara plâ-
nında (Resim: 11)34 dış sur rahatlıkla görülebilmektedir. Avrupalı seyyahlar tarafından
çizilmiş bu gravür, tablo ve plânlar incelendiğinde Osmanlı Döneminde yapılmış olan
dış surun bir bölümünün Roma Hamamı’nın üzerinden geçtiği anlaşılmaktadır. Ernest
Mamboury, 1933 yılında yayınladığı Ankara, Guide Touristique, adlı kitabında bugün
artık hiçbir izi bulunmayan dış surun Çankırıkapı yakınındaki parçasına ait bir fotoğra-
fa yer vermiştir35.
İleriki yıllarda Roma Hamamı’nda yapılacak kazılarla surun ören yeri içinde na-
sıl bir güzergâh izlediği jeofizik yöntemlerden de faydalanılarak ortaya konmaya çalışı-
lacaktır.

KAYNAKÇA

ADAM 1995 ADAM, J. P., La Construction Romaine Matériaux et techniques, Paris.


AKOK 1955 AKOK, M., "Ankara Şehri İçinde Rastlanan İlkçağ Yerleşmelerinden Bazı
İzler ve Üç Araştırma Yeri". Belleten XIX/75. 309-329.
AKOK 1968 AKOK, M., "Ankara Şehrindeki Roma Hamamı". Türk Arkeoloji Dergisi
XVII/1. 5-13.
ASLAN 2001 ASLAN, F. G., "Ankara Roma Hamamı Kazısından Çıkarılan İskeletlerin
Paleopatalojik İncelemesi". Anadolu Medeniyetleri Müzesi 2000 Y›ll›¤›. 29-
56.

22 Darkot 1965, 437-453; Eyice 1971, 74; Bozyiğit 2002, 68.


23 Eyice 1971, 75; Bozyiğit 2002, 70.
24 Eyice 1971, 76; Bozyiğit 2002, 72-73.
25 Eyice 1971, 78; Bozyiğit 2002, 75.
26 Eyice 1971, 79; Bozyiğit 2002, 79.
27 Eyice 1971, 81; Bozyiğit 2002, 83.
28 Eyice 1971, 82; Bozyiğit 2002, 84.
29 Eyice 1971, 87; Bozyiğit 2002, 119.
30 Eyice 1971, 88; Bozyiğit 2002, 120.
31 Eyice 1971, res. 2; Turan-Turan 1998, 17,18, 217.
32 Eyice 1971, res. 3.
33 Eyice 1971, res. 4-5.
34 Eyice 1971, res. 59- 59a, 61.
35 Mamboury 1933, 80.

79
ATEŞOĞULLARI-ASLAN-ALPAGUT 2002, ATEŞOĞULLARI, S. ASLAN, G. ALPAGUT. A., "An-
kara Roma Hamamı 2000 Yılı Kazı Çalışmaları" 12. Müze Kurtarma Kaz›-
lar› Sempozyumu. 217-230.
BORAN 2001 BORAN, A., Anadolu’daki ‹ç Kale Cami ve Mescidleri, Ankara.
BOZYİĞİT 2002 BOZYİĞİT, A. E. Ankara’dan Uçan Kufllar Türk ve Dünya Yaz›n›nda Anka-
ra (Seçki III), Ankara.
ÇELEBİ 1314 ÇELEBİ, E., Seyahatnâme, İstanbul.
DALMAN 1933 DALMAN, O. K., "1931’de Ankara’da Meydana Çıkarılan Asarı Atika". Türk
Tarih, Arkeologya ve Etno¤rafya Dergisi I, 121-133.
DOLUNAY 1941 DOLUNAY, N., "Türk Tarih Kurumu Adına Yapılan Çankırıkapı Hafriyatı",
Belleten V/19, 261-266.
DOLUNAY 1948 DOLUNAY, N., "Çankırıkapı Hafriyatı". III. Türk Tarih Kurumu Kongresi,
212-218.
ELVERDİ 1999 ELVERDİ, İ., Dünden Bugüne Ankara, Ankara,
ERDOĞDU 1999 ERDOĞDU, Ş., Ankaram, Ankara.
ERGEÇ-ÖNAL 1998 ERGEÇ, R.-M. ÖNAL., "Belkıs/Zeugma Roma Hamamı ve Kompleksi Kur-
tarma Kazısı". VIII. Kurtarma Kaz›lar› Semineri, 419-443.
ERGENÇ 1990 ERGENÇ, Ö., "XVI. Yüzyılda Ankara". Ankara Dergisi I/1, 55-61.
ERKANAL 1985 ERKANAL, H., "1984 Girnavaz Kazıları." VII. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›,
201-210.
ERKANAL 1988 ERKANAL, H., "1986 Girnavaz Kazısı." IX. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, 361-
369.
ERZEN 1946 ERZEN, A., ‹lkça¤da Ankara, Ankara.
EYİCE 1971 EYİCE, S.,, "Ankara’nın Eski Bir Resmi. Atatürk Konferanslar› IV, 1970, 61-
124
EYİCE 1993 EYİCE, S., "P. Guillaume de Jerpahanion ve Ankara Kalesi." Ankara Der-
gisi 2/5, 9-31.
EYİCE 1996 EYİCE, S., "Bizans Döneminde Ankara." Anadolu Araflt›rmalar› XIV, 243-
264.
FARRINGTON 1995 FARRINGTON, A., The Roman Baths Of Lycia An Architectural Study Bri-
tish Institute of Archaeology at Ankara Monograph No. 20, Ankara.
FIRATLI 1951 FIRATLI, N., "Ankara’nın İlkçağdaki Su Tesisatı." Belleten XV/59,349-359.
FOSS 1977 FOSS, C., "Late Antique and Byzantine Ankara." Dumbarton Oaks Papers
XXXI, 29-87
GÜLEKLİ 1948 GÜLEKLİ, N. C., Ankara. Tarih-Arkeoloji, Ankara.
KANSU 1976 KANSU, Ş. A., "Türk Tarih Kurumu Binası Temel Kazısında Çıkan Seramik-
ler Hakkında." VIII. Türk Tarih Kongresi I, 19-23.
KARAMAN 1996 KARAMAN, H., "Ölüm, Ölü, Defin ve Merasimler." ‹slam Dünyas›nda Me-
zarl›klar ve Defin Gelenekleri I Ankara. 3-15.
MAMBOURY 1933 MAMBOURY, E., Ankara Guide Touristique, Ankara.
MERGEN-DEVECİ 2002 MERGEN, Y.-A. DEVECİ., "Akarçay Höyük 2000 Yılı Kazı Çalışmaları"
Ilısu ve Karkamış Baraj Gölleri Altında Kalacak Arkeolojik ve Kültür Varlık-
larını Kurtarma Projesi 2000 Yılı Çalışmaları, 319-339.
MÜBAREK 1341 MÜBAREK, G., Ankara, I, İstanbul.
ÖZDEMİR 1998 ÖZDEMİR, R., XIX. Yüzy›l›n ‹lk Yar›s›nda Ankara (Fizikî, Demografik, ‹da-
rî ve Sosya-Ekonomik Yap›s› 1785-1840), Ankara.
ÖZGÜÇ 1947 ÖZGÜÇ, T., "Haberler, 1947 Yılının Başlarında Türkiye’de Yapılan Kazılar"
Belleten XI/42, 359-396.
ÖZKAN-ERKANAL 1999 ÖZKAN, T. ve H. ERKANAL., Tahtal› Baraj› Kurtarma Kaz›s› Projesi,
İzmir.
RAGHEB 1996 RAGHEB, Y., "İslam Hukukuna Göre Mezarın Yapısı." ‹slam Dünyas›nda Me-
zarl›klar ve Defin Gelenekleri I-II (Editör Jean-Louis Bacque). Ankara, 17-22.

80
TARHAN-SEVİN 1993 TARHAN, M. T. ve V. SEVİN, "Van Kalesi ve Eski Van Şehri Kazıları
1991." XIV. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, 407-429.
TEMİZSOY-ESEN-ASLAN 2000, TEMİZSOY, İ.-İ. ESEN-S. ATEŞOĞULLARI, "Ankara Roma
Hamamı 2000 Yılı Kurtarma Kazısı." Anadolu Medeniyetleri Müzesi 2000
Y›ll›¤›, 5-28.
TEMİZSOY-ESEN-ATEŞOĞULLARI 2002,TEMİZSOY, İ.-İ. ESEN-S. ATEŞOĞULLARI, "Ankara
Roma Hamamı 2001 Yılı Kurtarma Kazısı" Anadolu Medeniyetleri Müzesi
20001 Y›ll›¤›, 29-54.
TURAN-TURAN 1998 TURAN, R. ve F. A. TURAN, Tarih ‹çinde Ankara. Alt›nda¤’›n Manevi Co¤-
rafyas›, Ankara, 17-68.
YEGÜL 1992 YEGÜL, F. K., Baths and Bathing in Classical Antiquity, New York.
YÜCE 1995 YÜCE, A., "Amasya Merkez Eski Şamlar Mezarlığı 1993 Yılı Kurtarma Ka-
zısı." V. Müze Kurtarma Kaz›lar› Semineri, 1-16.

81
Çizim: 1 Çizim: 2

Çizim: 3

82
Çizim: 4

Resim: 1

83
Resim: 2

Resim: 3

84
Resim: 4

Resim: 5

85
Resim: 6

Resim: 7

86
Resim: 8

Resim: 9

87
Resim: 10

Resim: 11

88
ANKARA ROMA HAMAMI KAZISINDAN
ÇIKARILAN (2002) İSKELETLERİN
PALOANTROPOLOJİK İNCELEMESİ

Asuman ALPAGUT*
F. Gülay ASLAN

G‹R‹fi
“Ankara Roma Hamamı Ören Yeri Kurtarma Kazısı”, müzemiz Müdür Vekili Hik-
met Denizli başkanlığında, Müze Araştırmacısı İzzet Esen, Arkeolog Soner Ateşoğulla-
rı, Antropolog F. Gülay Aslan ve Antropolog Asuman Alpagut’tan oluşan ekip tarafından
02.10.2002-30.10.2002 tarihleri arasında yapılmıştır1.
Ortaçağ’da Ankara şehrini çevreleyen dış şehir sur duvarının Roma Hamamı
ören yeri içerisinde kalan kısmını tespit etmek amacıyla, 2000 yılında başlayan kazı
çalışmalarında bir mezarlık alanı çıkmış olup 2002 kazı sezonunda da söz konusu me-
zarların açılması çalışmalarına devam edilmiştir.
2002 yılı kazı çalışmalarında çoğunlukla kerpiç sanduka ve basit toprak gömü-
lerden oluşan toplam 19 mezar açılmıştır. Bazı mezarlarda birden fazla gömüye ratla-
nılmış olup toplam 28 birey belirlenmiştir. Mezarlardaki bazı iskeletlerin anatomik po-
zisyonları bozulmuş olmakla birlikte, iskeletler genellikle İslâmî geleneklere göre batı-
doğu yönünde ve yüzleri güneye (kıbleye) bakar şekilde sırt üstü gömülmüştür.
Üzerinde çalışılan materyalin tamamını, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara
Roma Hamamı 2002 yılı kazı sezonunda açığa çıkarılan mezarlıktan ele geçirilen is-
keletler oluşturmaktadır.
İskelet malzemesinin Anadolu Medeniyetleri Müzesi antropoloji laboratuvarında
gerekli temizlik ve onarım işlemleri yapıldıktan sonra, toplam 28 bireyin iskeletleri ve-
ya iskelet kalıntılarının öncelikle ölüm yaşı belirlenmiş, erişkinlerde cinsiyet tayini yapıl-
mıştır2. Bireyler; bebek (0-2,5 yaş), çocuk (2,5-15 yaş), genç erişkin (15-25 yaş), eriş-
kin (25-45 yaş) olarak gruplanmıştır. Ayrıca erişkin olup ölüm yaşı tam olarak belirlene-
meyen bireyler yaş gruplamasında erişkin olarak belirtilmiştir. Cinsiyet tayini, 15 yaş ve
üzerindeki bireylerde öncelikle kafatası ve kalça kemerinden ve vücuttaki diğer kemik-
lerin cinsiyete bağlı anatomik farklılıklarına bakılarak yapılmıştır.

* Asuman ALPAGUT, Antropolog, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara/TÜRKİYE.


F. Gülay ASLAN, Antropolog, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara/TÜRKİYE.
Bu makalenin yayınlanmasına imkân veren ve müzemizde antropoloji laboratuvarının kurulmasını sağlayan Müdür
Vekili Sn. Hikmet Denizli’ye ve Müdür Yrd. Sn. Emel Yurttagül’e, iskeletlerin fotoğraf çekimini yapan Sn. Behiç Gü-
nel’e teşekkür ederiz.
1 Bkz. Denizli, Ateşoğulları ve Esen, 2003. "Ankara Roma Hamamı 2002 Yılı Kurtarma Kazısı". Anadolu Medeniyetleri
Müzesi 2002 Y›ll›¤›.
2 Workshop of European Anthropologist 1980; Brothwell 1981; Acsadi ve Nemeskeri 1970; Kosa 1989; Ubelaker 1978;
Knubmann 1988; Krogman ve İşcan 1986; Loth ve İşçan 1989; Masset 1982; Duyar ve Erdal 1997.

89
1-Paleodemografik Analiz
Paleodemografi, geçmiş dönemlerde yaşamış populasyonların büyüklüğü (kaç
bireyden oluştuğu), yaş ve cinsiyet dağılımı, ortalama ömür uzunluğu, bebek ve çocuk
ölümlerini belirleyerek bu verilerden toplumun yaşam beklentisi, ölüm eğrileri, yaş
gruplarına düşen birey sayısını ortaya koyabilmektedir. Bu bilgiler bize toplumun ya-
şam standartı düzeyi hakkında fikir vererek topluluklar arasında karşılaştırma imkânı
sağlamaktadır
2002 yılı Ankara Roma Hamamı Geç Osmanlı mezarlığından çıkarılan toplam 28
iskeletten 22’sinin ölüm yaşı belirlenebilmiştir. Ölüm yaşının tespiti için gerekli anato-
mik bölgelere sahip olmayan 6 birey, erişkin yaş grubunda değerlendirilmiştir. Tablo
1’de de görüldüğü gibi incelenen bu yılki iskelet materyalin 15’i (%53.6) bebek ve ço-
cuklara, 1’i (%3.6) genç erişkine, 12’si (%42.8) ise erişkinlere aittir.

N %
Bebek+Çocuk 15 53.6
Genç Erişkin 1 3.6
Erişkin 12 42.8
Toplam 28 100
Tablo 1: Ankara Roma Hamamı’ndan (2002) çıkarılan
iskeletlerin demografik dağılımı

Topluluğun erişkin ve genç erişkin bireylerinin 5’i dişi (%38.5), 6’sı (%46.1) er-
kektir. Dişi bireylerden bir tanesi genç erişkindir. 2 erişkinin ise gerekli anatomik parça-
larının kazı alanındaki kesit içerisinde kalmasından dolayı cinsiyeti belirlenememiştir.
Bu yıl incelediğimiz bireyleri bebek (0-2,5), çocuk (2,5-5), genç erişkin (15-25),
erişkin (25-45) ve yaşlı (45 ve üzeri) olarak sınıflandırdığımızda, toplam 28 adet bire-
yin 6’sı bebek (%21.23), 9’u çocuk (%32.14), 1’i genç erişkin (%3.57), 2’si erişkin
(%7.14), 4’ü yaşlı (%14.29) ve 6’sı erişkin (%21.43) olduğu saptanan ancak yaş tayini
için gerekli anatomik kısımlarının bulunmamasından dolayı belirli bir yaş grubuna da-
hil edilmeyen bireylerden oluşmaktadır (Tablo: 2).

Yaş Aralığı Erkek Dişi Cinsiyeti


Belirlenemeyen Toplam
N % N % N % N %
Bebek (0-2,5) 6 21.4
Çocuk (2,5-15) 9 32.2
Genç Erişkin (15-25) 1 20 1 3.57
Erişkin(25-45) 2 33.3 2 7.14
Yaşlı (45-x) 2 33.3 1 20 1 50 4 14.3
Erişkin (ölüm yaşı
Belirlenemeyen) 2 33.4 3 60 1 50 6 21.4
Toplam 6 100 5 100 2 100 28 100

Tablo 2: Ankara Roma Hamamı (2002) topluluğunun yaş aralıklarına göre dağılımı

90
Topluluğun bütününün yaş aralıklarına göre dağılımında, bebek ve çocukların
%53.6 (15 birey) ile 20003 ve 20014 yılı iskeletlerinde olduğu gibi populasyon genelin-
de oldukça yüksek bir orana sahip olduğu görülmektedir. Genç nüfus ise toplum içeri-
sinde oldukça düşük orana sahipken, erişkinlerin, ölüm yaşı belirlenemeyen erişkinler-
le birlikte düşünüldüğünde genç ve yaşlılara göre daha yüksek bir orana sahip olduğu
görülmektedir. Erişkin bireyler içerisinde ise yoğunluk 45 yaş üzeri bireylere aittir. An-
cak, yaşı belirlenemeyen erişkinlerin sayısının, ölümlerin yoğunlaştığı yaş gruplarının
oranlarını değiştirebileceğini belirtmek gerekmektedir.
2002 yılı bebek ve çocukların kendi içerisindeki yaş gruplarının dağılım tablosu-
na baktığımızda (Tablo: 3), bunlardan 6’sının 0-2,5 yaş grubuna, 4’ünün 2,5-5 yaş gru-
buna, 3’ünün 5-10 yaş grubuna ve 2’sinin ise 10-15 yaş grubuna girdiği görülmektedir.

Yaş Aralığı N %
0-2,5 6 40
2,5-5 4 26.7
5-10 3 20
10-15 2 13.3
Toplam 15 100
Tablo 3: Bebek ve çocukların (2002) yaş aralıklarına
göre dağılımı

0-2,5 yaş aralığındaki bebeklerin, 0-15 yaş grubundaki tüm bebek ve çocuklar
arasındaki oranı %40’tır. Bu bebeklerden 3 tanesi 1 yaş altında olup 3’ü doğum önce-
si, doğum esnasında ya da doğumdan hemen sonra ölmüş olabilir. Bu bebeklerden 1
tanesi 7-7,5 aylık, 2 tanesi ise 8-8,5 aylıktır.
5 yaş altındaki bebek ve çocuklar 10 bireyle temsil edilmekte olup diğer yaşlarda-
ki bebek ve çocuklar arasındaki oranı %66.7’dir. Bu seneki serimizde bebek ve çocuk-
ların topluluk içerisindeki toplam oranı %53.6’dır. Bu oran, nüfusun yarıdan fazlasının
erişkinlik aşamasına gelmeden hayatını kaybettiğini göstermektedir. Eski Anadolu top-
lumlarında 15 yaş altındaki çocukların toplum içerisindeki oranın %25-64 arasında da-
ğılım gösterdiği kaydedilmiştir. Eski Anadolu toplumlarında ölümlülük riskinin 5 yaşına
kadar yüksek olduğu, bir çok toplulukta çocukların %50’sinden fazlasının 5 yaşına ulaş-
madan yaşamını yitirdiği belirtilmektedir5. Bunun nedeni bağışıklık sistemi henüz geliş-
mediği doğumun ilk aylarında ve sütten kesilme dönemindeki bireylerdeki beslenme ve
hijyenik koşulların yetersizliğine6 ve bulaşıcı hastalıkların etkin olmasına bağlanabilir.
Bu durum büyük oranda günümüz toplumları için de geçerli olup bebek ve çocukların
oranları binde 300’lere kadar seyreden az gelişmiş ya da düşük sosyoekonomik yapı-
daki toplumlarla benzerlik göstermektedir7. Eski Anadolu toplumlarından; Panazte-
pe’de8 (İslâm) %18.3, Tepecik topluluğunda9 (Ortaçağ) %26,18, Karagündüz toplulu-
ğunda10 (Ortaçağ) %63.92 ve Aşvankale’de11 ise (Yakınçağ) %43.2 bebek-çocuk ölüm
oranı kaydedilmiştir. Bu topluluklarla bu yıl incelediğimiz seriyi karşılaştırdığımızda

3 Aslan 2001; Alpagut 2001.


4 Aslan 2002; Alpagut 2002.
5 Erdal 2000.
6 Özbek 1986.
7 Erdal 2000.
8 Güleç 1989.
9 Sevim 1988.
10 Özer ve Diğerleri 2000.
11 Arman 1991.

91
%53.6 orana sahip olan bebek ve çocuk ölümlerinin, Panaztepe ve Tepecik’ten yüksek,
Karagündüz ve Aşvankale toplumlarına ise yakın değerler gösterdiği görülmektedir.
Eski Anadolu toplumlarında Neolitik’ten itibaren bebek ve çocuk ölüm oranların-
da dalgalanmalar görülmekle birlikte genellikle artış gösterdiği ifade edilmiştir. Bunun
nedenleri arasında nüfus yoğunluğu nedeniyle enfeksiyon hastalıklarındaki artış, tahıl
ağırlıklı beslenme biçimi nedeniyle besin kalitesinde düşme ve göçler gibi fizyolojik
streslerin etkili olduğu ileri sürülmektedir12.
Tablo 4’te görüldüğü gibi incelediğimiz seride ölüm yaşı belirlenen erişkin birey-
lerin yaş ortalaması ise 42.57 yaştır. Toplulukta dişilerin yaş ortalaması 35 yıl iken er-
keklerde bu 42 yıla yükselmektedir. Ankara Roma Hamamı’ndan çıkarılan Geç Osman-
lı topluluğunun demografik bilgileri hakkında daha kesin sonuçlara, kazı çalışmaları so-
na erdikten sonra seri bütün olarak değerlendirildiğinde ulaşılacaktır.

Dişilerin Yaş Ortalaması (n: 2) 35


Erkeklerin Yaş Ortalaması (n: 4) 42
Dişi+Erkeklerin Yaş Ortalaması (n:7) 42.57

Tablo 4: Ankara Roma Hamamı’ndan (2002) çıkarılan


bireylerin ortalama yaşam uzunluğu

2-Kafatas› ve Yüz Morfolojisi


Bilindiği gibi eski toplulukların birbirine biyolojik uzaklıklarını ya da akrabalık de-
recelerini araştıran, toplumların genetik yapısını ortaya çıkarmaya çalışan paleo-gene-
tik (paleo-popülasyon genetiği) disiplininde kullanılan yöntemlerden kraniyometrik ölç-
me ve biyometrik değerlendirme metodu; eski toplumların genetik yapısında binlerce
yıldan beri saklı bulunan morfolojik özellikleri saptayarak, insan kronolojisinin aydınlan-
masında büyük bir öneme sahiptir13.
Roma Hamamı 2002 kazısında çıkarılan 12 erişkin, 1 genç erişkin bireylerden
ölçülebilir durumda olan 6 kafatası üzerinde biyometrik incelemesi yapılarak bu toplu-
mun cinsiyete göre kafa ve yüz morfolojisi belirlenmeye çalışılmıştır. Üzerinde çalışılan
iskelet malzemenin antropolojik analizinde 6 (3 dişi+3 erkek) kafatasından 34 ölçüm ve
bu ölçümlerden 17 endis hesaplanmıştır.
2002 yılı kazı sezonundan ele geçirilen Roma Hamamı Osmanlı Dönemi iskelet-
leri üzerinde hesaplanan endis sonuçlarına göre hem dişi hemde erkeklerde mesocra-
nial kafatası biçimi daha çok sayıda belirlenmiştir. Bu yıl incelediğimiz iskeletlerde uzun
(dolichocranial) kafatası tipine rastlanmamıştır. Cranial endis değerinin sayısal dağılı-
mı; 5 orta yuvarlak (mesocranial), 1 yuvarlak (brachycranial), şeklindedir. Bir bireyle
temsil edilen brachycranial kafatası dişi bireye aittir. Bu da dişilerin erkeklerden daha
yuvarlak kafatasına sahip olduklarını göstermektedir. Dişilerin kafatası yapısı, erkek bi-
reylerden daha belirgin bir brakisefallik göstermektedir. Ayrıca 64.000 Türk üzerinde
yapılan inceleme sonucuna göre dişilerin %65.52 ortalama değeri ile erkek bireylerden
(%63.88) daha fazla brakisefal olduğu belirtmektedir14.
2002 yılı 6 birey üzerinde yapılan antropometrik araştırmalar, topluluğun, orta
genişlikte bir baş (mesocranial), genişliğine oranla yüksek (acrocrane), uzunluğuna gö-
re yüksek kafa (hypsicrane) biçimine sahip olduğunu göstermektedir. Yüz, başa oran-
la dar (cryptozygy) ve orta genişliktedir (mesene). Alın, kavisli (ortometop), kafatasına
oranla geniş (eurymetopia) ve çok ayrışıktır. Orta genişlikte (mezorhine) bir burun, or-

12 Erdal 2000.
13 Alpagut, B 1983; Alpagut, B 1986.
14 İnan 1947.

92
ta yükseklikte (mesoconch) göz çukuru ve geniş (brachystephyline) bir damak biçimi
söz konusudur. 2002 yılı iskeletlerinin kafa biçiminden yapılan ırksal incelemeler toplu-
lukta; çoğunluk olarak Alpin ırkını göstermekle birlikte, Akdeniz ırkının iri ve narin yapı-
lılarının da bulunduğunu göstermektedir.

3-Boy uzunlu¤u
Topluluğun Trotter-Glesser ve Pearson formüllerine göre hesaplanan boy uzun-
luğunun ortalamasına göre dişi bireyler 158.49 cm. ölçüm değeri ile orta üstü boy, er-
kek bireyler 170.01 cm. ölçüm değeri ile uzun boy sınırındadır.

4- Hastal›klar: Paleopatolojik Bulgular


Geçmiş dönemlerde yaşamış bireylerin yaşamları boyunca geçirdikleri hastalık-
ların bir kısmı kemik ve dişlerde izler bırakmaktadır. İskelete yansıyan bu hastalıklar in-
celenerek bireylerin geçirmiş olduğu rahatsızlıklar belirlenebilmektedir. Ancak paleopa-
tolojik değerlendirmede önemli olan sadece bireylerin hastalıklarını teşhis etmek değil
bir bütün olarak topluluğun tamamının incelenmesi ile o topluluğun sağlık yapısına ve
dolaylı olarak beslenme durumuna, yaşam biçimine, sosyo-ekonomik statüsüne ilişkin
bilgileri ortaya koymaktır.
Geç Osmanlı Dönemine ait 13 yetişkin ve 15 bebek-çocuktan oluşan toplam 28
iskelet üzerinde makroskobik olarak yapılan paleopatolojik çalışmada gözlenen hasta-
lıklar enfeksiyon hastalıkları, anemi, raşitizm, dejeneratif omur hastalıkları, osteoporoz
ve diş hastalıkları olarak sınıflanmıştır. Ancak ilgili hastalıkların değerlendirmesi yapı-
lırken, iskeletlerin tamamının tüm parçalarını her zaman sağlam olarak elde etmek
mümkün olmadığından sadece hastalığın gözlenebildiği birey sayısı esas alınmıştır.

Enfeksiyon Hastal›klar›
Serimizi oluşturan iskeletlerde sadece bebek ve çocuklarda enfeksiyon hastalı-
ğı bulgulanmıştır. Kemiklerin dış yüzeylerinde süngerimsi, düzensiz oluşumların yer al-
dığı reaktif değişimler olarak tanımlanan periostitis15 şeklinde gözlenmiştir. Enfeksiyon
hastalığından kemiğin etkilenmesi, genellikle vücudun başka bir kısmındaki patojenik
bakterilerin kan yoluyla kemiklere taşınması sonucu meydana gelir. Bazen bir kırık ya
da yaradan bakterinin doğrudan kemiğe girişi de söz konusu olabilir16.
Çalışmamızda 4 bebekte enfeksiyon belirlenmiş olup hastalığın gözlenebildiği
bebek-çocuklar içerisindeki oranı %44.5’tir. Farklı düzeylerde görülen periostitis 2 be-
beğin sadece tibialarında, 2 bebeğin ise mevcut olan tüm kemiklerinde rastlanmıştır
(Resim: 1). Bebeklerin üçü 1 yaşından küçüktür. Birçok çalışmada17 eski insan toplum-
larında küçük yaşta görülen ölümlerin en önemli nedeninin enfeksiyon hastalıkları ol-
duğu kaydedilmiştir. Özbek18 günümüzde de geri kalmış bölgelerde, bağışıklık sistemi
zayıf olan yeni doğan ya da küçük bebeklerin ölümlerinden enfeksiyon hastalıklarının
büyük ölçüde sorumlu olduğunu ileri sürmektedir. Nüfus yoğunluğu, parazitler, hayvan-
larla ve diğer insanlarla yakın temas, besin kalitesindeki bozukluk enfeksiyon hastalık-
larının yaygın olarak görülmesine yol açan faktörler arasındadır19.
Anemi: Metabolik bir hastalık olan anemiden kaynaklanan lezyonlar porotic
hyperostosis ve cribra orbitalia olarak bilinir. Porotic hyperostosis kafatasının dış yüze-
yi üzerinde birçok küçük delik oluşumu ile süngerimsi bir görünümün meydana gelme-
si ve kemiğin iç kısmında kalınlaşma görülmesidir20. Cribra orbitalia ise göz tavanları-

15 Suzuki 1991.
16 Roberts ve Manchester 1995.
17 Ortner ve Putschar 1985; Cohen 1989; Saunders 1997; Roberts ve Manchester 1985.
18 Özbek 1986
19 Ortner ve Putschar 1985
20 Macadam 1992.

93
nın ön kısmında toplu iğne başı boyutunda küçük delikler, deliklerin birleşmesi sonucu
oluşan dallanmalar ya da daha büyük ve çok sayıda delikler şeklinde kendini gösterir21.
Serimiz bebek ve çocuklarında gözlenebilen 4 bireyde %21.5 oranında porotic hype-
rostosise, 5 bireyde ise %45.5 oranında cribra orbitalia’ya rastlanmıştır (Resim: 2).
Beslenme yetersizliğine bağlı olarak gelişen hastalıklardan biri olan anemi türle-
ri içinde en yaygın olanının demir eksikliği anemisi olduğu ileri sürülür22. Anemi genel
anlamda kırmızı kan hücrelerinin yoğunluğunun normal seviyenin altına düşmesi ola-
rak tanımlanır23. Demir eksikliği anemisinin etiyolojisi oldukça karmaşıktır. Bu etmenler
arasında diette demir oranının düşük olması, bağırsaklar tarafından emilimini engelle-
yen phytic asit gibi maddelerin varlığı, bebeklerin sütten kesilmesiyle ortaya çıkan is-
hal, kronik ishal, aşırı kan kaybı sayılabilir24. Uysal25 tarafından porotic hyperostosis ve
enfeksiyonel hastalıkların birlikte ortaya çıkma olasılığının oldukça güçlü olduğu, bu
hastalıklardan birinin mevcut olmasının diğerinin gelişimine sebep olabileceği belirtil-
miştir. Nitekim serimiz bebeklerinde 1 yaşından küçük olan bebeklerin hem kafatasla-
rında porotic yapı hem de vücut kemiklerinde enfeksiyon hastalıkları lezyonlarına rast-
lanmıştır. Porotic hyprostosis ve cribra orbitalia bir arada bulunduğu takdirde ise Akde-
niz anemisi veya malaryayla ilişkili bir durumun düşünülebileceği ifade edilir26. Serimiz-
de 54/1, M60/2 No.lu bebek ve çocuklarda her iki lezyona birlikte rastlanmıştır. Bu be-
beklerde porotic yapı oldukça ileri durumdadır. Erişkinlerde ise 1 bireyde yani gözlene-
bilen erişkin bireyler içinde %10 oranında, porotic hyperostosis, 2 bireyde de cribra or-
bitalia kaydedilmiştir. Her üç birey de kadındır. Demir eksikliği anemisinin bebek-çocuk-
larda ve kadınlarda erişkin erkeklerden daha yüksek frekansta görülmesi olağandır.
Eski Anadolu topluluklarında %4.2 - %85.7 arasında bir dağılım gösteren bu anemi lez-
yonlarının kalıtsal hastalıklardan çok demir eksikliği ve sıtma gibi sonradan oluşan ane-
milerden kaynaklandığı ifade edilir27.
Raflitizm: Belirli vitaminlerin eksiklikleri spesifik iskelet değişikliklerine neden ola-
bilir. D vitamini eksikliği de iskelette kronik anormallikler meydana getirebilir. Bu vita-
min, kalsiyum ve fosforun emilimi ve kemiğin organik maddesi olan osteoidin ve kıkır-
dağın mineralizasyonu için gerekli olup eksikliği kemiklerin "yumuşamasına" yol açar.
Eğer bu kronik eksiklik bireyin büyüme-gelişme çağında meydana gelirse raşitizm ola-
rak bilinen hastalık oluşur. Vücudun ağırlığını taşıması nedeniyle bacak kemikleri, yü-
rüme başladığında deformasyon göstererek eğilir. Vücudun diğer kemiklerinde de bir-
takım değişiklikler oluşabilir28.
Serimizde 3-4 yaşlarındaki bir çocukta sağ ve sol femurda belirgin bir eğrilik göz-
lenmiş olup (Resim: 3) bu deformasyonun raşitizm kaynaklı olduğu düşünülmektedir.
Diğer uzun kemiklerde bir deformasyona rastlanmamıştır. İznik Roma açıkhava tiyatro-
sundaki kilisede bulunan bebek iskeletleri içerisinde bir bebekte de Özbek29 (22) yine
sadece femurlarda eğrilik kaydetmiştir. Eski Anadolu topluluklarına baktığımızda en
fazla İkiztepe’de %3.9 oranında olmak üzere birkaç toplulukta (Boğazköy, İznik, Tepe-
cik ve Karagündüz) raşitizm kaydedilmiştir. Anadolu, D vitaminin vücutta etkin olması-
nı sağlayan bir faktör olan güneş ışığından yoksun olmadığı için, bu topluluklarda rast-
lanan raşitizmin, vitamin açısından yetersiz bir beslenme biçiminden dolayı ortaya çık-
tığı düşünülebilir30.

21 Steinbock 1976
22 Macadam 1992.
23 Mayıs 1998
24 Steinback 1970, Goodman ve diğerleri 1984, Ortner ve Putschar 1985; Mays 1998.
25 Uysal 1995
26 Bkz. Özbek 1989.
27 Bkz. Erdal 2000.
28 Roberts ve Manchester 1995.
29 Özbek 1991.
30 Erdal 2000.

94
Vertebral Osteofitotis (Dejeneratif Omur Hastal›¤›): Omurlar arasındaki diskler-
de ortaya çıkar. Dejeneratif baskı sonucu omur gövdelerinin kenarlarında kemik uzan-
tıların meydana gelmesidir. Osteofitler birbirine komşu olan omurların kenarlarındaki
bu osteofitlerin birbirine sürtünmesi sonucu daha büyük boyutlarda olabilir. Bazen
omurlar arasındaki diskin tamamen yok olması nedeniyle osteofitler kaynaşarak kemik
ankilozisi meydana gelebilir. Bu oluşumlar genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkmakta ve
bazı durumlarda yaş kriteri olarak da kullanılmaktadır31. Serimizde M55 No.lu bireyde
iki adet sırt omuru (2. ve 3.) ankilozis göstererek birbiriyle kaynaşmış ve yan tarafların-
da ligamentler uzayarak omur gövdelerini yanlardan kaplamış durumdadır. Ayrıca 1.
sırt omuru da yine bir belirgin osteofit uzantı göstermektedir (Resim: 4). Ayrıca, geçen
sene demografiye dahil edilen ancak vücut kemikleri bu sene çıkarılan M40 No.lu, bi-
reyde omurlarda osteofit oluşumlarına rastlanmıştır. Hastalık gözlenebilen erişkinler
içinde % 50 düzeyindedir.
Ayrıca omur gövdelerinin birleşme yüzeyinde disklerin baskısı sonucu schmorl
nodülü olarak bilinen çukurluklar oluşur. Bazen osteofitler ile birlikte de görülebilen bu
patolojik durum ileri yaşlarda kamburluğa yol açmaktadır32. Bu seneki serimiz içinde 6
bireyde yani %75 oranında, ayrıca geçen sene açığa çıkarılan M40 ve M37 No.lu bi-
reylerde bu lezyon gözlenmiştir (Resim: 5). Osteofit gözlenen tüm bireylerde bazı
omurlarda aynı zamanda schmorl nodülü de mevcuttur. Hastalığın kadın ve erkekler
arasındaki dağılımına baktığımızda osteofit ve nodül gözlenen 8 bireyin 3’ü kadın, 5’i
erkektir. Yaş dağılımına baktığımızda ise bireylerin çoğunlukla ileri yaşta olduğunu an-
cak 20-25 yaşındaki genç bireyde de nodül oluşumuna rastlandığını görmekteyiz.
Osteoporoz: Osteoporoz uzun kemik dış duvarlarının incelmesi, bağların kaybı
ve çoğunlukla süngerimsi dokunun gözeneklerinin artması nedeniyle kemiğin toplam
hacminin azalması ile karakterize edilir33. Bu hastalığın en yaygın sebebinin ileri yaş
olduğu bilinmektedir ancak rheumatoid arthiritis gibi hastalıkların zaman içinde göster-
dikleri etkilerden biri olarak da ortaya çıkabilir. Aynı zamanda beslenme, cinsiyet, hare-
ketsizlik, hormonların değişimi, emzirme sürecinin uzun olması ve çok sayıda gebelik,
sigara, kafein ve alkol gibi faktörlerin hepsinin hastalığın oluşumunda rolü bulunmakta-
dır. Cinsiyet farklılığına bakıldığında, yaşamları boyunca kadınlar erkeklerden daha az
kemik kütleviliğine sahip olup bu farklılık menopoz sonrası daha da artmaktadır34.
Bu seneki iskeletlerimiz içinde muhtemelen ileri yaşta (yaş tayini için gerekli kı-
sımlar hastalıktan dolayı tahrip olmuş) bir kadına ait örneğimizde osteoporoz belirlen-
miştir. Bireyin tüm kemikleri oldukça hafif, kemik içindeki süngerimsi doku gözenekleri
genişlemiş, kemik dış duvarlarları incelmiş, omurların gövdelerinde çok sayıda çökme-
ler oluşmuştur (Resim: 6). Omurlarda aynı zamanda osteofitler de mevcuttur.
Difl Hastal›klar›: Bir topluluğu oluşturan bireylerin diş patolojileri, o topluluğun
beslenme biçiminin, ağız hijyeninin, besin hazırlama tekniklerinin, bazı kültürel alışkan-
lıkların ve büyüme-gelişme sürecinde yaşanan fizyolojik streslerin (hypoplasia) yansı-
tıcısı olmaktadır.
Serimizde bulunan erişkin iskeletleri içinde diş çürüğü gözlenebilen 8 bireyin ta-
mamında çürük saptanmıştır. Bu bireyler arasındaki cinsiyet dağılımı eşittir. Yaşlı birey-
lerin yanı sıra 20-25 yaşındaki genç bireyde de çürük saptanmıştır. Çocuklar içinde ise
4 bireyde gözlenebilen tüm bebek ve çocuklar içinde %33.3 oranında çürük belirlen-
miştir. Bu çürüklerin çoğu süt molarlarda (azı dişleri) olup M59 No.lu bireyde süt cani-
nelerde (köpek dişleri) de mevcuttur. Söz konusu çocuk dişleri arasında en küçük yaş-
ta görünen çürük 3-4 yaşına aittir.
Diş aşınmasına ise erişkinler içinde gözlenebilen 6 bireyin) tamamında rastlan-
mıştır. Cinsiyet dağılımı eşittir. Aşınma derecesi belirlenirken M1’ler, mevcut olmadığı

31 Brothwell 1981; Steinbock 1976.


32 Roberts ve Manchester 1995; Ortner ve Putschar 1985.
33 Burr ve Martin 1989’dan aktaran Roberts ve Manchester 1995.
34 Roberts ve Manchester 1995.

95
zaman M2’ler esas alınarak Brothwell (1981)’in diş aşınma ölçeği kullanılmıştır. Eriş-
kinlerin diş aşınma ortalaması 3+ olarak bulunmuştur. Çocuklar arasında ise M59 ve
M60/3 No.lu bireylerin süt molarlarında 4 ve 3+ derecelerinde aşınma belirlenmiştir. Bu
kadar küçük yaşta diş aşınmasının görülmesi besinler içinde aşındırıcı maddelerin bu-
lunabileceğini ya da besin hazırlama tekniklerinden kaynaklanabileceğini düşündürür.
Diştaşı ya da tartar olarak bilinen oluşuma ise serimiz erişkinlerinin içinde göz-
lenebilen 7 bireyin yine tamamında rastlanmıştır (Resim: 7). Bu bireylerin 4’ü kadın ve
3’ü erkektir. Çocuklar arasında ise hafif derecede olmak üzere 3 bireyde (%25 oranın-
da) diş taşına rastlanmıştır.
Abse oluşumu ise sadece 2 erişkinde %28.5 oranında gözlenmiş olup bunların
birisi kadındır, diğerinin ise cinsiyeti belirsizdir.
Bireyin yaşarken kaybettiği dişi ifade eden antemortem (ölüm öncesi) diş kaybı
ise diğer tüm diş hastalıklarının ileri derecelere ulaşması sonucu meydana gelebilir.
Erişkin bireylerimiz içinde 6 bireyde %60 oranında ölüm öncesi diş kaybı gözlenmiştir
(Resim: 8). Cinsiyet dağılımı eşittir. Yaşı belirlenebilen bireylerin çoğunluğu 45 yaş üze-
rindedir. Bu bireylerin bazılarında maxilla (üst çene) ve mandibuladaki (alt çene) tüm
dişler, ya da büyük bir kısmı antemortem kayıptır.
Bireylerin bebeklik dönemlerinden itibaren yaşamları boyunca karşılaştıkları
hastalıklar, beslenme yetersizliği gibi fizyolojik stresler diş minesinde enine çizgiler,
renklenme veya çukurluklar şeklinde birtakım izler bırakır. Bu izler minenin kendini ye-
nilme özelliğinin bulunmamasından dolayı silinmez. Bu nedenle hypoplasia adı verilen
bu patolojik oluşum bireyin büyümesi esnasında karşılaştığı stresler konusunda bize fi-
kir verir. Serimiz içinde 6 bebek-çocukta %50 oranında bu oluşuma rastlanmıştır. Eriş-
kinler içinde gözlenebilen tüm bireylerde hypoplasia belirlenmiştir (Resim: 9). Bu sene-
ki tüm bireyler (çocuk+erişkin) göz önüne alındığında 12 bireyde yani %63 oranında
hypoplasia gözlenmiştir. Eski Anadolu toplumlarında %0.3-%87.5 arasında bir dağılım
gösteren35 bu patolojik oluşumun Panaztepe İslâm topluluğunda %5.7 olduğu göz önü-
ne alınırsa serimizdeki %63’lük oranın oldukça yüksek olduğu görülmektedir.

Sonuç
İncelenen bu yılki 28 bireyden oluşan iskelet materyalinin 15’i (%53.6) bebek ve
çocuklara, 1’i (%3.6) genç erişkine, 12’si (%42.8) ise erişkinlere aittir. Topluluğun eriş-
kin ve genç erişkin bireylerin 5’i dişi (%38.5), 6’sı (%46.1) erkektir.
Topluluğun bütününün yaş aralıklarına göre dağılımında, bebek ve çocukların
%53.6 oranı (15 birey) ile nüfusun yarıdan fazlasının erişkinlik aşamasına gelmeden
hayatını kaybettiğini göstermektedir.
Genç nüfus ise toplum içerisinde oldukça düşük orana sahipken, erişkinlerin,
ölüm yaşı belirlenemeyen erişkinlerle birlikte düşünüldüğünde genç ve yaşlılara göre
daha yüksek bir orana sahip olduğu görülmektedir. İncelediğimiz seride ölüm yaşı be-
lirlenen erişkin bireylerin yaş ortalaması 42.57 yaştır. Toplulukta dişilerin yaş ortalama-
sı 35 yaş iken erkeklerde bu değer 42 yıla yükselmektedir. Bu seneki erişkin bireylerin
yaş ortalaması (42.57), serinin 2000 yılı (44.78) ve 2001 yılı (34.33) bireylerini yaş or-
talamaları ile ele aldığımızda ise ortalama yaş değeri 40.56 olmaktadır. Bu değerin Or-
taçağ toplumlarından Tepecik’e (41.5) yakın olduğu görülmektedir.
Bu seneki serimizi oluşturan 28 bireyin yarısında kemiğe yansıyan hastalıklar-
dan biri veya birkaçı tespit edilmiştir. Diş patolojileri ise 17 bireyde gözlenmiştir. İske-
letlerin tamamında tüm parçalar mevcut olmadığından bazı bireylerde hastalıklar göz-
lenememiştir. Bununla birlikte Ankara Roma Hamamı Geç Osmanlı Dönemi 2002 yılı
serimizi oluşturan topluluğun bebek ve çocuk ölümlerinin yüksek olması da göz önüne
alındığında, diğer eski Anadolu toplumları ile benzer biçimde sağlık durumunun iyi ol-
madığı anlaşılmaktadır.

35 Erdal 2000.

96
Ankara Roma Hamamı kurtarma kazısından çıkarılan iskeletlerinin paleoantro-
polojik analizi hakkındaki daha güvenilir sonuçlar ileriki yıllarda yapılacak olan kazı ça-
lışmaları sonucu açığa çıkarılan iskeletlerin tamamı incelendiğinde elde edilecektir.

KAYNAKÇA

ALPAGUT, A. 2001. "Ankara Roma Hamamı 2000 Yılı Kurtarma Kazısından Çıkarılan İskeletle-
rin Antropolojik Analizi". Anadolu Medeniyetleri Müzesi 2000 Y›ll›¤›. Anka-
ra, 57-83.
ALPAGUT, B. 1983. "Paleo-Populasyon Genetiği Açısından Arkeometrinin Önemi". TÜB‹TAK
Arkeometri Ünitesi Bilimsel Toplant› Bildirisi. IV. 26-30 Mayıs.
ALPAGUT, B. 1987. "(Malatya) Aslantepe Geç RomaDönemi Yüz İskeletlerinin Biyometrik De-
ğerlendirilmesinin Arkeometrideki Yeri". II. Arkeometri Sonuçlar› Toplant›s›.
7-18.
ACSADİ, G. ve NEMESKERİ, J. 1970. History of Human Life Span and Mortality. Akademiai. Ki-
ado. Budepeste.
ASLAN, F. G. 2001. "Ankara Roma Hamamı Kazısından Çıkarılan İskeletlerin Paleopatolojik İn-
celemesi". Anadolu Medeniyetleri Müzesi 2000 Y›ll›¤›. Ankara, 29-56.
BRORHWELL, D. R. 1981. Brothwell, D.R. Digging up Bones. British Museum (Natural History).
Oxford University Press.
COHEN M.N., G. J. 1984. Armelagos Paleopathology at the Origins of Agriculture. Academic
Press, Orlando 1984
DUYAR, İ. ve ERDAL, Y. S. 1997. "Bazı Anadolu Toplumlarında İlium İschium ve Pubis Kemik-
lerinin Büyümesi". Türk Arkeoloji Dergisi, Sayı, XXXI, 69-87.
ERDAL, Y.S. 2000. "Eski Anadolu Toplumlarında Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları" Çocuk Sa¤l›¤›
ve Hastal›klar› Dergisi, 43: 5-19.
GOODMAN. A. H.; D.L.MARTIN; G. J. ARMELAGOS; G. CLARK, 1984.I "Indications of Stresf-
rom Bone and Teeth" In: Cohen M.N., G.J. Armelagos (eds). Paleopatho-
logy at the Origins of Agriculture, Academic Press, New York, 13-49
GÜLEÇ, E. 1989. "Panaztepe İskeletlerinin Paleoantropolojikve Paleopatolojik Açıdan İnce-
lenmesi". Türk Arkeoloji Dergisi, 28: 73-95.
İNAN, A. 1947. Türkiye Halk›n›n Antropolojik Karakterleri ve Türkiye Tarihi (64.000 kifli
üzerinde anket). Türk Tarih Kurumu Yayınları: VII. Seri-No.15. Türk Tarih
Kurumu Basımevi-Ankara
KROGMAN, W. M. ve İŞCAN, M. Y. 1986. The Skeleton In Fronsic Medicine. Charles C Thomas
Publisher Springfield, Illinois.
KROGMAN, W. F. 1939. "Cranial Types from Alişhar Hüyük and Their Remains to Other Racial
Types, Ancient and Modern , of Europe and Western Asia". In H.H. Von der
Osten: The Alishar Hüyük, seasons of 1930-32. XXX, 213-293.
KNUbMANN, R. 1988. Anthropologie. Handbuch der Vergleichenden Biologie des Meschen.
Band I: Wesen und Methoden der Anthropologie, 1. Teil. Gustav Fischer
Veriag, Stutgart-New York.
KOSA, F. 1989. "Age Estimation from the Skeleton" In: M. Y. İşcan (ed) Age Markers in the
Human Skeleton, USA, Charles C.Thomas Publisher.
LOTH, S.R. ve İŞCAN, M. Y. 1989. "Morphological assessment of Age in the Adult: The Thoro-
cic Region ". In Age Markers in Human Skeleton (Ed. M. Yaşar İşcan),
Charles C Thomas Publisher.
MACADAM, P. S. 1992."Porotic Hyperostosis : A New Perspective" American Journal of Physi-
cal Antropology, 87:38-47.
MAYS, S. 1996. The Archaelogy of Human Bones, Roudledge, London and Newyork.
MARTIN, R.& SALLER, K. 1959. Lehrbuch der Anthropologie, Band II, Stuttgart:Güstav Fischer
Verleg.

97
MASSET, C. 1982. Estimation de I’âqe au de’ce’s parles sutures crâniennes. Thése de Docto-
rat. Université Paris., VII; 301-333.
OLIVIER, G. 1969. Practical Anthropology. Charles C. Thomas Publisher, Springfield, Ilionis.
ORTNER, D. J. VE W. G. J. PUTSCHAR, 1985. Identification of Pathological Conditions in Hu-
man Remains, Smithsonian Institutions.
ÖZBEK, M., 1986. "Değirmentepe Eski İnsan Topluluklarının Demografik ve Antropolojik Açı-
dan Analizi". 1. Arkeometri Sonuçlar› Toplant›s› (20-24 Mayıs 1985 Anka-
ra), 107-130.
ÖZBEK, M. 1989. "Çayönü İnsanları Sağlık Sorunları" 4. Arkeometri Sonuçlar› Toplant›s›,
1989: 121-152.
ÖZBEK, M. 1991. "İznik Roma Açıkhava Tiyatrosundaki Kilisede Bulunan Bebek İskeletleri"
Belleten; 213:315-322
ROBERTS, C. VE K. MANCHESTER. 1999. Archaeology of Disease, Alan Sutton Publishing Li-
mited, Cornell University Press, 1995
SAUNDERS, C. S. 1997. Bioarchaelogy: Interpreting Behavior from the Human Skeleton. Camb-
ridge University Press. Cambridge.
SEVİM, A. 1993. Elazığ/Tepecik Ortaçağ İskeletlerinin Paleodemodrafik Açıdan Değerlendi-
rilmesi. A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi) Ankara
STEINBOCK, R. T. 1976. Paleopathological Disgnosis and Interpretation, Sprinfield: Charles C.
Thomas Publisher.
SUZUKI, T. 1991. "Paleopathological Study on Infections Disease in Japan" In D. J. Ortner
and A.C. Augderheide (eds) Human Paleopathology Current Syntheses
and Future Options, USA, Smithsonian Institution.
UBELAKER, D. H. 1978. Human Skeletal Remains. Smithsonian Institution, Aldine Publishering
Company, Chicago.
UYSAL, G. 1995. "Oylumhöyük Çocuklarının Paleopatolojik Açıdan Analizi" Hacettepe Üni-
versitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı:1-2:187-206
WORKSHOP OF EUROPEAN ANTROPOLOGİSTS 1980. "Recommendations for Age and Sex
Diagnoses of Skeletons". Journal of Human Evolution, 9: 517-549.

98
Resim: 1 Resim: 2

Resim: 3 Resim: 4

Resim: 5

99
Resim: 6

Resim: 7

Resim: 8

Resim: 9

100
KALEİÇİ, 148 ADA, 15 PARSELDE YAPILAN
SONDAJ KAZISI

Azize YENER*
Nuray MALKOÇ

Adını kurucusundan alan Attaleia, yani günümüz Antalya kentinin İ.Ö. 2. yüzyıl-
da Bergama Kralı II. Attalos’un buyruğuyla kurulduğu kabul edilmekle birlikte, doğu
nekropol kazılarından elde edilen bazı buluntular1 ve kalenin çeşitli yerlerinde görülen
birtakım izlerden2, burada daha eski bir iskânın olduğu anlaşılmaktadır. Yine de Helle-
nistik Dönem öncesine ait bir buluntuya henüz rastlamadığımız Antalya’nın, kurulduğu
liman çevresindeki gelişimi günümüze kadar kesintisiz sürmüş ancak zaman içinde çe-
şitli nedenlerle yapılan yıkımlar ve yeni yapılaşmalar ile kentin eski iskân izleri büyük
ölçüde ya değiştirilmiş ya da yok edilmiştir. Bu suretle şehrin eski tarihinden kalma çok
az sayıda anıtsal yapı günümüze kadar gelebilmiştir. Bugün Kaleiçi olarak anılan böl-
ge, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 1973 yılında sit ala-
nı olarak ilân edilmiş, o tarihten itibaren de bu alandaki her türlü uygulama aynı kuru-
lun ve daha sonra Antalya Koruma Kurulu’nun çeşitli tarihlerde kabul ettiği kararlar
doğrultusunda sürdürülmüştür.
Yine bu kararlar çerçevesinde Tuzcular Mah. 148 ada, 15 No.lu parsel sahibinin
inşaat izni almak için müze müdürlüğüne başvurması üzerine, söz konusu yerde 2003
yılının son ayında 20 günlük bir sondaj-kazı çalışması yapılmıştır3.
Kazı çalışmalarına, arsanın kullanılmak istenen kuzeybatı kesiminde başlanmış,
bu alanda 1.5x2 m. ölçülerinde açılan sondaj çukurunun 30 cm. derinliğinde taş döşe-
li, dörtgen plânlı bir düzleme rastlanmıştır. Düzlemin üç yanında sürdürülen seviye in-
dirme çalışmaları sonunda değişik ölçülerde büyük kireçtaşı bloklardan inşa edilmiş,
yüksekliği 1.38 m. olan podyum görüntüsünde bir yapı kalıntısı açığa çıkarılmıştır. Ya-
pının 2.60 m. olan güneybatı cephesi bütünüyle korunmuş, ancak kuzeydoğuya doğru
hafif genişleyerek uzayan yan cepheler 2.49 m. ve 3.33 m.de bahçe duvarı ile kesilmiş-
tir. Blokların bağlayıcı bir malzeme olmaksızın yan yana ve birbiri üzerine iki sıra halin-
de yerleştirilmesiyle inşa edilen bu yapının kaide taşı, tabanda 21.5 cm. daha geniş
olup meyilli bir profillendirme ile yukarı doğru daraltılmıştır. Kaide üzerine sıralanan taş-
ların bosajlı ayna kısmı çift sıra bordürle sınırlandırılmıştır ve üst kısımlarına oturtulmuş
olası bir mimarî elemana ait herhangi bir ize rastlanmamıştır (Resim: 1, 2).

* Azize YENER, Arkeolog-Konservatör, Antalya Müzesi, Antalya/TÜRKİYE


Nuray MALKOÇ, Arkeolog, Antalya Müzesi, Antalya/TÜRKİYE
1 Azize Yener, "1992-93 Doğu Garajı Kurtarma Kazıları”, Antalya Müzesi Konferanslar›, 12. Kasım 1999 (Yayına hazır).
2 Arif M. Mansel, ‹lk Ça¤da Antalya Bölgesi, İstanbul, 1956, s.10.
3 Sondaj-kazı denetimi: Nuray Malkoç, Nilüfer Karakaş; değerlendirme, çizimler ve laboratuvar çalışmaları: Azize Ye-
ner, plân: Nejat Üreğen tarafından gerçekleştirilmiştir.

101
Yapının anıtsal bir girişe ait ayak olabileceği de düşünülmüş bu nedenle aynı aks
üzerinde, güneydoğu yönde ikinci bir sondaj çukuru daha açılmıştır. Burada yüzeyden 90
cm. derinlikte ve kuzeydoğu yapısına 5.19 m. uzaklıkta, bir kaide taşına in situ olarak
rastlanmış ancak çevresinde daha önce var olduğu anlaşılan taşların daha sonraki yapı-
laşmalar sırasında alındığı ve ait olduğu yapının tahrip edildiği anlaşılmıştır. Parçanın
oturtulduğu 38 cm. yüksekliğindeki platform ile her iki yapı arasında seviye eşitliği sağ-
lanmış olmalıdır (Resim: 3). Platformun batı köşesinde, yaklaşık 25 cm. aşağıda moloz
taştan bir tabaka, onun da altında bir çukura rastlanmıştır. Bu çukurun geç dönemde açıl-
mış bir silo veya kuyu olabileceği ve daha fazla derinleşmenin statik açıdan tehlike yara-
tabileceği düşünüldüğünden bu alandaki kazı çalışması durdurulmuştur (Resim: 4).
Her iki sondajda açığa çıkarılan mimarî kalıntıların birbirine benzerliği ve konum-
ları dolayısıyla yine başlangıçtaki düşüncenin sınanması amacıyla arada kalan bölüm
de açılmış, bu bölümde düzensiz duvar taşları tespit edilmiştir. Yüzeyden yaklaşık 130-
140 cm. aşağıda bulunan bir yangın tabakası izlenmiş, bu tabaka içinde bol miktarda
cüruf, seramik parçası ve hayvan kemiği bulunmuştur. Yangın tabakasının altında or-
taya çıkan horasan taban üzerinde biri yarım olmak üzere 29x29 cm. ölçülerinde iki
adet tuğla döşeme plâkası in situ olarak ele geçirilmiştir. Yine bu taban üzerinde 90 cm.
eninde, 15 cm. yüksekliğinde, eşik olabilecek bir basamak tespit edilmiştir (Resim: 3).
Yol ile iki yapı arasında kalan kısımda, –10 cm. kotta, Osmanlı Dönemine ait bir
taş duvar ortaya çıkarılmıştır. Bu alanda çok sayıda cam/sır malzemelerinin yanı sıra
çoğunluğu 14. yüzyılın ikinci yarısından 20. yüzyıla kadar tarihlenen çok sayıda maden
ve pişmiş topraktan buluntu ele geçirilmiştir.
Mimarî kalıntıların çevresindeki dolgu toprağından ele geçirilen pişmiş toprak,
metal, cam, taş ve kemik eserlere ait parçalar ile sıva, cüruf gibi analizlik malzemeler
müze laboratuvarına getirilmiş, burada gerekli atölye işlemleri ve bilimsel değerlendir-
meler yapılmıştır.
Pişmiş toprak buluntular arasında pek azı tüme yakın olan çok sayıda fragman
bulunmaktadır. Bunlardan damgalarından 6. yüzyıla ait olduğu anlaşılan unguentari-
umlara ait dip ve gövde parçaları4 (Çizim: 1); 6. ve 7. yüzyıla ait Kıbrıs kırmızı astarlı,
rulet bezemeli kap parçaları5 (Çizim: 2); 7-12. yüzyıl arasına tarihlenebilen tava6 (Çi-
zim: 3/1, 2), çömlek ve amphora gibi mutfak kaplarına ait kulp, ağız ve dip parçaları;
12. yüzyılın ikinci yarısından sonra görülmeye başlanan yüksek ayaklı şamdanlara ait
çanak ve ayak parçaları7 (Çizim: 3/5, 6); 13. yüzyıl Selçuklu, sır altı siyah dekorlu bir
kap parçası; muhtemelen 14. yüzyıla ait taklit “seledon” tipi tabaklara ait parçalar; 12-
15. yüzyıl arasına ait slip (Çizim: 3/7), akıtma boya, mermer taklidi, sgraffito, kazıma
tekniği ile bezenmiş sırlı kaplar ile tek renk sırlı veya sırsız testi (Çizim: 3/3, 4); ibrik,
çömlek, kâse (Çizim: 4/1) ve tabak parçaları; İznik serisi içinde, 14. yüzyılın ikinci yarı-
sı ile 15. yüzyılın ilk yarısına ait Milet türü8 (Çizim: 4/2) ve 16. yüzyıla ait tabak ve kâ-
se parçaları9 (Çizim: 5/1, 2); 18. yüzyılda Kütahya’da üretilmiş fincan parçaları10 (Çi-

4 İstanbul-Saraçhane’deki benzer örnekler için bkz. J. W. Hayes, Excavation at Saraçhane in Istanbul, II, Princeton,
1992, s.8, 9, Pl.16, 17.
5 Benzer örnekler için bkz., C. Williams, Anemurium The Roman and Early Byzantine Pottery, fig.12-14; J. Borchardt,
"Bericht der Grabungskampagne in Limyra 1997," XX. KST II, Ankara, 1999, s.149, Abb. 5.
6 Benzer örnek için bkz., Hayes, 1992, a.e., s.166, Fig. 46; 150, 151.
7 Saraçhane’deki benzer örnekler için bkz. J. W. Hayes, 1992, a.e., Fig.15; 15,16; Fig.130, n.1, 1 , n.5.1, 2
8 Erken Osmanlı Dönemine ait kırmızı hamurlu, tam profil vermeyen kâsenin iç kısmı krem renkli astar üzerine man-
gan moru renkte, iç içe geçmiş yıldız, daire, altıgenlerden oluşan merkezî motif ve onu çevreleyen dalgalı, koşut ve-
ya çapraz atılan diyagonal çizgilerle dolgulanmış çift sıra bordürle bezenmiştir. Bu tür dolgulama İslâm seramiklerin-
de yaygın olarak görülmektedir. Benzer merkezî motif için bkz., F. Şahin, "Kütahya Çini-Keramik Sanatı ve Tarihinin
Yeni Buluntular Açısından Değerlendirilmesi", Sanat Tarihi Y›ll›¤›, IX-X, Res.8,11,14. Kâse, tam profil vermemekle bir-
likte, tip olarak Fındık-KIII-I ve 3 tiplerine benzer (N. Ö. Fındık, ‹znik Roma Tiyatrosu Kaz› Buluntular›,1980-1995, Ara-
s›ndaki Osmanl› Seramikleri, Ankara, 1991, s.324).
9 16. yüzyılın ikinci yarısına ait bu tabak parçasının dış yüzündeki lâle demeti motifinin bir benzeri için bkz. L. Soustiel,
Suna-‹nan K›raç ve Sadberk Han›m Müzesi Kaleksiyonlar›ndan, Osmanl› Seramiklerinin Görkemi XVI.-XIX. yüzyıl,
2000, s.69 n.17
10 Kaleiçi kazılarında 18. yüzyıl Kütahya fincanlarına ait çok sayıda fragman ele geçirilmiştir. Hiçbiri bir diğerine benze-
meyen, çok renkli motiflerle bezenmiş bu parçaların bir kısmının altında Meissen taklidi çift çapraz kılıç işareti vardır.

102
zim: 5/3-6) ); 18.-19. yüzyıl ait Çanakkale11 (Çizim: 5/7) ve Dimetoka12 (Çizim: 5/8) ta-
baklarına ve 19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl başı Avrupa tabak13 ve Çin fincanlarına ait par-
çalar ile 17.-19. yüzyıllar arasına tarihlenen lüle parçaları14 (Resim: 7) ve üç ayak par-
çaları tarihlemeye yardımcı olan kayda değer buluntulardır.
Dolgu toprağında bulunan cüruf parçalarının bir fırına ait atıklar; doğal cama
benzer koyu renk yumruların ise sır veya cam imali ile ilgili malzemeler olduğu düşü-
nülmektedir. Kaleiçi’nde bugüne kadar seramik veya cam yapımı ile ilgili fırın veya atöl-
ye kalıntılarına rastlanmamış olsa bile ele geçirilen üç ayak ve yastıklar seramik üretil-
diğinin bir kanıtıdır. Ancak bunlar da üretimin hangi dönemlerde yapıldığına dair kesin
bir bilgi vermemektedir.
Maden buluntular arasında, Osmanlı Dönemine ait, biri yarım olan demirden iki
orak, iki anahtar, iki halka, bir çubuk çok sayıda irili ufaklı çiviler ile bronz bir kaba ait
ağız parçası ve levha halinde bir aplike parçası vardır.
Bronzdan 3 adet sikke oldukça yıpranmış olduğundan okunamamıştır.
Dolgu toprağında sıkça rastlanan hayvan kemiklerinin yanı sıra oyun gereci ola-
rak da kullanılmış olan 14 adet aşık kemiği ele geçirilmiştir. Yine aynı alanda bulunan
kemikten silindir şeklinde bir obje ile bir okçu yüzüğü (Zehgir)15 Osmanlı Dönemine ait
eserlerdendir (Resim: 7).
Cam kaplara ait ağız, dip, çubuk, kulp gibi fragmanların küçük ve az sayıda ol-
masından kap tiplerini tam olarak belirlemek mümkün olamamıştır. Serbest üfleme tek-
niği ile yapılmış, ince cidarlı parçalarda ağız kenarları ateşe tutularak kalınlaştırılmıştır.
Tüm parçaların yüzeyinde matlaşma ve irizasyon mevcuttur. Oyuk tabanlı bir kaide ile
tüp şeklindeki bir parçanın benzer örneklerine dayanılarak bu fragmanların Bizans Dö-
nemine ait kadeh ve kandil gibi kaplara ait olduğu anlaşılmaktadır16 (Resim: 7)
Az sayıdaki taş buluntular arasında mermer ve kireçtaşından iki sütun, bir kap-
lama, bir kâse, bir sunu masası (?) ve birkaç mimarî elemana ait parçalar ile gri taştan
bir ağırşak da bulunmaktadır. Eserler Geç Roma-Bizans Dönemine ait olmalıdır (Re-
sim: 8).
Kısa bir çalışma döneminin ardından kalıntıların, açığa çıkartılan parçalarının
mimarî özelliklerine dayanılarak, bu yapıların işlevi konusunda somut bir sonuca ulaş-
mak güçtür. Ancak elde edilen verilerle Geç Roma Dönemine ait bir yapının veya şehir
kapısının anıtsal girişine ait ayaklar veya bir podyum olabileceği gibi bazı önerilerde
bulunabiliriz.

Benzer örnekler için bkz. J. Carswell "Kütahya Çini ve Seramikleri," Sadberk Han›m Müzesi Türk Çini ve Seramikle-
ri, İstanbul, 1991, s.70-73.
11 Ortası çiçek rozetli tabaklar için bkz. G. Öney, Türk Devri Çanakkale Seramikleri, Ankara,1971, s.4, Res.1-11; Sad-
berk Han›m Müzesi Türk Çini ve Seramikleri, İstanbul, 1999, s.116-118.
12 Saraçhane örnekleri için bkz., Hayes, 1992, a.e., "Turkish Coarse Wares- Ware P1 (Didymoteichon)", s.276, 341
Fig.147:11).
13 Benzerleri için bkz. Hayes, 1992, a.e., Pl. 51 l; H. Ö. Barışta, "İstanbul Eyüpsultan Cafer Paşa Türbesi Yüzey Araş-
tırması ve Kazısı", XX. KST, II, Ankara, 1999, s.591, Fig.13.
14 Benzerleri için bkz. Hayes,1992, a.e., Pl.50 e (7. yüzyıl sonu), h (19. yüzyıl ortası).
15 Benzer bir örneği için bkz., Pasinli, A., "Pittakia" ve Magnum Palatium-Büyük Saray Bölgesinde Yapılan 2001 Yılı Ka-
zı Çalışmaları", 13. Müze Çal›flmalar› ve KKS, Ankara, 2003, s.11, Çiz.3.
16 Benzerleri için bkz. S. Y. Ötüken, "1996 Yılı Demre-Aziz Nikolaos Kilisesi Kazısı", XIX. KST, II, 1997, s. 558, Çiz. 3
(Y. Olcay).

103
Harita: 1

Plân: 1

104
Çizim: 1 Çizim: 2

Çizim: 3 Çizim: 4

105
Çizim: 5

Resim: 1

106
Resim: 2

Resim: 3

Resim: 4

107
Resim: 5

Resim: 6

Resim: 7

Resim: 8

108
ALABANDA ANTİK KENTİ KAZI, TEMİZLİK VE ÇEVRE
DÜZENLEME ÇALIŞMALARI

Emin YENER*

Alabanda antik kenti 2003 yılı kazı temizlik ve çevre düzenleme çalışmalarına
Bakanlığımız Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 10.04.2003 tarih ve 04288 sa-
yılı izinleri, yerel yönetimler ve bazı özel kuruluşların maddî destekleri ile devam edil-
miştir.
Başkanlığımda yapılan çalışmalara Adnan Menderes Üniversitesi, Fen Edebiyat
Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Arkeolog Öğül Emre Ön-
cü, Arkeolog Gülay Ulu Işık Öncü, Araştırma Görevlisi Mükerrem Kürüm, Adnan Men-
deres Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğrencileri Arzu Cura, Adem Menteşe, Aylin Mer-
sinlioğlu, Kadir İnce, Kadir Uzun, Sevgi Uzunkaya, Melike Elmas, müze şoförü Musta-
fa Tekdemir, bekçi Hidayet Demir, geçici işçi Enver Karaduman katılmışlardır. Kazı eki-
bimizde yer alan müzemiz uzmanları ise kazı tarihinde başka kazılarda temsilci olarak
görevlendirildikleri için çalışmalara katılmamışlardır.
Kazı çalışmalarına 15.07.2003 tarihinde ortalama 15 işçi ile başlanmış, 40 gün
sürdürülen çalışmalar 23.08.2003 tarihinde sona erdirilmiştir.
Kazı çalışmalarımızın tüm giderleri mahallî imkânlarla karşılanmıştır. İşçi gider-
leri Çine İlçesi’nde faaliyet gösteren ÇİPAŞ A.Ş ve KALTUN Madencilik A.Ş. tarafından
karşılanmış, Çine Belediyesi kazının yemek giderlerini karşıladığı gibi aynî yardımlar-
da ve iş makinası yardımlarında bulunmuştur. Akaryakıt giderleri ise AK Maden A.Ş. ta-
rafından karşılanmıştır. Çine Ziraat Odası Başkanlığı da yardımlarıyla kazı çalışmala-
rımıza destek vermiştir.
Kazı iznini veren Genel Müdürlüğümüze, çalışmalarımıza destek olan Çine Kay-
makamı Hasan Tütün’e Çine Belediye Başkanı Osman Aydın’a, kazımıza yardımlarda
bulunan kurum ve kuruluşlara, özveriyle çalışan tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.

KAZI ÇALIfiMALARI
Alabanda 2003 yılı çalışmalarını 3 başlık altında toplayabiliriz.
1. Tiyatroda yapılan kazı ve temizlik çalışmaları
2. Koruma Çalışmaları
3. Sit alanında bulunan eski Araphisar evleri ile ilgili çalışmalar

1- T‹YATRODA YAPILAN KAZI VE TEM‹ZL‹K ÇALIfiMALARI


Alabanda Tiyatrosu’nda 1999 yılında başlatılan kazı ve temizlik çalışmalarına
2003 yılında da devam edilmiştir. Orkestranın üzerinde bulunan yaklaşık 4-5 m. kalın-

* Emin YENER, Arkeolog, Müze Müdürü, Aydın/TÜRKİYE.

109
lığındaki dolgu toprağın bir bölümü daha kaldırılarak orkestranın taban seviyesine ula-
şılmış ve orkestranın yarıya yakın kısmı ortaya çıkarılmıştır (Resim: 1, 2, 3). Orkestra-
nın açılan bölümünde taban döşemesine ait herhangi bir bulgu elde edilememiş ancak
tabanda kiremit rengi bir harç ile blokaj yapıldığı görülmüştür. Caveanın temizlenen bi-
rinci bölümünde oturma basamaklarının büyük ölçüde tahrip edildiği, mermer oturma
sıralarının kırılarak geç dönemlerde kireç yapıldığı, basit kireç ocaklarından ve yanık
izlerinden anlaşılmaktadır. Yine de birkaç mermer oturma sırası in situ durumunda ele
geçirilmiştir (Resim: 4, 5, 6). Doğal kayalık bir zemine yaslanan tiyatronun oturma bö-
lümünün ne şekilde yapıldığını artık biliyoruz. Kayalık zeminin yer yer düzeltildiği, mo-
loz taş ve harç kullanılarak oturma basamaklarının oturduğu zeminin hazırlandığı gö-
rülmektedir. 1. diazomanın önündeki gezinti bölümünün temizlik çalışmalarına da de-
vam edilmiştir.
Tiyatro caveaları, Hellenistik Dönem tiyatrolarının benzer özelliklerinde olduğu
gibi orkestraya kadar inmekte ve orkestrayla cavea arasında herhangi bir parapet du-
varı bulunmamaktadır. Ancak orkestra hattındaki son oturma sırası üzerine düzensiz
işçilikle inşa edilen parapet duvarı, olasılıkla tiyatro binasının Roma Döneminde, farklı
tiyatro etkinliklerinde (gladyatör dövüşleri vb.) kullanılmak üzere yapılmış olmalıdır.
Geç antik dönemde bu parapet duvarının da yer yer değiştirilerek kullanıldığı belirlen-
miştir.
1999-2000 yıllarında batı köşesi ortaya çıkarılan tiyatronun sahne binasındaki
kazı ve temizlik çalışmaları da sürdürülmüştür. 2003 yılında skenenin batı yarısı açığa
çıkarılmıştır. Sahne binasına ait mekânlarda toprak dolgu temizliği yapılmıştır (Resim:
7). Dolgu toprak içinde çok miktarda mermer üst yapı elemanlarına ait parçalar ile hey-
kel parçası ele geçirilmiştir. Söz konusu parçaların gelişigüzel kırılıp atıldığı, âdeta dol-
gu malzemesi gibi kullanıldığı görülmüştür. Temizlenen bölümlerde 3 adet heykel ele
geçirilmiş, ayrıca çok sayıda heykel parçası bulunmuştur (Resim: 8, 9, 10). Heykeller-
den biri baş ve kolları kırık olan giyimli kadın heykelidir (Resim: 11). Bu heykelin özel-
likleri bize Nike olabileceğini göstermektedir. İkinci heykel çıplak bir erkek tasvirine ait
torsodur (Resim: 12). Heykelde sol omuz üzerine atılmış olan mantonun bir bölümü ko-
runmuştur. Üçüncü buluntu bir heykele ait belden aşağı kısımdır. Heykelin dizden aşa-
ğısı da kırıktır (Resim: 13). Sahne binası kazıları sırasında ele geçirilen mermer mima-
ri elemanlar; geisona bağlı lotus-palmet bezekli sima blokları, geisipodesler, İon kyma-
lı architrav bloklarıyla, üçgen ve yarım daire formlu alınlık parçaları şeklinde çatı mima-
risi buluntularıyla, bir adet İonic sütun altlığına bağlı sütun tamburu, bir adet yazıtlı pos-
tament şeklinde listelenebilir. Bunların dışında, tiyatronun batı yarısındaki üçüncü kli-
maks sırasının orkestraya yakın seviyesinde bulunan, yaklaşık 45 cm. yükseklindeki alt
ve üst kenarları profilli silmelere sahip bir adet mermer sunak ele geçirilmiştir. Sunağın
üzerinde karşılıklı gelen iki kenarın üst bölümlerinde "DIONUSOI" yazısı okunmaktadır.
Mermer buluntular dışında ele geçirilen çok sayıda Roma ve Bizans seramiği
fragmanları mevcuttur. Seramik buluntuların çoğunluğu Bizans Dönemine aittir ve bo-
yalı, sırlı ve sigrafitolu nitelikli malzeme yanında, çok sayıda niteliksiz günlük kullanım
kapları da mevcuttur.
Alabanda Tiyatrosu’nun 2003 sezonu kazı çalışmaları sırasında, tiyatronun gü-
nümüze kadar açılan bölümleri sayısallaştırılmıştır. Bu doğrultuda tiyatronun belirli bö-
lümlerinden elektronik teodolit yardımıyla tespit edilen noktalar dijital olarak kağıt üze-
rine yerleştirilmiş, tiyatronun genel çerçevesini oluşturan bir çizim oluşturulmuştur. Bu
çizim tiyatronun batı yarısında kazı çalışmaları sonucu tespit edilen orkestra, birinci ca-
vea ve diazoma bölümleriyle, yüzeyde izlenebilen ikinci cavea ve diazoma hattı ve
üçüncü cavea bölümünü oluşturan üst ek bölümü kapsamaktadır. Bu doğrultuda tiyat-
ronun cephe ve yan analemna duvarlarının oluşturduğu çerçeve ile iç yapıda açılan bö-
lümlerden elde edilen veriler sonucu henüz kazılmamış olan doğu yarının da plâna ek-
lenmesi sağlanabilmektedir. Genel çerçeve çizimi oluşturan tiyatro binasının, bu plân
içerisine yerleştirilecek taş plânının gelecek kazı sezonunda tamamlanması plânlan-
maktadır.

110
2- KORUMA ÇALIfiMALARI
Tiyatroda kazı çalışmalarının yanında korumaya yönelik bazı onarım çalışmala-
rı da gerçekleştirilmiştir. Birinci diazomanın açılan bölümlerinde tabanın kayrak taşla-
rıyla kaplanarak sağlamlaştırılmasına yönelik çalışmalar sürdürülmüştür (Resim: 14).
Alabanda’nın en önemli yapılarından biri olan Apollon Isothimos Tapınağı’nın te-
melleri 1999-2000 yıllarında yapılan çalışmalarla tekrar gün ışığına çıkarılmıştır. Apol-
lon Isothimos Tapınağı üzerine oturan Bizans Dönemi kilisesine ait taban mozaikleri ol-
dukça tahrip olmuş durumda bulunmuştur. 2003 yılında söz konusu mozaiklerin daha
fazla tahrip olmasını önlemek amacıyla çalışmalar yapılmıştır. Mozaiğin dağılmasını
engellemek için kenarları sağlamlaştırılmış, üzeri naylon branda ile kapatılarak 10-15
cm. ince kumla kapatılarak koruma altına alınmaya çalışılmıştır (Resim: 15).

3- S‹T ALANINDA BULUNAN ESK‹ ARAPH‹SAR EVLER‹ ‹LE ‹LG‹L‹ ÇALIfiMA-


LAR
Alabanda 1. Derece Sit Alanı’nda bulunan ve geleneksel Türk mimarisi özellik-
leri taşıyan eski Araphisar Köyü evleri Adnan Menderes Üniversitesi Sanat Tarihi Bölü-
mü Öğretim Görevlisi Mükerrem Kürüm ve bir öğrenci grubu tarafından taranmıştır. Ko-
runması gerekli görülen konutlarda belgeleme ve rölöve çalışmaları başlatılmıştır. Ya-
pılan bu çalışmalarda 5 konutun rölöveleri çıkartılmıştır. Belgeleme çalışmalarına 2004
yılında da devam edilecektir.

SONUÇ
Alabanda antik kenti 2003 yılı kazı, temizlik ve çevre düzenleme çalışmaları
plânlandığı şekilde sürdürülerek sonuçlandırılmıştır. Tiyatro ve Apollon Tapınağı’nda
yapılan çalışmalar amacına ulaşmıştır. Kazılarda ele geçirilen 10 adet müzelik değer-
de eski eser Aydın Müzesi’ne teslim edilmiştir. Genel Müdürlüğümüzce izin verildiği
takdirde kazı çalışmalarına 2004 yılında da devam edilecektir.

KISALTMALAR

A.A., Ana Britannica, 1. Cilt, S. 299.


M.L., Meydan Larousse, 1. Cilt, S. 259.

KAYNAKÇA

AKARCA, A., fiehir ve Savunmas›, Ankara 1972, s. 143-144.


AKURGAL, E., Anadolu Uygarl›klar›, İstanbul 1988, s. 475-476.
AKURGAL, E., Uygarl›klar, s. 476.
BAYBURTLUOĞLU, C., Arkeoloji, Ankara 1981, s. 124.
BEAN, G., Karia, Cem Yayınevi, İstanbul 1987, s. 215-226.
BEAN, G., Turkey Beyond the Meander and Archaeological Guide, London 1971, s.
180.
BEAN, G., Klenasien III., 1974.
ETHEM, H., "Foilles D Alabanda en caria" Extrait des comtes rendus des seances
de/Academiedes inceriptions et Belles – Lettres, 105.
ETHEM, H., "Foilles D Alabanda en caria" Extrait des comtes rendus des seances de/
Academiedes inceriptions et Belles – Lettres. 1906.
TIRPAN, A. A., Alabanda, VII. Araflt›rma Sonuçlar› Toplant›s›, Antalya 18 – 23 Mayıs 1989,
s. 171-190.

111
Resim: 1

Resim: 2

Resim: 3

112
Resim: 4

Resim: 5

Resim: 6

113
Resim: 7

Resim: 8

Resim: 9

114
Resim: 10

Resim: 11 Resim: 12

115
Resim: 13 Resim: 14

Resim: 15

116
AYDIN MÜZESİ ONARIM VE TEŞHİR-TANZİM ÇALIŞMASI

Emin YENER*

Aydın çevresinden derlenen ve halkevinde korunan bir grup eser Aydın Müze-
si’nin çekirdeğini oluşturmuştur. 1950 yılına kadar halkevi bünyesinde korunan bu eser-
ler aynı yıl hazineye devredilmiştir. Aydın Müzesi, memurluk olarak 16.02.1959 yılında
kurulmuştur. Halkevinde bulunan eserler 1962 yılında Zafer İlkokulu’na taşınmıştır. 17
Şubat 1969 tarihinde Arkeolog Şakire Erkanlı, Aydın Müzesi’ne müdür olarak atanmış
ve Aydın Müzesi resmen müze müdürlüğü olmuştur. 1969 yılında bu günkü müze bina-
sının temelleri atılmış, yeni müze binası 23 Nisan 1973 tarihinde hizmete açılmıştır.
Zafer İlkokulu’nun bir odasında kurularak çalışmalarına başlayan Aydın Müzesi
zaman içerisinde Aydın’da yaşamış uygarlıklara ait eserleri bünyesinde toplayarak eş-
siz koleksiyonlara sahip olmuştur. Aydın Müzesi’nde 2003 yılı sonu itibariyle arkeolojik
eser, sikke ve etnografik eser olmak üzere toplam 34543 adet eser bulunmaktadır.

AYDIN MÜZES‹’N‹N ONARIMI VE YEN‹DEN TEfiH‹R-TANZ‹M‹


Aydın Müzesi 30 yıllık yaşamında fizikî ömrünü büyük ölçüde tamamlamış; teş-
hir salonları, depolar, bürolar ve servis üniteleri çağdaş müzecilik anlayışı normlarına
cevap veremez duruma gelmiştir. Bu nedenle 1998 yılında müdürlüğümüzün girişimle-
ri ile Aydın Müzesi’nin çağdaş ve modern müzecilik anlayışına cevap verebilecek bo-
yutlarda revize edilmesi, teşhir salonları, bürolar, eser depoları, atölye, laboratuvar,
konferans salonu ve personelin çalışma mekânlarının fonksiyonel hale getirilmesi, ik-
limlendirme, alarm donanımları (yangın, soygun, kapalı devre TV.) ile müze bahçesinin
çevre tanziminin yapılması yanında, müzede kültürel etkinliklerin özel günlerde ve ge-
ce yapılması da dahil olmak üzere projelendirilmesi İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlü-
ğü’nün teknik elemanlarınca yapılmıştır.
Hazırlanan proje doğrultusunda 52.200.000.000.TL. tutarlı 1998-1999 yılları se-
ri mukaveleli onarım teşhir tanzim işi İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü’nce 02.12.1998
tarihinde ihale edilerek çalışmalara başlanmıştır.
Bugüne kadar Aydın Müzesi onarım, teşhir-tanzim çalışmalarında kullanılan öde-
nek miktarı 52.200.000.000.TL. genel bütçeden, 60.000.000.000.TL. Döner Sermaye
İşletmeleri Merkez Müdürlüğü bütçesinden, 190.000.000.000.TL. Aydın İl Özel İdaresi
(örenyeri gelirlerinden) büçesinden olmak üzere toplam 302.200.000.000.TL.dir.
Aydın Müzesi’nin onarım ve teşhir-tanzim çalışmalarına destek veren Anıtlar ve
Müzeler Genel Müdürlüğümüze, değerli valimiz Muharrem Göktayoğlu’na ve Emir Dur-
maz’a, Kültür Müdürümüz Özgen Karaca’ya, İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü çalışan-
larına, ilimiz Özel İdare Müdürlüğü çalışanlarına, Genel Müdürlüğümüz Teşhir-Tanzim
Şubesi uzmanları Sema Dayan ve Nesrin Soyer’e, müteahhitlik hizmetlerini yürüten
Refikoğulları İnş.Nak.San.Tic.Ltd.Şti.’ne ve tüm müze çalışanlarına teşekkür ederim.

* Emin YENER, Arkeolog Müze Müdürü Aydın/TÜRKİYE

117
TEfiH‹R-TANZ‹M
Aydın Müzesi çok güzel bir bahçe içerisinde yeni ilâve ve onarımlarla modern bir
müze binasına sahip olmuştur (Resim: 1). Müze bahçesinde Aydın yöresinden derlen-
miş heykeller, lâhitler, mezar stelleri, sütunlar, sütun başlıkları, yazıtlı steller ve çeşitli
dönemlere ait taş eserler sergilenmektedir. Yeniden düzenlenen teşhir salonlarında ise
arkeolojik eserler, sikkeler ve etnografik eserler yer almaktadır.

ARKEOLOJ‹ SALONU
Arkeoloji salonundaki teşhir, ilimizin Beşparmak Dağları’nda bulunan prehistorik
mağara ve kaya sığınaklarından örnek alınarak yapılan prehistorik mağara canlandır-
ması (Resim: 2) ile yine Aydın bölgesindeki prehistorik merkezlerden elde edilen Ne-
olitik, Kalkotilik, Eski Tunç Çağına ait eserlerin sergilendiği vitrinlerle başlamaktadır. Ar-
keoloji salonunda daha sonra iimizdeki kazı merkezlerine göre bir sergileme ve düzen-
leme yapılmıştır. Alabanda, Magnesia, Nysa, Tralleis kazılarında bulunan Helenistik
Dönemden Bizans Dönemine kadar olan süre içinde yapılmış pişmiş toprak seramik-
ler, kandiller, heykelcikler, cam eserler, altın, gümüş ve bronzdan yapılmış süs eşyala-
rı, tıp âletleri, ayrıca mermerden yapılmış heykel, büst ve rölyefler sergilenmektedir
(Resim: 3-7). Arkeoloji salonunda yine Aydın yöresinde bulunan antik kentlerden elde
edilen heykeller, kabartmalar, lâhitler mezar stelleri ile mozaikler sergilenmektedir (Re-
sim: 8, 9).

S‹KKE SALONU
Sikke salonunda Grek, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve çeşitli
dönemlere ait altın, elektron, gümüş ve bakır sikkeler, ayrıca Roma, Bizans ve Osman-
lı Dönemine ait defineler sergilenmektedir (Resim: 10).

ETNOGRAFYA SALONU
Etnografya salonunda Aydın yöresinden derlenmiş Osmanlı ve Cumhuriyet Dö-
nemi geleneksel el sanatlarından örnekler sergilenmektedir. Aydın çevresinden halı, ki-
lim gibi dokuma örnekleri (Resim: 11), efe kıyafetleri ve yöresel kadın kıyafetleri, oyalı
yazmalar, çevre, kese, uçkur, peşkir, hamam takımları, tepelik, kemer, kolye, bilezik,
yüzük, küpe gibi gümüş takılar, kalyen, sigara ağızlığı, kavlı çakmak, tespihler, kazan,
sini, lenger, sabun, tas, sefer tası, elleğeni, ibrik gibi bakır mutfak kapları, kahve değir-
meni, kahve soğutacağı, dibek gibi ahşap eserler (Resim: 12, 13), kahve takımları, el
yazması Kuran, İncil ve fermanlar, divit okka gibi yazı takımları (Resim: 14) kılıç, kama,
çakmaklı tüfek, tabanca gibi silâhlar, sırlı seramik ve cam eserler, ayrıca Zafer Esi ta-
rafından müzemize hibe edilen marangozluk âletleri, ahşap eserler ile birlikte sergilen-
mektedir (Resim: 15).
Aydın Müzesi yaptığı müzecilik çalışmaları, kazı ve araştırmalar yanında, ger-
çekleştirdiği kültürel etkinlikler ile Aydın’ın önemli kültür merkezlerinden biri olmuştur.
Aydın Müzesi gelecekte de çalışmalarıyla Aydın’ın kültürel yaşamına katkıda bulunma-
ya devam edecektir.

118
Resim:1

Resim: 2

Resim: 3

119
Resim: 4

Resim: 5

Resim: 6

120
Resim:7

Resim: 8

Resim: 9

121
Resim: 10

Resim: 11

122
Resim: 12

Resim: 13

123
Resim: 14

Resim: 15

124
2004 YILI, GÖLHİSAR, YUSUFÇA ERKEN BİZANS
DÖNEMİNE AİT KİLİSE KURTARMA KAZISI

H. Ali EK‹NC‹*

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün


26.08.2004 tarih ve 21230 sayılı kazı izni ve Burdur Valiliği’nin 20.09.2004 tarih ve 715
sayılı olurları ile 20 Eylül 2004 tarihinde 11 kişilik bir ekip ile Gölhisar İlçesi,Yusufça Bel-
desi, Freng Alanı mevkiinde bulunan (Harita), Erken Bizans Dönemine ait kilisenin,
2003 yılı kurtarma kazılarında açılamayan, batısındaki nartheks bölümünde kazı çalış-
malarına başlandı. Bu çalışmamız; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Döner Sermaye İşlet-
meleri Merkez Müdürlüğü’nün, müdürlüğümüze sağladığı ödenek ve Gölhisar Kayma-
kamlığı ile Gölhisar, Yusufca belediye başkanlıklarının yardımlarıyla yapılmıştır. Bu
desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz.
İlk olarak alanda bulunan yaklaşık 1.5,2 m.lik dolgu toprağı temizlenmiş (Resim:
1) ve kilisenin nartheksinin dış duvarlarını bulmaya yönelik, kapı girişlerine göre üç ay-
rı açma oluşturulmuştur (Resim: 2). İki grup ile nartheksin batı duvarının arkasındaki
mekânların batı duvarını bulmaya yönelik, diğer grup ile de nartheksin güney duvarını
bulmaya yönelik çalışmalar yapılmıştır. Nartheksin güney duvarının netleşmesiyle ba-
tıdan iki girişi, (bir kapı ile vaftiz odasına, bir kapı ile de sokağa çıkılmakta), doğudan
(geçen yıl kazısını yaptığımız asıl mekâna geçiş) üç girişi olan 15.80x4.32 cm. ölçüle-
rinde, duvar kalınlığı 80 cm. olan, kuzeye doğru daralan dikdörtgen plânlı, mozaikli bir
mekânın nartheks olarak kullanıldığı görülmüştür (Plân; Resim: 3). Kiliseye asıl giriş or-
ta kapıdan olmalıdır, çünkü, diğer iki kapı kilisenin sağ ve sol neflerine açılmaktadır. Ay-
rıca bu orta kapı iki kapıdan daha geniştir ve eşiğinde devşirme malzeme kullanılmış-
tır. Nartheksin güney duvarına 2 m., batı duvarına ise bitişik durumda in situ bir Korinth
başlığı bulunmuştur. Nartheksin duvarı moloz taşlarla örülmüştür. Genellikle tuğla par-
çalarının kullanılmasının yanı sıra mermer lâhit kapağı gibi devşirme malzemenin de
yapının genelinde kullanıldığı tespit edilmiştir. Çalışmalarımıza doğu-batı eksenli duva-
rı takip ederek devam ettiğimizde, nartheksin batı tarafındaki mekânda, 560x390 cm.
ölçülerinde bir vaftiz odasına rastlanmıştır. Odanın batıdan kademeli bir girişi vardır.
Bu kademe için kesme taş ve sütun parçaları kullanılmıştır. Merdiven olarak değerlen-
dirdiğimiz bu kademe ile muhtemelen vaftiz odasının üst katında bulunan farklı bir me-
kâna geçiş sağlanıyor olmalıdır. Oda içerisinde, odanın kuzey duvarına bitişik Korinth
sütun başlığı in situ olarak bulunmuştur. Odanın doğu duvarı ile güney duvarının bir-
leştiği noktada (vaftiz havuzunun doğu duvarı köşesi), zemin seviyesinden yukarıda,
duvar içinden geçen su künküne rastlanmıştır. Bu künk yardımı ile vaftiz havuzundaki
su, narthekse yukarıdan boşaltılıyor olmalıydı. Bu kanıya vaftiz odasının batı duvarın-
da bulunan künk ile doğu duvarı içinden geçen künk arasındaki ilişki neticesinde
ulaşılmıştır. Söz konusu bu oda açığa çıkarıldığında, odanın güney duvarı bitişiğinde
bulunan vaftiz havuzuna rastlanmıştır. Bu havuz açıldığında ise, su girişinin, odanın

* H. Ali EKİNCİ, Müze Müdürü, 15100, Burdur/TÜRKİYE

125
batı duvarları içinden gelen bir künk ile sağlanmış olduğu, bu künkün, havuzun kuzey
duvarına "L" yaparak suyu havuza taşıdığı görülmüştür. Bu boru, tuğla parçaları ve
harç ile sağından solundan sağlamlaştırılmıştır. Havuzun doğu tarafında iki basamaklı
merdivene rastlanmıştır. Merdivenlerin üzerinde, yer yer korunmuş renkli sıva ve harç
izleri bulunmuştur. Vaftiz odasının duvarları da fresk ile süslenmiş olmalı ki, doğu du-
varın köşesinde renkli sıva ve harç kalıntılarına; moloz içinde de kırmızı bordürlü mavi
ve açık yeşil renkte fresk parçalarına rastlanmıştır. Vaftiz odasının arkasında (güneyin-
de) bulunan mekânın duvarı açığa çıkarıldığında, bu mekânın avlu olabileceği ihtimali
doğmuştur. Vaftiz odasındaki çalışmalar esnasında, vaftiz havuzunun girişinin ku-
zeybatısındaki dolgu malzemenin içinden halka kaideli mermer bir tabağa ait parçalar
bulunmuştur. Yine bu alan içinde pişmiş toprak unguentarium parçaları, cam, kandil,
fincan parçaları, ince ve kaba seramik kap parçaları (bazıları bezekli) demir çivi gibi
malzemeler yanında bronz haç ve gümüş kaşık bulunmuştur. Bol miktarda bulunan de-
mir ahşap çivisi, fresk parçaları, sıva izleri ve tuğla malzeme bize kilise mimarîsinde
ahşap malzemenin yoğun olarak kullanıldığını, duvarlarının renkli sıva ile kaplandığını
ve çatının kiremit ile örtülmüş olduğunu ispatlamıştır. Kilisenin plânını netleştirdikten
sonra, nartheks içinde bırakılan 5 cm.lik toprak alınarak çalışmaya devam edildiğinde,
mavi, kırmızı, siyah ve beyaz renkli tesseralardan oluşan 12’şer pano halinde, iki sıra
olarak toplam 24 panodan meydana gelen mozaikli nartheks salonu ortaya çıkarıl-
mıştır. Nartheks veya kilisenin giriş avlusunu süsleyen mozaikler genel olarak duvar di-
binden itibaren dört sıra halinde damalı, ondan sonra yer alan daha ince ikinci bordür-
de de bir baklava dilimi, bir iç içe iki daireden oluşan rozet ile mekânı çepeçevre dolaş-
tıktan sonra (Resim: 5), ortadaki iki sıra halinde 12’şer panodan birer atlayarak gama-
lı haç motifi (Resim: 6), bitki ve geometrik şekillerle süslenmiş çarkıfelek, balık sırtı, ha-
sır örgüsü, birbirine geçen 4’lü giyoşlar, saç örgüsü gibi devam etmektedir (Resim: 7,
8). Bu bölümdeki mozaiklerin 2003 yılında açılan kilisenin asıl mekânından daha az çö-
küntü ve tahribata uğradığı görülmüştür. Ayrıca, bu mekânın mozaiklerinin zamanında
tamirat geçirmiş olması önemli bir ayrıntıdır. Bu tamirat, giriş kapısının (orta kapının)
güney tarafında, damalı bordür üzerinde, yama işlemi olarak karşımıza çıkmıştır. Yine
salonun kuzey tarafında da geometrik bordürde yer alan daire motifinin göbeğine tuğ-
la konularak harç ile mozaiklere sabitlenmiş olması da ilginçtir.
Tamamen açığa çıkarılan salonda mozaikler su ile yıkanmış, yıkandıktan sonra
bozulan alanlarda konservasyon çalışması yapılmıştır. Açılan mekânlardaki bitki kökle-
ri yok edilmiş ve kök bölümlerine mozaiklere zarar vermeyecek şekilde, şırıngayla ku-
rutucu kimyasal uygulanmıştır. Bu işlemden sonra kilisenin nartheks bölümü ve vaftiz
odasının üzeri plâstik brandayla örtülmüş ve dere kumuyla duvar seviyesine kadar dol-
durularak her türlü fizikî müdahaleden koruma önlemleri alınmıştır (Resim: 9). Bütün
bu çalışmalar sonrasında Yusufça Freng Alanı mevkiindeki Erken Bizans Kilisesi kazı-
sı çerçevesinde kilise mekânıyla birlikte takriben 1500 m2lik bir alanda çevre düzenle-
mesi ve bitki temizliği yapılmıştır.
Bu yılki çalışmalarımız 20-29 Eylül 2004 tarihleri arasında 10 gün sürmüştür ve
2003 yılı çalışmalarının bir devamı niteliğinde yapılmıştır.
Gölhisar Yusufça Erken Bizans Kilisesi’ndeki çalışmalar bu haliyle sonlandırıl-
mıştır. Bundan sonraki çalışmalarımızın hedefi, yapılacak olan bir sundurma projesi
çerçevesinde üzerinin örtülerek kenarlarda oluşturulacak bir gezi yolu vasıtasıyla (dol-
durulup kapatılan bölümler açıldıktan sonra) ziyaretçi hizmetine sunmaktadır.

126
Harita

Plân

127
Resim: 1

Resim: 2

128
Resim: 3

Resim: 4

129
Resim: 5

Resim: 6

130
Resim: 7

Resim: 8

131
Resim: 9

Resim: 10

132
YÖRÜK ALİ EFE EVİ MÜZESİ TEŞHİR VE TANZİMİ

Emin YENER*

YÖRÜK AL‹ EFE’N‹N HAYATI


Yörük Ali Efe 1895 yılında Aydın İli, Sultanhisar İlçesi’nin Kavaklı Köyü’nde doğ-
muştur. Babası Sarıtekeli aşiretinden İbrahim Oğlu Apti, annesi yine Yörükler’in Atma-
ca aşiretinden Fatma Hanım’dır.
Yörük Ali ilk defa 19 yaşında Alanyalı Molla Ahmet Efe’nin grubuna katılır. Kısa
zamanda efenin ve tüm zeybeklerin güven ve sevgisini kazanarak ikinci adam konu-
muna yükselir. Bozdoğan Kavaklıdere baskınında Molla Ahmet Efe’nin öldürülmesi
üzerine grubun başına geçen Yörük Ali Efe, dört yıl dağlarda dolaşır. Yörük Ali Efe bu
süre içinde daima ezilenin, mağdurun, güçsüzün yanında olmuş, haklı olarak halk ta-
rafından sevilmiş, itibar ve destek görmüştür.
Düşmanın önce İzmir, ardından Aydın ve çevresini işgal etmesi üzerine 1919 se-
nesinde dağdan inen Yörük Ali Efe, 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Bey’in davetiyle
Kurtuluş Savaşı’na katılır. Çine’de düşmana karşı ilk Kuva-yi Milliye cephesini kurar.
Yörük Ali Efe’nin millî mücadelede gösterdiği başarılar ve kahramanlıklar say-
makla bitmez. Sultanhisar İlçesi’ne iki kilometre uzaklıkta bulunan Malgaç demiryolu
köprüsü yanında bulunan düşman karakoluna 16 Haziran 1919 tarihinde yapılan bas-
kın, 30 Haziran 1919 Aydın’ın birinci kez düşman işgalinden kurtarılışı bu kahramanlık-
ların en önemlileridir. Yörük Ali Efe, Millî Aydın Cephesi komutanı olarak savaş sona
erene kadar vatanî görevini sürdürmüştür.
Yörük Ali Efe’nin Kurtuluş Savaşı’ndaki rolü ile ilgili olarak yapılan övgülere ver-
diği şu yanıt her zaman hatırlanacaktır:
"Bazı kimseler savaş zamanında yapılan işlerin bir çoğunu bana ve başkalarına
mal eder. Bu yanlıştır. Bir kişinin, beş kişinin, elli kişinin böyle büyük davalarda ne
ehemmiyeti olur ki? Gönlünde vatan muhabbeti taşıyan her vatansever o günlerde bi-
zim gibi düşünmüş, bizim gibi duymuş, ondan sonra da bizimle beraber olmuştur. Millî
mukavemette aslan payını kendine ayırmakta hata vardır. Bir elin şamatası olur mu ki?
Yörük Ali Efe Kurtuluş Savaşı’ndan sonra altı sene İzmir’de yaşamıştır. 1928 se-
nesinde Yenipazar’a taşınmış, 25 Eylül 1951 yılında tedavi için gittiği Bursa’da vefat et-
miştir.
Yörük Ali Efe vasiyetinde Yenipazar’da toprağa verilmesini istemiştir, ayrıca
"Halkı iyidir, toprağı sever, toprağı seven insanı sever, ben orada rahat ederim" derdi.
Kuva-yi Millîye’nin bu değerli komutanı T.B.M.M. tarafından istiklâl madalyası ile
ödüllendirilmiştir.

* Emin YENER, Arkeolog, Müze Müdürü, Aydın/TÜRKİYE

133
RESTORASYON ÇALIMALARI
Yenipazar İlçesi, Yörük Ali Efe Caddesi üzerinde bulunan ve 19. yüzyıl sonunda
yapıldığı tahmin edilen Yörük Ali Efe Evi 1980’li yıllarda bir yangınla tamamen yanmış,
yangından sonra da kendi kaderine terkedilmiştir. 1995 yılında Aydın Kültür Komisyo-
nu, Yörük Ali Efe Evi’nin restore edilip “müze ev” olarak düzenlenmesini önermiştir. Bu
öneri Kültür Bakanlığımızca da uygun görülmüştür.
Yörük Ali Efe’nin mirasçıları arasında bulunan, Kayhan Kavas’tan, projenin ger-
çekleştirilmesi durumunda söz konusu taşınmazın Kültür Bakanlığı’na bağışlanacağı
sözü alınmış ve 1997 yılında bir protokol hazırlanmıştır. 1999 yılında taşınmazın Kül-
tür Bakanlığı’na tahsis işlemleri yapılmıştır. İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü’nün tek-
nik elemanlarınca evin, rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanmış, bu
projeler İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onan-
mıştır. Yörük Ali Efe Evi’nin restorasyon işinin Aydın ören yerleri gelirlerinden yapılma-
sı Bakanlığımızca uygun görülmüştür. Yörük Ali Efe Evi’nin parselinden ayrılan 7 par-
sel no.lu taşınmaz kamulaştırılarak müze bahçesine katılmıştır. Tamamen harap du-
rumda bulunan bina yıkılarak temelden itibaren aslına uygun olarak hazırlanan resto-
rasyon projesi doğrultusunda yeniden yapılmıştır. Bahçede içinde gişe, bekçi odası ve
ziyaretçi tuvaleti bulunan yeni bir bina yapılmıştır. Sığınak yapısı onarılmıştır. Eski “Ba-
demlik Evi” olarak bilinen yapı da onarılıp ileride kır kahvesi olarak hizmet verecek bir
konuma getirilmiştir. Bahçe duvarı onarılmış, yürüme yolları kayrak taşı ile kaplanmış,
bahçe tanzimi yapılarak çimlendirilmiştir. Yenipazar Şehir Mezarlığı’nda bulunan Yörük
Ali Efe’nin mezarı, Bakanlar Kurulu’nun 29.08.2000 tarih ve 2000/1252 sayılı kararı ile
müze bahçesine taşınmıştır. Kültür Bakanlığı’nca Prof. Dr. Tankut Öktem’e yaptırılan
Yörük Ali Efe’nin heykeli de bahçedeki yerine yerleştirilmiştir.

TEfiH‹R-TANZ‹M ÇALIfiMALARI
Yörük Ali Efe Evi’nin restorasyon çalışmalarının tamamlanmasından sonra Ay-
dın Müzesi’nce eser derleme çalışmalarına başlanmıştır. Yörük Ali Efe’nin tüm miras-
çılarına çağrıda bulunularak ellerinde bulunan efeye ait özel eşyaların müzeye bağış-
lanması ve derlenmesi için katkıda bulunmaları istenmiştir. Yörük Ali Efe’ye ait şahsî
eşyalar derlenmiş, eksik kalan bazı eserler Aydın Müzesi koleksiyonlarından ve satın
alma yolu ile tamamlanarak Aydın Müzesi’nde toplanmıştır. Aydın Müzesi’nde toplanan
eserlerin bakım ve onarımları yapılarak teşhir için hazırlanmış, daha sonra Yörük Ali
Efe Müzesi’ne nakledilmiştir.
Yörük Ali Efe Evi iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, zemin+bir katlı olup
evin yaşam bölümüdür. Alt katta bir giriş bölümü iki yanında iki oda yer almaktadır. Üst
kat ise ortada bir salon ve bu salona açılan dört odadan oluşmaktadır. Alt katta girişin
sağında bulunan oda Yörük Ali Efe’nin odası olup aslına sadık kalınarak düzenlenmiş-
tir. Girişin solunda bulunan oda ise oturma ve yemek odası olarak tanzim edilmiştir.
Birinci bölümün teşhir-tanzimi Yörük Ali Efe’nin çocukları ve torunlarının anlatı-
ları doğrultusunda tamamen aslına uygun olarak yapılmış ve düzenlenmiştir. Üst katta
bulunan salonun bir duvarı orijinaline uygun bir şekilde kitaplık olarak düzenlenmiş, bu
kitaplıkta Yörük Ali Efe’nin oğlu Doğan Yörük’e ait kitaplara yer verilmiştir.
Üst katta bulunan dört odadan birisi oturma odası, üçü de yatak odası olarak dü-
zenlemiştir.
İkinci bölüm tek katlı olup önde bir sundurma ve bu sundurmaya açılan mutfak,
kiler, tuvalet ve banyo yer almaktadır. Sundurmanın ön kısmı camekânla kapatılarak
bilgilendirme odası olarak düzenlenmiş mutfak ve kiler ise ikişer adet vitrin yapılarak
burada Yörük Ali Efe’ye ait giysiler silâhlar ve mutfak eşyaları sergilenmiştir.

SONUÇ
Türk millî mücadelesinin efsanevî kahramanı Yörük Ali Efe Evi’nin özgün mima-
risinin yanı sıra içinde sergilenen özel eşyaları ile efelik kültürünün ve yakın tarihimiz-

134
den bir kesitin gelecek kuşaklara aktarılarak yaşatılması amaçlanmıştır. Müzenin açı-
lış törenine Kültür Bakanımız M. İstemihan Talay, Aydın Valisi Emir Durmaz, Aydın mil-
letvekilleri, bölgemizdeki 7 ilin valileri, Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma
Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen, çevre ilçe kaymakamları, belediye başkanları,
çevre illerden müze müdürleri ve müzeciler, kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri,
Yörük Ali Efe’nin çocukları, torunları ve akrabaları, Yenipazarlılar ve çok sayıda vatan-
daş katılmıştır.
08 Haziran 2001 tarihinde ziyarete açılan Yörük Ali Efe Evi Müzesi’nin gerçek-
leşme çalışmalarını yakından izleyen, destek veren Kültür Bakanımız Sayın M. İstemi-
han Talay’a, değerli valimiz Muharrem Göktayoğlu ve Emir Durmaz’a, Anıtlar ve Müze-
ler Genel Müdürümüz Dr. Alpay Pasinli’ye, Yörük Ali Efe’nin torunu İçişleri Bakanlığı
Mahalli İdareler Genel Müdürü Kayhan Kavas’a ve tüm mirasçılarına, Yenipazar Kay-
makamı Osman Tunç’a, Yenipazar Belediye Başkanı Zafer Savcı’ya, İl Kültür Müdürü-
müz Özgen Karaca’ya, İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü çalışanlarına, müteahhitlik
hizmetlerini yürüten Akgünlü İnşaat Ltd. Şti’ne, Müzenin teşhir-tanziminde emek veren
arkeologlar Handan Özkan, Funda Ölmez, Mustafa Kenan Özkan ve Mehmet Yılmaz’a
ve tüm müze çalışanlarına teşekkür ederim.

KAYNAKÇA

Burhan, S., Ege’nin Kurtulufl Destan› Yörük Ali Efe, I, II, III, İstanbul 1992,1993,1994.
Gökbel, A.., Milli Mücadelede Ayd›n, Aydın 1964.
Üsküp, Ş., "Hey Gidinin Efesi", Hürriyet Gazetesi, 9.4.1986.
Aksoy, Y., "Yörük Ali Efe Neredesin?", Aydın’ın Kurtuluşu 7 Eylül 1989 67.Yıl, Yeni
As›r Gazetesi Eki.
Özkan, M. K., "Malgaç Baskını" Ayd›n Kültür Sanat Dergisi, Y.3,S.17.

135
Resim 1: Yörük Ali Efe Evi
Müzesi, genel görü-
nüm

Resim 2: Yörük Ali Efe Müze-


si

Resim 3: Efe ve kızanı

136
Resim 4: Bademlik binası

Resim 5: Bilgilendirme odası

Resim 6: 1 No.lu vitrin, mut-


fak kapları

137
Resim 7: 2 No.lu vitrin, mut-
fak kapları

Resim 8: 3 No.lu vitrin, silâh-


lar

Resim 9: 4 No.lu vitrin, giysi-


ler

138
Resim 10: Yörük Ali Efe oda-

Resim 11: Yörük Ali Efe oda-


Resim 12: Yemek ve oturma


odası

139
Resim 13: Üst kat, salon ve
kitaplık

Resim 14: Yatak odası

Resim 15: Yatak odası

140
PİSİDİA ANTIOKHEIASI 2003 YILI ÇALIŞMALARI

Ünal DEM‹RER*
‹lhan GÜCEREN
Mustafa DEM‹REL

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün


24.7.2003 gün ve 5845 sayılı izinleri ve Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğü
ve Yalvaç Kaymakamlığı’nın malî desteği ile Antiokheia kentinin yarım kalan tiyatro ve
hamam yapılarındaki kazı ve temizlik çalışmalarını tamamlamak üzere 25.7.2003 tari-
hinden itibaren çalışmalara başlanmıştır.
2003 yılı çalışmaları, Yalvaç Müze Müdürlüğü başkanlığında, Yrd. Doç. Dr. Mus-
tafa Büyükkolancı’nın bilimsel destekleri ve Isparta Müze Müdürlüğü Uzmanı İlhan Gü-
ceren ile Antalya Müze Müdürlüğü Uzmanı Mustafa Demirel’in katılımıyla 50 işçi ile sür-
dürülmüştür.
Çalışmalarımız sırasında kazı ekibine gerekli her türlü kolaylığı sağlayan Kültür
ve Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu’ya, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Mü-
dürümüz Sayın Nadir Avcı’ya, Isparta Valimiz Sayın İsa Parlak’a ve Yalvaç Kaymaka-
mımız Sayın Abdullah Kalkan’a, ayrıca binlerce metreküp toprağı kazı alanından uzak-
laştırmamızda yardımcı olan başta Hüyüklü ve Özgüney olmak üzere tüm yakın belde
belediyelerine teşekkürlerimizi sunarız.

I-T‹YATRO ÇALIfiMALARI
Tiyatronun önemli bir bölümünün tahrip olduğu bilinmesine rağmen, üst cavea
oturma sıralarının durumunu açığa çıkarmak ve önümüzdeki yıllarda gerçekleştirilebi-
lecek bir restorasyon için temizleyerek belgelemek amacıyla, 2003 yılı kazı ve temizlik
çalışmaları tiyatroda başlatılmıştır. Orkestra, cavea ve sahne binası olarak üç ana bö-
lümde inşa edilen yapının iz veren tek bölümü caveanın alt bölümüdür (Resim: 1).
2003 yılı ve ardından gelecek yıllarda, tiyatro çalışmalarının öncelikli amaçları,
ikinci kat oturma sıralarının üzerindeki moloz dolgunun kaldırılarak oturma sıralarının,
eğer yoksa destek taşlarının ortaya çıkarılması ve en kısa sürede koruma altına alın-
ması, varsa doğu yöndeki caddeden tiyatroya girişin tespit edilmesi; üst cavea arkasın-
da summa cavea (sundurma) olup olmadığının anlaşılması; bugün 11 sırası görülen alt
caveanın gerçekte kaç basamaklı olduğunun anlaşılabilmesi için orkestranın tamamı
ile açılarak burada kuzey-güney doğrultusunda uzanan zemin altındaki duvarın Hele-
nistik Dönem sahne binasına mı yoksa geç dönemde tiyatronun arena haline getirildi-
ği döneme mi ait olduğunun ortaya konması; sahne binasının temel düzeyinde olsun

* Ünal DEMİRER, Yalvaç Müze Müdür Vekili, Yalvaç/TÜRKİYE


İlhan GÜCEREN, Arkeolog, Isparta Müzesi, Isparta/TÜRKİYE
Mustafa DEMİREL, Müze Araştırmacısı, Antalya Müzesi, Antalya/TÜRKİYE

141
tam olarak ortaya çıkarılması ve tiyatronun gerçek yapısı ve rölövesiyle ilgili kesin ça-
lışmaların önümüzdeki yıllarda tamamlanması olmalıdır.
Cavea Temizlik Çal›flmas›: Üst cavea oturma sıralarının tespiti için, diazoma ar-
kasındaki duvarın üst kısmından, tiyatro çevirme duvarına doğru orta akstan 1 m. ge-
nişliğinde yarma açılarak burada ortaya çıkarılan oturma sıralarının takibiyle güney ve
kuzey kanada doğru çalışmalar genişletilmiştir. Yaklaşık 1.5 m. kalınlıktaki dolgunun
kaldırılmasıyla oturma basamaklarının büyük bir kısmının söküldüğü, sadece orta kı-
sımda basamakların alt destek taşlarının kaldığı anlaşılmıştır. Üst caveanın orta ve ku-
zey bölümündeki temeller oldukça sağlam bir durumda bulunmuş, özellikle güney bö-
lümün moloz dolgu temellerinin bile tahrip olduğu anlaşılmıştır. Açılan alanda, diazo-
madan başlayarak 10 oturma sırasının daha alt yapısı açığa çıkarılmıştır (Resim: 2, 3).
Yamaca yaslanan caveanın alt yapısının özellikle güney yamaçta tamamen söküldüğü,
oturma sıralarının yerlerinden alındığı bu yılki çalışmalar neticesinde ortaya çıkmıştır.
Oturma sıraları için hazırlanan zemin önde blok taşlarla sıralanmış, iç kısım killi toprak
ve taş parçalarıyla doldurulmuş kademelerden meydana getirilmiştir. Harç kullanılma-
mıştır. Kuzey yöndeki doğal yamaçta düzeltilen kademeli yerlere taş levhalar konarak
zeminin sağlamlaştırılmasına çalışılmış ve bunun üzerine oturma sıraları konmuştur.
Diazomaya Kuzey Taraftan Girifli Sa¤layan Tonozlu Tünel: Kuzey kanat ucun-
daki toprak kaldırıldıkça, diazomanın kuzey ucunun taban kaplamalarının sökülmüş ol-
duğu görülmüştür. Caveayı iki kısma bölen diazomaya kuzey taraftan girişi sağlayan
tonozlu girişin doğu duvarının köşesi bulunarak açma kuzeye doğru genişletilmiş ve gi-
rişin 14.20x2.70 m. ölçülerinde olduğu ortaya çıkarılmıştır. Tonozlu girişin batı duvarı-
nın alt yapısı tespit edilmiş fakat duvarın üst kısımları tamamı ile sökülmüştür. Zemin-
de orijinal kaplamadan üç adet kaplama parçası tespit edilmiştir. Taş kaplamanın altın-
da, diazoma tabanında toplanan suyun taban altından dışa drenajını sağlayan kiremit
künklü bir eurypos tespit edilmiştir. Künk 17 cm. çaplı olup tonozlu girişin dış sınırında
sona ermektedir. Taban kaplaması büyük oranda sökülmüştür (Resim: 4).
Kuzeydo¤u Analemna-Çevirme Duvar› Köflesi: Kuzey kanattaki diazomaya to-
nozlu giriş kısmının bulunması ve kuzey analemna duvarının ucunun tespit edilmesin-
den sonra tiyatronun kuzey çevirme duvarının bulunmasına yönelik aynı aks üzerinde
üstte bir temizlik çalışması yapılmıştır. Bu çalışmada ilk taş sırasında dış yüzü bosajlı
bırakılmış duvarın köşesi ortaya çıkarılmıştır. Aşağıdan yukarıya doğru uzanan duva-
rın köşe yaparak arka duvara doğru gittiği anlaşılmıştır.
Kuzey Cavea Önündeki Açma: Alt caveanın kuzey kısmında, oturma basamak-
larındaki yoğun kaymanın görüldüğü kısım üzerindeki toprağın kaldırılması ile burada-
ki tahribatın boyutu tam olarak ortaya çıkmıştır.
Mimarî parçaların orkestranın ne kadar içine girdiğinin ortaya çıkarılabilmesi için
kuzey analemna duvar ucunun 2 m. güneyinden alt cavea ortasına kadar bir açma açıl-
mıştır. Açmada, oturma sıralarının hemen altında, tiyatronun erken evrelerine ait, geç-
miş yıllarda benzerleri bulunan üç fascialı ve yazıtlı arşitrav blokları olduğu görülmüş-
tür. Arşitravlardan biri üzerinde "VS SP" ikincisinde "TRIBVS" üçüncüsünde "TERE"
ibareleri bulunmaktadır.
Bu kısımdaki mimarî parçalar içinde sütun parçaları, sütun başlıkları, diazoma-
ya ait koltuklar bulunduğu ve oturma sıralarındaki kaymaların orkestra tabanının bu-
günkü kotunun 2.30 m. altına kadar tüm yoğunluğu ile sürdüğü görülmüştür (Resim: 5).
Ortaya çıkan mimarî parçaların pozisyon ve yoğunluğu dikkate alınarak orkestra taba-
nındaki çalışmaya son verilmiş ve mevcut durumun iyi bir mimarî çizim ve rölövesinin
çıkarılmasından sonra parçaların kaldırılmasına karar verilmiştir.
Bu açmanın kuzeybatı ucunda analemna duvarının başlangıcı bulunarak duva-
rın önünde 2 m. uzunluğunda bir açma ile duvarın zemin altındaki durumu ortaya çıka-
rılmıştır. Bu kısım geç dönemde tuğla bir tabanla kaplanmıştır.
Tiyatronun kuzey analemna duvarı ölçülerinin kesinleştirilmesi için kuzeydeki
geç dönem harçlı moloz duvar üstündeki toprak alınmıştır. Böylece analemna duvarı-
nın kuzey ucunun, üstte diazomaya giriş sağlayan tonozlu geçidin girişiyle aynı düzlem
üzerinde olduğu ortaya çıkmıştır. Kuzey analemna duvarı 19.80 m. uzunluğundadır.

142
Güney Analemna Önündeki Sondaj: Güney analemna duvarının ucundan güne-
ye doğru açılan 1.50x4.50 m. ölçülerindeki sondaj, bu kısımdaki orkestra tabanı derin-
liği ve duvar ucunun tespiti için açılmıştır. Mevcut zeminin 1 m. altında, analemna du-
varının batısında, 0.35 m. çıkıntılı bir duvar altlığı olduğu görülmüştür. Sondaj içinde
kuzey-güney doğrultusunda uzanan blok taşlardan bir kaplama ve analemna duvarının
ucunun batısına konan iki adet kapı sövesi ile oluşturulmuş, 1.08 m. genişliğinde bir ka-
pı ortaya çıkarılmıştır. Kapı söveleri arasından çıkan bir kadın heykeline ait ayak, gö-
ğüs ve kola ait üç parçanın çıkarılması ile sondajın güney tarafında İonik tarzda bir
mermer sütunun görülmesi üzerine sondaj güneydeki duvarın önüne kadar uzatılmış-
tır. Bu çalışmalar sırasında ikinci İonik bir sütun başlığı daha ortaya çıkarılmıştır. Bu kı-
sımdaki sondaj ile başlayarak sonradan uzatılan bu açma bize güney analemna duva-
rının 21 m. uzunlukta olduğunu göstermiştir.
Sonuç: 2003 yılı tiyatro çalışmalarında elde ettiğimiz bilgileri incelediğimizde gü-
ney analemnanın 21 m., kuzey analemnanın ise 19.80 m. uzunluğunda olduğu görül-
mektedir. Analemna uçlarından itibaren orkestranın yarıçapı 26.40 m.dir. Tiyatronun ön
cephe genişliği ise 67.20 m.dir. Diazomaya giriş sağlayan tonozlu geçitlerden önceki
yıllarda açılan 14.20x2.70 m.dir. 2003 yılında açılan kuzeydeki tonozlu girişin ölçüsü de
14.20x2.70 m.dir. Tonozlu girişler bilindiği gibi diazomaya giriş sağlamak üzere kurul-
duğuna göre her iki uçtaki ölçü aynı olmalıdır.
Bu durumda, tiyatroda geçmiş yıllarda yapılan kazılarda elde edilen bilgiler de-
ğişmektedir: Tiyatronun bir kemer üzerindeki M.S. 311-312 yıllarına tarihlenen yazıttan
yola çıkarak güney kısmındaki yolun üzerinin 60 m.lik bir tünelle kapatıldığı ve bu to-
nozlu konstrüksiyon üzerine tiyatronun güney caveasının oturtulduğunu iddia etmek
mümkün değildir. Zaten 60 metrelik tünel boyunca kullanılmış olan tonozun, olması ge-
reken açılı kilit taşlarından hiçbir örnekte ortada görülmemektedir. Tiyatronun güneyin-
deki dükkânlar tiyatronun güney kısmı altında kalmakta fakat tiyatronun güney kanadı-
nın genişletilerek cadde üzerindeki tonozun üzerine oturması, burada alınan ölçülerle
hiçbir şekilde mümkün değildir.
Çalışma bitiminde, oturma sıralarında kayma olasılığı bulunan alanlarda kuru
duvar tekniği ile sağlamlaştırmalar yapılmıştır (Resim: 6). Katkılarını istediğimiz Antal-
ya Rölöve Müdürlüğü ile gerekli koordinasyon sağlanmış olup açılan alanların restoras-
yonuna yönelik rölöve çalışmalarına kazı bitiminde başlanmıştır.

II-HAMAM ÇALIfiMALARI
Önceki yıllarda yapılan kurtarma kazıları neticesinde, toprağa gömülü olan yapı-
nın, üç yönü ve iç mekânları boşaltılmış, ancak yapıyı örten tonozların üzerindeki yak-
laşık 3.5 m. kalınlığa ulaşan dolgu tabakası bırakılmıştır (Resim: 7, 8). Bu nedenle
2003 yılı ve ardından gelecek yıllarda hamamda yapılacak kazı çalışmalarının öncelik-
li amaçları; 54x69 m. ölçüsündeki altları açılmış mekânlara kadar olan ön kısım üzerin-
deki yaklaşık 3500 m2lik alan üzerindeki bu tonlarca ağırlığın temizlenerek, tonoz ayak-
ları üzerine binen yükün hafifletilmesi, tonozları tamamıyla çökmüş olan 4 ve 6 No.lu
mekân ile tonozlarının bir kısmı çökmüş olan 1-2-3-7 No.lu mekânların tonozlarının acil
olarak tamir edilmesi ya da en azından tonoz kenarlarının sabitlenerek dökülmesinin
önlenmesi, 2 No.lu salonun arkasında tonoz kemerlerle örtülü 8-9-10 No.lu, birbirleri-
ne dar kapılarla bağlanan, üç mekânın ve yapının kuzeydoğu kenarında bulunan yu-
varlak mekânın açılması olmalıdır.
Bu bağlamda çalışmalarımıza, yapının batı tarafındaki 1-2-3 No.lu mekânların
üst kısmındaki dolguyu kaldırmakla başlanmıştır (Resim: 9,10). Bu kısımda yaklaşık 3
m.lik dolgu kaldırıldığında 3 No.lu odanın kuzeydoğu ve güneydoğu tarafında yassı
tuğlalardan yapılma iki tonoz ayağı tespit edilmiştir. 3 No.lu odadan kuzey aksa doğru
2 ve 1 No.lu oda üzerindeki dolgunun kaldırılması sırasında 2 No.lu odanın üzerinde
geç dönemde, düzensiz taşlardan kuru örgü bir havalandırma bacası yapıldığı görül-
müştür.

143
Her üç oda üzerindeki dolgu tabakasının boşaltılması sırasında daha önceden
1-2-3 No.lu odaların arkasında yer alan 8-9-10 olarak numaralandırdığımız 3 odaya gi-
rilerek mevcut durumu incelenmiştir. Odalardan kuzeydeki 8 ve güneydeki 10 No.lu
odaların batı tonoz uçlarının içe çökük olduğu, ortadaki 9 No.lu oda tavanının sağlam
olduğu tespit edilmiş ve 8 ve 10 numaralı odaların yıkık tonoz uçları üstten belirlenmiş-
tir. Batıdaki 1-2-3 No.lu odaların üst dolgularının kaldırılma çalışmaları sırasında önce-
den tespit ettiğimiz noktalarda 8 ve 10 No.lu odaların tonozlarının içe çökmüş kısımla-
rı ortaya çıkmıştır. Bu kısımların tespitinden sonra doğu taraftaki 2.50 m. kalınlıktaki
duvara kadar tonozların üzerindeki moloz tabakası kaldırılmıştır. Binanın batı orta ak-
sı üzerinden 8-10 No.lu odaların üzerine kadar yapılan açmaların güneybatı ve kuzey-
batı uçlarındaki duvarların tespit edilmesi ile her iki yanda çalışılmaya başlanmıştır.
Binanın kuzey tarafında, önceki yıllarda yapılan kazılar sırasında binanın üst ya-
pısının anlaşılabilmesi için uzun taraflardaki yuvarlak kısımlarının bitim noktasından, bi-
nanın kuzey kısmından batıya doğru 2.5 m. genişliğinde ve 2 m. derinliğinde bir yarma
açtırılmıştır. Kuzeybatı uçtaki 6 No.lu odanın üstündeki çalışmalar sırasında doğuya
doğru uzun duvarlarından birbirine bitişik üç oda tespit edilmiş ve 11-12-13 No.lu oda-
lar olarak isimlendirilmiştir. 13 No.lu odanın doğusundaki bir yanı apsisli odadaki çalış-
malar tamamlanamamıştır. Bu çalışmalar sırasında ortaya çıkarılan üç oda şunlardır;
11 No.lu oda: Zemin kattaki 6 No.lu mekânın üzerine gelen 9.50x13 m. ölçüsün-
deki oda kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen biçimlidir. Oda tabanının oturduğu 6
No.lu mekânın kuzeybatı ucu yıkıldığından odanın kuzeybatı ucu yıkıktır. Oda tabanın-
daki dolguyu kaldırma çalışmaları sırasında odanın güneydoğu köşesi yakınında yuka-
rıya doğru moloz taşlardan kuru örgü, geç dönemde yapılmış, yarı yıkılmış vaziyette bir
havalandırma bacasının olduğu tespit edilmiştir. Odanın doğu duvarı 1.80 m. kalınlıkta
olup 12 No.lu oda ile ortaktır. Duvar 8 No.lu tonozlu odanın yan duvarına dik olarak
bağlanır. Bu duvar en yüksek noktada 0.75 m.dir. Duvarın büyük bir kısmı bilinçli ola-
rak sökülerek yaklaşık 0.30 m.ye indirilmiştir. Odanın güney duvarı 8 No.lu odanın ku-
zey duvarına bitişiktir. Bu duvarda 1.80 m. kalınlıkta olup korunan en yüksek kısımda
0.75 m.ye ulaşmaktadır. Batı ve kuzey dış duvarları oda tabanından yaklaşık 1.50 m.
alttan söküldüğü için bu kısımlardaki duvar ölçüsü tam olarak tespit edilememiştir.
12 No.lu oda: Zemin kattaki 7 No.lu mekânın üzerine gelen 12.80x10.30 m. öl-
çüsündeki oda kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen biçimlidir. Odanın batı duvarı 11
No.lu oda ile ortak olup 8 No.lu tonozlu odanın kuzey duvarına dik olarak bağlanır. Du-
var 0.30 m. ye kadar sökülmüştür. Binanın doğu duvarı 13 No.lu oda ile ortak olup gü-
neydeki 17 No.lu odanın kuzey duvarına dik olarak bağlanan bu duvar 0.45 m. kadar
korunmuştur. Güney duvar 17 No.lu oda ile ortak olup en yüksek doğu ucunda 1.15
m.ye kadar korunmuştur. Güney duvar alt seviyede 0.25 m.lik bir çekme ile daraltılmış-
tır. Her üç yöndeki duvarın kalınlığı da 1.80 m.dir. Odanın kuzey duvar kalınlığı, dış du-
varının yıkık olmasından dolayı tam olarak tespit edilememektedir. Oda içinde tam ola-
rak tabana inilmemiştir.
13 No.lu oda: Kuzey-güney doğrultusundaki oda 12.80x8.70 m. ölçülerindedir.
Odanın kazısı tam olarak bitmemiştir. Tabanda yaklaşık 0.50 m.lik bir dolgu olduğunu
düşünmekteyiz. Bu nedenle bu kısımdaki duvar ölçüleri mevcut duvar ölçüleridir. Gü-
neydeki duvar 17 No.lu oda ile ortak olup en yüksek 0.90 m. olarak korunmuştur. Batı
duvar 12 No.lu oda ile ortak olup 17 No.lu odanın kuzey duvarına dik olarak bağlanır .
Her iki duvarın kalınlığı 1.80 m.dir. Doğu duvarı en yüksek 1.30 m.de korunmuştur. Bu
duvarın doğu kısmı ve üzeri tam olarak açılmadığından bu duvarın kalınlığı belli değil-
dir. Odanın doğu duvarında, güney köşeye yakın bir kısımda ön cephesi blok taşlarla
oluşturulmuş 45x40 ölçülerinde bir kanal tespit edilmiştir. Kanal, duvarı aşarak doğu-
daki yuvarlak kısma doğru uzanmaktadır. Kanalın üstü geniş blok taşlarla kaplıdır.
Odanın tabanındaki kazı bitmediği için kanalın derinliği tam olarak tespit edilememiştir.
Kanalın uzunluğu 4 m.dir. Doğu duvarının arkasında kanalın kapak taşlarının kuzeyin-
de, yassı kare tuğlalardan örülme, 1.60 m. çapında, 1.35 m. yüksekliğinde, kuru örgü
ile inşa edilmiş geç döneme ait konik bir baca tespit edilmiştir. Bu kısımdaki çalışmalar

144
tamamlanmadığından bacanın altta organik bir bağının olup olmadığı tespit edilemedi-
ği için bacanın işlevine yönelik bir tahmin yapılamamaktadır.
Kuzey duvar› apsisli oda: 13 No.lu odanın doğusunda yer alan odaya kuzey du-
varda, çıkıntı yapan kısımdaki 0.85 m. genişliğinde bir kapıyla girilir. Önceki yıllarda ya-
pılan kazılarda kapı içindeki taşların büyük kısmının sökülmüş olması sebebiyle kapı
girişinin pozisyonu tam olarak tespit edilememektedir. Kapıdan sonra kuzey kısımdaki
apsidal dönüş ve kenarda keskin bir köşe yer alır. Bu duvarın iç kısmı da yuvarlaktır.
Odanın doğu duvarı önceki çalışmalar sırasında iki noktadan tahrip edilerek oda içine
girilmiş ve geç taban batıya doğru açılan yarma boyunca tahrip edilmiştir. Horasan
harçlı taban temizliğinin yapılmasıyla tahribatın boyutu tam olarak ortaya çıkmıştır. Bu
odadaki çalışmaların tam olarak bitmemiş olmasına rağmen binanın bu kısmındaki tah-
ribat belirginleşmiştir.
Binanın orta aksı üzerinden 8-9-10 No.lu odalar üzerindeki dolgu temizliği sıra-
sında kuzeydeki 8 No.lu oda ve güneydeki 10 No.lu odanın, batı duvarları üzerindeki
göçüklerin tespit edilmesinden sonra bu kısmın arkasında güney-kuzey doğrultusunda
uzanan duvar ortaya çıkarılmıştır. Bu duvar 10 No.lu tonozlu odanın güney duvarına
dik olarak bağlanır. 10 No.lu odanın, güneyinde doğu-batı doğrultusunda ortaya çıkan
duvarın daha sonra 14-15-16 olarak isimlendirdiğimiz odaların kuzey duvarı olduğu an-
laşılmıştır. Bu kısımda yapılan çalışmalarda güney tarafta dikdörtgen biçimli üç odanın
varlığı kesinleşmiştir. Kuzey-güney doğrultusunda, doğuya doğru uzanan odalar uzun
duvarlarından birbirlerine bitişiktir. Bu odalar şunlardır;
14 No.lu oda: Zemin kattaki 4 No.lu mekânın üzerine gelen 9.35x13.10 m. ölçü-
sündeki oda kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen biçimlidir. Oda tabanının oturduğu
4 No.lu mekânın tavanı tamamıyla yıkıldığından odanın sadece doğu duvarı üzerinde-
ki tonoz örgüsünün 2.30-1.60 m.lik bir bant halindeki kısmı sağlamdır. Batı uç tamamı
ile yıkıktır. Oda tabanına sadece doğu duvar önündeki 2.30 m.lik kısımda rastlanmış-
tır. Bu kısım güney tarafa doğru tamamı ile temizlenmiştir. Odanın doğu duvarı 1.80 m.
kalınlıkta olup 15 No.lu oda ile ortaktır. Duvar 10 No.lu tonozlu odanın güney yan du-
varına dik olarak bağlanır. Bu duvar en yüksek noktada 1.30 m.dir. Duvar üzerinde 14
ve 15 No.lu odalar arasında 0.50 m. genişlikte bir açıklık yer alır. Bu açıklık 15 No.lu
odanın geç tabanı altına girmektedir.
15 No.lu oda: Zemin kattaki 5 No.lu mekânın üzerine gelen 10.35x13.10 m. öl-
çüsündeki oda kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen biçimlidir. Oda tabanının otur-
duğu 5 No.lu mekânın güney duvarı ve bu kısımdaki kapı ile iki pencere üstündeki to-
noz uçlarının yıkılması sebebiyle güney duvar yoktur. Doğu duvarı 16 No.lu oda ile or-
tak olup kuzeydeki 17 No.lu odanın güney duvarına dik olarak bağlanır. Zemin düze-
yinde sökülmüş olan duvar 1.80 m. kalınlıktadır. Odanın en iyi korunmuş duvarları, ku-
zey kısımdaki 17 No.lu oda ile ortak duvar ile 14 No.lu odanın ortak duvarlarıdır. Her
iki duvar da 0.70 m.ye kadar korunmuştur. Kuzey duvarı 0.65 m.ye kadar moloz taşlar-
la örülü olup bundan üst kısmı, 29x29 ölçülerindeki yassı tuğlalarla yükselmektedir. Bu
duvarda tuğlaların her ne kadar fazla bir kısmı yoksa da duvardan kuzeye köşe yapa-
rak uzayan kısımda tuğla sıraları mevcuttur. Tuğlaların duvar üzerindeki harç içinde bı-
raktıkları izler tüm açıklığı ile gözükmektedir. Harçtaki tuğla izlerinde N ve X işaretleri
yer alır. Bu odanın kazısına başlamadan önce en üst seviyede kuzey-güney doğrultu-
sunda, 5x10 m. ölçülerindeki çukur bir kısmın izleri gözükmekte idi. Oda içinde yaptı-
ğımız çalışmalar neticesinde daha önce yapılan bu çalışmalar sırasında 15 ve 17 No.lu
odalar arasındaki duvarın 4.5 m.lik kısmının tahrip edildiği netleşmiştir. Kuzey ve batı
duvarlarının köşesinde zeminden 0.50 m. üstte çapraz durumda bir künk olduğu görül-
müş fakat işlevi anlaşılamamıştır. Bu odanın zemini horasan harçlı bir zemin olup geç
dönemde yapılmıştır.
16 No.lu oda: 12.90 m. uzunluğundaki oda kuzey-güney doğrultusunda dikdört-
gen biçimlidir. Odanın genişliği bu oda içindeki kazının bitmemesinden dolayı bilinme-
mektedir. Odanın tabanında bulunan bir delikten, zemin kattaki 5 No.lu odanın doğu
duvarı arkasındaki mazgala bir giriş bulunmuştur. Odanın batı duvarı 15 No.lu oda ile

145
ortak olup kuzeydeki odanın duvarına dik olarak bağlanır. Bu duvar zemin düzeyinde
sökülmüş olup 1.80 m. kalınlığındadır. Bu odanın kazısına başlamadan önce en üst se-
viyede kuzey-güney doğrultusunda açılan 5x10 m. ölçülerindeki bir sondajın izleri gö-
zükmekte idi. Oda içinde yaptığımız çalışmalar neticesinde daha önce yapılan bu son-
daj sırasında 15 ve 17 No.lu odalar arasındaki duvarın 4.5 m.lik kısmı ile 16 No.lu oda-
nın kuzey duvarının doğu kısmının ve 16 No.lu odanın güney duvarındaki apsisli kıs-
mın tamamına yakınının önceden tahrip edildiği anlaşılmıştır.
17 No.lu oda: Zemin katta açılmamış olan 8-9-10 No.lu tonozlu mekânların üze-
rindeki yoğun dolgunun kaldırılması sırasında ortaya çıkan 2.50 m.lik duvarın kuzey
ucundaki 12 No.lu odanın güney duvarındaki sökülmüş kısımdan tabanı blok taş kaplı
bir kısım olduğu anlaşılmıştır. Çalışmaların ilerleyen süreci içinde 2.50 m. kalınlıktaki
duvarın güney ucundaki 15 No.lu odanın kuzey duvarı arkasında aynen kuzey uçtakı
gibi blok taşlarla kaplı bir alan olduğu ortaya çıkmıştır.
Genişliği 21 m. olan odanın doğu kısma doğru 6.50 m.lik kısmı üzerindeki 3.30
m.lik toprak dolgu kaldırılmıştır. Odanın kuzey-güney doğrultusunda kazılan batı kısmı
kendi içinde iki basamak halindedir. Odanın güney ve batı duvarı tam olarak ortaya çık-
mıştır. Güney duvarı 15-16 No.lu odaların kuzey duvarı ile ortak olup 1.80 m. kalınlık-
tadır. Odanın doğu kısmında kazılamayan toprak blokunun köşesinde güney duvarının
içine gelen kısımda büyük bir çukur ortaya çıktı. Bu çukurun içinde yapılan inceleme-
den anlaşıldığı kadarıyla bu odanın orijinal tabanı en azından 2.50 m. daha dipte olma-
lıdır. Kuzey duvarı 1.80 m. kalınlığında olup 12 ve 13 No.lu odaların güney duvarı ile
ortaktır.
Batı duvarı 2.50 m. kalınlıktadır ve kuzeyde 12 No.lu odanın güney duvarına, gü-
neyde ise 15 No.lu odanın kuzey duvarına dik olarak bağlanmaktadır. Odanın kuzey-
batı köşesinde duvara yapışık blok taşlardan yapılan ayak 2.50x3.70 m. ölçüsünde; gü-
neybatı köşesinde duvara yapışık blok taşlardan yapılan ayak 227x360 m. ölçülerinde-
dir. Kuzeybatı ayak duvar kotundan -1.48 m. altta tespit edilmiştir. Bu kısımda ayakla-
rı oluşturan bloklar sökülmüş fakat blokların arkasındaki harçlı duvardaki izleri görül-
mektedir.
Oda içinde yapılan çalışmalarda bu ayağın üzerinde kırılmış blok parçaları in si-
tu olarak bulunmuştur. Oda içindeki toprak seviyesi kuzeyden itibaren odanın ortasına
kadar -1.38 kotunda açılmıştır.
Odanın diğer kısmı ödeneğin bitmesi sebebiyle 1.70 m. kotunda toprak dolgulu
olarak bırakılmıştır. Güneybatı ayak bu kazılmamış kısım içinde diğer ayaktan 1.48 m.
yüksektedir. Bu ayağın bloklarının birleşim noktalarındaki derzler binanın dış duvar iş-
çiliğinde olduğu gibi pahlı ve özenli olarak yapılmıştır. Bu da söz konusu odanın üst kat-
taki diğer odalardan daha iyi korunduğunu düşündürmektedir. Bu oda kazısı tam ola-
rak bitmemiş olmakla birlikte kazılmamış kısmın altında doğu taraftaki duvarın her iki
köşesinde de tavanı taşıyan ayakların çıkacağı muhakkaktır.
17 No.lu odanın batı duvarı ile öndeki 1-2-3 No.lu mekânların doğu duvarı ara-
sındaki kısımda kalan 8-9-10 No.lu odalardan 8 ve 10 No.lu olanların tonozlarının ba-
tı uçlarındaki çökmeler bu kısımdaki temizlik çalışmaları sırasında ortaya çıkmıştır. 9
No.lu odaya girilmemiştir. Bu kısımdaki odalar şöyledir;
8 No.lu oda: Odaya 9 No.lu odadan ilk girildiği anda batı taraf tonoz ve üst kat-
tan inen malzemeyle tamamen, dolu olmasına rağmen doğu tarafta 1.15 m. yüksekli-
ğinde bir açıklık bulunmakta idi. Doğu-batı doğrultusunda 5.50x6.75 m. ölçülerinde
olan odanın batı ön duvarı üzerindeki tonoz örgüsü, batı ön duvardan itibaren 2.40
m.ye kadar yarım daire biçiminde odanın içine çökmüştür. Çökme sadece odanın ön
kısmında olup odanın geri kalan kısmı sağlamdır. Odanın güney duvarında 1.20 m. ge-
nişliğindeki tonozlu bir kapı ile ortadaki 9 No.lu odaya geçilmektedir. Bu yılki çalışma-
lar sırasında -2.10 m. seviyesine inilmiştir. Odanın güneydoğu duvar kenarında 20x20
cm. ölçülerinde 0.60 m. uzunluğunda hava bacası olabileceğini düşündüğümüz bir ba-
ca tespit edildi. Tonozun batı ön kısmında 1.10 m.lik kısımda bir ekleme yapıldığı ku-
zey ve güney duvarda net olarak gözükmektedir.

146
9 No.lu oda: 17 No.lu odanın batı duvarı ile 2 No.lu odanın doğu duvarı arasın-
da bulunan oda sağlam durumdadır. Odanın tavanında kalıp tahtalarının harçlı beton
üzerinde kalan izleri dahi seçilebilmektedir. Tonozunda herhangi bir çökme yoktur. Oda
5x6.80 m. ölçülerindedir. Bu odaya giriş sadece 2 No.lu odanın doğu duvarındaki
80x80 cm. ölçülerinde ve 4.20 m. uzunluğunda bir tünelle girilmektedir. Bu odanın her
iki yandaki uzun duvarlarından yanlardaki 8 ve 10 No.lu odalara üzeri tonozlu 1.20 m.
genişliğinde iki kapı ile girilmektedir. Odanın batı duvarı 4.20 m., kuzey ve güney du-
varları 2.20 m., doğu duvarı ise 2.50 m. kalınlıktadır.
10 No.lu oda: Odaya 9 No.lu odadan ilk girildiği anda batı taraf tonoz ve üst kat-
tan inen malzemeyle tamamen dolu olmasına rağmen doğu tarafta 1 m. yüksekliğinde
bir açıklık bulunmakta, ayrıca bu odanın güneyindeki 5 No.lu odanın kuzey-batı köşe-
sinden odaya doğru defineciler tarafından duvarın delinerek açıldığı görülmüştür. Do-
ğu-batı doğrultusunda 4.90x6.80 m. ölçülerinde olan odanın batı ön duvarı üzerindeki
tonoz örgüsü, batı ön duvardan itibaren 1.80 m. ye kadar düzgün biçimde odanın içine
çökmüştür. Çökme sadece odanın ön kısmında olup güneydoğu köşeden 5 No.lu oda-
ya delinen tünel hariç, geri kalan kısmı sağlamdır. Odanın kuzey duvarında 1.20 m. ge-
nişliğindeki tonozlu bir kapı ile ortadaki 9 No.lu odaya geçilmektedir. Kapının tam kar-
şısındaki duvarda 0.40x0.20 m. ölçülerinde ve 0.20 m. derinliğinde yarım konik bir niş
yer almaktadır. Tonozun batı ön kısmında 1.20 m.lik kısımda bir ekleme yapılarak bu
kısmın tonozu genişletilmiştir. Bu yılki çalışmalar sırasında -1.80 seviyesine inilmiştir.
Odanın kazısı tamamlanamamıştır.
Sonuç: 2003 yılı çalışmalarında önceki yıllardaki kurtarma kazıları neticesinde üç
yönü ve iç mekânları açılan yapının zemin kat tonozları üzerindeki yer yer 3.5 m. kalın-
lığa ulaşan tabakasız, dolgu ve yıkıntılar yapının 3/2 kısmında temizlenmiştir. Yaklaşık
3500 m2 alan kaplayan binanın 2400 m2.lik kısmı üzerindeki tonlarca ağırlığın kaldırıl-
ması, tonoz ayakları üzerine binen yükün hafifletilmesini sağlamıştır (Resim: 11, 12).
Bu çalışmalar neticesinde zemin kat duvarlarında 2.50 m. ile 5 m. arasında de-
ğişen duvar kalınlığının sebebi anlaşılmış ve binanın 2 katlı olduğu ve doğu-batı doğ-
rultusundaki odaların simetrik olarak yerleştirildiği kesinleşmiştir. Üst kat plânı batı ze-
min kattaki 1-2-3, güney kanattaki 4-5 ve kuzey kanattaki 6-7 No.lu mekânların yan du-
varlarının üst katta içe çekilmesi ile aynı biçimde yükseldiği 1. kattaki 11-12-13-14-15-
16 No.lu odalarda açıkça ortaya çıkmıştır. Binanın merkezinde bulunan 17 No.lu oda-
nın tavanını taşıyan 2.50x3.70 m. ölçülerindeki iki ayaktan da odanın doğu yanında da
iki ayağın olabileceği ve bu kısmın binanın merkezini oluşturduğu belirlenmiştir. Bina-
nın doğusunda her iki yandaki apsisli kısmında simetrik olduğu bellidir. Bu kısımdaki ve
orta mekândaki 3.5 m.ye varan toprağın kaldırılması ile binanın işlevinin ortaya çıkabi-
leceği kanaatini taşımaktayız.
Yapının 1. kat duvarlarının büyük kısmı sökülerek kaldırılmıştır. Duvar üzerlerin-
deki izlerden anlaşıldığı kadarıyla duvarların sökümü bilinçli olarak yapılmıştır. Söküm-
ler nedeniyle mekânlara giriş kısımları hakkında hiçbir bilgi elde edilememiştir. Bu sö-
kümler sırasında 8-10 No.lu odaların batı tonoz uçlarındaki göçüklerde genişletilmiştir.
Yapının 8-9-10 No.lu odalarından itibaren batı tarafı bilinçli olarak doldurulmuştur. Bu
doldurma işlemi sırasında 2 ve 6 No.lu mekânların tavanlarına havalandırma delikleri
açılarak bu deliklerin üzerine kuru örgü bacalar, dolgu toprakla birlikte yükseltilmiştir.
Dolgu yapılan küllü ve yanık toprağın içinde kesik kemik parçaları ve kemik saç iğne-
leri ile unguentariumlara ait parçalar ele geçirilmiştir.
Çalışmamızın bitiminde, 1. kat odalarına ait ortaya çıkan duvar ve tonoz uçları-
nın sağlamlaştırılması yapılmış, ince kum ve kireç karışımlı harç ile, kaba moloz dol-
gulu alanlarda çürük derzler temizlenerek doldurulmuştur (Resim: 13, 14). Antalya Rö-
löve Müdürlüğü uzmanları tarafından onarım ve koruma önlemleri belirlemeye yönelik
belgeleme çalışmaları için gerekli koordinasyon sağlanmış bulunmaktadır.

147
Çizim

Resim: 1

148
Resim: 2

Resim: 3

Resim: 4

149
Resim: 5

Resim: 6

Resim: 7

150
Resim: 8

Resim: 9

Resim: 10

151
Resim: 11

Resim: 12

Resim: 13

Resim: 14

152
AKSU ZİNDAN MAĞARASI KUTSAL ALANI

Jale DEDEO⁄LU*

Zindan Mağarası Kutsal Alanı Isparta İli, Aksu İlçesi’nin 2 km. doğusunda bulu-
nan Zindan Mağarası1 önünde, Köprüçay’ın bir kolu olan yerel adıyla Zindan Deresi’nin
kenarında bulunmaktadır (Harita). Kutsal alan derenin de içinden aktığı derin bir kan-
yon içerisindedir. Mağara çevresinde bölgede farklı özellikte ve boyutlarda birçok ma-
ğara bulunmaktadır. Ancak bu mağaralar içinde sadece Deliktaş Mağarası2 civarında
yüzey araştırmaları sonucunda Bizans Dönemi küçük bir kilise yapısına ait kalıntılar
bulunmaktadır.
Zindan Mağarası önündeki arkeolojik kazılara Isparta İl Özel İdare Müdürlü-
ğü’nün maddî destekleri ile 2002 yılında başlanmıştır. Bir buçuk ay süren çalışmalar,
mağara önünde birikmiş taş ve toprak temizliği şeklinde olmuştur. 2003 yılında ise Is-
parta Valiliği ve İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün destekleri İl Özel İdare Müdürlüğü,
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın maddî destekleri ile yapılan kazı çalışmaları yedi ay sür-
müştür. Isparta Müze Müdürü Jale Dedeoğlu’nun başkanlığında Isparta Müzesi uz-
manları Arkeolog Behçet Süzen, Araştırmacı Mustafa Akaslan, Arkeolog Nezahat İşçi,
Arkeolog İlhan Güceren, Uzman Nejat Gülşen, Uzman Doğan Demirci ve D.T.C.F. Ar-
keoloji bölümü doktara öğrecisi Şahin Gümüş tarafından kazı çalışmaları yürütülmüş-
tür. Süleyman Demirel Üniversitesi Jeoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Ayşe Bozcu ile
mağaranın jeolojisi; Akdeniz Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. İlksen Koçak ile mağa-
ranın jeomorfolojisi; gene Akdeniz Üniversitesinde Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sencer Şa-
hin ve Dr. Burak Takmer, Araş. Gör. Nuray Gökalp ile epigrafik buluntular; 100. Yıl Üni-
versitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erksin Güleç ve Yrd. Doç. Dr. İsmail Özer Fiziki Ant-
ropoloji; Dr. Mehmet Sağır ile antropolojik buluntular; Anadolu Üniversitesi’nden Öğre-
tim Görevlisi Oğuz Alp ile Bizans buluntuları üzerine çalışmalar yapılmıştır. Çalışmala-
rımız sırasında Bizans sanatı konusunda Anadolu Üniversitesi, Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Ebru Parman bilimsel destekleri ile bizi onurlandırmıştır. Ankara Üniversitesi öğretim
üyesi ve görevlilerinden oluşan bilimsel ekiple jeolojik, jeomorfolojik, antropolojik araş-
tırmalar ile seramik, mimarî ve epigrafik çalışmalar yapılmıştır. 2003 yılı çalışmaları iki
farklı alanda gerçekleştirilmiştir: Mağara önü ve karşısındaki tepede.
Bölgedeki araştırmalar tüm Anadolu’da olduğu gibi 19. yüzyılda başlamıştır. Böl-
geyi gezen araştırmacılar daha çok Eğirdir Gölü ve çevresi dışında, Adada çevresinde-
ki kalıntılarla ve St. Paul’un geçtiği yol güzergâhı ile ilgilenmişlerdir3. Pisidya bölgesi sı-
nırları içinde kalan kutsal alan, coğrafî özellikler açısından oldukça sarp bir bölgede yer

* Jale DEDEOĞLU, Müze Müdürü, Isparta/TÜRKİYE


1 Zindan Mağarası için bkz. E. Şengül-A. Şavklıyıldız-M. Bozdoğan, Aksu, 1996, 11vd.; A. Çevikbaş, "Isparta’nın Doğal
Mağara ve Kanyonları’nın Turizm Açısından Önemi" Isparta’n›n Dünü Bugünü Yar›n› Sempozyumu, II, 1998, III 111
vd.; M. Başar, ‹sparta Zindan Ma¤aras› Etüdü, 1968, 1 vd.
2 E. Şengül-A. Şavklıyıldız-M. Bozdoğan, a.g.e. 25.
3 Erken dönem araştırmacılar için bkz.; S. S. Yiğitbaşı, E¤irdir Felakabat Tarihi, 1972, 120-125.

153
almaktadır. Eurymedon Kutsal Alanı çevresindeki en önemli yerleşim, kesin lokalizas-
yonu yapılamayan Timriada4 kentidir. Kuzey Pisidya bölgesi içerisinde yine kesin loka-
lizasyonu yapılamayan Tynada ve Beyşehir Gölü yakınlarındaki Tityassos kentleri bu-
lunmaktadır.
Timriada kentinin adına antik kaynaklardan Strabon, Hierocles ve kilise kayıtla-
rında rastlanmaktadır5. Ancak bu aktarımlar içinde Zindan Deresi kenarındaki kutsal
alana ait bilgiler bulunmamaktadır. Timriada kentinin bulunduğu yer konusunda araştır-
ma yapan J. S. Sterret, Köprüçay’ın kaynakları yakınında Yılanlı Ovası’nda eski bir yer-
leşme bulmuş ve kent sikkelerine de dayanarak burada olabileceğini belirtmiştir6. Ak-
pınar Dağı’nın güney yamacında, Akçaşar Köyü üzerindeki Asar Tepe’de çok az yapı
kalıntıları görülebilmektedir. W. M. Ramsay, değişik bir öneri getirmeden Sterret’in yap-
tığı lokalizasyonu kabul etmiştir7. W. M. Ramsay Apollonia’da (Uluborlu) bulduğu bir ya-
zıtta her iki kent arasındaki sınır çatışmasından bahsedildiğini belirtir ve bu yazıta itha-
fen Timriada kentini lokalize etmeye çalışır. Ancak her iki kent arasındaki bölge ince-
lendiğinde, arada kalan antik kentler ve Antiokheia’nın territoryumu dikkate alındığın-
da, bu yazıtın kentin tanımlanmasında kesin çözüm getirmeyeceği söylenebilir8.
Timriada kentinin konumu kutsal alan açısından önemlidir. Çünkü kutsal alanın
kimliği daha sonra bahsedileceği üzere sadece kente ait bir kült alanı değil, bölgesel
özellikler taşıyan bir yerdir. Timriada kentinin konumu kadar önemli olan diğer bir nok-
ta da Zindan Deresi üzerine yapılmış Roma Dönemi köprüsüdür9. Köprünün genişliği
6.00 m., her iki ayak arası 7.00 m. uzunluğundadır. Köprünün genişliği ve bölgedeki an-
tik yollar incelendiğinde, bu kesimin de bu yol bağlantıları içinde olduğu görülmektedir.
Benzer şekilde Perge’den Antiokheia’ya uzanan antik yolda Köprüçay’ın üzerinde fark-
lı boyutlarda iki köprü daha bulunmaktadır10.
Kutsal alan önünde yapılan büyük köprü çevredeki iki antik kentle beraber de-
ğerlendirildiğinde, Beyşehir Gölü’ne kadar Yenişarbademli üzerinden uzanan bir yolu
desteklediği düşünülebilir. Bu alanda yapılacak yüzey araştırmaları konuya daha net
bir açıklık getirecektir. Kutsal alanının bahsedilen bölgesel özelliği, antik yol üzerinde
olması ile kült alanına farklı boyutlar kazandırmaktadır. Ayrıca mağara önünde yapılan
kazılarda da yoğun miktarda ok ucu ve alanda yer yer yoğun yanık tabakaların bulun-
ması, bu alanda sık sık çatışmaların olduğunu göstermektedir. Kanımızca bu çatışma-
lar kutsal alanın korunması yanında önemli bir geçiş noktasının elde tutulmasına yöne-
lik olmalıdır. Günümüzde de bazı göçerlerin bu alanda konakladığı görülmektedir.
Mağaranın ön kesimindeki çalışmalar özellikle teraslar üzerinde yapılmıştır. Ma-
ğara önündeki teraslardan alttaki iki teras geç dönemlerde oluşturulmuş yapay teras-
lardır. Mağaranın girişindeki ilk terasın konumu ve terası sınırlayan duvarlar dikkate
alındığında özgün konumda olduğu söylenebilir (Çizim: 1, 2)11.
Alanda 2002 yılı çalışmaları kapsamında mağara önünde ve giriş kısmında top-
rak ile taş temizliği yapılmıştır. Özellikle mağara girişinde iç kısımda yapılan çalışmalar
sonucu mozaik bir taban ortaya çıkarılmıştır. Mağara girişinde siyah, beyaz çok az da

4 B. Levick, Roman Colonies in Southern Asia Minor, 1967, 9 vd.; M. Koç, Tüm Yönleriyle Isparta, 90.; M. Özsait, ‹lk-
ça¤ Tarihinde Pisidya Bafllang›çtan Büyük ‹skender Devrinin Sonuna Kadar, 1980, 10 vd.
5 Strabon, Geographika, ed. H. L. Jones,1949, XXII, 570; Hierocles, 673, 9; Kilise kayıtları için Bkz. M. Özsait, a.g.e.,
121.
6 J. R. S. Sterrett, The Wolfe Expedition to Asia Minor, Papers of the American School of Classical Studies at Athens,
III 1888, 278-9.
7 W. M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Co¤rafyas›, 1961, 454 (Çev. M. Pektaş); aynı, JRS XVI 1926, 102 vd.; aynı, Klio,
XXIII, 1930, 246.
8 Bu konuda B. Levick her iki kent arasında bir sınır olmayacağını aktarmaktadır. B. Levick, a.g.e., 45 dn. 1.
9 D. Kaya, " The Sanctuary of the God Eurymedon at Tymbriada in Pisidia," AS XXXV 1985, 47 fig.12,13.
10 Bölgedeki antik yollar için bkz. Küçük Asya’daki Roma Yollar› ve Mil Tafllar›, Fasikül II, Mil Taşı Ara Kataloğu II. Bö-
lüm, 1988 hrt.5; G. Ercenk, "Perge-Antiocheia Eski Yolu" I. Uluslararas› Pisidia Antiocheia Sempozyumu, Bildiriler Ki-
tabı 27 vd., dn.7-9., fig.1.
11 D. Kaya, a.g.e., 42.

154
kırmızı taş tesseradan yapılmış; bezek olarak Eurymedon başı ile iki yanında yunus
motifi, altta ve üstte kanatlı uçan erkek figürleri olan mozaiğin bir kısmı tahrip edilmiş-
tir. Mozaikte dikkati çeken bir nokta, Eurymedon başının bir panel içinde yer alması ve
çevresinin farklı motiflerle süslenmiş olmasıdır. Mozaiğin tahrip edilen kesiminde de
paneller olmalıydı ve bunların içinde aşağıda belirtilecek olan tanrı figürleri yer almalıy-
dı (Resim: 1)12.
Çalışmalar birinci teras üzerinden başlatılmıştır. Birinci teras üzerindeki kazı ça-
lışmaları sonucunda terasın batı ucundan başlayan ve mağara ağzına doğru yönelen
taş döşeli bir rampa ortaya çıkartılmıştır. Rampada kullanılan taşların doğal üst yüzey-
leri düzgün formludur ve aralarında devşirme malzeme bulunmamaktadır. Taş döşeli
rampa, mağara girişine doğru 4.00 m. ilerlemekte sonraki bölümde kesilmektedir. Bu
alanda bulunan ana kayanın üst yüzeyi rampanın seviyesinde düzeltilmiştir (Resim: 2).
Terasın kayalıkla birleşen batı ucunda ise mimarî bir düzenleme tespit edilememiştir.
Terasın orta bölümünde ise tamamen farklı bir düzenleme yapılmıştır. Taş döşeli ram-
padan farklı olarak pembemsi renkteki kayaçtan 2.00 m. uzunluğunda ikinci bir döşe-
me bulunmuştur. Bu kesim ana kaya ile birleştirilmiştir. Ana kayanın yüzeyi düzeltilmiş
üzerine mil yuvası benzeri bir oygu yapılmıştır. Bu düzenleme de mağara girişine doğ-
ru kesilmektedir. Her iki döşeme karşılaştırıldığında farklı dönemleri göstermektedir.
Batı kesimdeki ilk rampa Geç Roma Dönemi ve sonrası yapılmış olabilir; orta kesim-
deki düzenleme ana kayanın kullanımı ile orijinal kullanımı olmalıdır.
İkinci terasta yapılan kazılar sonucu terasın orta bölümü boyunca doğu-batı doğ-
rultusunca uzanan bir duvar yapısı ortaya çıkartılmıştır. Duvar yapısının tam olarak iş-
levi tespit edilememiştir. Duvar batı köşeden itibaren 11.00 m. izlenebilmektedir, bu ke-
simden sonra tahrip edilmiştir. Duvarın, teras yürüme seviyesinden itibaren 1.50 m.
yüksekliğindeki kesimi korunmuştur. İkinci terasın ortasındaki bölümde devşirme ola-
rak kullanılmış ancak, geç dönem kullanımı nedeniyle in situ olan eşik taşı bulunmuş-
tur. Eşik taşının kuzeyindeki duvar, temel duvarına yaslanmaktadır.Temel duvarı yapı-
nın kuzey duvarını oluşturmaktadır. İkinci terasın doğu ucunda bulunan ve devşirme
malzeme ile yapılmış olan apsisle aynı aksta olan eşik taşı; eşik taşının önünde yer
alan taban sıvası, alanda yoğun miktarda görülen çatı kiremit kırıkları dikkate alındığın-
da, bu kesimin bir şapel olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Apsis tamamen devşirme
bloklardan oluşmakta ve ortasında iki büyük antik blok, bir sunak işlevini görmektedir
(Resim: 3). Bu anlamda mağara önünde plânı net olarak yorumlanabilen yapı, şapel ol-
duğu düşünülen mekândır.
İkinci terasın doğu yöndeki devamında, apsis sonrası yapılan çalışmalar ise ana
kayanın bulunduğu kesimde gerçekleşmiştir. Bu alanda kayalık yüzeyin yer yer dikey
ve yatay düzlemlerde düzleştirildiği görülmüştür. Dikey yapılan düzeltmeler dışında niş-
ler de yapılmıştır. Nişlerin tekinde dübel yuvası bulunmaktadır. Kayalık alandaki bu iz-
lerin bir kısmı taş yuvaları ve mimarî düzenleme içinde olmalıdır. Nişlerin bir bölümü de
kültle ilişkili olmalıdır. Benzer şekilde mağaranın batı yönündeki kayalıkta iki niş görü-
lebilmektedir.
Mağara önündeki mekânları doğu yönde sınırlayan ve apsisin arkasında bulu-
nan 0.25 m.-01.50 m. yüksekliğinde korunmuş duvar ortaya çıkartılmıştır. Duvar taşla-
rı dörtgen şekilde düzgün kesilmiştir ve dış yüzeyleri kaba murçla düzeltilmiştir. Duvar,
günümüz yürüme seviyesinden mağara girişindeki kayalığa kadar yükselmektedir. Ay-
nı duvarın 1.00 m. doğusunda ikinci bir duvar yapısı tespit edilmiştir. Dış yüzeyler ka-
ba murçla düzeltilmiştir. Duvar 0.50-2.00 m. arasında değişen yükseklikte korunmuş-
tur. Duvarın üst yüzeyindeki üç sıra, geç dönemde tamir edilmiş ve kullanımı devam et-
miş olmalıdır. Bu son duvar mağara önündeki yapılaşmada sonlanmaktadır. Duvarın
doğusunda yapılan çalışmada mimarî bir düzenleme tespit edilememiştir. Yapılan ilk
duvar, kutsal alanı sınırlayan bir temenos duvarı olarak değerlendirilmiştir. Ancak he-
men arkasına yapılan aynı karakterdeki duvarın amacı tespit edilememiştir.

12 2002 yılı çalışmaları ve buluntuları için Isparta Müzesi kazı raporları.

155
Mağara önünde, batı kesimde yapılan çalışmalarda her iki duvardan bağımsız
olarak terası sonlandıran bosajlı bir duvar yapısı ortaya çıkartılmıştır. Bosajlı duvar
pseudo isodomik rektogonal tekniğinde örülmüştür ve 4.50 m. uzunluğunda, 1.10 m.
yüksekliğinde korunmuştur (Resim: 4).Yapısı ve konumu nedeniyle bir platform özelli-
ği göstermektedir. Duvarın ön kesiminde düzgün plâka taşlardan bir döşeme yapılmış-
tır. Ön kesimde bu taşların bir kısmı, işlenmiş devşirme malzeme görünümündedir. Bo-
sajlı duvar güneydoğu kesimde köşe yaparak mağara girişine doğru yönelmektedir.
Duvar sırası apsis içinden izlenebilmektedir. Apsis içinden izlenen sıranın yüksekliği
dikkate alındığında, ön cephede platformun 3.50 m.ye yaklaşan orijinal yüksekliği ol-
malıdır. Duvarın ön yüzünde bulunan yazıtta, bu alanın heykeller için düzenlendiği
belirtilmektedir. Yazıt ve duvarın yapım karakteri birlikte değerlendirildiğinde, Roma Dö-
nemi, M.S. III. yüzyıl içerisinde yapılmış olmalıdır. Duvar üzerindeki yazıt daha sonra-
ki bir dönemde de yazılmış olabilir. Bosajlı duvarın batı yönünde yapılan kazılarda bo-
sajlı duvarın devam etmediği, son sıradan sonra büyük boyutlu, işlenmemiş taşların
kullanıldığı farklı bir duvar sırası ortaya çıkmıştır.
Tüm çalışmalar sonucunda, mağara içinde girişten itibaren ilk 20 m.lik bölümde
kullanım izleri görülmüştür. Mağara ön girişinin ve mağara içine geçiş sağlayan ikinci
bir kesimin duvarla kapatıldığı, bu kesimde kalan izlerden anlaşılmaktadır. Yıkılmış
olan bu duvarların yapım dönemi hakkında bilgi veremiyoruz13. Teraslarda tam olarak
plânı belirlenebilen yapı şapeldir. Mağara önündeki alanda uzun yıllar yapılan kaçak
kazılar ve geçmiş yıllarda oluşturulan teraslar nedeniyle kültür tabakalarının karıştığı,
farklı derinliklerde ele geçirilen modern malzemeden anlaşılmaktadır. Bundan dolayı
mağara önünde sağlıklı bir stratigrafi tespit edilememiştir14. Yapılan kazılar sonucunda
kült alanının mimarî döşemine ışık tutabilecek bloklar ortaya çıkarılmıştır. Özellikle bu-
lunan üç kapı lentosu, orijinal boyutlarında korunmuştur ve profillerinin ve boyutlarının
farklı olması, alanda şimdilik üç girişli bir mekânın olduğuna işaret etmektedir15. Ele ge-
çirilen girlandlı frizlerin farklı boyutları dışında arşitravların boyutlarının da değişik ol-
ması, kült alanında farklı yapılar olduğunu gösterebilir16. Mağara önünden çıkarılan mi-
marî bloklar içerisinde, kutsal alanda bulunan farklı anıtlara ait parçalar da tespit edil-
miştir. Ayrıca alanda bulunan heykel kaideleri de kutsal alanın ön kesiminin zengin bir
süslemeye sahip olduğunu göstermektedir. Tapınağa ait plâstik bezemeler bulunama-
mıştır. Ancak mağara içinde yapılan kısa süreli bir çalışmada, bronz bir heykele ait
ayak parçası açığa çıkarılmıştır.
Mağara önünde yapılan çalışmalarda dört farklı dönem tespit edilmiştir. En er-
ken Helenistik Dönem seramik ve sikke buluntuları ile; Roma Dönemi, mimarî kalıntı-
lar yanında sikke ve seramik örnekleriyle; Bizans Dönemi aynı özelliklerle; Selçuklu
Dönemi ise sikkeler yardımı ile tanımlanmıştır17.
Kazılarda ele geçirilen buluntu grupları içinde adak stelleri önemli bir yer tutmak-
tadır. Çünkü Zeus ve Kybele’ye ithaf edilen örnekler bulunmaktadır. Ele geçirilen bulun-
tular içinde Eurymedon örneği yoktur. Bu yıl kutsal alanın niteliğini gösteren iki önemli
yazıt bulunmuştur. Yazıtların ikisi de tabula ansata içerisine kazınmıştır18. I. yazıtta
Memnon oğlu Bianor’un, tapınağı ve üzerindeki trikliniumu, Meter Theon Vegenion’a ve
vatanına adadığı yazmaktadır. Yazıt M. S. I. yüzyıla tarihlenmektedir. II. yazıtta Bianor
oğlu Memnon’un vakfettiği gelirlerden, Nearkhos oğlu Diadoros’un alanda yeni düzen-
lemeler yaptırdığı belirtilmektedir ve yazıt M.S. 169-180 tarihlidir (Resim: 5). Her iki ya-
zıtın önemi, tapınağın Meter Theon’a adanmış olduğunun ve en az iki kez yapım gör-

13 Bu duvarlar yakın zamana kadar durmaktaymış. Mağara önündeki duvar için bkz. E. Şengül-A. Şavklıyıldız-M. Boz-
doğan, Aksu 1996, 10.
14 D. Kaya, Bu alandaki terasların orijinal olabileceğinden bahseder. Krş. a.g.e., 43, fig. 2.
15 D. Kaya, " The Sanctuary of the God Eurymedon at Tymbriada in Pisidia", AS, XXXV 1985 fig. 3.
16 D. Kaya, a.g.e., fig. 4-6.
17 Buluntular 2003 yılı Isparta Müzesi kazı raporlarında ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
18 Yazıtlar Akdeniz Üniversitesi Eskiçağ Tarihi ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyeleri tarafından yayına hazırlanmaktadır.
Alanda 17 yeni yazıt bulunmuş ve çevirileri yapılmıştır.

156
düğünün anlaşılmasıdır. Meter Theon Vegenion adıyla ana tanrıçaya tapınılmış ve ta-
pınağı yapılmıştır. Alandaki mimarî parçaların çeşitliliği de kutsal alanın değişik zaman-
larda tamir ya da yenilendiğini göstermektedir. Bugüne kadar Tanrı Eurymedon’un kut-
sal alanı olarak bilinen kült merkezinin, yazıtlar sayesinde ana tanrıçaya adandığı ka-
nıtlanmıştır. Daha önceki yıllarda bulunan Kybele tasvirli adak stelleri de bunu doğru-
lamaktadır. Ayrıca kent sikkelerinde her iki tanrı birlikte tasvir edilmiştir19. Alanda bulu-
nan kültsel nişler de20 arkeolojik açıdan kültü desteklemektedir.
Zindan Mağarası önündeki kutsal alanın elimizdeki arkeolojik verilerle en az üç
tanrı için düzenlenmiş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Tanrı Zeus adına yapıl-
mış adak stelleri ve mağara yakınındaki kayalıktaki yıldırım kabartması (Resim: 6);
Kybele’yle ilgili yazıtlar, adak stelleri (Resim: 7, 8) ve sikke betimleri; Eurymedon hey-
keli (Resim: 9)21, mağara içindeki mozaik betimi, köprüde kilit taşı olarak kullanılan
büst şeklindeki baş ve sikke betimleri üç tanrının varlığını gösterir. Yukarıda bahsedi-
len Timriada kenti ve territoryumunun değerlendirilmesinde kült alanının bölgesel bir
özellik gösterdiğini düşünebiliriz. Bölgesel olmasında önemli bir etken de bizce alanın
antik bir yol rotasında olmasıdır. Alanda ele geçirilen Sagalassos, Perge, Selge ve
Antiokheia’ya ait şehir sikkeleri, kutsal alanın yoğun olarak ziyaret edildiğini göstermek-
tedir. Farklı kentlerden ve bölgelerden gelen insanların kendi tanrılarına da bu alanda
tapınımı gerçekleşmiş olabilir. Ancak elimizdeki bir başka veri de bu üç tanrı dışında,
Demeter ve Hermes’in de bir stel üzerinde kabartmalarının yer almasıdır. Aslında bu
alanda olması gereken önemli bir kült de Mithras22 olmalıdır. Gelecek dönemdeki ça-
lışmalar bu soruna da ışık tutacaktır.
Bölgedeki benzer bir örnek de Mallos antik kentinde bulunmaktadır. Kapılık Ka-
ya olarak adlandırılan kesimdeki doğal mağaranın önü, kare plânlıdır ve daha basit ya-
pılmıştır23. Bölge dışında, Erken Hristiyanlık Döneminde kutsal olarak kullanılan mağa-
ralar bilinmektedir24. Ayrıca Pisidia bölgesinde yerel kültler ve farklı tapınak plânları da
görülmektedir25.
Tapınağın yapım tarihi konusunda şu anki veriler itibariyle kesin bir şey söyle-
mek zordur. Ancak bulunan siyah glazürlü bir fincan parçası, kutsal alanın Erken Hele-
nistik Dönemden itibaren varlığını göstermektedir (Resim: 10). Yazıtların içeriği de ta-
pınım alanının M.S. I. yüzyıl ve M.S. 169-182 yıllarında yapılışı hakkında bilgi vermek-
tedir. Erken dönemlerde alan, açık hava tapınağı şeklinde kullanılmış olmalıdır. Bugün-
kü arkeolojik veriler tapınağın Roma Döneminde yoğun mimarî yapılaşma geçirdiğini
göstermektedir. Kutsal alan uzun yıllar önemini korumuştur. Bunun önemli göstergesi
de, karşı tepede yapılan çalışmalar sonucunda bir manastırın ortaya çıkarılması ve
kültsel özelliğinin kimlik değiştirerek devam etmesidir.
2003 yılında kazı çalışmaları yapılan bir diğer alan, Zindan Mağarası’nın önün-
deki kült alanına ait kalıntıların karşısındaki tepenin yamacında, yaklaşık 50 m. güney-
doğusunda yer alır. Burada yapılan çalışmalarda Erken Hıristiyanlık Dönemi ve sonra-
sına tarihlendirilebilecek bir manastır yerleşimi ve buna bağlı bir kiliseye ait mimarî ka-
lıntılar açığa çıkartılmıştır. Çalışmaların ağırlıklı bölümünü kilise kazıları oluşturmuştur.
Doğu-batı doğrultusunda yerleştirilmiş bazilikal plânlı kilisenin batısında, sınırları kıs-
men tespit edilebilen bir atrium (avlu) yer alır. Girişi, batıdaki atriuma açılan bir kapı ile
sağlanan kilisenin nartheksi dikdörtgen plânlıdır. Nartheks tabanının 50x50 cm. ölçüle-

19 H.von Aulock, Münzen und Stadte Pisidiens, II Istmitt 1979, 47-48; M. A. F. George, Catalogue of the Grek Coins of
Lycia, Pamphylia and Pisidia, 1964 cxviii Lev. 7-8.
20 F. Işık, Do¤a Ana Kubaba, Tanr›çalar›n Ege’de Buluflmas›, 1999, 1 vd.; Ayrıca Roma Dönemi ana tanrıça kültü için
bkz. R. Turcan, The Cults of the Roman Empire, 1996, 28 vd.
21 D. Kaya, a.g.e., 49 Plate, a-b-c.
22 R. Turcan, The Cults of the Roman Empire, 1996, 195 vd.
23 D. Kaya, Mallos Antik Kenti Temizlik Çalışmaları, VII MKKS, 1997, 307.
24 E. Atalay, Ephesos Yöresindeki Antik Mağaralar, AST, I., 105 vd.
25 M. Büyükkolancı, Pisidya Bölgesi Tap›nak Mimarisi, (Basılmamış Doktora Tezi 1996) 20 vd.; M. Özsait, Hellenistik ve
Roma Döneminde Pisidya Tarihi, 1980, 141 vd.

157
rinde ve 3 cm. kalınlığında tuğlalarla kaplandığı anlaşılmıştır. Nartheksten naosa giriş,
giriş kapısıyla aynı eksende yer alan bir kapıyla sağlanır. Naos, aralarında spolien mal-
zemelerin de kullanıldığı örme payelerle üç nefe ayrılmıştır. Orta nef 4,75 m., yan nef-
ler 1,5 m. genişliğindedir. Orta nefle yan nefleri birbirinden ayıran destek sisteminin
araları daha sonradan doldurulmuş ve ana nefin yaklaşık olarak ortasına bir apsis ek-
lenmiştir. Dıştan ana kayaya oturan apsis içten ve dıştan üç yapraklı yonca (trikonchos)
plânlıdır. Apsisin iç kısmı daha sonradan yapıldığı anlaşılan basamak biçiminde yerleş-
tirilmiş bir duvarla kaplanmıştır. Apsisin hemen önünde temel seviyesinde korunmuş
kuzey-güney doğrultusundaki duvarın naosla bemayı ayıran bir templon kuruluşuna ait
olduğu düşünülebilir. 1,5 m. genişliğindeki yan nefler daha sonradan yapıldığı anlaşı-
lan yan duvarlarla kesintiye uğramıştır. Kuzey yan nefin apsisle birleştiği doğu ucu yı-
kıldığından nasıl sonlandığı anlaşılamamaktadır.
Yapılan çalışmalara göre kilisenin kuzeydoğu köşesindeki temel kalıntıları ile gü-
ney duvar arasında kot farkı bulunmaktadır. Gerek kilise gerek manastırı oluşturan me-
kânların duvarlarında, çamur harçla bağlanan moloz, kaba yonu taş ve spolien malze-
me bir arada kullanılmıştır. Eğri bir hat izleyen güney duvar dışında, kilise duvarları bir-
birine yaklaşık 90 derecelik açıyla bağlanmıştır.
İlk yapı evresinde üç nefli bazilikal plânlı kilisenin, bugün için kesin tarihi belirle-
nemeyen bir zaman diliminde, olasılıkla bir yangınla, işlevini kaybettiği ve daha sonra-
dan ana nefin yaklaşık olarak ortasına bir apsis eklenerek küçük bir şapele dönüştürül-
düğü anlaşılmaktadır. Yan neflerdeki bölüntüler, apsis içindeki eklemeler ve tadilat ikin-
ci yapı evresiyle ilişkilidir. Apsiste ele geçirilen 2’si yetişkin, 3’ü çocuğa ait toplam 5 me-
zar, kilisenin işlevini yitirdikten sonra bir mezar şapeli olarak kullanıldığına işaret et-
mektedir. Bunun yanı sıra güney yan nefin doğu ucunda ve kilisenin kuzey ve güney
duvarlarının hemen yanında ele geçirilen mezarların ikinci yapı evresiyle ilişkili olduğu
kabul edilebilir.
Gerçekleştirilen kazılarda kilisenin liturjik işlevli mimarî elemanlarına rastlana-
mamıştır. Ana nefin apsisle birleştiği doğu ucunda ve güney nefin doğu ucunda yer
alan mezarın naosa bakan yüzlerinde fresklere ait izler tespit edilmiştir. Mezarın naosa
bakan güney duvarının alt kısmında ata benzer bir hayvan tasvirinin betimlendiği fres-
ko, kısmen korunmuştur. Parçalar halinde ele geçirilen freskler kilisenin süsleme prog-
ramı hakkında çok az bilgi verir. Ancak bunların ikinci yapı evresiyle ilişkili olduğu ka-
bul edilebilir.
Batıda ve güneyde atriumu sınırlayan duvarlar, güneydeki kilisenin güney duva-
rıyla aynı akstadır. Güney duvarın bir kısmı korunmuş batı duvarıyla birleştiği noktada
duvar kalınlığı genişlemektedir. Atriumun güneyinde dikdörtgen bir mekâna ait duvar-
lar korunmuştur, ancak plânı kesin olarak anlaşılamamaktadır. Kuzey ve doğuda kazı-
sı yapılmadığı için sınırları net olarak anlaşılamayan atriumun yaklaşık olarak ortasın-
da 2 m. genişliğinde, taş döşeli bir bağlantı yolu ve batısında plânı bugün için anlaşı-
lamayan mekânlara ait duvar kalıntıları tespit edilmiştir. Büyük olasılıkla atrium sınırla-
rı dışında yer alan batıdaki kalıntıların, atriumla bağlantısı anlaşılamamaktadır. Bu
alanda tespit edilen biri dikdörtgen, diğeri kare plânlı iki mekânın içleri kalın bir sıva ta-
bakası ile kaplanmıştır. Taban seviyesinde kare plânlı bir olukla birbirlerine bağlantılı bu
mekânlar ile atriumun ortasında yer alan kalıntıların birbirleriyle ilişkili olabileceği kabul
edilebilir. Gerek kilise gerek atriumun batısında tespit edilen mekânlar, bu alanın bir
manastır ve onun kilisesi olduğunu işaret eder.
Bu alanda yapılan çalışmalarda ele geçirilen küçük buluntular arasında; sera-
mik, metal, cam, sikke ve gündelik kullanıma ait değişik form ve işlevde taşınabilir ob-
jeler sayılabilir. Söz konusu küçük buluntular ve bu buluntular arasında ayrı bir grup
oluşturan taş eserlerin, çayın karşı kıyısında yer alan kült merkezinden taşınarak fark-
lı amaçlar için tekrar kullanıldığı anlaşılmaktadır. Tarihlendirmede önemli yer tutan sik-
ke buluntularının düşük kondüsyonu her iki yapı evresi için güvenilir bir delil sunma-
maktadır. Cam buluntular içinde metal altlıklar ve zincirlerle birlikte bulunan kandiller ve
bilezikler sayılabilir.

158
Zindan Kilisesi gerek plân özellikleri gerek konumu açısından Sagalassos,
Kremna ve Psidia Antiokheia’sı gibi önemli Pisidia kentlerinde bugün için tanınan ve
büyük çoğunluğu Erken Hıristiyanlık Dönemine tarihlendirilen bazilikal plânlı kiliseler-
den ayrılmaktadır. Söz konusu kentlerdeki bazilikaların tamamı, kent alanı içerisinde
yer alan yerleşim içi kiliseleridir. Buna karşılık Zindan Kilisesi yerleşim alanı dışında yer
alan bir manastır kilisesidir. Kilisenin üç yapraklı yonca biçimindeki apsisi yukarıda adı
geçen bölge kiliselerinde karşımıza çıkmaz. Trikonchos plânlı apsisler, Anadolu gene-
linde Likya bölgesi Erken Hıristiyanlık Dönemi yapılarında görülür. Dikmen, Devekuyu-
su, Karabel ve Alacahisar gibi dağlık kuzey Likya manastır kiliselerinin ana apsisleri,
Zindan Manastır Kilisesi’nde görüldüğü gibi üç yapraklı yonca plânına sahiptir. Buna
dayanarak Zindan Manastır Kilisesi’nin, büyük olasılıkla 5.-6. yüzyılda inşa edilen bu
manastır kiliseleriyle yaklaşık olarak çağdaş olduğu kabul edilebilir.

159
Harita

160
Çizim: 1

Çizim: 2

161
Resim: 1

Resim: 2

162
Resim: 3

Resim: 4

163
Resim: 5

Resim: 6

164
Resim: 7

Resim: 8

165
Resim: 9

Resim: 10

166
ANTALYA MÜZESİ TEŞHİR-TANZİM ÇALIŞMALARI

‹. Akan AT‹LA*
Aynur TOSUN

Antalya Müzesi’nde, 1998 yılında, öncelikle Perge Tiyatrosu mermer buluntula-


rına yer sağlamak, daha sonra da "Lâhitler Salonu"nun sıkışıklığını azaltmak için, mü-
ze salonlarının iyileştirilmesi gündeme geldi. Bu düşünce doğrultusunda "açık teşhir
alanının" bir bölümü kapatılarak teşhir salonlarına dahil edildi. Ancak kazanılan iki sa-
londaki orta kolonların çokluğu sergilenen eserlerin rahatça izlenmesine imkân verme-
di. Bu nedenle açık teşhirin kapatılarak salon kazanılması yerine, yıkılarak ek bina ya-
pılması Bakanlıkça uygun görüldü. Bu projelerin uygulanmaya başlaması ile birlikte
müzedeki küçük eserlerin sergilenmekte olduğu vitrinlerin de iyileştirilmesi gündeme
geldi. Müdürümüz Sayın Metin Pehlivaner’in başkanlığında yapılan toplantılarda yeni
sergilemede izlenecek yöntem belirlenerek çalışma ve uygulama grubu seçildi.
Müzemizde 1972 yılındaki ilk sergilemeden beri süregelen, salonlardaki kronolo-
jik düzenleme bozukluğu (“Küçük Eserler” sergileme salonları, “Prehistorya-Protohis-
torya” salonlarından sonraki I. keramik salonunda İ.Ö. 8-6. yüzyıl seramiği, II. salonda
İ.S. II. yüzyıl mermer tanrı ve tanrıça heykelleri, III. salonda ise Klâsik ve Roma Döne-
mi seramiğinin sergilendiği ve devamında Roma heykelleri şeklinde) başta rehberler ol-
mak üzere ziyaretçiler tarafından sık sık tenkit edilmekteydi. Önce, 1999 yılında Klâsik
Dönem öncesi eserlerin sergilendiği "Küçük Seramik Salonu" ile Klâsik, Hellenistik ve
Roma seramiklerinin sergilendiği "Küçük Eserler Salonu" arasında yer alan, İ.S. II. yüz-
yıla ait Roma Dönemi tanrı ve tanrıça heykellerinin bulunduğu salon boşaltılarak, kü-
çük seramik salonu ile birleştirildi. Eski gömme ve orta vitrinler tamamen kaldırıldı. Böy-
lece geniş bir sergileme ve gezinim alanı kazanıldı ve Rölöve Müdürlüğü mimarları ile
birlikte proje çalışmalarına başlandı. Bu çalışmaların en iyi şekilde yapılabilmesi için
başından sonuna kadar, müdürümüz Sayın Metin Pehlivaner, her türlü desteği sağladı.

LÂH‹TLER SALONU
2000 yılında açık teşhir alanları kapatılarak kazanılan yeni salona "Ölü Kültü Sa-
lonu"ndaki lâhitlerin taşınmasıyla düzenleme çalışmaları başlatıldı. Lâhit podyumları için
özel kalker bloklar kestirildi ve üzerleri taraklandırıldı. Lâhitler, grup ve tip seçimi yapıla-
rak taşındı ve podyumlarına yerleştirildi. "Ölü Kültü Salonu’nda (eski)" sergilenen diğer
eserler ise depolara kaldırıldı. Her lâhit için iki dilde geçici bilgilendirme levhaları yapıldı.

TANRILAR SALONU
2001 yılında "Ölü Kültü Salonu"ndan boşalan salona tanrı ve tanrıça heykelleri
taşındı. Her heykelin boyutuna göre tespit edilen blok kaideler yaptırıldı. Aydınlatma

* İ. Akan ATİLA, Arkeolog, Müze Müdürlüğü, Antalya/TÜRKİYE


Aynur TOSUN, Arkeolog-Müze Araştırmacısı, Müze Müdürlüğü, Antalya/TÜRKİYE

167
sistemi yeniden ele alınarak eserler üç aşamalı fotoselli ışık düzeni ile aydınlatıldı. Her
tanrı heykeli için iki dilde bilgilendirme metinleri çalışmaları tamamlandı. Böylece yeni
vitrin düzenleme çalışmaları öncesinde "Lâhitler” ve “Tanrılar” salonlarında 16 adet
tanrı ve tanrıça heykeli ile 11 adet lâhit sergilemesi yeniden düzenlendi. Bu salonların
bilgilendirme çalışmalarının standardize edilerek yenileştirilmesine "eğitimci müzecilik"
anlayışına göre devam edilmektedir.

2002-2003 YILI TEfiH‹R ÇALIfiMALARI


Önce, Klâsik Dönem öncesi eserlerin sergilendiği "Küçük Seramik Salonu" ile
Klâsik, Hellenistik ve Roma seramiklerinin sergilendiği "Küçük Eserler Salonunun ara-
sında yer alan, İ.S. II. yüzyıla ait Roma Dönemi tanrı ve tanrıça heykellerinin bulundu-
ğu salon boşaltılarak “Küçük Seramik Salonu” ile birleştirildi. Böylece, seramik salon-
ları arasındaki kopukluğun giderilmesi, orta vitrinlerin kaldırılarak gezinim alanlarında
sirkülasyonun rahatlatılması plânlandı. Ayrıca karşılıklı vitrinlerin bir bölümünün kaldı-
rılarak ziyaretçilerin tek yön boyunca eser izleyebilmesine imkân verilmesi ve karşılık-
lı vitrinlerin birbirini yansıtmasıyla oluşan görüntü kirliliğinin ortadan kaldırılması düşü-
nülerek proje başlatıldı (Resim: 1).
Yenileştirilmesi düşünülen vitrin teşhir çalışmalarına başlanmadan önce, teşhir
ve kullanım açısından en iyi vitrin sisteminin yapılabilmesi için, 1998 yılından 2002 yılı-
na kadar resmî ve özel müzelerin yeni açılan bölümleri ile özel sergiler (toplam 14), Mü-
dürümüz Sayın Metin Pehlivaner’in sağladığı imkân ve desteği ile bu çalışmaların çe-
kirdeğini oluşturan ekip üyeleri, İ. Akan Atila, İlhan Ünlüsoy ve Aynur Tosun tarafından
incelendi. Yeni açılan müze ve sergilerdeki incelenen yeni uygulamalar, sergileme me-
totları, kullanılan yöntemlerin iyi yanlarının yanı sıra aksaklıkları da not alındı. Mevcut
duvara gömme ve büfe tipi vitrinlerimizin sorunları da göz önüne alınarak (içinde çalış-
ma zorluğu, ziyaret günlerinde açıp-kapama zorluğu, yapım hatasından kaynaklanan
cam temizliği zorluğu, podyumların zeminden yüksekliklerinin ayrı ayrı olması, ahşap-
ların deforme olması nedeniyle göze hoş görünmeyen müdahaleler yapmak zorunda
kalınması gibi) (Resim: 2, 3), Antalya Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü'nden Y. Mimar Sibel
Unay ve Mimar Şebnem Alp ile yeni edindiğimiz bilgiler doğrultusunda müşterek çalış-
malara başlandı. Ortalama 6 m. uzunluğunda, sergilenen eserlerin en iyi şekilde korun-
masına ve teşhirine imkân veren, içerisinde rahatça düzenleme yapılabilecek, pratik ça-
lışma ortamı sağlayan ve kolayca temizlenebilecek bir vitrin projesi geliştirildi (Çizim: 1).

AYDINLATMA-YANSIMA
Bilindiği gibi müzelerimizdeki vitrin aydınlatmalarının yalnızca üstten yapılması
nedeniyle, sergilenen eserlerin alt kısımlarında gölgeler oluşmakta ve kabın gövdesinin
alt kısmında yer alan detayların görülmesine engel olmaktadır. Bu tarz aydınlatma sis-
teminin eser teşhirine uygun olmadığı bilinmektedir. Çalışmalar sırasında eseri üstten
olduğu kadar, aynı oranda alttan aydınlatmaya da çözüm arandı. Vitrinin alt ön kısmın-
dan içeri doğru eğimli, buzlu cam arkasından verilen ışıkla çözüm sağlandı (Resim: 4).
Böylece vitrin içindeki eserlerin gösterilmek istenilen bölümünü aydınlatacak "nokta ay-
dınlatma" ile vitrin içindeki eserlerin her noktasını aydınlatacak "homojen aydınlatma"
elde edildi (Resim: 5). Vitrinin içindeki ışığın dışarıya yansımasını önlemek için vitrin
camları, mimarların tasarıları doğrultusunda %10 eğimli olarak (6 m. uzunluğunda an-
tireflekte cam bulunamadığından) yapıldı. Ancak bütün uyarılarımıza rağmen, rölöve ve
müteahhit firma tarafından alınıp uygulanan siyah renkli, parlak yüzeyli granit zemin
kaplamasında ışığın etkisi ile zemine yansıyan vitrin görüntüsü izleyiciyi rahatsız et-
mektedir.

MALZEME-KAPLAMA
Yüksek nemli bir iklime sahip Antalya’da, ahşap malzemenin kısa sürede defor-
me olması nedeniyle eski vitrinlerdeki sarkmalardan dolayı camların açılmaması, vitrin

168
tabanlarına destek konulması gibi aksaklıklar göz önüne alınarak vitrinlerin yapımında
kullanılacak malzeme seçimi mimarlar tarafından yapıldı. Çelik konstrüksiyonlu vitrinle-
rin kaplamalarında suya dayanıklı, sıcaklıktan etkilenmeyen, yanmaz, aside, kimyasal
maddelere ve basınca dayanıklı bir malzeme olan masif compact laminant kullanıldı.
Eski vitrinlerin iç kaplamasında kullanılan kumaşların, zamanla solarak iz bırak-
ması, vitrin içerisinde yeni teşhir değişikliğine imkân vermiyordu. Yeni uygulamada vit-
rinlerin içleri ve eser kaideleri su bazlı, mat akrilik boya ile boyandı. Böylece her zaman
değişiklik yapabilme olanağı ve kumaşa göre daha ucuza fon değişikliği imkânı sağlan-
dı.

GÜVENL‹K
Müzemizdeki eski vitrinlerde güvenlik, cam kırılmasına duyarlı alarm sisteminin
yanı sıra, kilit ve mühür kullanılarak sağlanmaktaydı. Yeni vitrinlerde ise güvenlik, yine
vitrin kapılarının, koridor girişlerinin mühürlenmesi, kilitlenmesi, vitrin camının kırılma-
sına karşı duyarlı alarm sisteminin kullanılmasının yanı sıra vitrin iç kısmı ve arkasın-
daki koridor ile gezinim alanlarında harekete duyarlı tarayıcılı merkezî sisteme bağlı
alarm sistemi ile desteklenmektedir (Resim: 6).

SERG‹LEME ÖN DÜZENLENMES‹
Vitrinlerde sergilenecek eserlerin depolardan ön seçimi ve gruplama çalışması-
nı, yukarıda adı geçen çekirdek ekip sürdürdü. Eser seçim çalışmalarının paralelinde,
cam, kemik, seramik, taş eserlerin onarım ve temizliğini Heykeltıraş-Konservatör Ayşe
İlhan; bronz, cam, fildişi, seramik, gümüş, kemik, altın, fresk, ikona gibi eserlerin temiz-
liğini ve konservasyonunu da Arkeolog-Konservatör Azize Yener yaparak bu sergileme
sırasında bize destek verdiler.
Çalışma ekibince sergileme için seçilen (her eser için en az iki alternatif seçildi)
ve tasnif edilen eser veya eser gruplarında, İstanbul Üniversitesi, Fen ve Edebiyat Fa-
kültesi, Klâsik Arkeoloji Bölümü, öğretim eski görevlilerinden Dr. Nalan Fırat, seramik
tipolojisinde ve kronolojisinde seçimimize yardım etti. Ayrıca, vitrin içi düzenleme çalış-
maları sırasında, Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü öğre-
tim üyelerinden Doç. Dr. Burhan Varkıvanç; Akdeniz Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fa-
kültesi, öğretim görevlilerinden Grafiker Himmet Öcal ve Seramik Sanatçısı Tufan Da-
ğıstanlı görüşleri ile bize destek sağladılar. Bunun yanı sıra birçok arkeolog-rehberin
önerilerini de dikkate alarak çalışmalarımızı sürdürdük.
Kütüphane çalışmalarımız sırasında, bize gerekli olan Almanca metinlerin çeviri-
lerini, müzemiz arkeoloğu Mehmet Erdem yaptı. Diğer müze çalışanları da uzmanlık
konularına göre bize yardımcı oldular. Bu çalışmalarımız sırasında, sergilemeyi bütün-
leyici nitelikteki iki dilde bilgilendirme metinleri üzerinde de çalışmalarımızı sürdürdük.
Bu metinlerin redaktörlüğünü Hikmet Uğurlu ve Turkish Daily News Gazetesi yazarı Mi-
kael Terrance Duggan yaptılar. Böylece, tüm Türkçe ve İngilizce metinlerde dil birliği
sağlandı. Fotoğraf ve çizimlerle zenginleştirilen bilgilendirme panolarının tamamı arke-
oloji bölümünün bilgisayarlarında, tarafımızca düzenlenerek hazırlandı ve basıldı. Pa-
nolar, salonlardaki ve vitrinlerdeki yerlerine belirli bir düzende yerleştirildi. Bu pano dü-
zeni, bundan sonra güncelleştirilen salonlarda da devam ettirilecektir.

SERAM‹K ESERLER SERG‹LEMES‹


Sergilenmek üzere seçilen eserlerin, önce vitrin içerisinde kaç adedinin sergile-
nebileceğini belirlemek amacıyla deneme yapıldı (Resim: 7). Belirlenen eserler, vitrin-
deki yerlerine çeşitli boyuttaki kaideler ile birlikte önce tek tek, sonra hepsi birlikte yer-
leştirilerek konumları ve kaideleri tespit edildi (Resim: 8). Alttan aydınlatmaya gereksi-
nim duyulan bazı eserler için pleksiglas kaideler kullanıldı. Sonra, sergilenecek eserin
gösterilmek istenen bölümünün en iyi şekilde izlenebilmesi için üzerlerinde detay çalış-

169
maları yapıldı. Eserlerin vitrin içindeki son konumları tespit edilerek kaidelerine sabit-
lendi (sıcak silikonla-sarsıntıya karşı). Bu aşamadan sonra "eğitimci müzecilik" anlayı-
şı doğrultusunda özel ve genel bilgilendirme panolarının çalışmaları hızlandırılarak ta-
mamlandı (Resim: 9). Vitrin içinde her eser için ayrı küçük bilgilendirme yazıları yerine
(adı, tarihi, buluntu yeri), eserlerin genel arkeolojik dönemi ve kapsadığı tarihleri gös-
teren bir pano düzenlendi. Ayrıca vitrin içerisinde yer alan eserlerden seçilen az sayı-
daki eserin adı, kullanım alanı, malzemesi hakkında bilgileri içeren ve hangi eserin ta-
nımlandığını belirten kırmızı noktalı açıklama panoları konuldu. Aynı kırmızı nokta, ta-
nımı yapılan eserin kaidesine yapıştırılarak eser belirtildi (Resim: 10). Böylece, vitrin
içine ortalama 40-50 adet küçük bilgi metni koymak yerine, 4-5 adet açıklayıcı pano ko-
nularak, ziyaretçilerin çok zamanını almadan hafızalarında yer edecek ilginç bilgiler ve-
rilmesi sağlandı. Müzeyi gezmek için geniş zaman ayıranlara, detaylı bilgi içeren bü-
yük duvar panoları yapıldı. Bu panoların bazıları çizim ve fotoğraflarla desteklendi.

BÖLGE KAZILARI SERG‹LEMES‹


"Seramik Eserler Salonu”nun teşhir çalışmaları tamamlandıktan sonra, geçici
olarak ziyarete açıldı. Uzun bir süre boyunca, ziyaretçilerden salonla ilgili olumlu ve
olumsuz görüşlerini aldık. Artılarımızın, eksilerimizden çok olması bizim doğru bir uy-
gulama yaptığımızı gösterdi. Böylece, yeni düzenlenecek "Bölge Kazıları Salonu"nun
teşhir ön çalışmalarına İ. Akan Atila, İlhan Ünlüsoy ve Aynur Tosun’dan oluşan ekiple
başladık. Bu salondaki sergileme amacımız da, "eğitimci müzecilik" anlayışı doğrultu-
sunda devam etti. Kronolojik olarak düzenlenen seramik salonuna alternatif olarak, zi-
yaretçilere kronolojik düzenleme dışında, Antalya Müzesi’nin sorumluluk sınırları için-
de yapılan tüm kazılarla ilgili bir salon yapmaktı. Bu salonda, bir kazı yerinin hangi dö-
nemleri kapsadığı, sanatçıların hangi malzemeleri kullandığı ve o dönem insanının ne-
ler yaptığını iç içe gösteren, bir vitrin sergileme fikri geliştirildi.
Öncelikle, 1999 yılında kazı başkanlarının her birine, bu yeni salonda yapılması
düşünülen sergilemenin konusu hakkında bilgi verildi. Salonun düzenlenmesi ile ilgili
önerileri ve biyografileri ile kazılarıyla ilgili bilgilendirme metinlerinde kullanılmasını is-
tedikleri bilgileri göndermeleri, 2000 yılında resmî yazı ile kendilerine bildirildi. Zaman
zaman da sözlü olarak görüşmeler sürdürüldü. Bize hâlâ cevap vermeyen kazı başkan-
ları bulunmaktadır. Buna rağmen şu anda "Bölge Kazıları Salonu", bilgilendirme metin-
leri de dahil olmak üzere her şeyi ile tamamlanmıştır (Resim: 11). Bu salonda, şimdiye
kadar aynı vitrinde kronolojik veya malzeme olarak birlikte sergilenemeyen buluntula-
rın tümünü ziyaretçilere gösterme imkânı doğmuştur. Aynı vitrin içerisinde seramik,
cam, bronz, gümüş, altın, kemik, fildişi, mermer, kireçtaşı, fayans gibi çok farklı malze-
melerden oluşan ve Kalkolitik, Eski Tunç, Roma, Bizans Dönemi gibi aynı kazı yerinde
bulunmuş değişik dönemlere ait iğne, ayna, masa, kap-kacak, fresk, yazıt, çakmakta-
şı, adak eşyası v.b. eserler birlikte sergilendi (Resim: 12). “Seramik Eserler Salonu”n-
da yaptığımız eser seçimi ve yer denemesi, sabitlenmesi çalışmaları aynen bu salon-
da da uygulandı. Son düzenleme sırasında ekibimize katılan Arkeolog, A. Esra Akça ile
birlikte bu çalışmalarımızı tamamladık. Böylece, bir kazı yerinin dönem ve malzeme
olarak renkliliği ziyaretçiye pano bilgilerinin yanı sıra, görsel olarak da verilmiş oldu.
Bilgilendirme panolarına ek olarak, müzemiz Md. Yrd. Sabri Aydal tarafından
özel olarak hazırlanan, bölgede yapılan kazıların yerini ve ören yerlerini ayrıntılı bir bi-
çimde gösteren bölge haritası, salonun girişine konmuştur. Özellikle harita lejantında
kazısı devam eden ve kazısı biten yerler ile Antalya’dan ören yerlerine olan uzaklıklar
belirtilmiştir.
Ayrıca "Bölge Kazıları Salonu"nda, Antalya Müzesi’nin 1952 yılında yaptığı ilk
kurtarma amaçlı kazıdan bugüne kadar kısa süreli ya da birkaç sezon boyunca yaptı-
ğı kurtarma kazılarını da sergileme imkânı bulduk. Kurtarma kazılarında bulunan (bu-
luntu veren 26 kazı) eserlerin sergilendiği, içine bu kazılarla ilgili bilgilendirme panola-
rının konduğu iki vitrin düzenlendi. Vitrin sergilemeleri ile ilgili bilgilendirme panolarının
yanı sıra diğer salonlarda sergilenen, kazıdan çıkan eserlerin onarım sürecini anlatan

170
(Resim: 13) veya bölgemizden yasa dışı yollarla yurt dışına kaçırılan eserlerin yerli-ya-
bancı medyada çıkan haberlerini de içine alan bilgi panoları (Resim: 14) ziyaretçilere
sunuldu. Bu çalışmalar sonunda şu anda, toplam 68.5 m. uzunluğunda vitrin cephesi-
ne sahip, 14 adet yeni sergileme vitrininde, 1409 adet eser sergilenmiş oldu.

EK B‹NA
Yıkılan açık teşhir binasının yerine yapılması plânlanan, bodrum taban alanı
1100 m2 lik, iki katlı ek bina henüz tamamlanamamıştır. Bu binanın giriş katında, ço-
ğunlukla taş eserlerin (Patara Yol Kılavuz Anıtı, Limyra Heroonu gibi); üst katında ise
vitrinler yapılarak küçük eserlerin (Aziz Nikolaus’un kemikleri, ikonalar, amphoralar,
bronz, mermer, cam eserler) ve sikkelerin sergilenmesi plânlanmıştır. Bu vitrinlerde an-
tireflekte cam ile fiber-optik (ısı vermeyen) aydınlatma sistemi kullanılmıştır. Salonda
ve vitrin arka koridorlarında bilgisayar sistemine bağlı iklimlendirme sağlanmıştır. Bu-
rada da merkezî sisteme bağlı alan ve vitrin içi tarayıcısı ile cam kırılmasına duyarlı
alarm sistemi kullanılacaktır. Bu binanın bodrum katı, "Küçük Eserler Deposu" ve "Taş
Eserler Deposu" olmak üzere, iki ayrı depo alanı olarak düzenlenmiştir. 1100 m2 lik top-
lam alana sahip bu depolarda depreme dayanıklı, çelik konstrüksiyonlu, koruma ka-
paklı ve fırınlanmış gürgen tahta raflı sistem yapılmıştır. Küçük eserler deposunda kü-
çük eserler, cam eserler ve ikonaların ölçülerine uygun masif kompakt laminant dolap-
lar ve çeşitli depolama sistemleri bulunan iç odalar bulunmaktadır. Bu odalardaki do-
laplarda, eserler niteliklerine göre sınıflandırılarak depolanacaktır. Depolarda yangın
alarmı, merkeze bağlı alan tarayıcı alarm sistemi ile bilgisayarlı iklimlendirme sağlan-
mıştır. “Taş Eserler Deposu”nda, tavana sabit altı yöne hareketli 2 ton kaldırma kapa-
siteli Krein vinç sistemi kurulmuştur. İki depo önündeki alanda ise bölüm çalışanları ile
yerli ve yabancı araştırmacılar için iki ayrı çalışma odası yapılmıştır. Eski depolardan
yeni depoya taşınma çalışmaları tamamlandığında, müzemiz depolarında üst üste ve
sıkışık seramik eserler olmayacağı gibi, bahçede de açıkta taş eser kalmayacaktır. Mü-
zemizin, ek bina inşaatının tamamlanarak toplam 2500 m2 lik sergi alanı ile 1100 m2 lik
seramik ve taş eserler deposuna kavuşmasını umut ediyoruz.

171
Çizim

172
Resim: 1

Resim: 2 Resim: 3

173
Resim: 4 Resim: 5

Resim: 6

174
Resim: 7

Resim: 8

175
Resim: 9

Resim: 10

176
Resim: 11

Resim: 12

177
Resim: 13

Resim: 14

178
BELKIS/ZEUGMA 2003 YILI KAZI ÇALIŞMALARI

Mehmet ÖNAL*

Belkıs/Zeugma 2003 yılı çalışmaları, A. Kazı, B. Kıyı kurtarma kazısı ve kıyı ko-
ruma seti çalışmalarını kapsamaktadır.

A. Kaz› Çal›flmalar›
Gaziantep İli, Nizip İlçesi, Belkıs Köyü sınırları içinde yer alan, Belkıs/Zeugma
antik kentinde Dionysos Evi’ni restore etmek amacıyla kazı çalışmaları, Turizm ve Kül-
tür Bakanlığımız, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izinleri, Gaziantep
Valiliği İl Özel İdaresi’nin maddî katkıları ve Zeugma Girişim Grubu’nun lojistik deste-
ğiyle yapılmıştır. Gaziantep Müze Müdürü Hamza Güllüce başkanlığındaki kazı çalış-
maları, Arkeolog Mehmet Önal’ın alan sorumluluğunda Arkeolog Ali Korkmaz ve Umut
Alagöz’ün de katılımıyla yapılmıştır.
Kazı çalışmaları, Gaziantep Müze Müdürlüğü tarafından 1992-1998 yıllarında
kazısı kısmen yapılmış olan Dionysos (Ergeç) Evi’nden başlatılmıştır1. Kazının amacı,
restore etmek için bu evin plânını tam olarak almaktır. Dionysos Evi’nin çevresinde dört
açma açılarak genişleme ve derinleşme çalışmaları yapılmıştır.

1. Açma
Dionysos Evi’nin kuzeybatısını oluşturur. Bu bölümdeki E1 ve E2 odaları geçen
yıllarda kısmen açılmıştı. Bu çalışmada E1, E2, E5 (İmplivium) tamamen, E 6 mekânı
ise kısmen açığa çıkarıldı (Plân: 1).

1. E1 Odas›
Bu odanın doğu yarısı Gaziantep Müzesi’nin 1998 yılında yaptığı kazıda2 açıl-
mıştı. Bu yıl ise anılan odanın batı yarısı kazıldı. Odada iki yerleşim katı tespit edildi.
En üste görülen 0.50-1.00 m. kalınlığında sert toprak (ZD.03. 1) ve bunun altında 1.40
m. kalınlığındaki küllü toprak kontekslerinin (ZD. 03. 8) ikinci döneme ait olduğu belir-
lendi. Bu kontekslerde çatı kiremiti, keramik (7 kg.) cam parçaları ve demir çiviler ele
geçirildi. Bu katın altında ise 1. döneme ait olan ve Roma buluntuları veren, 0.30 m. ka-
lınlığında küllü kontekse (ZD.03.9) rastlandı. Zemin üstündeki bu küllü toprak içinde bol

* Mehmet ÖNAL, Arkeolog, Müze Müdürlüğü, İstasyon Cad. 27090 Gaziantep/TÜRKİYE


Zeugma kazı çalışmasında yardımlarını esirgemeyen sayın Müze Müdürü Hamza Güllüce’ye, Gaziantep Valisi Sayın
Lülfüllah Bilgin’e, Nizip Eski Kaymakamı Sayın Hasan Karakaş’a, müzemiz çalışanlarından Arkeolog Fatma Bulgan
ve Ahmet Beyazlar’a, gönüllü arkeologlar Umut Alagöz, Ali Korkmaz, Sait Yılmaz, Gülşen Yağcı, İbrahim Çelik, Ömer
Aslan, Özgül Kılıç, Müslüm Özbayındır, Antrapolog Coşkun Köysu’ya, Jandarma Üsteğmen Halil Başer’e, Belkıs Kö-
yü’nde görevli Astsubay Kıdemli Üst Çavuş Turgay Abeş’e teşekkürlerimi sunarım.
1 Ergeç, R. "Belkıs/Zeugma Mozaik Kurtarma Kazısı 1992", 10. Müze Kurtarma Kaz›lar› Semineri. 1999, s.321-338.
2 Ergeç, R., “Belkıs/Zeugma 1997-1998 yılı Kurtarma Kazıları”, 21. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, 2. Cilt, 1999, Plân 1.

179
miktarda çatı kiremiti parçaları, keramik (4 poşet), aslan başlı bronz aplik, bir adet
bronz kap, cam parçaları ve demir objeler bulunmuştur.
E1 odasının doğu duvarı 2.10 m. kadar yüksekliğe kadar ana kayanın düzleşti-
rilmesiyle yapılmış olup üst kısımları ise kaba yontulu taşlarla ve çamur harcıyla örül-
müştür. Benzer duvar örgüsüyle yapılan güney duvarı ise 2.15 m. yüksekliğine kadar
korunmuştur. Bu duvardaki “tepsi taşıyan hizmetçi” figürlü fresk 1998 yılında kaldırıla-
rak Gaziantep Müzesi’ne taşınmıştı. Odanın kuzey duvarı 1.20 m. yüksekliğinde korun-
muş olup yer yer fresk kaplıdır. Fresklere ekibimizin restoratörleri tarafından ilk müda-
hale yapılmıştır.

1. E2 Odas›
E-1’in kuzey bitişiğinde, 4.00x4.50 m. ebadındadır. Bu odada da E1 odasında
görülen konteksler izlenmiştir. Oda zemini, ana kaya üstü sıkıştırılmış topraktır.
Odanın doğu duvarı 1.10 m., güney duvarı 1.20 m., batı duvarı ise 0.45 m. yük-
sekliğinde kısmen korunmuştur. Batı duvarı 1.50 m. uzunluğunda, 0.50 m. genişliğin-
de olup ana kayanın yontulmasıyla yapılmıştır. Duvar yer yer freskle kaplıdır.

1. E5 (‹mplivium)
E1 ve E2 odalarından batıya doğru genişlenerek, zemini toprağın üst seviyesin-
den 4.50 m. aşağıda olan E-5 mekânı meydana çıkarıldı. Bu mekânda tabanı figürlü
mozaik döşeli sığ bir havuz, bir çeşme ve kayaya oyulu bir sarnıç bulunmaktadır (Re-
sim: 3, 4; Plân: 2).
Burada da en üstte, diğer açmalarda görülen ZD. 03. 1 konteksine rastlandı.
Sert toprak, kerpiç döküntüleri ile yer yer kalker parçalarının da görüldüğü bu kontek-
sin ölçüleri eğimden dolayı 0.50 m. ile 1.50 m. arasında değişmektedir. Açmanın doğu-
sunda yoğun kalker kırıkları bulunması, bu bölümün geç dönemde taş yontu yeri ola-
rak kullanıldığını göstermektedir. Bu konteksin altında Z.D. 03. 12 konteksi yer alır. Yu-
muşak kahverengi toprak yapısına sahip olup yoğun olarak kalker kırıkları ve çatı kire-
miti parçaları görülür. 0.75 m. kalınlığındadır. Bu konteksin altında ise II. döneme ait
olan erozyon karışık toprak (0.60 m.), erozyon ve açık kahverengi toprak (0.40 m.) ve
küllü yumuşak toprak (0.40 m.) bulunur (Resim: 3). Bunun altında ise Roma Dönemi
kültür katına ait olan açık kahverengi sert toprağa rastlandı. 0.50 m. kalınlığındaki bu
konteksin altında sığ havuzun taban mozaiği bulundu (Resim: 3-5).
Bu taban mozaiği 4.50x3.85 m. ebadında olup güneyi çöküntüden dolayı kısmen
zarar görmüştür. Mozaiğin merkezinde çift basamaklı piramit dizisi arasında üçlü örgü
kuşağının çerçevelediği 1.40x1.40 m. ölçülerinde figürlü pano yer alır. Pano içerisinde,
"Danae ve Seriphoslu Korsanlar"ı konu alan beş tane insan betimlenmiştir. Yapılan
araştırmada bu konunun figürlü mozaikler içinde ünik olduğu saptanmıştır. Panoda, 4/3
verilmiş kapağı açık bir sandığın önünde, Danae kucağında oğlu Perseus’u tutarak
ayakta durur. Karşısında Seriphoslu sakallı korsan, iki elini bebek Perseus’a doğru
uzatır. Sandığın sağında bir balıkçı sandığı tutarken, soldaki balıkçı ise sandığın içini
karıştırmaktadır. Dışa doğru, meander kuşağı ve iki düz siyah kuşak arasında küçük
eşkenar dörtgen desenlerinden oluşan pano vardır. Panonun dış kısmında 0.10 m.ye
8x9 adet tessera düşerken, iç kısmında bu sayı 11x12 adettir. Mozaikte, kahverengi,
pembe, sarı ve mavinin tonları ile siyah ve beyaz renkler kullanılmıştır. Sığ havuzun ke-
nar taşlarından sadece doğusundakiler korunmuştur. Kenar taşları 0.80 m., uzunluğun-
da, 0.50 m. genişliğinde ve 0.14 m. yüksekliğindedir. Sığ havuzun diğer kenar taşları-
nın ise, I. dönem zemininden 0.90 m. yüksekte açığa çıkarılan II. dönem duvarlarında
devşirme malzeme olarak kullanıldığı görülmüştür.
Sığ havuzun doğu bitişiğinde kısmen korunmuş olan çeşme yer alır (ZD. 03. 24).
Çeşmenin (Resim: 4), yarım daire iki niş arasındaki ayna bölümünde kesme blok taş
mevcuttur. Nişlerin içi ile ayna taşının ön kısımları fresk kaplıdır. Kısmen korunmuş

180
olan dikdörtgen teknesi 0.60 m. derinliğindedir. Teknenin batı kenarı tuğlalarla örülü
olup 0.10 m. yüksekliğinde korunmuştur. Güneyinde suyun havuza akmasını sağlayan
0.10 m. çapında bir su tahliye deliği mevcuttur. Teknenin tabanı iri tesseralı mozaikle
kaplıdır. Çeşmenin kuzeyinde sarnıç yer alır.
Sarnıç (Resim: 3), kalker ana kayaya oyularak yapılmıştır. Gövdesi armut form-
lu olup 4.82 m. derinliğindedir. Kare biçiminde 0.45 m. genişliğindeki ağzı, 0.60x0.65
m. ebadında blok taşların dikey olarak yerleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Ağız seviye-
sinden 0.70 m. aşağıda, geometrik desenli taban mozaiği mevcuttur (ZD. 03. 103).
2.00x0.50 m. ebadındaki bu mozaik sarnıcın batı ve kuzeyini çevreler. Erken Bizans
Döneminde sarnıcın bileziğine kesme blok taşlar eklenerek, sarnıcın II. dönem yerleşi-
minin zemin seviyesine kadar yükseltildiği saptanmıştır. Taban mozaiği ise impliviumun
sığ havuzunun taban mozaiğiyle aynı seviyede olup çağdaştır.
Sarnıcın batı bitişiğinde su kanalı mevcuttur (ZD. 03. 104). Doğu-batı doğrultulu
bu kanal, oluklu çatı kiremitlerinin altlı üstlü biçimde yan yana dizilmesiyle oluşturul-
muştur. Bu kanalın 0.20 m. altında sarnıcın etrafını çevreleyen geometrik desenli mo-
zaik mevcuttur. Bu sebeple mozaiğin üstüne yapılmış olan bu su kanalı, II. döneme ait-
tir. Sarnıcın suyunu sağlayan impliviumun sığ havuzunun üzerine Erken Bizans Döne-
minde yerleşildiği için, bu dönemde sarnıcın suyu, batı yönünden su kanalı yapılmak
suretiyle sağlanmıştır. Sarnıcın güney bitişiğinde Roma Dönemine ait su künkleri de
yer alır (ZD. 03. 105). Bu künkler sığ havuzun yağmur sularını sarnıca aktarmaktaydı.
Pişmiş topraktan yapılmış olan bu künklerin üst bölümleri kırılmıştır. Künk 0.33 m.
uzunluğunda ve 0.10 m. çapındadır.
E-5 mekânının batı portikosunda ana kaya zemine oyulmuş bir su kanalı mev-
cuttur. Güney-kuzey doğrultusunda uzanan bu kanal, 4.5 m. uzunluğunda ve 0.50 m.
genişliğindedir. Kanalın üst kısmı yassı ve kaba yontulu taşlarla kaplıdır.

1. E6
İmpliviumun (E5) batı bitişiğinde, tabanı geometrik desenli mozaik döşeli olan
(Resim: 6) dikdörtgen plânlı bir mekâna rastlanmıştır. Bu mekânda derinleşme çalış-
masında iki dönem yerleşimi görülmüştür.
II. Dönem: a- ZD. 03. 65 konteksinde, tarım toprağı ve erozyon katının altında
güneyde iki parça halinde soku taşı, kuzeybatı köşesinde üç basamak ortaya çıkarıl-
mıştır. Basamaklar, sütun gövdesi ve moloz taşlarla, duvar ve kesme blok taş arasın-
da yer alır. Basamak yaklaşık 1.00 m. uzunluğunda ve 0.30 m. genişliğindedir. 1. ve 2.
sıradaki basamaklar kaba moloz taşlar, 3. sıradaki basamak düzgün kesme taşlarla
örülmüş olup bağlayıcı olarak kireç harcı kullanılmıştır (ZD. 03. 143). Bu konteksin al-
tında 0.40 m. kalınlığında küllü topraklı yangın tabakası bulunur.
I. Dönem: İkinci Dönem yerleşiminin altında 0.90 m. kalınlığındaki kültür katın-
dan oluşur. ZD. 03. 69 konteksinin üstü, II. dönemin zemini olarak kullanılmıştır. Dağıl-
mış sert kerpiçten oluşan bu kontekste keramik, cam, demir ve kemik buluntular ele
geçirilmiştir. Ayrıca, bu kontekste kuzeydoğu-güneybatı yönünde beş adet su künkü
meydana çıkarılmıştır (ZD. 03. 75). Su künklerinin her biri 0.45 m. uzunluğunda 0.36
m. çapındadır. İki oluklu kiremitin birleşmesiyle oluşan bu su künkleri, impliviumun (E5)
sarnıcına bağlanan II. dönem su künklerinin devamıdır. Bu konteksin altında geomet-
rik taban mozaiğine rastlanmıştır.
Geometrik mozaik (ZD. 03. 176): E 6 mekânının zeminini oluşturan taban moza-
iğidir (Resim: 6). Düz siyah kuşağın çevrelediği dikdörtgen pano içerisinde haç biçimin-
de rozetler yer alır. Mozaiğin batısı kare ve dikdörtgen şeklinde tahrip olmuştur. Koyu
mavi ve beyaz renkteki tesseralar iri olup her 0.10 m.de 25 tessera yer alır. Mozaiğin et-
rafındaki stylobata ait kesme blok taşlarının sökülerek 0.90 m. yüksekte, Erken Bizans
Dönemine ait olan II. evrede, ZD.03.68 konteksinde kullanıldığı saptanmıştır. Mozaiğin
etrafının stylobat ile çevrili olması ve bu mekânın impliviumun portikosuyla bağlantılı bu-
lunması, burasının bir peristyle ait olduğunu göstermektedir. Gelecek yıl bu alanda ya-
pılacak kazı çalışması neticesinde bu mekân hakkında ayrıntılı bilgiye ulaşılacaktır.

181
2. AÇMA
Dionysos Evi’nin kuzey bölümünü açığa çıkarmak için açma 2 açılmıştır. Bu ça-
lışmada daha önceki yıllarda açığa çıkarılan dairevî ısıtmalı mekânın kuzeybatısında-
ki, kanal biçimindeki girişinin güneyinin bir duvar biçiminde uzandığı saptanmıştır
(ZD.03.53) (Plân: 1). Bu duvar 6.5 m. uzunluğunda 1.00 m. yüksekliğinde ve 0.60 m.
enindedir. Kaba yontulu ve moloz taşlarla örülmüş olup bağlayıcı olarak çamur harcı
kullanılmıştır. Bu dairevî mekânın kanal girişinin kuzeyinde moloz ve kaba yontulu taş
yığınları görülmüştür. Bu kalıntılar meyil sebebiyle tahrip olan kanalın birkaç metre da-
ha uzandığını göstermektedir. Bu alanda erozyon katı kaldırılmıştır. ZD.03.53 duvarıy-
la E4 odasının kuzey duvarı arasında ise yoğun yangın tabakasına rastlanmıştır
(ZD.03.56). Burada yoğun keramik ve çatı kiremit parçaları ele geçirilmiştir. Bu mekâ-
nın tabanı sıkıştırılmış toprak olup dairevî mekândan uzanan duvar (ZD.03.53) bu oda-
nın zeminini tahrip ederek inşa edilmiştir.
1997 yılında açığa çıkarılan E4 odasının3 batısında yapılan çalışmada tarım top-
rağı kaldırıldığında, altında küllü toprağa rastlandı. ZD. 03. 68 konteksli küllü toprak içe-
risinde Roma mimarî parçalarının, II. evrede devşirme olarak kullanıldığı görülmüştür.

3. AÇMA
Dionysos Evi’nin kuzeyinde genişleme ve derinleşme çalışmaları yapılarak D4,
D5, D14-20 odaları ile villanın girişi meydana çıkarılmıştır.

3. D4
Önceki yıllarda büyük kısmı açılan bu oda peristylin kuzey bitişiğindedir.
6.00x2.20 m. ebadındadır. Peristyle ve D5 odasına kapı geçişi mevcuttur. Duvarları yer
yer 1.10 m. yüksekliğinde korunmuştur. Kuzeyinde kayaya oyulu sarnıç bulunur. Taba-
nı düzleştirilmiş ana kaya üstü sıkıştırılmış topraktır. Çalışmalarda, daha önceki yıllar-
da kısmen açığa çıkarılmış olan D4 odasının doğusundaki kayaya oyulu sarnıcın etra-
fında, dağılmış kerpiçlerin arasından yoğun küllü toprak kaldırılmıştır. Burada güney-
kuzey doğrultusunda bir duvar, keramik ve zırh parçası ele geçirilmiştir.

3. D-5
D4 odasının kuzeyinde D5 odası yer alır. Oda 3.80x6.70 m. ebadındadır. Zemi-
ni ana kayanın düzleştirilmesiyle oluşmuştur.
Batı duvarı 3.00 m. uzunluğunda, 0.47 m. genişliğinde ve 1.30 m. yüksekliğinde
korunmuştur. Bu duvar kesme blok ve kaba yontulu taşla örülmüş olup bağlayıcı ola-
rak çamur harcı kullanılmıştır. Batı duvarının hemen önünde 0.40x0.40 m. ebadında su
bağlantı taşı (Konteks 33) yer almaktadır. Güney duvarı (ZD.03.39) 1.30 m. yüksekli-
ğinde olup 5.50 m. uzunluğunda ve 0.60 m. genişliğindedir. Bu duvarda D4 odasına ge-
çilen 0.90 m. genişliğinde bir kapı geçişi mevcuttur. Kuzey duvarı (ZD.03.32) ise ana
kayaya oyulan yuva içine oturtulmuş olup kısmen korunmuştur.
3. D14
D4 odasının kuzey bitişiğinde yer alır. 5.12x4.10 m. ebadındadır. D9 giriş korido-
runa açılır. Duvarları temel seviyesinde korunmuştur. Tabanı, düzleştirilmiş ana kaya
üstü sıkıştırılmış topraktır. Yerleşim terasının bu kısımda çok önceleri çökmüş olması
sebebiyle, bu odanın doğu yarısı mevcut değildir.

3. D 20 (Koridor)
Dionysos Evi’ne kuzeyden girişi sağlayan bu koridor iki bölümden oluşur. A: Eve giriş
bölümü. B: Peristyle açılan bölüm. Koridorun B bölümünün kazısı önceki yıllarda yapılmıştı4.

3 Ergeç, R., “Belkıs/Zeugma 1997-1998 yılı Kurtarma Kazıları”, 21. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, 2. Cilt, 1999, s. 260, Plân 1.
4 Ergeç, R., "1993-1994 Belkıs/Zeugma Kurtarma Kazıları", VI. Müze Kurtarma Kaz›lar› Semineri, 1995, s. 358, Plân 2.

182
A bölümü: 4.40x9.00 m. ebadındadır. D15 ve D14 odaları bu koridora açılır. Ku-
zeybatı köşesinden giriş holüne geçilir. Koridor zemininin 0.70-0.80 m. üstünde, kalın-
tıların üstüne yapılmış olan bir su kanalı açığa çıkarıldı. Kırma taş ve kireç harcıyla ya-
pılan bu III. dönem kanalının uzantısı, Dionysos Evi’nin D13 odasında da görülmüştü.
Bu kanalın doğusunda kurşun ve pişmiş toprak künklere rastlandı. Zemin üstü 0.50
m.de, dağılmış kerpiçler arasında bulunan bu künkler birinci katın su sistemine ait ol-
malıdır (Resim: 12). III. evre su kanalının altında boru biçiminde oyulmuş sütun tambu-
ru mevcuttur5. Bu borunun uzantısı, koridorun güney duvarının altından geçip dairevî
mekâna doğru uzanır. Bunun altında ise zemin mevcuttur. Zemin, ana kaya üzerine ya-
pılan, yontu taş artıkları ve toprak karışımından oluşmuştur. Bu zemine, yassı kapak
taşlı su tahliye kanalı oyulmuştur.
Dionysos Evi’nde yer alan D21, giriş holü ve D15-19 odaları, Dionysos Evi’nin
kuzey bölümünü oluşturur. Bu bölüm ana kayanın yapısına uygun olarak A bölümün-
den yaklaşık 2.50 m. aşağıda yapılarak alt ve üst terastaki odaların hem Fırat manza-
rası görmesi hem de ışık ve temiz hava almaları sağlanmış olmalıdır.
3. Girifl Holü: D20 koridoruna geçişi sağlar. Tabanının altında, D20 odasından
uzanan atık su kanalı mevcuttur. Bu bölüm dairevî odanın 2. evrede yapımı esnasında
büyük oranda tahrip edilmiştir. Giriş holünün doğusunda D19, 18, 17 ve 16 odaları yan
yana yer alır.

3. D-15 (Depo I)
Dionysos Evi’nin A bölümünde yer alan D 14 No.lu odadan 2.85 m. daha aşağı-
dadır. Bu oda 4.60x5.15 m. ebadındadır. Duvarları, zeminden 0.95 m. yüksekliğe ka-
dar ana kayadan oyulmuş olup üst kısmı 1.65 m. yüksekliğinde büyük blok taşlardan,
araları ise kaba yontulu taşlarla örülmüştür.
Açık kahverengi, sert yapılı toprak kaldırılarak küllü topraklı yangın tabakasına
ulaşıldı (Konteks ZD.03.48): Bu kontekste de tüneller açılmak suretiyle, kültür katının
kaçakçılar tarafından tahrip edildiği görülmüştür6.
Güney duvarı (konteks165) altta ana kaya kesilerek 0.95 m. yükseltilmiştir. Bu-
nun üzerine ise üç sıra halinde 1.85 m. yüksekliğinde iri blok taşlardan duvar örülmüş-
tür. Birleştirici olarak çamur ve kireç harcı kullanılmıştır. Ayrıca, aralıklarla örülen bu
kesme blok taşların arası kaba yontulu, moloz taş ve kiremit parçalarıyla örülmüş, bağ-
layıcı olarak çamur ve kireç harcı kullanılmıştır. Duvarın batı ucu 2.70 m., doğu ucu ise
0.95 m. yüksekliğinde korunmuştur. Genişliği 0.60 m., uzunluğu 5.15 m.dir. Batı duva-
rı (konteks 166) 2.45 m. yüksekliğinde korunmuştur. Odanın zemini ana kaya üstü sı-
kıştırılmış topraktır. Çok sayıda keramik parçasının ele geçirilmesi sebebiyle bu oda
depo işlevinde olmalıdır.

3. D-16
D-15 odasının kuzey bitişiğinde yer alır. 4.80x4.35 m. ebadındadır. D-18 ve D-
17 odalarına kapı geçişi vardır.
Oda zemininde taban mozaiği yer alır (Konteks 50). Mozaiğin batı ve kuzey ke-
narı kısmen korunmuştur. Kenarındaki izlerden taban mozaiğinin orta kısmının daha
önceleri söküldüğü tespit edilmiştir. Oda duvarları 0.35-0.95 m. yüksekliğinde korun-
muş olup üzerinde yer yer fresk mevcuttur. Duvarlar kısmen kalker ana kaya şekillen-
dirilerek yapılmıştır. Odanın doğu köşesi yakınında kapı eşiğinde de kısmen korunmuş

5 a.g.e., s. 358, Plân 2, bu içi oyulmuş sütun tamburu 1994 yılı kazılarında bulunmuştu.
6 Zeugma antik kentinin M.S. 256’da Sasaniler tarafından yakılıp yıkılması sebebiyle, evlerin odalarının zemini üzerin-
de yaklaşık 0.50-0.80m. kalınlığında yangın geçirmiş küllü toprak bulunur. Bu yangın katının üstünde ise, yangında
pişen ve sertleşen erimiş kerpiç toprağı yer alır. Bu sebeple, oda zeminine tünel açan kaçakçılar, çok buluntu veren
küllü toprağı rahatça kazarak odayı tamamıyla dolaşmaktaydılar. Zeugma köylüleri tünel sistemiyle gerçekleştirilen
kaçak kazıların 1960’lardan itibaren yapıldığını ifade etmişlerdir.

183
taban mozaiğine rastlanmıştır. Bu mozaikte kapı eşiklerindeki taban mozaiklerinde gö-
rülen çizgi kuşaklı kare pano deseni mevcuttur. Bu sebeple bu odanın doğusunda da
başka bir oda daha olmalıydı. Bu oda da terasın doğu kenarıyla birlikte çökmüş olma-
lıdır.

3. D-18
D-16 odasının batı bitişiğindedir. Oda 4.20x5.90 m. ebadındadır. D-16 odasına
ve D-17 odasına geçişi sağlayan iki kapı girişine sahiptir. Zemini ana kaya üstü sıkış-
tırılmış topraktır. Oda zemininin 3.00 m. üstünde, D 20’de de görülen, III. dönemde in-
şa edilen su kanalına rastlandı. Bu kanalın altında ise sırasıyla yığma toprak, sert top-
rak ve küllü toprak mevcuttur. Bu kültür katının tamamıyla Roma Dönemine ait olduğu
ele geçirilen buluntulardan anlaşılmıştır. Zemin üstünde 0.85 m. kalınlığında yangın ge-
çirmiş küllü toprak mevcuttu (Konteks 157). İki adet kaçakçı tünelinin olduğu bu kon-
tekste mavi, kırmızı boyalı fresk parçaları, kemik ve keramik parçaları, demir, kurşun,
bronz objeler ve bronz sikke bulunmuştur.
Kuzey duvarı (Konteks 161) 0.60 m. genişliğinde olup 0.90 m. yüksekliğinde ko-
runmuştur. Bu duvarda D-17 odasına geçişi sağlayan 1.65 m. genişliğinde kapı geçişi
mevcuttur. Kesme taş ve moloz taşlardan örülmüş olup bağlayıcı olarak çamur harcı
kullanılmıştır. Her iki tarafı fresk kaplıdır. D16 odasıyla ortak olan doğu duvarının yak-
laşık 1.00 m. batısında kaba yontulmuş taşlardan ve çamur harçtan oluşan 1.35 m.
uzunluğunda 0.90 m. yüksekliği korunmuş olan 0.60 m. genişliğinde ikinci bir duvar
meydana çıkarıldı (ZD.03.45). Güney duvarındaki fresk tahrip edilerek yapılan bu du-
var 1. dönemin 2. evresinde yapılmış olmalıdır. Güney duvarı (Konteks 251) (Resim: 7)
0.90-2.70 m. yüksekliği kadar korunmuş olup 0.60 m. genişliğinde, 6.30 m.uzunluğun-
dadır. Fresk kaplıdır.

3. D-17
D-16 ile D-18 odalarının kuzeyinde, D-19 odasının doğusunda dikdörtgen plân-
lıdır. Bu üç odaya da kapı geçişi bulunur. Odanın kuzey ve doğusunda duvara rastlan-
madı. Burası mevcut ana kayanın son bulduğu yerdir. Bu sebeple bu kısım çökmüş ol-
malıdır. Odanın zemini moloz taş ve toprak karışımı dolgu ve bunun üzerinin çamur ile
sıvanmasından oluşmaktadır. Zeminde, dolgunun altında içinde künk dizileri bulunan
kanal vardır. Üstü kapak taşları ile örtülüdür. Doğu-batı doğrultusunda uzanan bu ka-
nal, D-19 odasında da devam etmektedir.
Bu odanın doğusunda zemin üzerinde küçük bir mozaik parçası korunmuştur.
Bu sebeple, bu mekânın tabanı orijinalde mozaik döşeli olmalıydı. D17 koridorunun ku-
zeyindeki çöken kısım, muhtemelen D18 ve D16 odalarının ışık ve temiz hava aldığı
bir implivium olmalıydı.

3. D19
D-17 odasının batısında yer alır. 4.70x3.20 m. ebadındadır. D-17 odası ile bağ-
lantılı olan bu oda da, bol sayıda keramik parçası ile bir demir sehpanın bulunması ne-
deniyle, bir servis mekânı olmalıdır. Oda zemini D17’e benzerdir. D-17 odasının zemi-
nine oyulan kanal bu odada da devam etmektedir.

4. AÇMA
Dionysos Evi’nin batısında, ana kayanın ön odalarını bulmak amacıyla kazı ça-
lışmaları yapılmıştır. Bu alanda D 13, D22 ve D23 odaları meydana çıkarılmıştır.

4. D 13
Bu oda yaklaşık 4.70x5.30 m. ebadındadır. Tabanı figürlü mozaikle döşelidir.

184
Odanın kuzey yarısı, zemin altındaki kayaya oyulu odanın çökmesi sonucunda 1.00 m.
aşağıya düşmüştür. Bu kısımda zeminle birlikte mozaiğin de aşağıya düştüğü görül-
müştür. Konteksleri: üsten zemine doğru, erozyon (ZD.03.76), erimiş kerpiçli sert top-
rak (ZD.03 .77), küllü toprak (ZD.03.78), figürlü taban mozaiği (ZD.03.138), çöküntü-
den (ZD.03.139) oluşur. Konteks ZD.03 .77’nin kalınlığı 0.50 m.dir. Bu kontekste zemi-
nin 0.50 m. üzerinde, doğu-batı doğrultusunda su kanalına rastlandı. Kaba yontulu taş-
larla ve kireç harcıyla örülen bu su kanalının içi sıvalı olup üzeri yassı taşlarla kapatıl-
mıştır. III. döneme ait olan bu su kanalının kuzeydoğu uzantısı D20 ve D18’de de mey-
dana çıkarılmıştır.
Küllü topraklı (ZD.03.78) konteksin altında taban mozaiğine ulaşıldı
(ZD.03.138). Taban mozaiği yoğun yangın ve odanın kuzeyindeki çökme sebebiyle ol-
dukça tahrip olmuştur (Resim: 8). Mozaiğin kuzey yarısı tamamıyla 1.10 m. aşağıya
çökmüştür. Sağlam kalmış parçalardan mozaikte kare panolar içinde Pan, Satyr mask-
ları dikdörtgen panolarda ise çiçek ve kuş resimlerinin olduğu ve bordürün merkezde
kısmen korunmuş olan Eros figürlü panoyu çevrelediği görüldü. Panolar giyoş ve dal-
ga bezeğiyle çevrelenmiştir. En dışta bakışımlı basamaklı piramit kuşağı mevcuttur.
Pano dışında 10 cm.de 64, içte ise 109 adet tessera yer alır. Mozaikte beyaz, siyah,
sarı, koyu mavi, kırmızı, kahverengi, pembenin tonlarında mermer tesseralar kullanılır-
ken, açık mavi ve turuncu renkte ise cam tesseralar kullanılmıştır. Mozaiğin oda taba-
nı genişliğinde, 4.25x4.50 m. olduğu saptanmıştır.
Doğu duvarı (ZD.03.137) 5.10 m. uzunluğunda, 0.50 m. genişliğinde olup 0.80-
2.10 m. yüksekliğinde korunmuştur. Bu duvarın kuzeyi, zeminle birlikte 0.80 m. derinli-
ğinde çökmüştür. Duvar kısmen ana kayanın oyulmasıyla, kısmen de kaba yontulu taş-
larla örülmüştür. Yüzeyi tek kat fresk kaplıdır. Fresk zemin de mozaiğin üstüne gelmek-
tedir. Bu sebeple bu freskin mozaikten sonra yapıldığı saptanmıştır. Batı duvarında da
freskler yer yer korunmuştur. Mozaiğin üstünde, doğu-batı doğrultusunda uzanan, 4.70
cm. uzunluğunda bir duvar mevcuttur. Bu ara duvarı, odanın Roma Dönemi içinde iş-
lev değişimiyle birlikte yapılmış olmalıdır. Oda E13’ün batısında genişleme çalışması
yapılarak D 22 ve D 23 odaları açığa çıkarılmıştır.

4. D 22 (Depo II)
D 13 odasının batı bitişiğinde yer alan bu oda dikdörtgen plânlı olup 5.55x4.96
m. ebadındadır. ZD.03.126 bir duvarla ikiye bölünmesi sebebiyle bu oda D 22a ve D
22b odaları olarak adlandırılmıştır. Kuzeyi çökmüş haldedir. Oda tabanı, ana kaya üs-
tü sıkıştırılmış topraktır. Oda içinde üsten tabana doğru üç farklı toprakla karşılaşılmış-
tır. Zemin üstünde yoğun yangın geçirmiş küllü toprak 0.30-0.60 m. kalınlığındadır.
Yangın tabakasının içinde (Konteks 100), odanın D 22b bölümünde, Antiokheia
Tykhe’si, Orantes Nehir Tanrısı ve İsis Fortuna kabartmalı bronz bir levha, 415 adet kil
mühür baskısı (Resim: 11), bronz sikkeler, çömlekler ve çok sayıda çömlek parçaları
(Resim: 9) bulunmuştur. Ayrıca, mermer Demeter heykeli de ele geçirilmiştir. Başı, göv-
desinin yakınında bulunmuş olup restore edilmiştir (Resim: 10). Demeter chiton ve hi-
mation giysilidir. Dirsekten bükerek yere paralel uzattığı sol elinde nar tutmaktadır. Bu
heykel, M.Ö. 460’a tarihlenen Klâsik Dönemdeki Aspasia (Demeter veya Aphrodithe)
olarak tanımlanan heykele7 çok yakın benzerdir. Ama heykel, elinde bereketi simgele-
yen nar meyvesini tutması sebebiyle Demeter olmalıdır. Bu nedenle heykel Klâsik Dö-
nemde yontulan Demeter heykelinin Roma Dönemi kopyasıdır.
ZD.03.128 No.lu duvar odayı doğu-batı doğrultusunda ikiye böler. Bu duvar 4.5
m. uzunluğunda, 0.65 m. genişliğinde ve 0.80 m. yüksekliğindedir. Kaba yontulu ve
moloz taşlardan örülmüş olup bağlayıcı olarak çamur kullanılmıştır. Doğu ucunda D
22b bölümüne geçiş sağlayan 1.00 m. genişliğinde kapı geçişi mevcuttur.

7 Fuchs W., Die Skulptur der Griechen, München 1983, Nr.198, s.188.

185
4. D-23
D-22 odasının güney bitişiğindedir. Ana kayaya oyularak yapılmıştır. Bu oda
2,86x3 m. ebadında, 2.17 m. yüksekliğinde, kuzey-güney doğrultuludur. D22’den geniş
bir girişi mevcuttur. Oda girişinin üstündeki kayada yer alan çatlamalar sebebiyle her-
hangi bir tehlikeye yer vermemek için oda içine iki adet demir destek direği yerleştiril-
dikten sonra çalışılmıştır. Buluntu olarak; ahşap kapıya ait demir parçaları, bronz obje-
ler, keramik parçaları, kemik ve terracota figürin parçaları ele geçirilmiştir. Zeminde 8
adet oyuk mevcuttur. Bu oyuklara yangın geçirmeden önceki kullanımda pitoslar yer-
leştirilmiş olmalıdır.

B. KIYI KURTARMA KAZISI VE KIYI KORUMA SET‹ ÇALIfiMASI


a. K›y› kurtarma kaz›s›: Birecik Barajı sularının yaklaşık 1.00 m. aşağıya düştü-
ğünün müze müdürlüğümüze haber verilmesiyle birlikte, Theonoe Evi’nin yaklaşık 80
m. doğusunda, Bölge 2 de, Belkıs/Zeugma kıyı şeridinde yeni bir taban mozaiği tespit
edildi. Burada yapılan kurtarma kazı çalışmasında taban mozaiğin üstünde çakıl taşla-
rı kum ve topraktan oluşan 0.5-0.20 m. kalınlığında toprak kaldırılarak sığ bir havuz or-
taya çıkarıldı (Resim: 1). Sığ havuz 1.51x1.51m. ebadında, 0.5 m. derinliğinde olup ta-
banı mozaik döşelidir. Havuzun kenarı 0.12-0.17 m. genişliğinde mermer döşelidir. Ta-
ban mozaiğinin sol üst köşesi ve kenar mermer döşemenin kuzeybatısı kısmen tahrip
olmuştur. Mozaikte, siyah ve kırmızı dalga kuşakları arasında üçlü örgü kuşağıyla çer-
çevelenen kare pano içerisinde Dionysos büstü yer alır (Resim: 2). Yüz ve gövde 4/3
sola dönüktür. Sol omzunda giysi tomarı mevcut olup sağ omuzu çıplaktır. Başı sarma-
şık çelenklidir. Çelenkte mavi ve yeşil cam tesseralar da kullanılmıştır. Ucuna çiçek dal-
ları ve kurdele bağlı asa, sağ göğsüne yaslıdır. Mozaikte pembe, sarı, mavi ve kahve-
renginin tonları, siyah, beyaz ve yeşil renkler kullanılmıştır.
Sığ havuzun etrafında geometrik desenli küçük mozaik parçalarına da rastlan-
mıştır. Bu sebeple küçük bir kısmı korunmuş bu taban mozaiği parçaları, Okeanos ve
Poseidon Evi’nin havuzunun etrafında gördüğümüz gibi, mozaik döşeli portikoya ait ol-
malıdır. Taban mozaiği, CCA restorasyon ekibi tarafından usulüne uygun kaldırılarak
Gaziantep Müze Müdürlüğü’ne taşınmış ve restore edilmiştir.
b. K›y› tespit ve koruma seti: Belkıs/Zeugma’nın doğusunda, Haze’nin Çemi ve
Mezarlık Üstü mevkilerinden başlamak suretiyle doğudan-batıya doğru, kıyı bandında
koruma seti çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmada dalgaların kültür toprağını tahrip et-
tiği yerde 171 m. uzunluğunda, 1 m. yüksekliğinde ve 0.70 m. genişliğinde bir koruma
seti inşa edilmiştir. Bu set duvarının dalgalara karşı koyan cephesinde, dalgalara ve
don tutmaya karşı daha dayanıklı malzeme olan mermer taş kullanılmıştır. Bu kısımlar-
da suların üzerini açtığı oda ve teras duvarlarının çizimleri yapılarak önceki yıllarda çi-
zilenlerle birleştirilip bir plân bütünlüğü sağlanmıştır. Kıyıda, Zosimos Evi’nin8 (Zone 9,
Trench 6) güney üst terasında heyelan tehdidi sebebiyle kurtarma kazı çalışması yapı-
larak (ZS.03) 8 ve 9 No.lu odalar meydana çıkarılmıştır. Bunların ana kayanın düzleş-
tirilmesiyle oluşan güney duvarında yer yer freskler korunmuştur. 9 No.lu odada zemin
üstü 0.60 m.de, dağılmış kerpiçlerin arasında yanmış ahşap parçası9 ele geçirilmiştir.
Bu odaların kuzey yarısının daha önceleri terasın kuzey kenarıyla birlikte Zosimos Evi’-
nin üstüne çöktüğü saptanmıştır.

SONUÇ
Restorasyona esas olmak üzere, Dionysos Evi ve çevresinde yapılan kazılarda
Dionysos Evi tamamen, batı bitişiğindeki Danae Evi ise kısmen meydana çıkarılmıştır

8 C. Abadie-Reynal "Zeugma Rapport Preleminaire des Campagnes de Fouilles De 2000", Anatolia Antiqua Eski Ana-
dolu IX, 2001, fig.2.1, fig.2.2.
9 Bu yanmış ahşap parçası Prof.Dr.Peter Ian Kunıholm tarafından incelenmektedir.

186
(Resim: 13). Restorasyona hazır hale gelen Dionysos Evi’nin, yerleşim terasının yapı-
sına uygun olarak üç bölümden oluştuğu görülmüştür.
1. bölüm evin merkezini ve güney bölümünü kapsar. Peristyle etrafına dizilen
D1, D2, D5, D7, D8, D10, D11, D12, D13 odaları ile bir mahzen ve koridorla iki sarnıç-
tan oluşur.
2. bölüm evin kuzeyini oluşturmakta olup Fırat Nehri manzaralı D15-19, 21 oda-
ları, servis odası, depo ve giriş holünden oluşur.
4. bölüm evin batısında yan yana dizilen D11, D12, D13 ve depolardan (D22, D
23) oluşmaktadır.
Dionysos Evi’ne girişin, kuzeyden D19 odasının batı bitişiğinde olduğu belirlen-
miştir. Gerek girişin yerleşim terasının kuzeyine açılması, gerekse giriş ve giriş korido-
runun zemini altında su tahliye kanalının mevcut olması ve peristyle etrafına dizilen
odalarla, Zeugma Poseidon ve Euphrates villalarına10 benzemektedir.
Dionysos Evi’nde yer alan odalar, yerleşim terasının dar alanında bulunmaları
sebebiyle, II. dönem yerleşimcileri tarafından iskân görmemiştir. Bu sebeple bu odalar-
da çok sayıda küçük buluntu ele geçirilmiştir.
Dionysos Evi’nin batısında yapılan kazı çalışmalarında bir implivium tamamen
gün ışığına çıkarılmıştır. İmpliviumun doğu bitişiğinde bir çeşme, kuzeyinde sarnıç yer
alır. Sığ havuzunun tabanı "Danae ve Seriphoslu Korsanlar" konulu mozaikle döşelidir.
İmplivium ve etrafında iki dönem yerleşimi saptanmıştır. En altta, zemin üstünde yak-
laşık 0.30-0.80 m. kalınlığında küllü ve kerpiç kırıklarından oluşan Roma kültür katı
(M.S. 2.-3. yüzyılın ilk yarısı) yer alır. Bunun üstünde duvarları, kesme blok ve sütun
tamburları gibi devşirme taşlarla örülen odalar, kaba yontulu taşlar ile küllü ve sert top-
rak tabakasından oluşan 1.00-1.50 m. kalınlığındaki Erken Bizans Dönemi kültür katı
(M.S. 5.-7. yüzyıl) mevcuttur. Roma mimarî kalıntıları II. evrede devşirme malzeme ola-
rak kullanılmıştır.
Dionysos Evi’nin odalarındaki üç adet taban mozaiğinin üzeri jeotekstil, toprak
ve naylon ile örtülmüştür. Danae Evi’nin ise iki adet odasındaki taban mozaiğinin üstü
yine aynı yöntem kullanılarak örtülmüştür. Dionysos Evi’nin iki odasında yer alan fresk-
lerin olduğu odalar brandalarla örtülerek fresklerin yağmurda tahrip olmamaları sağlan-
mıştır.
2004 yılı içerisinde, restorasyona esas olmak üzere Danae Evi’nin kazısının ta-
mamlanması ve kıyı seti duvarının 0.50 m. daha yükseltilmesi plânlanmaktadır. Kıyı se-
ti duvarı bu yüksekliğe ulaştığında, dalgaların Haze’nin Çemi ve Mezarlık Üstü mevki-
lerinde kültür toprağını tahrip etmesi tamamıyla önlenecektir.
Kazıda ele geçirilen taşınabilir buluntular Gaziantep Müze Müdürlüğü’ne taşın-
mıştır. Bu eserlerin içerisinden 130 adet eser envanterlik olarak seçilmiştir.

10 Zeugma Poseidon ve Euphrates villaları 1999-2000 yılı kurtarma kazıları (M.Önal), baskıdadır.

187
Çizim: 1

188
Çizim: 2

189
Resim 1: “Dionysos büstü” mo-
zaiğinin kuzeybatıdan
görünümü, Zeugma (kı-
yı) 2003

Resim 2: “Dionysos büstü” mo-


zaiği, Zeugma (kıyı)
2003

Resim 3: İmplivium ve çevresin-


deki kesitlerin kuzey-
den görünümü, Zeug-
ma (Danae Evi) 2003

190
Resim 4: İmpliviumun güneyden
görünümü, Zeugma (Da-
nae Evi) 2003

Resim 5: “Danae ve Seriphoslu


Korsanlar" mozaiğinin
güneyden görünümü,
Zeugma (Danae Evi)
2003

Resim 6: Geometrik desenli mo-


zaiğin (E-6 mekânı) ku-
zeyden görünümü, Ze-
ugma (Danae Evi) 2003

191
Resim 7: D-18 odasının kuzeyden
görünümü, Zeugma (Di-
onysos Evi) 2003

Resim 8: “Masklar” mozaiğinden


detay, Zeugma (Diony-
sos Evi) 2003

Resim 9: Yangın tabakasındaki


çömleklerin görünümü,
Zeugma (Dionysos Evi)
2003

192
Resim 10: Demeter heykeli, mer-
mer, Zeugma (Dionysos
Evi) 2003

Resim 11: Kil mühür baskıları, Zeugma (Dionysos Evi) 2003

193
Resim 12: Kurşun ve künk borular ve III. dönem su kanalının görünümü,
Zeugma (Dionysos Evi) 2003

Resim 13: Dionysos ve Danae evleri kazı alanının kuzeyden genel görünü-
mü, Zeugma 2003

194
NEVŞEHİR İLİ, GÖREME ELMALI KİLİSE DUVAR
RESİMLERİNDE KORUMA ONARIM (2003)

Revza OZ‹L*

Göreme kaya kiliselerini kurtarma çalışmaları, 1973 yılında uluslararası bir pro-
je çerçevesinde uzun yıllar sürdürülmek üzere başlamış ve iki amaçla uygulamaya
konmuştur.
1) Duvar resimlerinin kurtarılması için gerekli ivedi sağlamlaştırma çalışmalarını
uygulamak.
2) Koruma ve onarımların sürdürülebilmesi için bir Türk ekibinin uzmanlaşması-
na katkıda bulunmak.
Merkezi Roma’da bulunan ICCROM (Kültürel Varlığın Koruma ve Restorasyonu
için Uluslararası Araştırma Merkezi) uzmanları 1990 yılına kadar Türk elemanlarla bir-
likte çeşitli kiliselerin koruma ve onarımlarında çalışmışlardır.
Elmalı Kilise duvar resimlerinin koruma ve onarımları ICCROM uzmanlarıyla ça-
lışarak yetişmiş ulusal bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir1.
Elmalı Kilise, Kapadokya bölgesi, Göreme Açık Hava Müzesi’nde yer alır ve tüf
kaya içine oyulmuştur. Yapı kare içinde haç plânlıdır (Çizim: 1). Orta kubbeyi üçü öz-
gün ve kırmızı okra boyalı, biri yeni olan dört sütun taşımaktadır. Neflerde yer alan kü-
çük kubbelerin içindeki başmeleklerin varlığı nedeniyle buranın bir başmelek kilisesi ol-
duğu düşünülebilir. Ana apsisi sınırlandıran yükseltilmiş templon kısmen korunmuştur.
Nartheks uzun yıllar önce vadiye uçmuş olmalıdır.
Orta apsiste üstte “Deesis”, altta ise kilise babaları olarak anılan beş piskopos
yanyana yer alır. Batıda tam karşıda “Göğe Çekiliş”, kuzey yanda günümüzde çok azı
izlenebilen “Doğum” sahnesi, güney yanda “Çarmıha Geriliş” bulunmaktadır. Orta kub-
bede İsa Peygamber, büyük kemer içlerinde ise daha önceki peygamberler dizilidir. Ki-
liseye bağışta bulunan kişilerin figür veya portreleri günümüzde var olan sahnelerde
görülememektedir.
Yapı oyulduktan sonra muhtemelen kiliseyi şekillendiren ustalar tarafından doğ-
rudan taşıyıcı yüzey üzerine kırmızı okra renginde haç motifleri, yine kırmızı, yeşil ve
siyah renklerde zikzak, paralel çizgiler, üçgen veya daire bezemeler uygulanmıştır.
Böylelikle duvar resimlerinin yapılmasından çok daha önce kilisenin kutsanabilmesi, ta-
mamlanan bölümlerin ibadete açılabilmesi sağlanmakta ve oyulan mekân kutsal bir ta-
pınağa dönüşmekteydi. Bir süre sonra bitkisel katkılı, içinde öğütülmüş tüf ve az kum
bulunan farklı kalınlıkta kireç sıva tabakası yüzeye uygulanmış, üzerinde boya tabaka-
sına hazırlık amacıyla bu kez incecik kireç tabakasından bir zemin oluşturulmuştur. Bo-
ya tabakasının kavladığı bazı alanlarda seyreltik kırmızı okra ile yapılan resim öncesi

* Revza OZİL, Arkeolog/Konservatör, Restorasyon Konservasyon Merkez Laboratuvarı, İstanbul/TÜRKİYE


1 Uzmanlar: Fazıl Açıkgöz, Gülseren Dikilitaş, Hande Günyol, Revza Ozil, Mustafa Tarı, Nurhayat Duran Ünal.

195
taslak izlerine rastlanabilir. Boyar maddeleri protein esaslı bir bağlayıcı ile birlikte (muh-
temelen kazein ) kuru sıva üzerine uygulanmıştır.
Kilisedeki duvar resimlerinde yapım tekniği açısından iki farklı uygulama görülür:
a)Doğrudan tüf taşıyıcı üzerine ya da pembemsi zemin rengi üzerine uygulanan
duvar resmi
b)Taşıyıcı yüzey üzerindeki kireç sıva üzerine yapılan duvar resmi. Boyar mad-
deler saf veya karıştırılarak uygulanır. Sarı okra, kırmızı okra, kızıl kahverengi, günü-
müzde siyaha dönüşmüş olan vermilyon kırmızısı (kırmızı civa sülfit), zemin rengi olan
mavimsi gri, yeşil, siyah, beyaz ve pembe renkler görülmektedir.
Uygulamalara başlanmadan önce her sahnenin koruma durumunu gösteren ay-
rıntılı belgeleme çizimleri yapılmıştır. Örneğin orta apsisteki “Deesis” sahnesinde iş-
lemler öncesi yapılan özgün belgeleme gibi (Çizim: 2; Resim: 1).
Taşıyıcı kayada çatlak, derin yarık, sıva tabakasında çatlak, aşınma ve kopma
sonucu oluşan çukur, sıva tabakası ile taşıyıcı arasında uyumsuzluk nedeniyle oluşan
boşluk, ucu sivri nesnelerle yapılan grafitti’ler (yazı ve çizi) tüm sahnelerde saptanan
yoğun bozulmalardır (Çizim: 3; Resim: 1)
Boya tabakasındaki bozulmalar kavlama, aşınma ve düşme nedeniyle boşluk,
bağlayıcının yok olması nedeniyle tozuma, renkte değişim, yüksek ısı izi ve yapının gü-
vercinlik olarak kullanıldığı dönemde kuş kanatlarının oluşturduğu izlerdir.
Yüzeyde toz, is, mum, özellikle giriş ve sütunlarda ellenmekten dolayı oluşan kir-
lilik, kurşun ve tükenmez kalem yazıları, organik kirlilik, kuş ve böcek kirliliği, geçmişte
yapının üzerindeki çatlaklardan içeri sızan yağmur sularının oluşturduğu çamur, mikro-
organizma, önceki onarımlardan boyalı yüzeye bulaşan kireç harcı ve sentetik sağlam-
laştırıcı gibi kirlilikler yer almaktadır (Resim: 1). Yine her sahnede tüm koruma uygula-
maları belgelenmiştir (Çizim: 4; Resim: 2 ).
Koruma işlemlerinden önce tozuyan boyaların dayanma gücünü arttırmak ama-
cıyla tüm renkler incelenmiş, gereken alanlara bir veya iki kez sellülozik tiner içinde
seyreltik Paraloid B 72 çözeltisi ile sağlamlaştırma yapılmıştır.
Temizlik işlemlerinde boyalı yüzey üzerindeki toz yumuşak fırça ile kaldırılmış,
silgi, sünger, bisturi ve dişçi aletleri ile mekanik işlemler sürdürülmüştür. Daha sonra
emici kağıt üzerinden su, alkollü su, alkol, aseton, tiner, amonyum bikarbonat ve kar-
bontetraklorür gibi çözeltiler çeşitli kirliliklerin yok edilmesinde kullanılmıştır. Bazı çözel-
tiler kağıt hamuru (C.M.C.) ile birlikte kullanılmıştır.
Orta apsisteki “Deesis” sahnesi ile kısmen alt bölümde ve sağ apsiste (diakoni-
kon) Başmelek Mikael büstünün sağ alt bölümünde, geçmişteki su sızmaları nedeniy-
le oluşan yoğun kahverengi kirlilik üzerinde amonyum bikarbonat çözeltisi ile çok katlı
emici kağıt veya kağıt hamuru ile yapılan işlemler etkili olmadığından lekelenme, me-
kânik olarak bisturi ile bir miktar hafifletilmiş, yüzeye uygulanan kireçli su yardımıyla ko-
yuluğun açılması ve çevre ile uyum göstermesi sağlanmıştır (Krş. Resim: 1, 2).
Mikroorganizmalar sulandırılmış Tego 51 B (Fungisit) çözeltisi ile yok edilmiştir.
Kavlayan boya tabakası seyreltik Primal AC 33 emülsiyonu ile yeniden sıva tabakası-
na bağlanmıştır.
Taşıyıcı tüf kayada yer alan derin çatlak ve yarıkların içine pirinç enjektör yardı-
mı ile hidrolik özellikli kireç (Lafarge), pozzolana (volkanik kül), dövülmüş tüf, Primal AC
33 emülsiyonu ve su karışımı Roma harcı2 uygulanarak taşıyıcı sağlamlaştırılmıştır
(Resim: 3). Taşıyıcı tüf kayadan ayrılan sıva tabakası hidrolik özellikli Malta 6001
(Bresciani) sıvı harç veya Primal AC 33 enjeksiyonları yardımıyla yeniden taşıyıcıya
bağlanmıştır. Kopan sıva kenarları Primal AC 33 enjeksiyonları ile sağlamlaştırılmıştır.

2 Bu tür sağlamlaştırma ilk kez ICCROM uzmanları (Rome Centre) tarafından uygulandığından bu şekilde adlandırıl-
mıştır.

196
1996-1997 yıllarında çalışma ekibinin bilgisi dışında, Elmalı ve Barbara kilisele-
rini içine alan masif kaya kütlesindeki derin çatlaklardan içeri ulaşan kar ve yağmur su-
larının önünü kesebilmek amacıyla kütle, tüf bloklarla kaplanarak üzerine kafes teli ge-
rilmiş ve tüm yüzeye hidrolik kireç karışımı harç uygulanmıştır. Bu çalışma sırasında ki-
lisenin ön cephesindeki mimarî elemanlar yok olmuş, yapı üzerine gereksiz bir yük bin-
dirilmiştir (Resim: 4). Ayrıca bu kalın yüzey kaplaması, yapının içindeki nem ve sıcak-
lık değerlerini etkilediği gibi yoğun kış şartları nedeniyle bu harçlar her yıl kavlayarak
aşınmaya uğramakta ve sürekli olarak yenilenmeleri gerekmektedir.
Bu uygulama, içeride sürdürülen çalışmaları da etkilemiştir. Kilisenin dış yüzeyi-
nin kaplanması sırasında, yine çalışma ekibinin bilgisi dışında, içerideki bazı sahneler-
de, kaya yüzeyindeki derin çatlakların içine harç konduğu ve boyalı alanlarda yapılan
sağlamlaştırmalarda yüzeye sentetik bir reçinenin bulaşmış olduğu bu sahnelerde ça-
lışan uzmanlarca saptanmaktaydı. Çalışmalar sırasında çevre ile uyum göstermeyen
bu harçlar kaldırıldığında, çatlak diplerine boydan boya pamuk sıkıştırıldığı görülmüş-
tür. Bu malzemenin çatlaklara hangi amaçla konduğu açıklığa kavuşmadığı gibi, bun-
ların temizlenmesi gereksiz zaman kaybına yol açmıştır (Resim: 5).
Derin çatlakların içlerindeki pamuklar çıkartıldıktan sonra dip kısımlara suya
doymuş tüf parçacıkları ve üzerlerine belirli düzeye kadar iri taneli tüf ve kireç karışımı
harç uygulanmıştır.
Taşıyıcı kaya ve sıva tabakasında yer alan derin çatlak ve çukurlar, kaymak ki-
reç ve iri taneli tüf karışımı harç ile belirli düzeye kadar doldurulmuştur. Kopan sıva ke-
narları ince taneli tüf ve kireç karışımı harç ile sağlamlaştırılmıştır. Bazı çukurlar trat-
teggio3 türü renklendirmeye hazırlık olarak boyalı yüzeye kadar çok ince taneli tüf içe-
ren kireç harcı ile doldurulmuştur.
Tüm işlemlerin tamamlandığı sahnelerde, boyalı yüzeydeki bazı boşluklarda,
kavlayan alanlarda, grafitti’lerde kirli su içine az miktarda katılan boyalarla çevreye uy-
gun yeniden renklendirme yapılmıştır. Boyalı yüzeye kadar doldurulan yeni harç alan-
larında dikey çizgilerle tratteggio türünde renklendirme uygulanmıştır (Resim: 6).

Bölgede Acil Kurtarma Çal›flmas›


Çalışma ekibinin bir bölümü, bölgedeki diğer yapılarda acil kurtarma uygulama-
larını, 2003 yılında Mustafapaşa (Sinassos) Kasabası, Köyönü civarındaki Aios Vasili-
os Kilise’sinde, düşme tehlikesi gösteren duvar resimli bölümlerde sürdürmüşlerdir.
Yapının giriş merdivenleri üzerindeki tonozda, geçmiş yıllarda oluşan su sızıntı-
ları nedeniyle içteki duvar resimli sıva tabakası taşıyıcıdan ayrılmış, boya tabakasında
tozuma, kavlama ve yapraklanma saptanmıştır.
Taşıyıcı ile sıva tabakası arasındaki geniş boşluklarda enjektör yardımıyla hidro-
lik kireç, dövülmüş tüf, Primal AC 33 ve su karışımı harç uygulanmış ve bu alan, sıva
duvara bağlanıncaya kadar destekli olarak bırakılmıştır (Resim: 10). Küçük boşluklar-
da Malta 6001 sıvı harç veya Primal AC 33 enjeksiyonları yapılmış, yüzeydeki bazı çu-
kurlar ve kopan sıva kenarları kireç harcı ile sağlamlaştırılmıştır.
Kavlayan boya tabakası Japon kağıdı üzerinden Primal AC 33 emülsiyonu ile,
tozuyan boya tabakası Paraloid B 72 çözeltisi ile sağlamlaştırılmıştır.
Göreme kaya kiliseleri duvar resimlerinin koruma ve onarımları ile ilgili ekibin uz-
manları, Elmalı Kilise’de 1995 ve 1997 yıllarında anıtın koruma durumunu içeren bel-
geleme fişini ve tüm sahnelerin çeşitli bozulmalarını ayrıntılı olarak gösteren çizimleri-
ni yapmışlardır. 1998-2000 yılları arasında duvar resimleri üzerinde çeşitli uygulamala-
rı sürdürmüşler ve 2003 yılında kilisedeki konservasyon işlemlerini tamamlamışlardır.

3 Istituto Centrale Del Restauro (ICR) Roma tarafından geliştirilen ve değişik renklerde dikey ince çizgilerin kullanılma-
sı yoluyla elde edilen yeniden renklendirme yöntemi.

197
Koruma çalışmalarının genişletilerek sürdürülmesi ekibin temel hedefi olarak
amaçlanmıştır. Gelecek yıllardaki çalışmaların devamı, konservasyonu tamamlanmış
olan bu kültür varlıklarının yanı sıra bölgede onarılmayı bekleyen diğer pek çok yapı-
nın da koruma durumu hakkında aydınlatıcı bilgilere ulaşılmasını sağlayacaktır.
Erciyes, Hasandağ ve Melendiz yanardağları bu geniş volkanik yöreyi oluştur-
masaydı ve ilk Hıristiyan toplulukları bölgeyi yurt edinmeselerdi, bu proje belki hiç ger-
çekleşemeyecekti.
Çalışmaları olanaklı kılmak amacıyla bizlere her fırsatta destek olan, sorunları
çözebilmek için yardımlarını esirgemeyen Nevşehir Müze Müdürü Sayın Halis Yenipı-
nar ile Nevşehir, Ürgüp ve Göreme müzelerindeki görevli arkadaşlarımıza tüm ekip adı-
na, 1995’ten beri Elmalı Kilise’nin belgeleme, koruma ve onarım çalışmalarına katkıda
bulunan uzman arkadaşlarıma bu yayın fırsatı ile kendi adıma teşekkür ederim.

KAYNAKÇA

EPSTEIN, A. W., 1980-1981, "The Fresco Decoration of the Column Churches, Göreme Valley,
Cappadocia", Cahiers Archéologique, 29, 1980-1981, Picard, 27-45.
JERPHANION, G. de., 1932, Une nouvelle province de l’art byzantin. Les églises rupestres de
Cappadoce, Librairie Orientaliste Paul Geuthner, Paris, Cilt I, 2, 431-454.
JOLIVET-LEVY, C., 1991, Les Eglises Byzantines de Cappadoce. Le programme iconographi-
que de l’abside et de ses abords, Editions du C.N.R.S., Paris, 122-125.
JOLIVET-LEVY, C., 2002, Etudes Cappadociennes, The Pindar Press, London, 39, 42.
RESTLE, M., 1967, Die Byzantinische Wandmalerei in Kleinasien, Verlag Aurel Bongers, Reck-
linghausen, Cilt I, l23-125.
THIERRY, M., 2002, La Cappadoce de l’Antiquité au Moyen Age, Bibliothèque de l’Antiquité Tar-
dive, Brepols Publishers, 190-193.

198
Çizim: 1

Çizim: 2

199
Çizim: 3

Çizim: 4

200
Resim 1: Orta apsis (De-
esis), temizlik iş-
lemleri öncesi

Resim 2: Orta apsis (De-


esis), koruma iş-
lemleri sonrası

Resim 3: Orta apsis (alt bölüm), taşıyıcı tüf kayada sağlam-


laştırma

201
Resim 4: Elmalı Kilise’nin içinde yer aldığı kaya kütlesi üzerine 1996-1997 yıllarında
yapılan uygulama

Resim 5: 1996-1997 yıllarında derin çatlak içine yerleştirilmiş pamukların 2003 yılın-
da çatlak diplerinden çıkartılması

202
Resim 6: Orta apsis (Deesis), İsa’nın eli ve çevresinde ‘tratteggio’
türünde yeniden renklendirme

Resim 7: Üstte “Lazarus’un Dirilişi” ve altta Resim 8: Aynı sahnelerde koruma işlemleri
“Cehennem Ateşinde Yanan Üç sonrası
Genç” sahnesinde temizlik işlem-
leri öncesi

203
Resim 9: “İsa’nın Çarmıha Gerilişi” ve çevredeki sahnelerde koruma işlemleri sonrası

Resim 10: Aios Vasilios Kilisesi’nde (Mustafapaşa/Sinassos), taşıyıcı ile sıva taba-
kası arasındaki boşluğun harçla doldurulmasından sonra, alanın taşıyıcı-
ya bağlanıncaya kadar desteklenmesi

204
AVŞA ADASI’NDAKİ HAGİOS GEORGİOS MANASTIRI

Güldem POLAT*

Bu yazımda tanıtmaya çalışacağım manastır kalıntısı, Bizans mimarlığı literatü-


rüne girmemiştir. Geç dönemde inşa edilmesine karşın, Anadolu’da Bizans Dönemi
manastırlarının standart şemasının devam ettiğini göstermesi bakımından çok önemli-
dir. Manastır sisteminin başlangıcı, Roma İmparatorluğu’nda Hıristiyanlığın yayılmasıy-
la, Hıristiyanlar’a yönelik zulmün son evrelerini içeren 3. yüzyıl sonlarında ortaya çık-
mıştır1.
Manastır sözcüğü Yunanca "Monakso" (tek başına yaşamak) fiilinden türemiştir.
Farsça "Keşişhane-Deyir", Latince "Monasterium", Yunanca "Monasterion" ismini alır.
Manastır kendi kendine yeterli bir dinsel topluluğun gereksinimlerine hizmet veren bir
yapılar topluluğudur. Rahibe ve keşişlerin barındıkları mekânlardan meydana gelen bir
yapı kompleksidir2. Mimarî gelişimi ve plânı bakımından Doğu ve Batı manastırları ola-
rak ikiye ayrılır. Doğuda keşişler aynı tarikata bağlıdırlar. Bizans manastırları, Aziz Ba-
sileios’un hazırladığı tüzükle (typikon) yaşam ortaklığını (koinobion) ve kominal manas-
tır (cenobitic) düzenini benimsemiş, bu tüzük İmparator Iustinianus tarafından onayla-
narak Doğu tipi keşişlik ve manastır hayatı kesin şeklini almış, mimarî plânlar da buna
göre düzenlenmiştir3. Batıda manastır sistemi daha geç gelişmiştir. Çünkü keşişler
farklı tarikatlar halinde örgütlüdürler. Aziz Benedictus tarafından hazırlanan tüzük 1500
yıl boyunca geçerliliğini koruyarak Avrupa’nın her tarafında manastır yaşam biçimine
örnek olmuştur. Manastırların mimarî plânı da buna uygundur.
Ancak kaynaklar Anadolu’nun yoğun bir biçimde manastır yapıları ile kaplı oldu-
ğunu belgelemektedir. Siyasal ve ekonomik nedenlerle Ortaçağ’dan sonra, Anadolu
monastisizmi canlılığını kaybetmiştir. Kuruluşların büyük çoğunluğu, Batı manastırları-
nın temel ilkelerinden "Stabilitas Loci"nin (keşişlerin mekânsal olarak tek bir manastıra
bağlı bulunmaları ve yere değiştirmemeleri) Bizans’ta kökleşmemesi yüzünden çabuk
terkedilmiş, sürekli olmamış, her terk edilişte yapılar da kaçınılmaz şekilde bozulmuş-
tur. Manastır yapılarının aşırı mütevazi inşaata ve niteliksiz yapım tekniğine sahip olu-
şu, bozulmalara hız kazandırmıştır. Bu nedenle mimarî kalıntılar Anadolu’daki Bizans
manastırlarının mekân ve işlevi konusunda aydınlatıcı nitelik taşımamaktadır. 2002-
2003 yıllarında kazısı yapılarak bugün tamamen gün ışığına çıkarılan Hagios Georgi-
os (Aya Yorgi) manastırı, "Doğu tipi manastırlar" grubuna girmektedir. Avşa Adası’nda,
Türkeli Beldesi’nin Manastır Burnu’nda kurulmuştur (Harita). Ada iskelesinden taksi ile
beş dakikada, yavaş bir yürüyüşle deniz ve çam koruları arasında uzanan asfalt yol-
dan 15 dakikada gidilebilir. Tepeye ulaşıldığında pırıl pırıl parlayan deniz kenarında
uzanan muhteşem görünümüyle manastırı karşınızda bulursunuz.

* Güldem POLAT, Zümrüt Evler, Entel (Zümrüt Sitesi) Karaca Sokak, C/1-Blok Daire 14, Zümrüt Evler, Maltepe-İstan-
bul/TÜRKİYE
1 A. M. Talbot, "Bizans Manastır Sistemine Giriş," Cogito, 17, İst.1999 s.161-163.
2 M. Johnson-A. M. Talbot, "Monastry", The Oxford Dictionary of Byzantium, Newyork,1991, c.2, 1391-1392.
3 W. K. Clarke (Çev), The Ascetic Work of Saint Basil, London 1925, 145-228, 229-351.

205
Avşa Adası, Marmara Denizi’nin güneybatısında, Marmara takımadalarının ü-
çüncü büyük adasıdır4. Otuzaltı kilometrekare yüz ölçüme sahiptir. Tarih içinde birçok
ismi olmakla beraber, Bizans tarihinde "Afusia" olan isminin bugün Türkçeleştirilmiş
şekli olan Avşa kullanılmaktadır.
Tarihi: Hagios Georgios (Aya Yorgi) Manastırı inşa edildiği yüzyıl içinde Marma-
ra Bölgesi’nin papaz yetiştiren ünlü okuluna sahiptir. El yazmaları ile dolu kütüphane-
siyle isim yapmıştır. Fener Rum Patrikanesi Kütüphanesi’nde bulunan M. Gedeon’un
kitabında5 "Afusia" olarak geçen Avşa’daki manastırın naosunda yer alan 8 satırlık ki-
tabede, 3 Ağustos 1638 tarihinde Başkeşiş Leondios’un başkanlığında keşiş Simeon,
İzekial, Sergios, Konstantinos ve diğer keşişlerin yardımıyla inşa edildiği ve büyük ta-
dilatın yapıldığı yazılıdır. Tadilat tarihi 1847’dir. Tadilatın baş aktörü Ekinlik Adası’ndan
Antimos Panagiatos’tur. Manastır 1789 tarihinde kütüphanesi ile yanarak harabolmuş-
tur. Ada halkının fakir oluşu nedeniyle manastır, tamir ettirilememiş; Patrik ve Saint Si-
nod Meclisi’nin onayı ile 1789 Mart ayında Aynarozda’ki Batopedion Manastırı’na de-
vredilmiştir. Tamirat parasını bu manastır yüklenmiş, Batopedion Manastırı’nda papaz
olan Antimos Panagiatos manastıra başrahip olarak atanmış, verilen para ile tamiratı
gerçekleştirmiştir6. 19. yüzyıl manastırın altın çağı olmuştur. Kurtuluş Savaşı’ndan son-
ra burada yaşayanlar adayı terk ettiklerinden, manastır kendi kaderi ile baş başa kal-
mıştır. Yüzyıllar içinde insan ve tabiat koşulları nedeniyle yok olma noktasına gelen ya-
pı, yıkıntısı üzerine atılan çöpler, böğürtlen çalıları, incir ağaçları, çevrede yapılan ev-
lerin inşaat artıkları ile dolmuş, kuzey ve batıdan içeri kadar ulaşan dalgalarla bazı bi-
rimleri kaybolmuştur. Definecilerin yaptıkları küçük kazılarla delik deşik edilen yerler de
bütün bu olumsuzluklara eklendiğinde, yapı kompleksinin kazıdan önceki durumu hak-
kında yeterince fikir edinilmiş olur.
Tan›m›: Manastır 23 Pafta, 617 Parselde 2372. 00 m2 ve 657 Parselde 340 m2
olmak üzere toplam 2712 m2lik bir alan kapsar. Yerleşim plânı Bizans manastırlarının
genel yerleşim şemasına uygundur. Mısırda’ki Sohag, Suriyede’ki Kalat Seman, Sina-
da’ki St. Catherine Manastırı gibi erken örneklerle, Aynarozda’ki orta ve geç dönem ör-
neklerinde bu yerleşim plânının birçok ortak yanları bulunmaktadır. Bir çevre duvarı ile
çevrelenmiş geniş bir avlu, merkezî plânlı yerleşimin ortasında esas kilise (katholikon)
çevre duvarı boyunca dizilmiş ve geniş avlu bırakmak amacıyla çevre duvarına bitişik
olarak yapılmış cepeleri (ya da girişleri, çıkışları) kiliseye doğru olan yemekhane, mut-
fak, genel mutfak, şaraphane, keşiş odaları, atölyeler, hamam, misafir odaları, idarî iş-
ler için özel mekânlar, fırın, sarnıçlar ve ayazmalar vardır (Plân). Bu yerleşim plânı as-
lında kominal manastırcılığın kurucusu Büyük Basileios’un kuralları çerçevesinde oluş-
muş, ortak yaşamın amaçları ve gereksinmeleri doğrultusunda belirlenmiştir. Hagios
Georgios (Aya Yorgi) Manastırı’nda aynı elemanlarla karşılaşılması bir sürpriz olmayıp
geleneksel şemanın uygulanmasına asırlar boyunca devam edildiği anlaşılır.
Çevre Duvar›: Manastırı dört yönden çevirmektedir. Bütün duvarlar yıkılmış, sa-
dece kuzey bölüm sağlam kalmıştır (Resim: 1). Çevre duvarı genelde doğal haliyle kul-
lanılmış moloz taş, granit bloklar arasına belli bir düzen gözetilmeksizin yer yer kiremit
kırıkları yerleştirilerek ilk önce kerpiç harçla, daha sonraki tamiratta kireç, deniz kumu,
su karışımından oluşan beyaz renkli sert bir harçla doldurularak yapılmıştır. Duvarlar-
da enine konmuş ahşap hatıllar büyük mıhlarla çakılmış, bolca beyaz renkli sert harç-
la sağlamlaştırılarak üzeri sıvanmıştır. Duvar uzunluğu her yönde 30-31 m. arasında-
dır. Duvar genişliği 130 cm.dir. Mevcut yükseklik kuzey bölümü hariç 1-1. 30 m. arasın-
dadır. Manastır 900 m2lik bir alan üzerine kurulmuştur. Giriş kapısı doğu bölümündedir.
Anıtsal ve 2.40 m. genişliğinde ahşaptan yapılmış bir kapıdır. Sökülerek satılmıştır. Ba-
tı bölümünde 1. 20 m. genişliğinde ufak bir giriş daha bulunmaktadır. Tam karşılıklı de-
ğilse de birbirlerine bakar şekildedir. Ana kapının önü yukarıdan aşağıya doğru hafif

4 R. M. Ertüzün, Kap›da¤ Yar›madas› ve Çevresindeki Adalar, İst.1998, s.290.


5 M. Gedeon, "Afusia" Proikonnessos, Pera. 1895.
6 Patrikhane Arflivi, Sicil No: 165, 1 Kodeks, A/8 s.86-87.

206
meyilli olarak taş, granit, mermer bloklarla geniş bir bant şeklinde döşenmiştir (Resim:
2). Çevre duvarının koruma gibi bir işlevi bulunmaktaysa da aslında manastırı mekân
olarak da sınırlamaktadır. Kutsal alanı, günlük yaşamın evreninden fiziksel olarak ayır-
maktadır. Koruma görevi de askerî anlamda bir savunmadan daha çok, bir sığınak sağ-
lamaya yöneliktir7. Çevre duvarının kuzey bölümünde hamam, doğu bölümünde kilise,
mezarlık, ana giriş kapısı, güney bölümünde köşede büyük fırın/genel mutfak, atölye-
ler, şaraphane, dışta ayazma, batı bölümde mutfak, giriş ve avluya akan suyu akıtmak
üzere bir yalak vardır. Birinci avluda bulunan bu yapılardan başka, ikinci avluda yemek-
hane ve sarnıç, hâlen içinde su bulunan bir de küçük kuyu yer almaktadır (olasılıkla ta-
dilat sırasında eklenmiştir). Çevre duvarının dışında, manastırı dalgalardan korumak
amacıyla yapılmış, deniz kenarında uzanan bir kalkan duvar ile gözcü veya çan kule-
si, çok harap durumda zamana dayanabilmiştir.
Kilise: Etrafı sağlam yapılmış çevre duvarı ile çevrili büyük bir avlu içinde, avlu-
nun kuzeydoğusunda manastırın efendisi Büyük Martyr (asker aziz) Hagios Georgios’a
ithaf edilmiş bir kilise (katholikon) yer almaktadır (Resim: 2). Doğu-batı doğrultusunda,
ince-uzun dikdörtgen şeklinde küçük ve mütevazi bir ibadet yeridir. Manastır yaşamını
belirleyen kurallara göre kominal yaşamın en önemli ortak yanı tapınmaydı. Bu neden-
le keşişlerin ortak yaşamlarının merkezlerini oluşturan kilise, manastırın en önemli ve
birinci yapısıdır. Son devir Bizans mimarlığı ile ilgili yayınlarda hiçbir bilgi yoktur. Yapı
apsis çıkıntısı ve dıştaki duvarlar dahil 16x7.5 m. ölçülerindedir. Apsis, naos, nartheks
ve nartheks dışında küçük bir atriumdan oluşur. Kilisenin duvar tekniği, çevre duvarı ile
aynıdır. Yer yer düzeltilmiş, genelde doğal haliyle kullanılmış moloz taş, mermer parça-
ları, granit bloklar arasına, belli bir düzende olmadan kiremit kırıkları yerleştirilerek ilk
önce kerpiç harçla, sonraki tamiratta kireç, deniz kumu ve su ile yapılmış beyaz renkli
sert harçla örülmüştür. Duvar genişliği 1.30 m., mevcut duvar yüksekliği 20-180 cm.
arasındadır. Duvarlarda enine atılmiş ahşap hatıl izleri varsa da, kalıntısına rastlanma-
mıştır.
Apsis: Doğu da eksende, dışta ve içte yarım yuvarlak bir çıkıntı yapar. Mevcut
yüksekliği 185 cm., duvar genişliği 65 cm., çapı dıştan dışa 280 cm.dir. Taban 33x33x3
cm. ölçülerinde, 7 sıra kare şeklinde tuğlalarla döşenmiştir. Apsisin alt kısmı syntranon
basamaklarını andıran tek bir basamak şeklinde yapılmıştır. Yerden yüksekliği 23
cm.dir. Genişliği ortada 34 cm.ye ulaşır. Üzeri sert beyaz harçla sıvalıdır. Tuğlaların
üçüncü sırası üzerinde bulunan ve yere harçla tutturulmuş olan mermer bir blok, altar
kaidesi olmalıdır. Geç devir kiliselerinde altar apsisin gerisinde yerleştirilmiştir. Apsisin
arkasında kuzey ve güney yönlerinde uzanan ve çevre duvarının doğu bölümüne ba-
kan duvarlarla 6.60x 3.75 m. ölçülerinde bir mekân oluşmuştur. Kazı sırasında başları
batı-doğu doğrultusunda olan iskeletler bulunduğundan bu yerin manastırın mezarlığı
olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Duvar yüksekliği 80 cm., duvar genişliği 75 cm.dir. Du-
varlarda kapı açıklığı bulunmamaktadır.
Naos: Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı, eksende dışa taşkın yuvarlak
apsis, batıda nartheks ile sınırlanmıştır. 8.33x4.50 m. ölçülerindedir. Mevcut duvar yük-
sekliği 70 cm., duvar genişliği 130 cm.dir. Naos’a giriş güney duvarında yer alan 93 cm.
genişlikteki kapıdan yapılmaktadır. Naosa diğer bir giriş ise naos ile nartheks arasında
bulunan diğer bir kapı ile de olabilir. Bu kapının genişliği ise 120 cm.dir. Kuzey duva-
rında, apsisin her iki yanında yapılan nişlerden sadece soldaki sağlam durumda, için-
deki fresklerle zamanımıza kadar gelmiştir. Güney duvarında sağda olması gereken
niş tamamen yok olmuş, zemin toprağında tuğlaları bulunmuştur. Böylece kilisenin
"pastophoria" (prothesis ve diakonikon) odalarının olmadığı anlaşılmıştır. Kuzey duva-
rında kiliseye bitişik olarak yapılmış bir ayazma yer almaktadır8. Oldukça basit bir plânı
vardır. Üzeri üç blok taşla bindirme tekniğinde örtülmüş, 8 merdivenli bir koridor ile ko-
ridorun sonundaki mahzen-hazne bölümünden meydana gelmiştir. Duvar örgüsü çev-

7 S.Popovic, The Architectural Iconography of the Late Byzantine Monastry, Toronto 1997,7.
8 Z., Karaca, ‹stanbul’da Osmanl› Devri Rum Kiliseleri, İst.2001, s.309 .

207
re duvarı ve kilise ile aynıdır. Sadece burası tamamen sıvalı ve badanalıdır. Duvarlar-
da Aziz Georgios’un ikonlarının konduğu iki adet 50x40x44 cm. ölçülerinde niş vardır.
Naos zemininin büyük bir kısmı topraktır. Bazı yerlerinde apsiste kullanılan tuğlalar, ba-
zı yerlerde de büyük malta taşı bloklarla örtülmüştür. Güney duvarının dibinde başı ba-
tı-doğu doğrultusunda bir başka iskelet kalıntısı vardır. Bu kadar kutsal bir mekâna gö-
müldüğüne göre, manastırın baş rahibine ait olmalıdır. Bizanslılar zamanında kutsal
yerlere gömü yapıldığından, aynı âdetin hâlâ devam ettiği manastırda izlenmektedir.
Duvarlarda bazı yerlerde fresk parçaları az da olsa kalmıştır.
Nartheks: Kilisenin batısında, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen plânlıdır.
Ölçüleri 7.30x4.45 m.dir. Mevcut duvar yüksekliği 120 cm., duvar genişliği 130 cm.dir.
Tabanı, apsis ve naosta olduğu gibi kare tuğlalarla döşenmiştir. Narthekse batıdan ve
nartheksin önünde yer aldığı düşünülen atriumun güneyindeki 2 basamaklı bir kapı
açıklığından girilmektedir. Kazıda çok miktarda çıkan 19. yüzyıla ait boyalı çanak çöm-
lek parçaları, üzeri yazılı çatı kiremit parçaları, çok miktarda çeşitli boylarda çiviler ve
çok fazla parçalanmış freskler önemli buluntular arasındadır. Freskler (Buon Fresco)
gerçek tekniğinde yapılmıştır (Resim: 3). Parçalardan hangi olayların ya da hangi aziz
veya azizlerin tasvir edildikleri anlaşılmamakla birlikte, fresklerdeki boyaların canlılığı,
kilisede mimar ile sanatkârın beraber çalıştıklarını, anıtsal resim sanatının bezeme
öğesi olmaktan çok mimarlığın tamamlayıcı bir unsuru olduğu ve sağladığı ritüel ile bir-
likte incelendiğinde bir anlam kazandığı görülmektedir9.
Kilise hakkında hiçbir bilgi olmamasına karşın gösterdiği mimarî plânın özellikle-
rine göre, Palaelogoslar Devrinde (İ.S. 1261-1453) ortaya çıkan "tek nefli tiplere" gir-
mektedir. Manastır kilisesindeki buluntulara ve diğer örneklere dayanarak, muhteme-
len yarım bir kubbe ile örtülü olan apsis hariç, uzun duvarlarla çevrili iç mekânın beşik
veya kırma çatı ile örtülü olduğu söylenebilir. İstanbul’da bu tek nefli tipe Sinan Paşa
Mescidi (Hagia Iuliana en to Petrio Kilisesi), Manastır Mescidi (Kyra Martha Manastır
Şapeli), İsa Kapısı Mescidi (şapel) girmektedir10. Basit plânın düzeni, ölçülerinin ve
oranlarının mükemmel oluşu ile de güzel ve sade bir bina görünümündedir.
Avlu: Manastırda çevre duvarlarının önünde yer alan tüm yapılar arasındaki bağ-
lantıyı sağlayan ve önemli bölümleri birbirine bağlayan "arkadlı avlu" eski Roma evle-
rinin atriumlarına benzer11. Genel şemada avlunun bir tarafına kilise, diğer tarafına ma-
nastır yemekhanesi yerleştirilir. Bu örnektede avlunun bir tarafına kilise yerleştirilmiş,
diğer tarafta mutfak yer almıştır. Kilise ve mutfağın önlerinde aralıklı olarak bulunan
mermer bloklar üzerindeki 3 cm. çapındaki boşluklara avluyu çeviren ahşap direklerin
altına konan demir pabuçların sivri demirleri girmiştir. Ancak bu ahşap direkler günü-
müze kadar gelememiştir. Arkadlı avlunun altında gündüz odaları, kütüphane, atölye-
ler yer almıştır. Üst katı da keşiş odalarına ayrılmıştır. Keşiş odaları da ahşap olarak
yapıldıklarından hiçbir iz bırakmadan kaybolmuştur. Ancak avlu kazısında bulunan ka-
pı kilitleri, demir menteşeler, kapı tokmakları, pencere ve kapı demir süsleri kaybolan
bu odaların bir zamanlar varolduğunun bir göstergesidir. Avlu ya çimen ya da taşla kap-
lanırdı. Burada büyük taş ve mermer bloklarla döşelidir (Resim: 2). Avluda çeşme yer
alır ve bu çeşme kilisenin önündedir. Çeşmenin yerini bu manastırda kuyu almıştır. Ku-
yu kiliseye yakındır. Çapı 90 cm., dıştan dışa 140 cm. ölçüsündedir (Resim: 8). Manas-
tırlarda komünal yaşamın en önemli yanı kilisedeki ortak tapınmadan sonra, ritüel ya-
nı da olan keşişlerin toplu olarak yemek yemeleridir. Bunun için bir araya geldikleri ye-
mekhane (trapeza), diğer yapılar arasında kiliseden sonraki en önemli yapı olarak gö-
rülmektedir.
Yemekhane (Trapeza): Manastır yemekhanesi, genel şemaya göre kilise ile
mutfak arasında olması gerekirken, muhtemelen 1834 yılındaki tadilat sırasında ikinci
avlunun çevre duvarlarının önüne yapılmıştır. Kilisenin güneyinde, manastır girişinin

9 E., Akyürek, Bizans’ta Sanat ve Ritüel, İst.1996.


10 S., Eyice, Son Devir Bizans Mimarisi, İst.1963 s.26-41.
11 C. E., Arseven, "Kluatra", Sanat Ansiklopedisi, c.2 s.1104-1105.

208
karşısındadır. Bu mekân birçok Bizans manastırındaki trapeza konumunda uygundur.
Ancak duvarları kalmıştır (Resim: 4). Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlıdır. Öl-
çüleri 24.52x12.00 m.dir.
Yapıda adanın doğal taşı olan granit taşı, kireç, deniz kumu, su karışımından
oluşan sert beyaz görünümlü harçla, çok muntazam şekilde dizilmeyen delikli tuğlalar
kullanılmıştır. Örgüde kare ve dikdörtgen şeklinde kesilmiş granit bloklar özellikle köşe-
lerin muntazam işlenmesini kolaylaştırmıştır. Taş ve tuğlanın birlikte kullanımı Bizans-
lılar zamanından beri gelen bir özelliktir. Doğu ve batı kısa kenarlarda yan yana 5x5 m.
ölçülerinde odalar vardır. Oda temelleri 50 cm. genişlikte, 45 cm. derinliktedir. Temelle-
rin ortasında yer alan 120x120x34 cm. ölçülerindeki pabuçlar (sömeller), çatıyı taşımak
üzere konan direkler için olmalıdır. Yapı iki katlı ve içten merdivenlidir. Bazen trapeza-
lar iki katlı olur. Altta mutfak ve kiler yer alır. Yemek üst katta yenirdi. Kazıda çok mik-
tarda çiviler, yazılı kiremit parçaları çıkmıştır. Çatı kırma veya beşik çatı olmalıdır. Ay-
rıca çeşitli çanak-çömlek parçaları, amphora ve testi kulpları, demir pencere ve kapı
menteşeleri, bakır bir sahan kapağı, bir Fransız porselen kâse parçası, yanmış kurşun
levhalar trapeza olduğu fikrini güçlendirmektedir.
Sarn›ç: İkinci avluyu çevreleyen duvarın önünde doğu kenarı duvara bitişik ola-
rak yapılmıştır (Resim: 5). Yemekhanenin yanındadır. Örgüde granit taşlar, delikli tuğ-
lalar ve kiremit kırıkları arasında, deniz kumu, su ve kireç karışımıyla yapılan beyaz
sert harç kullanılmıştır. Yemekhane ile aynı zamanda, yani tadilatta yapılmıştır. Sade-
ce bu iki bina ilâve edilmiş, diğer yapılar tamir edilmiştir. Manastırın su gereksinimini
sağlayan sarnıç 310 cm. uzunlukta 4 duvardan oluşmuştur. Kare şeklindedir. Duvar ge-
nişliği 65 cm., mevcut duvar yüksekliği 130 cm.dir. Yemekhanenin arka duvarına bağlı
demir manşonlu su borusu sarnıca kadar uzanmaktadır. Manastır dışındaki bağın üst
tarafında bulunan kaynaktan borularla getirilen su sarnıca dolmaktaydı. Sarnıcın içi
pembe renkli sarnıç harcıyla sıvalıdır. Önde yerden 17 cm. yükseklikte ağzı tıkaçla ka-
patılmış bir demir boru ile sarnıçtan su alınmaktaydı. Bu boruyu görmek mümkündür.
Ayazma: Birinci avluyu çeviren çevre duvarının güney bölümünün dışında, gü-
neybatı köşeden 7 m. ileride, 194 cm. genişlikte, 312 cm. uzunlukta, 142 cm. yüksek-
likte, dikdörtgen şeklindeki yapı bir ayazma olmalıdır. Önde yüksekliği 95 cm. olan
10x2 cm. ölçülerinde 12 adet taş ve üzerinde 12 adet tuğla ile yapılmış bir kemer var-
dır (Resim: 6). Taş örgüsü ve yapı tekniği kilise ve çevre duvarları ile aynıdır. "Kemer-
li yapı" manastırın ilk inşasında yapılmıştır. Moloz taşlar arasındaki kerpiç sıva, sonra-
ki tamiratta beyaz sert harçla sağlamlaştırılarak sıvanmıştır. Bazı yerlerde sıva kalıntı-
ları varsa da çoğu dökülmüştür. Tabanı, bir şeyin akmasını sağlamak üzere yeşil Mar-
mara taşından, arkadan öne doğru hafif meyilli olarak yapılmıştır.
Kütüphane: 1789 tarihine kadar içinde elyazması kitapların varlığı biliniyorsa da
yandığı için bulunamamıştır. Mimarîsi hakkında bir bilgi yoktur. Arkadlı avlunun olası-
lıkla alt katında yer almıştır?
Keflifl Hücreleri: Burada keşişlere ait hücrelerin, Aynaroz Manastırı’nda görüldü-
ğü gibi ahşaptan yapıldıkları ve arkadlı avlunun ikinci katında oldukları tahmin edilir.
Zaman içinde iz bırakmaksızın kaybolmalarının gerçek nedeni belki de budur.
Genel Mutfak: Çevre duvarının güney bölümünün iç kısmında, güneydoğu köşe-
siyle duvarın önüne yapılmıştır. Büyük fırın genel mutfağın yerini belirlemektedir. Fırın
önde ve yana doğru uzanan duvarlarla yapılmış, bir alt veya kaide kısmı ile üstünde
ateş tuğlaları ile örülmüş kubbeden meydana gelmiştir (Resim: 7). Fırın, kilise ve çev-
re duvarları ile aynı zamanda inşa edilmiştir. Moloz taşlar arasında bulunan kerpiç sı-
va yerine daha sonra sert beyaz renkli harç kullanılarak taşlar sağlamlaştırılmış ve
üzerleri sıvanmıştır. Ön yüzde sıva kalıntıları görülmektedir. Kubbede 6 sıra ateş tuğ-
lası kalmış, diğerleri yıkılmıştır. Tabanı, kilisede kullanılan 33x33x3 cm. ölçülerindeki
kare tuğlalarla döşelidir. Kazıda fırının arkasında in situ olarak 117 cm. uzunlukta, 3.5
cm. çapında, demir manşonlu su borusu bulunmuştur. Fırının önündeki alanın bir bö-
lümü tamirat sırasında granit taşlarla döşenmiştir. Burada muhtemelen manastırın ek-
meği pişirilmekteydi.

209
fiaraphane: Fırının biraz ilerisinde, çevre duvarının güney bölümün de yapılan
kazılar sırasında bulunan çok miktarda fıçı çemberi, şarap ölçeği, öğütme taşı, ampho-
ra ve testi kulpları şaraphanenin burada olduğunu göstermektedir. Manastırda her yıl 1
milyon okka (birmilyonikiyüzseksenüçbin kilo) şarap üretildiği bilinmektedir12. Manastır-
da çevre duvarının güney kısmında genellikle çeşitli gereksinimlerin karşılandığı atöl-
yeler, genel mutfak ve şarap imalâthanesi yer alırdı. Burada da aynı düzenle karşıla-
şılmıştır. Burası arkadlı avludan 22.5 m. uzunluğunda bir ara duvar ile ayrılmıştır (Re-
sim: 8). Kazı toprağı içinde bulunan çatı kiremiti parçaları, çeşitli boylardaki mıhlar ala-
nın üstünün ahşap bir çatı ile örtülü olduğunu göstermektedir. Duvar genişliği 65 cm.
mevcut duvar yüksekliği 80 cm.dir. Duvar yapısı çevre duvarları ve kilise ile aynıdır. İri-
li ufaklı moloz taşlar arasında kerpiç sıva, sonra da sert, beyaz görünümlü harç kulla-
nılmıştır. Örgüde ahşap hatıllar yatay olarak konmuş, mıhlarla çakılarak üstü beyaz
harçla doldurularak sıvanmıştır. Duvarda yanık olarak kalmış ahşap hatıl ve mıhlar
açıkça görülmekte ve duvar örgüsü hakkında gayet açık bilgi vermektedir. Duvarın alt
yüzünde sıva kalıntıları vardır.
Mutfak-F›r›n ve Sarn›ç: Çevre duvarının batı bölümünün iç yüzüne mutfak yapıl-
mıştır. Fırın, sarnıç, ikinci kata çıkan merdivenden üç basamak, mermer ve taş iki di-
bek manastıra girildiğinde hemen görülmektedir (Resim: 9). Manastırın yemeği bu fı-
rında pişiriliyordu. Taştan üç basamak yanında, 170x170 cm. ölçülerindeki fırın, tuğla
ile daire şeklinde örülmüştür. Daha sonra orta kısmına dikdörtgen bir açıklık bırakılmış,
tabanı tuğla ile döşenmiştir. Kazıda küller içinden bir gelberi, bir sacayağı ve bir maşa
çıkarılmıştır. Fırının yan duvarına bitişik durumda 240x170 cm. ölçülerinde dikdörtgen
şeklinde bir sarnıç, önünde biri derin, diğeri daha az derin iki yalak vardır. Hem fırın
hem de sarnıç granitten yapılmış bir seki üzerine oturmaktadır. Tuğla ve taşlar arasın-
da sert, beyaz görünümlü harç kullanılmıştır. Fırında tuğlalar arasında demir kenetler
yer almaktadır. Bu bölüm, manastırın tamiratı sırasında yapılmış olmalıdır. Sarnıç, sar-
nıç sıvası ile sıvanmıştır. Dibinde bakır süzgeçli bir tencere vardır. Sarnıçtan dışarı çı-
kan bakır su borusu, bu tencere ile bağlantılıdır. Muhtemelen suyu süzmek için kulla-
nılmış olmalıdır. Şarap için de kullanılmış olabilir. Sarnıç içindeki su, borudan yalağa
akmaktaydı. Sarnıç ve fırının önü, üzeri Yunanca "Ahmet Ali Paşa" yazılı tuğlalarla süs-
lenmiş, tuğlalar kırmızıya, aralarındaki derzler ise beyaza boyanmıştır. Güzel bir görü-
nüm sağlayan tuğlalardan sadece iki sıra kalmıştır.
Dibek: Hem mermer, hem de taştan iki dibek in situ olarak bulunmuştur.
Hamam: Çevre duvarının kuzey bölümünün iç kısmında, kilisenin karşısındadır.
Kazıda çok miktarda kurşun su borusu parçalar halinde bulunmuştur. Duvarın önünde
75x75 cm. ölçülerinde, içi 30 cm. derinlikte dışa açık olmayan moloz taş, arasında be-
yaz görünümlü sert harçla örülmüş bir yer vardır. Kurna olarak kullanılmıştır (Resim: 1).
Bunun yanında 355 cm. uzunlukta, 22 cm. genişlikte, yerden yüksekliği 25 cm., içi
26x15x3 cm. ölçülerinde, 23 adet tuğla döşeli, kenarı moloz taş ve beyaz harçla örül-
müş bir yalak yer almıştır. Yalağın etrafında 160 cm. genişlikte batı tarafı hafif yuvarlak
dönen, aralı olarak yerleştirilmiş blok taşlar ve yeşil Marmara taşı ile çevrili alanın bir
hamam bölümü olduğunu düşündürmektedir. Yalağın üzerinde duvarda musluklar ol-
malıydı. Kiliseye girmeden önce keşişlerin el yıkama âdeti vardır. Bu bölümün kiliseye
yakınlığı, su boruları, yalağın varlığı, ve arkadan başka bir yalağa bağlı oluşu, hamam
ve tuvalet yapısının burada olduğunun kesin kanıtı gibidir.
Çevre duvar› d›fl›ndaki yalak: 280 cm. uzunlukta ve yerden 30 cm. yükseklikte-
dir. Ağızda genişliği 57 cm. altta ise 63 cm.dir. Yeşil Marmara taşından yapılmıştır. Du-
varın iç yüzündeki yalağa akan su, duvarın dışındaki yalaktan denize akmaktaydı.
Çan veya Gözcü Kulesi: Çevre duvarının kuzey bölümü dışında, manastırı dal-
galardan korumak amacıyla yapılmış deniz kenarında uzanan bir kalkan duvar veya
dalgakıran vardır. Manastır yapıları, daha doğrusu çevre duvarıyla bu duvar arasında,

12 M. Gedeon, "Afusia" Proikonessos, Pera 1895, s.58-76.

210
Avşa’dan manastıra gelen yol uzanıyordu. O zamanlar köyden manastıra yürünerek
geliniyordu. Maalesef günümüzde bu yoldan hiçbir iz kalmamış, kalkan duvar yıkılmış,
dalgalar manastır içine kadar girmiştir. Küçük bir parçası kalan bu duvarın ucunda çan
veya gözcü kulesi yer almıştır. Duvarın mevcut uzunluğu 5.5 m., yüksekliği 1.80 m., ge-
nişliği ise 0.9 m.dir. Duvar ve kule tamirat sırasında yapılmıştır. Moloz taşlar ve granit
bloklar arsında sert beyaz harç kullanılmıştır. Kulenin çapı 130 cm., mevcut duvar yük-
sekliği 180 cm. ve duvar genişliği 90 cm.dir. Kulenin yarısı ayaktadır (Resim: 10).
Manastır kazısı iki yıl içinde toplam 13 ay devam etmiştir. Kazı bittikten sonra
Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü’nün 23.05.2003 gün ve
2014 sayılı kurul kararı ile manastırın etrafı çevrilmiş (Resim: 11, 12) ve çıkan mekân-
lar korumaya alınmıştır (Resim: 6, 7, 9). Ayrıca kıyıya bol miktarda toprak dökülerek
dolgu yapılmış, dolgunun eteklerine taş atılarak dalgaların manastır içine girmesi tama-
men önlenmiştir (Resim: 13):
SONUÇ: İ. S. 1638 yılında inşa edilen manastır, tarih boyunca Bizans topluluğu-
nun her kademesini derinden etkileyen bu kurumun yüzyıllar boyunca devam ettiğini,
manastır sisteminin değişmediğini, yerleşim plânının Bizans manastırlarının genel şe-
masına göre yapıldığını, işlevsel nitelikteki bölümlerinin ve yapılarının aynen kaldığını
göstermektedir. Hemen hemen tarihten silinecek duruma gelen manastır, Kültür Ba-
kanlığı’nın izinleri ve Avşa Belediye Başkanlığı’nın sponsorluğunda yürütülen kazılarla
tüm birimleri ile ortaya çıkarılmış, etrafı çevrilerek korumaya alınmıştır.
Böylece Hagios Georgios (Aya Yorgi) Manastırı’nın Anadolu’daki Bizans manas-
tırları konusunda çok az olan bilgilerimize önemli katkıları olacağı ve Anadolu’nun Or-
taçağ tablosunu biraz daha aydınlatacağı inancındayım.

B‹BL‹YOGRAFYA

Akyürek, E., Bizans’ta Sanat ve Ritüel, İst. 1996.


Arseven, C. E., "Kluatra" Sanat Ansiklopedisi, c. 2, s. 1104-1105.
Clarke W. K., (Çev),The Ascetic Work of Saint Basil, London 1925.
Ertüzün, R. M., Kap›da¤ Yar›madas› ve Çevresindeki Adalar, İst. 1998.
Eyice, S., Son Devir Bizans Mimarîsi, İst. 1963.
Gedeon, M., "Afusia" Proikonnessos, Pera. 1895, s.58-76.
Patrikhane Arflivi, Sicil No: 165, 1 Kodeks, A/8 s. 86-87.
Johnson, M.-A. M. Talbot, "Monastry" The Oxford Dictionary of Byzantium, Newyork, 1991, c.2,
1391-1392.
Karaca, Z., ‹stanbul’da Osmanl› Devri Rum Kiliseleri, İst. 2001.
Popovic, S., The Architectural Iconography of the Late Byzantine Monastery, Toronto
1997.
Talbot, A. M., "Bizans Manastır Sistemine Giriş", Cogito, 17, İst. 1999, s. 161-163.

211
Harita Plân

Resim 1: Kuzey duvarı ve hamam bölümü (Hagios Georgios Manastırı)

212
Resim 2: Hagios Georgios
Manastır Kilisesi
ve arkadlı avlu,
doğu ve batıdaki
giriş kapıları

Resim 3: Hagios Georgios


Manastır Kilise-
si’nden çıkan
freskler

Resim 4: Hagios Georgios


Manastrı, yemek-
hane (trapeza)

213
Resim 5: Hagios Georgios
Manastırı, sarnıç

Resim 6: Hagios Georgios


Manastırı, ayaz-
ma (kemerli yapı)

Resim 7: Hagios Georgios


Manastırı, fırın

214
Resim 8: Hagios Georgios
Manastırı, şarap-
hane ve ara du-
var

Resim 9: Hagios Georgios


Manastırı, mut-
fak

Resim 10: Hagios Georgi-


os Manastırı,
kalkan duvarı-
çan veya gözcü
kulesi

215
Resim 11: Hagios Georgi-
os Manastırı,
sahile kadar
inen çevirme
(kuzeydoğu)

Resim 12: Hagios Georgi-


os Manastırı,
sahile kadar
inen çevirme
(kuzeybatı)

Resim 13: Hagios Georgi-


os Manastırı,
sahile atılan
taşlar

216
KONYA-MERAM-GÖKYURT KÖYÜ, KİLİSTRA
ANTİK KENTİ KURTARMA VE ONARIM ÇALIŞMALARI
(2002-2003)

Nurettin ÖZKAN*

I. G‹R‹fi
Konya İli, Meram İlçesi, Gökyurt Köyü yerleşimi içindeki Kilistra antik kentinde
1998 yılında başlatılan kurtarma-temizlik ve onarım çalışmalarına 2002-2003 yılların-
da da devam edildi.
Geçtiğimiz yıllarda tespiti, temizliği ve kısmen de onarımı yapılan yapılarda sür-
dürülen çalışmalar Konya İl Özel İdare Müdürlüğü’nün bütçesi ve Kültür Varlıkları ve
Müzeler Genel Müdürlüğü’nün, ruhsatı ile gerçekleşti.
2002 sezonunda 26 Ağustos-4 Kasım 2002 tarihleri arasında 62 gün, 11 işçiyle
ve 25 milyar ödenekle; 2003 sezonunda ise 15 Eylül-16 Kasım tarihleri arasında 62
gün, 8 işçiyle ve 25 milyar ödenekle çalışıldı. Çalışılan mekânlara Konya Kültür ve Ta-
biat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun karar ve onayları doğrultusunda kapı, pencere, mer-
diven, korkuluk, ızgara monte edilerek, yalıtım amaçlı küçük onarımlar gerçekleştirildi.
Yerel anlamda tam bir uyum içerisinde yapılan çalışmalara emek, destek ve katkısı bu-
lanan Konya Valiliği, Meram Kaymakamlığı, İl Özel İdare Müdürlüğü, Kültür-Turizm, Mü-
ze, Rölöve-Anıtlar, Koruma Kurulu, Köy Hizmetleri Bölge, İl müdürlükleri yönetici ve uz-
manları ile Arkeolog Gülseren Karakap, Mimar Türkyılmaz Alan’a teşekkür ediyoruz.

II.YAPILAN ÇALIfiMALAR
A-2002 TEM‹ZL‹K ÇALIfiMALARI
1. HAÇ PLÂNLI fiAPEL TERASI (Resim: 1)
Konacak mevkiinde köylülerce “Sandıkkaya” denilen haç plânlı şapelin güneyin-
de geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkarılan yerleşim dokusunun bulunduğu terastaki çalış-
malar, 15x15 m.lik alan temizliği şeklinde devam etmiştir.
Köylülerce harman yeri düzenlemek amacıyla kurulup yıkılarak doldurulup tesvi-
ye edilen terasın batı kısmında yer alan temizlik alanında oda ve salon benzeri mekân-
lar, bazen kaya oyularak, yontularak, bazen kaya duvar üzerine iri blok taşlarla duvar
örülüp tamamlanarak bazen de duvarlara ahşap kiriş başlıklarına kiniş (yastık) açılarak
yapılar tamamlanmış, üstleri örtülmüştür. Çalışmalar sonucunda bu mimarî örneklerin
plân-şema verir hale gelmesi sağlanmıştır.
Ortaya çıkan plân-şemaya rağmen bu mimarî ünitenin ev mi, sosyal amaçlı top-
lanma yeri mi olduğu konusunda henüz yorum yapamıyoruz. Terasta sürdürülen kazı-

* Nurettin ÖZKAN , Müze Araştırmacısı, Müze Müdürlüğü, Konya/TÜRKİYE

217
temizlik tamamlandığında kiliseye bağlı bir mahalle veya kiliseyi tamamlayan bir yapı
grubu mu olduğu hakkında daha somut görüşler üretilebilir hale gelinecektir.
a) Su Kanal›: Bu alanın batı kenarını, arazinin meyline uyarak güneyden-kuze-
ye inen bir su kanalı sınırlandırmaktadır. Yer yer kollara ayrıldığı izlenimi veren kanalın
başlangıcı ve bitişi, dağıtım şebekesi ve ne amaçla kullanıldığı, terasta tamamlanacak
çalışmalardan sonra yorumlanabilecektir.
b) Mekânlar: Şapel ile okul arasında kalan bu terasta açılıp temizlenen alanda
mekânların plân-şeması tamamen ortaya çıkmış değildir. Plânın kuzeydoğu köşesinde
5x4 m. ölçülerinde bir mekân, bu mekânın doğusunda 5x5,5 m. ölçülerinde bir mekân
ile, güneyinde 5,8x9 m. ölçülerinde bir mekân daha görülmektedir. Birbirine bitişik olan
bu mekânların ev mi yoksa toplanma amaçlı bir yapı mı olduğu toprak altındaki çevre
ve uzantılarının temizlenmesi ile bariz hale gelecektir.

2) KAPCI ‹NLER‹ (Çizim: 1, 2; Resim: 2)


a-Bat› ‹ni, Ön K›sm›n Temizli¤i: Geçtiğimiz yıllarda temizlenen inlerin önü ile bu
açıklıkta bulunan testi fırını tam anlamıyla ele alınmamıştı. Batı odasının önündeki te-
mizlik çalışmaları sonucunda 3.60x11.50 m. ölçülerinde ve yer yer 1.50 m.-1.75 m. de-
rinliğinde, dikdörtgen plânlı bir havuzun güneydoğu köşesine yapıldığı görülmüştür. Or-
tadaki ve onun doğusundaki odanın önü ise kapı kotu seviyesinde olup zeminde
2.5x1.8x0.3 m. ölçülerinde tekne şeklinde küçük bir havuz yer almaktadır.
Batı odasının önündeki 3.60x11.50x1.50 m ölçülerindeki dikdörtgen havuzun ze-
mininden 1.75 m. yükseklikteki kapıya demir-profil merdiven ve sahın monte edilmiştir.
Orijinalinde bu çıkışın ahşap olması gerekir.
b- Kapc› ‹ni, Do¤u Odas›: Bu hacmin giriş kapısı tam cephede olmayıp kapının
yüzü kuzeybatıya bakmaktadır. Kapı girişinden güneye doğru tavanda genişçe doğal
yarık olduğundan buranın üzerinin ahşap örtü sistemiyle örtüldüğü, ağaçların oturduğu
kaya yüzündeki oyuklarından belli olmaktadır.
Ana mekân 8.50x5.30 m. ölçülerinde dikdörtgen plânlıdır. Tavan yüksekliği 2.50
m.dir. Mekânda kuzeydoğu köşede işlik olarak kullanılan bir seki, yanında oluklu bir kü-
çük havuz, sekinin güneydoğu köşesinde bir indirme havuzu, doğu duvarında bulunan
bölmede bir işlik olup bitişiğindeki oluklu havuz ile bağlantılıdır. Bu bölmenin iç duva-
rında zeminden 1.70 m. yüksekliğinde bir geçit bulunmaktadır. Bu geçitle, asıl giriş ka-
pısı kuzeydoğuya bakan bir mekâna daha geçilir.
Gerek bu mekân ve gerekse kapcı inlerinin batı odasının bitişiğindeki (batısın-
daki) diğer inler burasının komple bir iş merkezi olduğu görüşünü pekiştirmektedir. Me-
kânların birbirine bağlantılı olmaları, bazı mekânların tek kapılı, bağlantısız ve bağım-
sız kapılara sahip olması, içinde veya çevresinde havuz, çukur, seki, set veya benzer
düzenlemelere sahip olması bu görüşte yoğunlaşmamızı sağlamaktadır. Önümüzdeki
yıllarda tamamlanacak çalışmalarla burayla ilgili daha somut görüşler üretilebileceği
görüşündeyiz.

B-2003 SEZONU TEM‹ZL‹K ÇALIfiMALARI


2002 sezonunda yapılan çalışmalarımızı içeren kapanış raporumuzda verdiği-
miz bilgilerden hareketle, Kilistra’da yaptığımız korumaya yönelik çalışmalarımız Kon-
ya Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun Kilistra’da yaptığı toplantı ile yerinde incelen-
di. Burada alınan kararda, “Kilistra da yapılan temizlik, kurtarma kazısı ve korumaya
yönelik çalışmaların ilkelere uygun olduğuna” karar verildi1.
1999 yılında iyileştirilmesine başlanan tarihî Kral Yolu (Via Sebatsa), Kilistra kent
girişindeki arterin tamamlanması için gerekli olan döşeme taşı All Sumas Dağı ve Ke-

1 Karar sureti ekte olup benzeri çalışmalar için örnek niteliğindedir (N. Ö.).

218
ten Gölü çevresinde özel taşıyıcılar tarafından toplatılarak çektirildi. 12 m. eninde, 250
m. uzunluğundaki antik yol girişini iyileştirme çalışmaları önümüzdeki yıl yapılacaktır.
Kazıya başlama raporunu daha önce gönderdiğimiz 2003 sezonu içinde yapılan
çalışmaları ve çalışma yapılan yerleri şöyle sıralayabiliriz:

II. BAYRAMHACI MANASTIR KOMPLEKS‹NE BA⁄LI YAPI GRUBU (Çizim: 3, 4)


Köy Konağı’nın 500 m. kuzeyinde doğu-batı ekseninde uzanan tüf kayalı mevki-
ye, Bayramhacı mevkii denmektedir. Burada 2001 sezonunda yaptığımız temizlik ve
kurtarma çalışmalarında Doğu Şapeli, Batı Şapeli, mutfak, kiler v.b. yapıları tanıtmıştık2.
2003 sezonu çalıştığımız yapı grubu ise bu manastır kompleksine bağlı ve mev-
kinin batısında yer alan mekânları kapsamaktadır. Altlı-üstlü 10 dolayında mekânın bu-
lunduğu grup yapıda 1 şapel, bu şapele bağlı keşiş odası, mezar odası (kripta), vaftiz
odası, kaya mezarı, sığınma ve saklanma odası ve diğer odalardan oluşmaktadır.
Şapel ile 2 No.lu odacık adını verdiğimiz mekân arasında uzunluğu 63 m.yi bu-
lan cephede yer alan mekânların tamamı ana tüf kayaya oyulmak ve yontulmak sure-
tiyle yapılmıştır.
Bu yapı grubunun Bayramhacı Manastırı kompleksine bağlı değişik görev ve
fonksiyonlar üstlenen hacimler olduğunu düşünüyoruz.
İleriki yıllardaki çalışmalarımızda köylülerce ot-saman doldurulan bir mekânın
(Hüseyin Ağa İni) temizliği, ölçülendirilmesi, tanımı, verilmeye çalışılacaktır. Gene 2
No.lu odacıktan batıya doğru hemen bitişiğindeki kaya kütlesinde bulunan ve yoğun
tahrip görmüş bu mevkideki en geniş hacime ve alana sahip olan yapı da önümüzde-
ki sezonda ele alınacaktır.
Temizlenen hacimlerin köylülerce yoğun tahribata uğratılması nedeniyle gerçek iş-
levini vermekte, özelliklerini tespitte, tarihlendirme ve tanımlamada zorluk çekilmektedir.

1- VAFT‹Z ODASI
Şapelin bulunduğu kaya kütlesinin zemin katında yer almaktadır. Yerden yüksek-
liği 1.60 m. olan ve batıya bakan bir kapıdan girilmektedir. Tavan yüksekliği 1.85 m.
olan karemsi plânlı, sade bir odadır.
Gerek şapelin altında yer alması ve gerekse güneydoğu köşesinde yer alan 0.28
m. yüksekliğindeki kaya, sekinin ortasında, 0.30 m. çapında bir çukurun bulunması bu-
rasının bir vaftiz odası olabileceği düşüncesini güçlendirmektedir.
Yekpare tüf kayaya oyulan mekânın tek açıklığı olan kapı açıklığına temizlendik-
ten sonra projeye uygun olan topuzlu-parmaklı demir kapı yaptırılarak monte edilmiş
ve koruma altına alınmıştır.

2- fiAPEL
Yerden yüksekliği 4.50 m. olan, batıya bakan bir kapısı vardır. Kapı bir niş içine
oyulmuştur. 3.90x3.05 m. ölçülerinde bazilikal plânlıdır. Apsisi tam yarım daire değildir,
düze yakın yuvarlağımsı bir şekli vardır. Doğu-batı yönünde uzanan şapelin apsisi do-
ğudadır.
Kapı girişinden apsis başlangıcına kadar olan 2.60 m.lik ana mekânın tavanı kır-
ma çatı şeklinde olup yerden yüksekliği de 2.60 m.dir. Apsisin üzeri ise bombeli tavan-
lıdır ve tabandan yüksekliği 2.40 m.dir. Üzeri kemerli ikiz apsis penceresi vardır.
Ana mekânla apsisin ahşap bir bölme ile ayrıldığını kanıtlayan ve güney-kuzey
duvarlarında yer alan ahşap bölmenin (templon) tutturulduğu oyuntular görülmektedir.
Apsisin kuzeydoğu kısmında tahrip sonucu oluşan büyük bir delik görülür.

2 Bkz. 13. Müze Çal›flmalar› ve Kurtarma Kaz›lar› Sempozyumu, Ankara, 2003, s.223-236.

219
Şapelin iç kısmı kireç harçlı sıva üzerine kırmızı, siyah, mor, beyaz, kahverengi
renklerle bezeli freskolarla kaplı iken, yer yer izleri kalmış, kompozisyon ve figürler ta-
mamen yok olmuştur.
İki yan duvarında (kuzey ve güney) 0.30 m. eninde, 0.28 m. yüksekliğinde iki se-
ki uzanır. Sekiler apsis kenarlarında 0.60 m.ye ulaşır.
Genel temizliği bitirilen şapelin kapısı demir parmaklı ve topuzlu demir kapı ile
koruma altına alınmıştır. Önüne de geçici olarak çıkışı kolaylaştırmak amacıyla demir-
den yapılmış döner merdiven monte edilmiştir.

3- fiAPEL KARfiISI KEfi‹fi KONUTU


Yerden yüksekliği 4.0 m. olan doğu-batı yönünde uzanan birbirine bağlı ve içiçe
geçilen iki mekândan oluşur. Öndeki mekânın önü açık bir giriş olup ikinci odaya kapıy-
la girilir. Dikdörtgen plânlı iki mekândan oluşan konuta, önündeki kayaya oyulmuş se-
kemek şeklindeki merdivenlerle çıkılır.
Ön giriş 2.20 m. yüksekliğinde, üzeri hafif kırma çatılıdır. Ön giriş duvarıyla ikin-
ci mekân kapısının kuzey sövesinde nişler vardır. Güney duvarının önünde kapı profili
sağlam kalmış 0.62x0.80x1.00 m. ölçülerinde bir su deposu (su sarnıcı) bulunmaktadır.
Kapı ile geçilen ikinci mekân bir oda olup yerden yüksekliği 2.10 m. olan düz ta-
vanlıdır. Girişin yanında duvarda bir iniş vardır. Odanın güneybatı köşesinde bir oyuk
bulunmaktadır. Bu oyuğun ocak olma ihtimali vardır.
Haç plânlı şapelde de keşiş odasının şapel karşısında ayrı bir kayaya oyulduğu-
nu görmüştük. Orada iki katlı olmasına karşılık burada içiçe iki mekân olarak düzenlen-
diğini görüyoruz.
Temizlik sonrası iç mekâna bir demir topuzlu kapı takılmış, sarnıç ızgara ile ka-
patılmış ve ön bölüme de demir parmaklıklı korkuluk monte edilmiştir.

4- MEZAR ODASI (fiAPEL KR‹PTASI)


Keşiş konutunun altında, aynı tüf kayaya, cephesi güneye yönelik olarak yapıl-
mıştır. “L” plânlı bir mezar odasıdır. Batı ucunda güneye bakan 1.90 m. yüksekliğinde
üçgen alınlıklı bir niş içerisindeki kapıdan ilk bölüme girilir. Tabanda bulunan çukurun
ölçüleri 0.90x0.50x0.45 m.dir.
Giriş kapısının doğusunda, kapı sövesiyle bu bölümün doğu kısmındaki yekpa-
re sütunun arası 3.80x2.00 m. ölçülerinde olup bu açıklık bir ahşap sistemle kapatılmış
olmalıdır. Sütun kırılmıştır, tabanda dikit, tavanda sarkıt şeklinde parçalarının kaldığı
görülür. Sütunun kuzeyinde iki bölmeyi ayıran çıkıntı vardır. İkinci bölmenin güneyi ka-
ya oyuğu duvar olup tahrip edilmiştir. Bu ikinci bölmenin kuzey duvarında kubbe şek-
linde oyulmuş 1.69 m. derinliğinde yan mekân dikkati çeker.
Kapısının üst lentosunun üçgen alınlıklı olması, ön cephe düzeninin dua ve zi-
yaret amaçlı olarak yarı duvar, yarı parmaklık benzeri bir sistemle geçilmesi, ana kaya-
da yontulan sütun şeklinde bir bölgü ve destekle süslenmesi bu yapıyı adeta bir anıt
mezar silüetine büründürmektedir.
Daha önce tanıttığımız Berberhane Şapeli’nin kriptasının da bitişiğindeki kaya
kütlesininin oda mezar şeklinde açıldığını düşünürsek, bu kaya mezarının da buradaki
şapelin kriptası olabileceği görüşünü sağlamlaştırmaktadır.
Temizliği tamamlanan mezar odasında yekpare sütunla kapıya bağlanan duvar
önümüzdeki yıl yapılacak olup açıklığa demirden parmaklık monte edilmiştir.

5- G‹ZLENME MEKÂNLARI (SI⁄INAK)


Şapelin kriptası olabileceğini düşündüğümüz kaya mezarının bulunduğu ana ka-
yanın kenarında açılan sekemeklerle çıkılan üçüncü kat mekânıdır.

220
İki oda bir sofa plânlı olup giriş kapısı sürgülü döner taş şeklindedir. Sürgülü ka-
pı sistemi orijinal durumunu korumuş, ancak döner taşı bulunamamıştır.
Mekânlarda yapılan temizlik sonucunda girişteki dikdörtgen sofa bölümünde
sağlı sollu iki çukur bulunmuştur. Bu çukurların birisinin sarnıç, diğerinin ise erzak çu-
kuru olarak kullanıldığı muhakkaktır. Soldaki 0.56x0.83x0.90 m. sağdaki ise
0.88x1.20x1.30 m. ölçülerindedir.
Girişin sağında ve solunda bulunan odalar ana kayadan kesilen duvarlar ve bu
duvarlarda bulunan giriş kapıları ile şekillenmiştir.
Sağdaki (doğu) oda tam kareye yakın olup güneydoğu köşesinde dış cepheden
görünmeyecek tarzda ama, içeriden dışarıya hâkim görüş açısına sahip bir penceresi
vardır.
Soldaki (batı) oda ise kare plân denemesine rağmen kuzey duvarı yarı dairesel
şekil almıştır. Kuzeybatı köşesinde bir aydınlatma penceresi bulunur.
En üst katta olması, dışarıdan ilk bakışta zor görülmesi, giriş kapısının da döner
taşı ile kamufle bir sisteme tabi olması, çıkışının belli-belirsiz sekemekle sağlanması
bu mekânların gizli ve güvenli bir mekân olarak tasarlandığını ve bu amaçla kullanıldı-
ğı görüşünü pekiştirmektedir.

6- KAYA MEZARI
Cephesi güneye bakan kayaya oyulmuş üçgen plânlıdır. 4.60 m. uzunluğunda,
3.00 m. yüksekliğinde, 2.00 m. derinliğindedir. Doğu kenara bitişik dikdörtgen mezar
çukuru görülür. Batı üçgen ucunda bir seki vardır. Duvarda biri küçük, diğeri büyük iki
iniş yer alır.
Mezar çukurunun ve sekinin büyük ölçüde tahribata uğradığı görülür. Bu kaya
mezarının şapelin kriptası dediğimiz mezar odasının dibinde olması, dinsel açıdan ikin-
cil derecede kişilerin gömüldüğü bir mezar olabileceğini düşündürmektedir.

7- TERS “L” ÇUKURLU ODA


Güneye bakan kaya yüzeyine doğudan-batıya doğru tırmanılan sekemekle yer-
den yüksekliği 6.0 m. olan oda kapısına ulaşılır.
Güneye bakan 1.70 m. yüksekliğinde bir kapısı vardır. Oda kuzey-güney yönün-
de uzanan, dipte ani daralan dikdörtgene yakın plânlıdır. Dip kısmında duvarlarda biri
büyük, ikisi küçük niş görülür. Zeminde derinliği 0.45 m. olan ters “L” şeklinde bir çukur
görülür. Çukur 0.83x0.78 m. ölçülerindedir. Düz tavanlı olup yükseklik 2.00 m.dir.
Bu odanın kaya kütlesinin zemininde, bu oda ile birlikte düşünebileceğimiz bir
mekân daha vardır. Kaya oyma bu mekânın üstü büyük parçalar halinde göçtüğü veya
göçürüldüğü için ölçü alması, tanımlaması ve işlevinin incelenmesi mümkün olmamış-
tır. İleriki yıllarda teknik imkânlar ölçüsünde temizlenmesi gerçekleştirilebilecektir.
Ters “L” çukurlu odanın da ikâmet amaçlı kullanıldığı, çukurun erzak çukuru ola-
rak değerlendirildiği düşünülebilir.
Mekân temizlenmiş, demir kapı takılmak suretiyle koruması sağlanmıştır.

8- 1 NO.LU ODACIK
Ters “L” çukurlu odanın batı bitişiğindeki kayaya açılmıştır. Bu odacığın da kapı-
sının güneye cepheli olması, giriş-çıkışı ters “L” çukurlu odanın önünden verilmesi, bi-
ze burasının da ikâmet yeri olarak kullanıldığı fikrini vermektedir.
Dikdörtgen plânlı olup köşeleri dik değildir. Zeminde ve duvarda herhangi bir niş
veya çukurun olmayışı bu odanın yatak odası gibi kullanıldığını düşündürmektedir.
Mekân temizlenmiş, demir parmaklıklı ve topuzlu kapı takılarak koruma altına alınmıştır.

221
9- HÜSEY‹N A⁄A ‹N‹
İçerisi köylülerce kışlık hayvan yemi ile doldurulduğundan, işlevi ve plân özellik-
leri anlaşılamamıştır.
Önümüzdeki sezon temizlenerek hakkında ayrıntılı bilgi verilecektir.
Ancak burasının da manastır kompleksine bağlı ikâmet konutu veya bu konutla-
ra bağlı günlük yaşam gereği bir fonksiyon yüklendiği kabul edilebilir.

10- 2 NO.LU ODACIK


Zemine yakın küçük bir kaya kütlesine oyulmuş kareye yakın plânlı olup köşele-
ri yuvarlağımsıdır. Doğuya bakan kapısı 1.80 m. yüksekliğindedir. Duvarlarında irili
ufaklı nişler görülür. Kapısının alt kısımlarında doğal nedenlerle oluşmuş iki taraflı ya-
rık vardır. Bu mekânın da günlük işler için düzenlenmiş bir ikâmet yeri olarak düşünül-
mesi gerekir.
Temizlenerek, demir parmaklık-topuzlu kapısı monte edilen mekânın kapı kena-
rındaki yarık önümüzdeki sezon kapatılarak yalıtım sağlanacaktır.

III-KAPCI ‹NLER‹, BATI GRUBU YAPILARI (Çizim: 5; Resim: 3)


Gökyurt Köyü’nün yer aldığı tepenin kuzeye bakan yamacında (Sığırönü mevkii
ve Kapcı İni çevresi), doğu-batı yönünde yanyana uzanan kaya oyuğu mekânlar bulun-
maktadır. Pek çoğu kısmen veya tamamen moloz akıntı altında kalmış veya tahrip edil-
miştir. Üstü toprakla tesviye edilerek kapatılmış bu yapılar grubunun adeta bir teras çiz-
gisinde dizilmiş olması, tepeye panoramik bakıldığında, 6-7 kat kademeli bir yamaç
yerleşiminin izlerini vermektedir.
Bugünkü asfalt köy giriş yolunun altındaki tepenin “C” kotundaki ilk kademeden
başlarsak, çalıştığımız Kapcı İnleri grup yapısı 3.-4. kademeyi oluşturmaktadır.
Bu dokuyu açığa çıkarmak için temizlik çalışmalarına önceki yıllarda başlanan
Kapcı İnleri’nin batı bitişiğindeki bu yapılar, 15x20 m. ölçüsünde bir alandadır.
Kapcı İnleri’nin batı odası dediğimiz önü havuzlu bölümün hizasında başlayan
grup yapıların, önünde uzanan hacimlerin duvarlarının ve üstü yıkılan ve göçürülen üst
örtüsünün ve duvarları oluşturan kayaların parçalanarak civardaki köy evlerinin inşa-
atında kesme taş olarak kullanıldığını sanıyoruz.
Tamamen toprak altından temizleyerek çıkardığımız ve artık plân-şemadan baş-
ka edinimi olmayan ön mekânlar, ayakta kalan iki oda ile birleşik ve içiçe bir plân ver-
mektedir.
Batı grubu yapılarını iki kısımda incelemek gerekir:
(a) Birinci K›s›m: Tahribat Görmüfl Hacimler
1- İçten içe kuzey-güney 7.80 m., doğu-batı 5.70 m. boyutlarındaki ilk hacmin
duvar kalıntıları 0.30 m. ile 0.90 m. enindedir. Duvar yükseklikleri yer yer 0.30 m. ile
1.00 m. arasındadır. Üst kısmı tamamen tahrip edilmiştir. Güney duvarının ise sadece
izleri kalmıştır. Kuzey kısmı Kapcı İni’nin batı odasının dış duvarı olan kayaya dayan-
makta olduğundan yüksek seviyede kalabilmiştir. Mekânın doğudan ve kuzeybatıdan
iki kapısı vardır. Mekânın güneydoğu köşesinde üzeri yarım tonozlu büyük bir niş var-
dır. Niş 0.30 m. eninde, 2.70 m. yüksekliğindedir. Mekânın güneybatı köşesinde, gü-
ney-kuzey yönünde uzanan 0.40 m. yüksekliğinde bir seki yer alır. Sekinin güney ke-
narı yarım tonoz şeklinde yapılmıştır. Üzeri kırıktır. Seki 3.70x1.50 m. ölçüsündedir. Bu
mekânın kuzeydoğu köşesinde 0.80x0.40x0.50 m. ölçüsünde dikdörtgen bir çukur dik-
kati çeker. Köşelerinde dört küçük oyuntu bulunan çukur bir işlik olmalıdır. Zeminde yer
yer büyüklü-küçüklü kare veya dikdörtgen plânlı çukurlar bulunmaktadır.
2- Bu mekânın bitişiğinde birbirine ve ardındaki sağlam kalmış mekânlara bağ-
lantılı bir mekân daha görülür. Burası da 0.30- 0.60 m. en veren, yer yer 0.40 m. yüksek-

222
likteki duvarlarla plân-şema vermektedir. Kapı kütlesinin cephesinde 3.30 m. içeride, ön
duvarı zeminde 0.80 m. yüksekliktedir. Yapıya kuzeydoğu köşesinde bulunan 1.25 m.
genişliğindeki bir kapıdan girilir. Dikdörtgen plân veren bu mekân da güneydeki sağlam
kalmış mekânla birlikte tasarlanmıştır. Kuzeydoğu eteğinde bulunan Geç Osmanlı Dev-
rine ait tahliye amaçlı toprak künk, ön düzenlemede geç devirde uygulanan çalışmadır.

(b) ‹kinci K›s›m: Sa¤lam Kalmifl Hacimler


1- Güneybatı köşede, dikdörtgen plâna sahip mekânın batı duvarı kapıdan baş-
layarak keskin bir şekilde genişler, daha sonra kuzey-güney doğrultusunda düzlenir.
İçerisinde batı duvarında bir, doğu duvarında iki ve girişin karşısında tonoz şeklinde dü-
zenlenmiş iki seki üzerinde ve önünde iki çukurun bulunması, bu mekânın bir işlik oldu-
ğunu kanıtlar. Doğu duvarında giriş kapısına yakın bir geçitle de dibindeki mekâna ge-
çit verir. Üst örtüsü sağlam olan bu mekân bir demir kapı ile koruma altına alınmıştır.
2- Kapı sistemi sağlam olan diğer mekânda da giriş karşısında bir seki bulunma-
sı, bu mekânın da işlik olarak kullanıldığını kanıtlar. Giriş kapısının solunda ışıklık ben-
zeri duvarlı açıklığın tahrip edildiği görülmüştür. Yıkılan bu duvarın taşları alınarak bu-
raya 0.40 m. kalınlığında, 0.60 m. yüksekliğinde taş duvar örülerek üstüne demir par-
maklık monte edilip yalıtımı ve koruma güvenliği sağlanmıştır.
Her iki mekâna da demir topuzlu ve parmaklıklı kapı takılmıştır.
Ön mekânların temizliğine önümüzdeki sezon da devam edilecek olup mekân-
larda plân bağlantısı netleştirilecektir.

B-ONARIM ÇALIfiMALARI (2002) (Resim: 4)


1) KAPCI ‹N‹, DO⁄U ODASI, ÖRTME VE CEPHE DÜZEN‹
Kapcı İni girişinden, derinlemesine güney duvarına kadar uzanan 8.60x4.40 m.
ölçülerindeki doğal yarık, dönem karakterine uygun bir çalışmayla örtülmüştür.
Doğal yarığın sağ, sol ve karşı duvarlarındaki kinişlere (ağaç yatakları), temin
edilen ardıç kirişler, doğu-batı duvarları yüzündeki oyuklara enine üç aralık; bunların
üstüne ise dörderli iki bölümü dikine, 8 kiriş atılarak geçiş katı elde edilmiştir. Kabuklu
çam kapak tahtaları ile de kaplanan katın üstüne kırma çatı sistemi oturtulmuştur. Ça-
tıda, köy içerisinde ve ayak altında olması nedeniyle, profil demir konstrüksiyon tercih
edilmiştir.
Bununla birlikte içten dışa metal aksamın kapatılması (kamuflesi) için de gere-
ken önlem alınmış; çatının galvaniz kaplaması etrafına beton bağlama çekildikten son-
ra, çatı üzerine çatma-bölgü şeklinde çıta ve tahtalar çakılmış; üstüne samanlı çamur
sıva atılmıştır. Ön cephede aynı ahşap kaplamayla şekillendirdiğimiz örtünün sağ giriş
altına rastlayan kopuk kayayı da özel harçla, kesme taşla tamamladık. Üzerini de özel
harçla serpme sıva ile kapladık.

2) TEST‹ FIRINI, TAfi DUVAR VE KEMER YEN‹LEME


Kapcı İnleri’nde batı odası ve orta oda arasında Geç Devir Osmanlı Döneminin
karakteristik özelliklerine sahip bir testi fırını vardır. Pişirme bölümü yıkılmış ve ateşlik
bölümü sağlam olan fırının geçtiğimiz yıllarda temizliği yapılmış; düşen taşları geçici bir
müdahale ile yerlerine bağlanmıştı. Yaptığımız tespitlerde fırının hem dıştan hem de iç-
ten çürümeye devam ettiği görülmüştür. Üzerindeki toprak fazlalığından kurtarmak
amacıyla açmaya başladığımızda kemerlerin tüf kayadan yapıldığı ve yüksek ısıda mü-
kerrer yanmalar nedeniyle kirece dönüştüğü; iç duvarlardaki sert moloz taşların da nem
ve sıva dökülmeleri sonucu tahribata uğradığı tespit edilmiştir. Böylece fırın içten ve dış-
tan yükten kurtarılarak, önce taşıyıcı kemerleri sonra da diğer bölümleri yenilenmiştir.
Zeminden yüksekliği 3.10 m. olan fırının dıştan dışa ölçüleri 2.70x1.90 m.dir.
Oval plânlıdır. İç kısmı 1.50 m. çapında ve dairesel kesitlidir. İçi 1.50 m. yüksekliğinde-
dir. Kemerli ateşlik açıklığı da 0.80-1.00 m.dir. Üstü, enine 3 kemer üzerine oturmakta

223
olup kemer bölgü ve çatkı taşlarıyla pişirme delikleri 27 adettir. Alev ve duman için açı-
lan bu deliklerin çapı 8 cm.dir.
Fırın güneyde duvara yaslanmıştır. Diğer yönlerde dışta yöresel tüf kayalardan
elde edilen düzgün kesme taştan, içte kaba, şekilsiz, yumru taşlardan örülmüştür. Bu
sert taşlarla örülen iç kısım çamur sıva ile sıvanmıştır. Kemerlerde ise işleme kolaylığı
nedeniyle tüf kaya kesme taşlar tercih edilmiştir.
Dış duvarları eridiğinden, temel ve iç duvar taşları döküldüğünden, fırının tama-
mı elden geçirilmiştir. Düşen sert taşlar yerine konmuş, üstleri sıvanmış, çürüyen tüf
kaya kesme taşlar ise yeniden aynı ölçülerde kesilerek değiştirilmiştir. Ateşliğin üzerin-
deki pişirme odasının zemini ise özel harcımızla sıvanarak şaplanmıştır.
Kemerli ateşlik kapısı açıklığına da demir parmaklıklı bir kapı takılmış; fırının üs-
tüne ise saç kapak yaptırılıp kilit altına alınmıştır.

3) KONACAK MEVK‹‹ MERD‹VEN ÇALIfiMALARI


Haç plânlı şapel ile toplantı kompleksi arasındaki orijinal gezi yolu taş merdiven
ve çakma taş ile tamamlanmıştır. Geçtiğimiz sezonda yapılan kademe taş döşeme yo-
lun haç plânlı şapele tırmanılan yamacında önceden var olan basamaklı rampanın
merdivenlerinin kısmen yenilenmesi gerçekleştirilmiştir.
Arazinin meyline uygun olarak 8-12 cm. çapındaki yumru taşlardan blokaj döşe-
mek suretiyle tamamlanan yolun basamaklı yerlerinde 20x40x50 cm. veya 30x40x50
cm. ebadında kesilen tüf kaya taşlardan basamaklar yapılmıştır.
Gerektiği yerlere blokaj şeklinde sahınlıklar konulan yolun kenar bordürleri iri
taşlarla dekore edilirken, uygun yerlerde iri taşlardan istif ve dolgu yapılarak tırmanma
boyunca estetik kazandırılmış, sağlı-sollu yolun çevresi toprak tesviyesi yapılarak pey-
zaja hazır hale sokulmuştur. Kademe taş döşeme yolun üzerine ince elenmiş kum dö-
külerek sağlamlaştırma yoluna gidilmiştir.
Ayrıca terastan şapele inen ve köylülerin yaptığı geçici merdiven de iptal edile-
rek temizlenmiştir.
Haç plânlı şapel ile Kadirağa İni de denilen toplantı kompleksinin bulunduğu
merkez arasındaki bağlantıyı sağlayan bu orijinal ulaşım şeridinde çevre düzenleme
çalışmaları önümüzdeki sezon da devam edecektir.

C-ONARIM ÇALIfiMALARI (2003) (Resim: 5-7)


Gerek Kapcı İnleri batı grubu yapılarında ve gerekse Bayramhacı Manastırı’na
bağlı yapı grubunda koruma amaçlı olarak kapı, pencere, ızgara, korkuluk, Konya Kül-
tür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararı uyarınca, projesine uygun şekilde
demirden yaptırılarak yerlerine monte edilmiştir.
Kapcı İnleri batı grubundaki doğu hacmin ışıklığı durumundaki pencerenin oriji-
nalinde var olan 0.60 m. yüksekliğindeki duvar, kesme taş ve çamur harç ile örülerek
tamamlanmıştır. Bu iki hacmin kapı üstlerinde, ahşap oyuntularından uygulanmış oldu-
ğu kanıtlanan kapı üstü saçakları ve lento sistemleri de ağaç, dilme tahta ve çamur
harç malzeme ile çakılarak kapı üstlerinin yalıtımı gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca kent girişindeki Sünbül Çeşme’nin saçak üstü, tüf kaya toz, dinlendirilmiş
kireç ve %10 oranındaki kireç ve ince kum katkısıyla yapılmıştır.
Haç plânlı şapel ve Kadirağa İni’nde (toplantı kompleksi) duvar serpmelerinde
yer yer insan eliyle oluşan tahribatlar onarılmıştır.

4) MALZEMEYE GÖRE ONARIM TÜRLER‹


Kilistra’da yapılan koruma amaçlı onarımlar yapının özelliği ve tahribatın boyutu
dolayısıyla farklı durum ve biçimlerde yapılmıştır:

224
a) ÖZEL HARÇLA YAPILAN ONARIMLAR
Yapılan onarımlarda özel karışımı olan bir harç kullanılmaktadır. Söndürülmüş
ve en az 2 yıl bekletilmiş kireç kaymağı tüf kaya tozuyla karıştırılmaktadır. İçine su ile
alıştırılmış doğal renklendiriciler (PRİMEX II- Dogussa ile siyah renk, demir oksit türev-
li renklendirici ile de kırmızı renk) katılarak sıva ve serpmede doğal kaya rengine yak-
laşılmaktadır.
Bu harç ile Kapcı İnleri doğu odası örtmesi altındaki kapı sövesi, cephe ve çatı
saçağının bindiği sağ duvardaki kopmuş kısım tamamlanmış; testi fırınının ateşlik bö-
lümünün dış cephe duvar örgüsü ve pişirme yeri sıvanmıştır.

b) DEM‹RLE YAPILAN ONARIMLAR


Kapı, pencere açıklıkları ile iç zeminlerdeki çukurların üzerine yerleştirilen ızga-
ralar, lama-profil- yuvarlak demirden yapılmıştır. Koruma kurulunun uygun gördüğü ka-
pı, pencere, ızgara ve merdiven projelerinde yapıların tarihî kimliğine uyum sağlayacak
tarzda döğme, topuz, yuvarlak demir vb. tipte malzemeler kullanılmıştır.

c) AHfiAPLA YAPILAN ONARIMLAR


Ahşap malzeme Kapcı İni doğu odasındaki doğal yarığın örtülmesinde, bu oda-
nın kuzeye bakan cephe penceresinin lentosunda, cephe ve zemin kaplama çalışma-
larında kullanılmıştır. Kiriş, dikme ve lentoda ardıç; kaplamada ise kabuklu dekore, çam
kapak tahtası tercih edilmiştir.

d) TAfiLA YAPILAN ONARIMLAR


Duvar ve kemer örgüsünde yöresel adı “kaymak kaya” olan tüf kaya oluşumu
taşlar, prizmatik hale getirilerek kullanılmıştır. Zemin blokajında ve yer yer duvar örgü-
lerinde sert granit (yöresel adı: demir taş veya topan taş) kullanılmıştır.
Bu sezon tüf kaya, kesme taş, testi fırın duvarı kemerleri, doğu odası giriş kapı-
sının sağındaki sütunun oturduğu köşedeki kopuğun tamamlanması ve bu çatının bin-
dirildiği dam bingilerinde uygulanmıştır. Demir taş ise fırının iç duvarının tamamlanma-
sı, haç plânlı şapel ile toplantı merkezi arasındaki rampalı merdiven ve yürüyüş yolun-
da uygulanmıştır.

e) K‹L‹STRA YAZITININ MÜZEYE TAfiINMASI (Resim: 8)


1998 sezonunda yapılan temizlik ve kazı esnasında Söğütlü Deresi, Çiftli Şarap-
hane’nin doğu kapısında eşik taşı olarak bulduğumuz Roma Dönemi (1. yüzyıl) anıt
mezar yazıtı, güvenlik altına alınması amacıyla, Konya Arkeoloji Müzesi’ne taşınmıştır.

III. KÜÇÜK BULUNTULAR- 2002


Genel olarak kazılan, boşaltılan ve temizlenen her ünitede akıntı ve dolgu sonu-
cu çoğunluğu kırık parçalar halinde Geç Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı
seramik parçaları ele geçirilmiştir. Özellikle Selçuklu seramikleri, 13. yüzyıl karekteris-
tiğine sahip olması açısından dikkat çekicidir.
Kapcı İni ön temizliği esnasında 1 adet altıgen yüzeyli, haç şekilli pişmiş toprak
baskı, doğu odasındaki temizlik esnasında 2.06 cm. çapında, küre şeklinde, tüf kaya-
dan şekillendirilmiş taş bilye, haç plânlı şapel terasında 1 adet pişmiş toprak testicik
(Roma), 1 adet Selçuklu Dönemine ait bakır sikke, Roma Dönemine ait 1 adet bronz
biz parçası ile her temizlik alanında bol miktarda Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu
ve Osmanlı seramikleri elde edilmiştir.
Bu buluntulardan Roma Dönemine ait 1 adet pişmiş toprak testicik, 1 adet altı-
gen yüzeyli pişmiş toprak baskı ile 1998 sezonunda ortaya çıkardığımız Kilistra yazıtı,
envanter fişleri yapılarak; 1 adet tüf taş bilye, 1 adet biz parçası, 1 adet bakır Selçuklu
sikkesi de etütlük eser listesi düzenlenerek Konya Arkeoloji Müzesi’ne teslim edilmiştir.

225
IV. KÜÇÜK BULUNTULAR 2003 (Resim: 9)
Akıntı ve erozyon sunucu dolan hacimlerde yapılan temizlik çalışmaları esnasın-
da moloz ve kırık malzeme olarak çeşitli dönemlere ait parçalar elde edilmiştir. Bu bu-
luntular kronolojik olarak bulgu sırası vermemektedir. Dönem olarak Osmanlı, Bizans,
Roma ve Hellenistik ağırlıklıdır.
Her birisi küçük kırık parçalar halinde olup tamamlama imkânı olmayan, envan-
terlik ve etütlük mahiyet taşımayan münferit parçalardır.

V. ELDE ED‹LEN B‹L‹MSEL SONUÇLAR


1) Kapcı İnleri yapı grubunda yapılan çalışmalar, köy yerleşiminin yoğun olduğu
höyüğün tepesinden eteğine kadar kademeli olan bir yamaç yerleşimi olduğu izlenimi
vermektedir. Kapcı İnleri yapı grubu tabandan zirveye doğru kuşak halinde dolaşan
halkalardan üçüncüsü olabilir.
2) Kapcı İnleri yapı grubunun şimdiye kadar temizlenmiş 6 ünitesi birbirine içten
geçiş vermektedir. Burasının da işliklerin yoğun olduğu bir iş merkezi olduğunu düşü-
nüyoruz.
3) Kapcı İnleri önündeki testi fırınının ateşlik ve pişirme zemini mevcuttur. Bu fı-
rın yapılış tekniği, yapım plânı, kullanılan malzeme ve çalıştırma şekli açısından Geç
Devir Osmanlı, özellikle de tipik Konya fırınlarının (Sille, Çat, Hüyük, Doğanhisar...) bir
örneğidir. Bu biçimi almasında bu atölyeyi Silleli ustaların çalıştırmış olması etkili olmuş
olmalıdır.
4) Haç plânlı şapelin çevresinde yapılaşmanın devam ettiği görülmüştür. Bu
mimarî doku ile şapel arasında rampa benzeri çıkışları olan küçük ve dar geçitler, so-
kaklar olduğunu düşünüyoruz.
5) Şapel terasındaki yapılarda zamanla tadilat ve genişleme izlerine rastlanmak-
tadır. Bu çalışmalar kesme blok taş, ahşap, v.b. malzemeyi kullanıma sokmuştur.
6) Bu terastaki 15x15 m.lik açmada bir bölümü ortaya çıkarılan sulama kanalını,
kilise çevresindeki dokuda bahçe benzeri küçük tarım ünitelerinin varlığına işaret say-
maktayız. Terasın tamamı ortaya çıktığında bu kanal ve işlevi hakkında detaylı bilgiye
ulaşılacaktır.
7) Haç plânlı şapel terasında da, Kapcı İnleri yapı grubundaki yapılaşmada da
görüldüğü gibi kompleks yapımına konu olan hacimlerdeki doğal yarıkların ahşap kiriş-
lemeli örtmelerle geçildiği görülmektedir. Bayramhacı İnleri Manastırı’nda da aynı du-
rum söz konusudur.

VI. TASARI VE ÖNER‹LER


1) Geçtiğimiz yıl (2001) “Arkeolojik Sit” kararı “Kentsel-Arkeolojik Sit” olarak de-
ğiştirilen yerleşim dokusu üzerindeki mimarî örneklerin “tek yapı tescili”nin yapılması
gerekir.
2) Köylülerin antik ortamla iç içe yaşama bilinci kazanmaları için sosyolojik, psi-
kolojik ve estetik kültürlerinin oluşturulması gerekmektedir. Kazanılacak bu bilinçle kül-
tür varlığıyla birlikte ve aynı ortamda yaşamak ve hem de gelişen turizm olgusu içeri-
sinde fert ve toplum olarak yerini almalarını sağlamak açısından faydasına inanmakta-
yız.
3) Yörenin yaban hayatından doğal dokusuna, dip tarihinden yaşayan mimarîsi-
ne uzanan geniş spektrumlu bir kültür envanteri çıkarılmalıdır.
4) Köydeki yaşayan mimarî örneği bir sivil yapı restore edilerek yaşayan kültü-
rün boyutlarının sergilendiği (müze, galeri, oda, motel,...) görsel bir mekân kazandırıl-
malıdır.

226
5) Koruma amaçlı sit ve yapı tescil kararlarının bir yaptırım olarak kalabilmesini,
izinsiz yapılaşmayla hukuk serüveninde olan yapıların akibetiyle bağlı olduğunu düşü-
nüyoruz. Bir an önce sonuçlandırılması gerekir.

VII. 2004 YILI PROGRAMI


1) Önümüzdeki yıl antik yol güzergâhı üzerinde yarım kalan işlerin tamamlanma-
sı ve yeni tespit edilen yerlerin temizlik çalışmalarına ağırlık verilecektir.
2) Başlatılan kadastro çalışmalarına paralel olarak yerleşim dokusu üzerinde bu-
lunan kültür varlıkları ile sivil mimarî örneklerinin haritalara tek tek işlenmesine ağırlık
verilecek, bu çizimlerin bilgisayar ortamında ele alınmasına çalışılacaktır.
3) Mevcut köy yerleşiminin bulunduğu Gökyurt Köyü’nün altında yer alan antik
Kilistra kenti plânının şekillendirilmesi çalışmalarının yanı sıra höyükteki bazı noktalar-
da Roma izleri taşıyan kalıntıların irdelenmesine çalışılacaktır.
4) Konya-Hatip-Gödene-Karadiğin-Evliya-İlyasbaba-Gökyurt bağlantılı antik
“Kral Yolu”nun Larende (Karaman) arteri üzerinde yer alan Roma (ekleme ve yenileme
ile Geç Osmanlı) köprüsünün temizlik, çevre düzeni ve küçük onarımı yapılacaktır.
5) Kapcı İnleri grubunda antik yol girişindeki Sünbül Çeşme, haç plânlı şapel
çevresinde ve Bayramhacı İnleri’nde temizlik, çevre düzeni ve onarımlar yapılacaktır.
6) Kazının 5 yılı doldurması nedeniyle daha detaylı bilgileri içeren, raporların ışı-
ğında kazı sonuçları ve elde edilen verileri bilim dünyasına iletici bir yayının baskıya
hazırlanması çalışmaları yapılacaktır.

227
Çizim: 1

Çizim: 2

Çizim: 3

228
Çizim: 4

Çizim: 5

229
Resim 1: Ş a p e l - t o p l a n t ı
kompleksi arası,
temizlendikten
sonra

Resim 2: Kapcı İni, doğu o-


dası, onarım son-
rası

Resim 3: Kapcı İni, batı gru-


bu hacimleri, ona-
rım sonrası

230
Resim 4: Geç Osmanlı testi fırını,
onarım sonrası

Resim 5: Devrek, askerî yapı, ona-


rım sonrası

Resim 6: Bayramhacı Şapeli, onarım sonrası

231
Resim 7: Kral Yolu, köy girişi arteri yenileme
çalışmaları

Resim 8: Kilistra yazıtı

Resim 9: 2002 sezonu küçük


buluntular

232
MAKEDONYA KULESİ KURTARMA KAZISI 2002

fiahin YILDIRIM*

T.C. Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 06.05.2002 gün


ve 6376 sayılı verdiği izinle Edirne Müzesi Müdürlüğü 2002 yılı nisan ayı ortalarında
Edirne Valiliği’nin maddî katkıları ile tarihî saat kulesi (Makedonya Kulesi) çevresinde
kurtarma kazılarını başlatmıştır. Bu yıl arkeolojik kazıların en büyük destekçisi Edirne
Valisi Sayın Fahri Yücel olmuştur. Kazıya Edirne Belediyesi de katkıda bulunmuştur.
Makedonya Kulesi kurtarma kazısı 2002 yılı çalışmalarında görev alan ekip üye-
lerine teşekkürü bir borç bilirim1.
İlk çağlarda Uscudama, Odrysia veya Orestias adıyla bilinen yerleşim yeri, M.Ö.
I. binyıldaki göçlerle yöreye gelen Trak kavimlerinden Odrysler’in önemli bir kenti ola-
rak kurulmuştur. Bu kent Meriç, Arda ve Tunca ırmaklarının kesiştiği bereketli toprakla-
rın üzerinde bulunmaktadır. Ancak şehrin asıl önemi, M.S. 123-124 yıllarında Roma İm-
paratoru Hadrianus’un doğu seyahati sırasında buraya gelişiyle birlikte artmış ve ken-
tin adı da imparatorun adına izafeten Hadrianopolis olarak değiştirilmiştir.
Hadrianus’un kenti bir surla çevirerek castrum (ordugâh) haline dönüştürdüğünü
antik kaynaklardan ve Bizans kaynaklarından öğrenmekteyiz. Kareye yakın bir plâna
sahip bu sur, çağlar boyunca Edirne savunmasında oldukça önemli bir rol oynamıştır.
Avrupalı gezginlerden Sayger ve Desarnaud’un 1830’da hazırladıkları "Album d’un Vo-
yage en Turquie" adlı eserinde bu kalenin gravürleri de bulunmaktadır (Resim: 1). Ka-
le, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde çeşitli tamirler ve eklentilerle XIX. yüzyıla kadar
korunmuştur. Edirne Kalesi, 1866-1870 yıllarında Vali Hurşit Paşa tarafından gelirinden
resmî yapılar yapılması amacıyla yıktırılmıştır. Bu yıkımdan sadece Makedonya Kule-
si adıyla bilinen kule ve belli belirsiz kent içine dağılmış bazı küçük parçalar kurtulabil-
miştir.
XIX. yüzyılın sonlarında tüm Osmanlı İmparatorluğu kentlerinde yapımı moda
haline gelen saat kulelerinden birisinin de burada, Makedonya Kulesi diye anılan bur-
cun üzerine yapılması kararlaştırılmış ve bu amaçla o zamanki Vali Hacı İzzet Paşa ta-
rafından 1884-1885 yılları arasında ahşaptan ilk saat kulesi yaptırılmıştır. 1894 yılında
ahşap olan saat kulesinin yerine kargirden olmak üzere yeni bir saat kulesi yaptırılmış-
tır (Resim: 2). Bu yapılan ikinci saat kulesi 1953 depreminde zarar görmüş ve dönemin
yetkilileri tarafından 6 Temmuz 1953 tarihinde dinamitle patlatılmak suretiyle son üç ka-
tı indirilmiştir. 1990’lı yıllarda da Makedonya Kulesi kısmen restore edilmiştir.

* Şahin YILDIRIM, Arkeolog M.A., Müze Müdür Vekili, Edirne/TÜRKİYE


Her anlamda kente büyük hizmetleri bulunan Vali Fahri Yücel’e teşekkürü bir borç biliriz.
1 Şahin Yıldırım (kazı başkanı), Murat Nağış (arkeolog, alan sorumlusu), Yavuz Güner (sanat tarihçisi), Kemal Bozte-
pe (arkeolog), İncilay Mut (arkeolog), Onur Karahan (mimar), Ahmet Mutlu (mimar), Asuman Alpagut (antropolog, An-
kara Anadolu Medeniyetleri Müzesi), Aygül Uzun (restoratör, konservatör) arkeolji öğrencileri: Leyla Atlı, Günsel
Dağlı, Naile Sağlam, Melek Bozkır, fotoğraflar Yavuz Güner, Şahin Yıldırım, Murat Nağış.

233
2002 YILI ÇALIfiMALARI
Öncelikle tüm kazı alanı karelajlanmış ve 5x5 m.lik dilimlere ayrılmıştır. Kazı
alanlarının üzerindeki hafriyat kalıntılarının temizlenmesi ile birlikte eski itfaiye binası-
nın duşları ile burada bulunduğu Osmanlı kaynaklarından bilinen ve XIX. yüzyılın son-
larında yapıldığı belirtilen buzhane yapısının temelleri ile karşılaşılmıştır. Özellikle C4
ve C5 açmaları boyunca doğu-batı doğrultusunda uzanan tuvalet ve duş kalıntılarının
bulunduğu yerde derinleşildiğinde Roma Dönemi surlarının bir bölümü de ortaya çıka-
rılmıştır.
Kale dışı diye adlandırılan bu bölümde oldukça kalabalık bir mezarlık alanı bu-
lunmuş ve buradaki çalışmalar sonucunda 32 adet iskelet ortaya çıkarılmıştır (Resim:
3). İskeletler üzerinde yapılan ilk incelemelerde ölen bireylerin çoğunun kadın ve ço-
cuklardan oluştuğu görülmüştür. İskeletlerin bazılarının kireç içerisine gömülü durum-
da olması, veba veya benzeri bir salgın hastalık sonucunda öldükleri izlenimini vermek-
tedir. İnsan iskeletlerinin çoğu çatı kiremitleri kullanılarak yapılmış, kırma çatı şeklinde-
ki basit bir mezar içerisine konmuştur. Özellikle açmalarda iskeletlerin bulunduğu taba-
kadan gelen ve M.S. X. yüzyıla tarihlendirilen Bizans sikkelerine göre; sur dışındaki
mezarların yine bu yüzyıl içerisinde meydana gelen Bulgar akınları ile bağlantılı olabi-
leceği düşünülmektedir. Mezarlardan çıkan iskeletlerin neredeyse hepsi üstteki yapıla-
rın basınçları ve işlevleri (tuvalet, banyo) yüzünden oldukça kötü durumda ele geçiril-
miştir.
Surların içerisinde “kale içi” diye adlandırılan bölümde yapılan çalışmalar sıra-
sında, özellikle itfaiye hafriyatının kaldırılması ile birlikte XIX. yüzyıla ait olması muhte-
mel, moloz temelli ve temellerinin üzeri tuğla örgülü, oldukça büyük sayılabilecek buz-
hane olduğunu düşündüğümüz bir yapı kalıntısı ile karşılaşılmıştır.

SURLAR
Roma İmparatoru Hadrianus’un M.S. 123-124 yıllarındaki doğu seyahatinden
sonra Hadrianopolis olarak anılan bu kente, imparator oldukça büyük ve muntazam bir
sur inşa ettirtmiştir. Hadrianus, böylece kenti önemli bir Roma ordugâhı (castrum) ha-
line de getirmiştir. Hadrianopolis, İmparator Diocletianus (M.S. 284-305) tarafından
M.S. 297 yılında yapılan bir düzenleme ile Thracia eyaletinin altı ilinden birini oluşturan
Haemimontus’un başkenti haline getirilmiştir ve Roma İmparatorluğu’nun büyük sorun-
lar yaşadığı M.S. IV. yüzyıldaki Got akınlarına karşı güçlü surlarıyla önemli bir stratejik
nokta olarak tarihe geçmiştir.
Hadrianopolis Kalesi hakkında Bizans kaynaklarında, birçok defalar onarım gör-
düğüne dair notlar bulunmaktadır. Osmanlı Döneminde ise, kalenin bakımından so-
rumlu bir dizdar olduğu da aktarılan bilgilerin arasındadır. Kaleden kalan parçalar üze-
rinde de bu tamirler ve onarımlara ait izler görülebilmektedir. Edirne Kalesi ile Make-
donya Kulesi hakkında Evliya Çelebi’nin "Seyahatname" adlı eserinde de birtakım bil-
giler bulunmaktadır.
2002 yılı içerisinde Makedonya Kulesi çevresinde Edirne Müzesi Müdürlüğü’nün
gerçekleştirdiği kurtarma kazısı sonucunda Edirne surlarından ufak bir bölüm ortaya çı-
karılmıştır. Isodomos tipinde örgüye sahip olan bu surda malzeme olarak temelde iki
sıra küfeki taşı ile temel üstü yerel kireçtaşlarından oluşan büyük bloklar kullanılmıştır
(Resim: 4; Çizim: 1). Çok çeşitli dönemlerin tahriplerinin görülebildiği bu duvarın teme-
linden itibaren ilk üç sırası oldukça iyi durumda ele geçirilmiştir. İlk üç sıra taş dizisin-
den sonra surların geçirmiş olduğu savaşların ve zamanın izleri ile birlikte, Bizans ve
Osmanlı dönemleri eklentileri de görülebilmektedir (Çizim: 1). Yapılış tekniğine göre;
Edirne suru tek sıra yapılmıştır ve kule girişinde bulunanı hariç her dört metrede bir;
sur duvarını kesen 4 m. uzunluğunda, 60 cm. genişliğinde atkı duvarları ile desteklen-
miştir (Çizim: 1). Surun en altında yer alan harç ve moloz taşlardan oluşturulmuş euyt-
hentheria üzerine, iki sıra küfeki taşı, temel taşı olarak yerleştirilmiştir. Sur cephesinde
bulunan tüm taşlar bosajlıdır. Surun iç kısmında yer alan taşların yüzüne ise bosaj ya-
pılmamıştır. Bazı taşlar üzerinde taşçı atölyesi simgesi olan Grekçe harfler de bulun-

234
maktadır (Resim: 5). Ayrıca her taş birbirine kırlangıç kuyruğu şeklindeki kenetlerle
bağlanmıştır (Resim: 6).
Sur dışında C serisi açmaları boyunca uzanan Bizans Dönemi mezarlarının kal-
dırılmasıyla birlikte özellikle, C3 ve C4 açmalarında orijinal Roma tabakasına ulaşılmış-
tır. Bu bölümde yine C3 ve C4 açmalarında surun hemen dışından gelen Hadrianopo-
lis darplı İmparator Caracalla (M.S. 198-217) Döneminde bastırılmış Roma Eyalet sik-
kelerinin, ilk defa Edirne merkezde yapılmış bilimsel bir kazı sırasında ortaya çıkarıl-
mış olması da oldukça önemlidir (Resim: 7).
Mimarî izlere göre, Roma Döneminde de yuvarlak olması muhtemel olan kule;
temel seviyesinden gelen Bizans İmparatoru I. Ioannes Tzimisces (M.S. 969-976) sik-
kelerinin de gösterdiği kadarıyla; M.S. 970’lerde Güney Rusya’dan yaklaşan Rhos
akıncılarına karşı savunmayı güçlendirmek amacıyla orijinalinden daha büyük ve ge-
niş bir şekilde -surların birleştiği kule girişi hariç- yeniden yapılmış olmalıdır. Ayrıca bir
zamanlar oldukça rahat bir şekilde okunan, şimdilerde ise sadece dikkatli gözler tara-
fından çok az bir kısmı seçilebilen tuğladan yapılmış Grekçe bir yazıt da burcun üze-
rinde bulunmaktadır. Yazıtın Türkçe çevirisi ise "Tanrım, Dindar ve İsa’nın dostu hü-
kümdarımız Ioannes’e yardımcı ol" şeklindedir. Bu yazıttaki ‘Ioannes’ adından dolayı
kimi yazarlarca M.S. XIV. yüzyıl Bizans imparatorlarından olan V. Ioannes Palailogos
(M.S.1341-1391) ya da VI. Ioannes Kantakuzenos (M.S. 1347-1354) tarafından kule-
nin yaptırıldığı düşünülmektedir. Ancak, kazı sonucunda elde edilen gerek mimarî ge-
rekse Ioannes I Tzimisces sikkeleri gibi buluntular, bu tarihin M.S. X. yüzyılın sonları-
na kadar çekilmesi gerekebileceğini düşündürmektedir (Resim: 8).
Doğu-batı hattında bulunan sur duvarının D5 açmasına gelen bölümünde tuğla
örgülü oldukça büyük, yan yana iki adet tonoz bulunmuştur. Bu tonozlar büyük olası-
lıkla hemen yakınında yer alan M.S. IV. yüzyıl ortalarına ait seramik fırınları ve ocak-
larla bağlantılı olmalıdır. Özellikle kuzey-güney yönünde uzanan surun atkıları arasın-
da Geç Osmanlı Döneminde 30 cm2lik tuğlalar kullanılması suretiyle yapılmış ve ara-
larında yaklaşık 40 cm.lik kot farkı bulunan, tuğla tabanlı 2 adet küçük mekân bulun-
muştur.
Edirne surunun en yakın paraleli ise; bir Thrak kenti olarak kurulan ve Makedon-
ya Kralı II. Philippos tarafından adı değiştirilen Philippopolis antik kentindeki surdur. M.S.
163 yılında Roma İmparatoru Marcus Aurelius (M.S. 161-180) tarafından yaptırılan sur,
duvar örgüsü ve malzemesi bakımından Edirne suruyla oldukça benzeşmektedir.

FIRINLAR
Kazı sırasında elde edilen bulguların en önemlileri arasında, sırasıyla Roma,
Geç Roma ve Osmanlı dönemlerine ait seramik fırınlarını saymak gerekir. Kazı sırasın-
da toplam 4 adet seramik fırını bulunmuştur. Bu fırınlardan sadece B4 açmasında Bi-
zans mezarlarının altında bulunan ve kubbesi mezarların yapımı sırasında tahrip olan
1 numaralı fırın, diğerlerine oranla daha önemli ve net sonuçlara ulaşmamızı sağlamış-
tır. Diğer üç fırın buna oranla çok daha fazla tahribata uğramıştır.
F›r›n 1: B4 açmasındaki Bizans tabakası iskeletlerinin kaldırılması ile birlikte ki-
remit renginde killi bir katmanla karşılaşılmış ve detaylı bir şekilde incelendiğinde ise
bunun bir seramik fırınının gövdesi olduğu anlaşılmıştır. Kubbe bölümü, hemen üstün-
de bulunan kiremit çatılı Bizans Dönemi mezarlarının yapımı sırasında tahrip edilmiş-
tir. Mezarların kaldırılması ve fırının temizlenmesi ile birlikte fırının içinde in situ şekil-
de bir çok pişmiş toprak kap bulunmuştur (Resim: 9; Çizim: 2). Dairesel bir forma sa-
hip olan fırının pişmiş toprak tuğlalardan yapılmış kemer şeklindeki ağzı ise, fırının
mimarîsi hakkında bize birçok ipucu vermiştir (Resim: 10). Fırının içindeki kaplar alın-
dığında, tabanı üzerinde ortada ızgarasının durmasını sağlayan üst üste konmuş tuğ-
lalardan meydana getirilmiş bir sütunla karşılaşılmıştır. Ne yazık ki, fırın ızgaralarından
en ufak bir parça dahi elimize geçmemiştir. Doğuya bakan fırın ağzının hemen önün-
de, fırından çıkan küllerin konduğu küçük bir çukur da bulunmaktadır. Kapların pişme-
si için ateşin yakıldığı kısım ise pişmiş toprak bir kiremitle kapatılmıştır.

235
Fırının içerisinden çok çeşitli ölçülerde ve formda bir çok kap elde edilmiştir. Bu
kapların en yakın paralellerine Bulgaristan’daki Pavlikeni ve Bouteva’da bulunan sera-
mik fırınlarından çıkan kaplar arasında rastlamak mümkündür. M.Ö. I. ile M.S. I. yüz-
yıllar arasına tarihlendirilen kapların arasında özellikle yerel bir üslup içeren kantharos-
ları saymak gerekir. Bu türden yaklaşık 20 civarında -fırından sadece bir oinechoe dı-
şında, kırılmamış, sağlam bir kap çıkmamıştır- farklı boylarda kap bulunmaktadır (Re-
sim: 11).
F›r›n 2: E3 açmasında karşılaşılan seramik fırını ise, B4’deki fırına oranla çok
daha büyük ölçülerdedir. Geç Roma tabakasında ortaya çıkarılan bu fırın sur içinde ne-
redeyse -bu kotlardaki buzhane binası hariç- tüm alanda görülen büyük bir yangın ne-
ticesinde çökerek tahrip olmuştur. Ne yazık ki, formuyla ya da yapısıyla ilgili herhangi
bir fikir vermemektedir. Fırın tamamen dağılmış durumdadır ve fırının kerpiç kubbesin-
den kalan parçalarının cidarı yaklaşık 8,5 cm. kadardır.
İçerisinde in situ şekilde duran büyükçe bir pithos kaidesinden ve hemen yanı
başındaki F3, G3, G4 açmalarında yer alan yine in situ büyük pithos kalıntılarından an-
laşıldığı üzere bu fırının bir pithos fırını olma olasılığı oldukça yüksektir. Fırının hemen
yakınında ince pişmiş toprak hatlarla çerçevelendirilmiş seramik kili havuzlarına da
rastlanılmış olup, buradan alınan kil örnekleri, İl Kültür Müdürlüğü bünyesinde bulunan
günümüz seramik fırınında pişirilmiştir. Bu pişirilme sonucu gayet olumlu bir netice ver-
miş ve bu havuzlardaki kilin seramik üretiminde kullanıldığını göstermiştir. Fırının orta-
ya çıkarılması çalışmaları sonucunda elde edilen küçük buluntulardan ve kontekstinde
bulunan M.S. IV. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilen Geç Roma sikkelerinden dolayı,
fırının bu döneme tarihlendirilmesi uygun olacaktır.
F›r›n 3: E5 açmasında da 3. bir seramik fırını ile karşılaşılmıştır. Bu fırın da tıp-
kı 2 No.lu fırın gibi aynı yangından etkilenerek yıkıma uğramıştır. Fırın hem batıdan
hem de güneyden olmak üzere buraya Geç Osmanlı Döneminde inşa edilen buzhane
temel duvarlarının yapımı sırasında tahribata uğramıştır. Bu fırında da tıpkı diğer fırın-
da bulunan türde büyük bir pithos bulunmuştur. Bulunan bu pithosun tam ortasından
ikiye ayrılmış bir durumda ele geçirilmesi, buzhanenin temel duvarlarının buraya yapıl-
masından kaynaklanmıştır.
Kazı alanında bu fırınlarla bağlantılı olması kuvvetle muhtemel devşirme taşlar-
dan araları toprak harçlı duvarlara da rastlanmıştır. Bu duvarlar da tıpkı E5 açmasın-
daki 3. fırın gibi buzhane temelleri tarafından kesilmiştir ve bundan dolayı fırının düzen-
li bir plânı görülememiştir. E5 açmasında bulunan fırının hemen yakınında ve yine bu
fırınla bağlantısı olan buzhane tarafından tahrip edilen duvarın batısında, pişmiş top-
rak ocak kalıntılarına da rastlanmıştır.
E5 açmasının hemen güneyinde yer alan F5 açması ise, kazının buluntu veren
en önemli açmasıdır. Buluntular arasında yer alan altın ve onyx taşlı M.S. III. yüzyılın
başlarına tarihlendirilen kameo, burada yapılan bir sondajda ele geçirilmiştir (Resim:
12). Fırınlarla bağlantılı olduğu düşünülen mekân kalıntılarının mimarî izleri burada gö-
rülebilmektedir. Bu 3. fırın içinden gelen kandiller ve fırın çevresinden gelen sikkeler de
tıpkı 2. Fırından gelenler gibi, M.S. IV. yüzyılın ortalarına tarihlendirilmektedir. Fırınla-
rın bulunduğu bu alan büyük olasılıkla M.S. IV. yüzyılda görülen Got akınlarının bir so-
nucu olarak tahrip edilmiş olmalıdır. Alanın geneline yayılan kalın yangın tabakası bu
dönemle ilintilidir. Ayrıca bu yerleşimin kotu neredeyse sur temellerinin de altına inmiş-
tir ve orijinal M.S. II. yüzyıl Roma kotunu tesviye etmiştir.
F›r›n 4: Dördüncü ve son fırın ise, sur dışında C9 açmasında ortaya çıkarılmış-
tır. Yüzey toprağının hemen altında bulunan fırın çok fazla tahribata uğramıştır. Bu fı-
rında da kırmızımsı kalın bir kil tabakası ile karşılaşılmıştır. Bu kalın kil tabakası kaldı-
rıldığın da, hemen altta düzensiz bir şekilde yerleştirilmiş, şekilsiz taşlarla karşılaşılmış-
tır. Burada bulunan üç ayak ile yeşil ve kahverengi sırlı pişmiş toprak kap parçaların-
dan dolayı fırının XIX. yüzyılın sonlarına doğru tarihlendirilmesi uygun olacaktır.
Kazı çalışmaları sırasında çok sayıda kayda değer küçük buluntu bulunmuştur.
Kazı alanında çalışma yapılan tüm yerlerin aksonametrik perspektif çizimleri de yapıl-
mıştır (Çizim: 3). 2002 yılı kazı faaliyeti kasım ayı ortalarında sona erdirilmiştir.

236
Çizim: 1

Çizim: 2

Çizim: 3

237
Resim: 1

Resim: 2

238
Resim: 3

Resim: 4

Resim: 5

239
Resim: 6

Resim: 7

Resim: 8

240
Resim: 9

Resim: 10

241
Resim: 11

Resim: 12

242
MAKEDONYA KULESİ KURTARMA KAZISI 2003

fiahin YILDIRIM*

Edirne Valiliği’nin maddî katkıları ile 2002 yılında tarihî saat kulesi (Makedonya
Kulesi) çevresinde başlatılan kurtarma kazısı kent tarihi açısından oldukça önemli sa-
yılabilecek sonuçlara ulaşmıştır. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve
Müzeler Genel Müdürlüğü’nün verdiği izinle Edirne Müzesi Müdürlüğü 2003 yılı nisan
ayı ortalarında II. dönem kazılarını başlatmıştır. Geçen sene olduğu gibi bu yıl da ka-
zıların en büyük destekçisi Edirne Valisi Sayın Fahri Yücel olmuştur. Kazıya Edirne Be-
lediyesi de katkıda bulunmuştur.
Makedonya Kulesi kurtarma kazısı 2002 ve 2003 yılı çalışmalarında Ankara Üni-
versitesi, 9 Eylül Üniversitesi, Trakya Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Anadolu Üni-
versitesi, Mimar Sinan Üniversitesi ve Mersin Üniversitesi’nden akademisyenler ve öğ-
renciler görev almışlardır1.

2003 YILI ÇALIfiMALARI


Nisan ayı ortalarında başlayan 2. dönem kazıları, eski Belediye İtfaiye Garajı
alanında, otopark olarak kullanılan yerde yapılmaktadır. Kazıya başlamadan önce ilk
olarak kazı yapılacak alanın fotoğrafları çekilmiştir (Resim: 1). Kazımız mimarları tara-
fından çizilen x-y koordinatlı kazı master plânında görüldüğü üzere, Hadrianopolis an-
tik kenti surlarının devam ettiği bölge olan C ve D serisi açmalarında ilk çalışmalar baş-
latılmıştır (Çizim).
Surların önünde C 10 ve C 11 karelajlarının bulunduğu alanda yapılan çalışma-
lar, tıpkı geçen yıl da olduğu üzere günümüze ait toprak tabakasının kaldırılması ile
başlamıştır. Tabakanın kaldırılması ile birlikte XIX. yüzyılın sonlarına tarihlendirdiğimiz
Geç Osmanlı Dönemine ait olması muhtemel yapı kalıntıları ile karşılaşılmıştır.
Söz konusu Osmanlı duvarlarının kaldırılması ile birlikte, yine geçen yıl da oldu-
ğu üzere Bizans Dönemine tarihlendirilen kırma çatı şeklinde yapılmış tuğla mezarlar
içerisine konmuş insan iskeletleri ile karşılaşıldı. Ancak bu bölgede Osmanlı tabakası-
nın daha aşağı kotlarda yer alması nedeni ile, burada bulunan mezarların pek çoğu ol-
dukça tahrip edilmiş bir şekilde bulunmuştur. Eski fotoğraflarda da görülen bu yapının
temeli Roma surunun üzerine dayandırılmıştır. Bu dayanma sonucunda buradaki sur
sadece tek sıra halinde günümüze kadar gelebilmiştir.

* Şahin YILDIRIM, Arkeolog M.A., Müze Müdür Vekili, Edirne/TÜRKİYE


Edirne Valisi Sayın Fahri Yücel 12 Ağustos 2004 tarihinde geçirdiği hastalığa yenik düşerek aramızdan ayrılmıştır. Ça-
lışmalarımızı O’nun aziz hatırasına armağan ediyoruz. Mekânı cennet olsun.
1 Şahin Yıldırım (kazı başkanı), Prof. Dr. Mustafa Hamdi Sayar (epigraf, İstanbul Üniversitesi), Prof. Dr. Sait Başaran
(rest.-arkeolog, İstanbul Üniversitesi), Araş. Gör. Ayça Özcan (arkeolog M.A, Ankara Üniversitesi), Murat Nağış (arke-
olog, alan sorumlusu), Yavuz Güner (sanat tarihçisi), Kemal Boztepe (arkeolog), İncilay Mut (arkeolog), Banu Atabay
(arkeolog), Ayşe Tatar (arkeolog), Onur Karahan (mimar), Ahmet Mutlu (mimar), Asuman Alpagut (antropolog, Anka-
ra Anadolu Medeniyetleri Müzesi), Çilem Yaysan (restoratör), Aygül Uzun (restoratör, konservatör), arkeolji öğrencile-
ri: Leyla Atlı, Günsel Dağlı, Naile Sağlam, Simge Küçük, Fotoğraflar Yavuz Güner, Şahin Yıldırım, Murat Nağış.

243
“Kale içi” diye adlandırılan surların içinde yer alan bölgede de açmalar açılmış
ve buradaki geç dönem yapılarının temellerinin kaldırılması ile birlikte M.S. X-XII. yüz-
yıllar civarına tarihlendirilmesi olası bulunan ve varlığı 1908 yılında çizilmiş olan Edir-
ne haritasından bilinen, sur duvarlarının şipolyen olarak kullanılmasıyla yapılmış bir ki-
lise ile karşılaşılmıştır. Mimarî yapısından bu kilisenin iki evreli bir bina olduğu anlaşıl-
maktadır (Resim: 2).
XIX. yüzyılda bu Bizans Dönemi kilisesi büyük olasılıkla beden duvarı hariç tek-
rar inşa edilmiştir. Yapının günümüzde görülebilen apsis duvarı itfaiye binasının beton
artıkları ile kaplı durumdadır ve bu duvarda bitkisel motiflerin kullanılmasıyla meydana
getirilmiş freskolar bulunmaktadır.
Yine kilise duvarları çevresinde oldukça yoğun bir şekilde tıpkı sur dışında oldu-
ğu üzere insan iskeletleri ile karşılaşılmıştır (Resim: 3). Mezarlardan çıkan iskeletlerin
çoğu çocuklara aittir. Kilisenin hemen doğusunda, apsisin önünde dikdörtgen plânlı bir
mekân açığa çıkarılmıştır. Bu mekân içerisinde yapılan kazı sırasında yan yana sıralı
bir şekilde dizilmiş, insana ait kaval kemiklerine rastlanılmıştır ki, bu olasılıkla Hıristi-
yanlarca kutsal sayılan rahip ya da ruhanî liderlere ait kemikler olmalıdır.
Kilisenin hemen kuzeyinde yer alan bölümde bulunan Bizans Dönemi yapısının
duvarlarında da floral desenli çeşitli fresk kalıntılarına rastlanılmıştır (Resim: 4).
Kilisenin kuzeyi Edirne Belediyesi’nin oluşturduğu otoparkın yapımı sırasında iş
makineleri tarafından oldukça tahrip edilmiştir. Bu kısımda tabakalaşma oldukça karış-
mış haldedir. Bu karışık tabakada kilisenin batısında M.S. 296-305 yılların da hüküm
sürmüş olan Roma İmparatoru Marcus Aurelius Maximianus’un altın aurelius sikkesi
ele geçirilmiştir. Bu altın sikke oldukça iyi durumdadır. Sikkenin ön yüzünde imparato-
run büstü, arka yüzünde ise Roma tanrılarından Herkül’ün ayakta betimlendiği tasvir
bulunmaktadır (Resim: 5). Yine kilise civarından kiliseye ait olduğunu düşündüğümüz,
üzerinde haç motifleri ile Yunanca zafer anlamına gelen yazıtlı bir kâse ile tabak bulun-
muştur (Resim: 6). Ayrıca kilisede bulunan üzerinde Hz. Meryem’in betimlendiği bronz
haç biçimli röliker de dikkat çekmektedir (Resim: 7).
Kazı alanında hemen üst kotlarda yapılan çalışmalar sırasında XIX. yüzyıla ait
yapı temelleri ile karşılaşılmıştır. Bu temel duvarları olasılıkla yakınındaki iki evreli kili-
seyle bağlantılı olmalıdır. Temeller arasında, yerde döküntü olarak, yapı içerisinde
Hıristiyan azizlerinin betimlendiği fresk parçaları bulunmuştur (Resim: 8).
Sur içi kazısı sırasında M.S. X.-XII. yüzyıllar arasına tarihlendirilen bir Bizans se-
ramik fırını ile karşılaşılmıştır. Bu fırın, hemen üstüne yapılmış olan XIX. yüzyıl yapısı-
nın temelleri tarafından tahrip edilmiştir. Bu fırın çevresinden gelen oldukça kaliteli se-
ramikler, bu dönemde Edirne’nin seramik üretiminde oldukça önemli bir yerde olduğu-
nu kanıtlamaktadır. Ayrıca bu fırının bulunması ile birlikte geçen yıl ortaya çıkarılan fı-
rınların kronolojisi de tam yerine oturmuş oldu. Böylece artık Edirne’nin M.S. I. yüzyıl-
dan itibaren seramik üretiminde kesintisiz olarak ürün verdiği ve bu ürünlerin ihtiyaç
fazlasını da büyük olasılıkla Trakya çevresine sattığı düşünülebilir (Resim: 9).
Kilisenin kuzeyinde yer alan Osmanlı Dönemi duvarlarının kaldırılması sırasın-
da kazı alanında parçalar halinde XVI. veya XVII. yüzyıllara tarihlendirilen Osmanlı çi-
ni duvar panelleriyle karşılaşıldı. İlk incelemelere göre Sarayiçi çinileri ile benzerlik gös-
teren parçalar, XIX. yüzyılın sonuna ait olan duvarın altına dolgu olarak konulan toprak
tabakasında ele geçirilmiştir.
Sur dışında C 4 açmasında yapılan temizlik çalışmaları sırasında mermerden
yapılmış 1.58 cm. yüksekliğinde, 70 cm. genişliğinde, üzerinde Grekçe yazıt bulunan
M.S. I-II. yüzyıllara tarihlendirilen oldukça kaliteli bir mezar steli, kireçtaşından kaidesi
ile birlikte bulunmuştur. Stel üzerinde Roma Döneminde Edirne’de yaşamış bir ailenin
yüksek kabartma şeklinde betimleri bulunmaktadır. Grekçe kitabesinin Türkçe’ye çevi-
risi ise: "Diofanes’in k›z› Julya, 40 y›l yaflam›fl olan kocas› Diogenetos ile o¤luna bu
mezar tafl›n› yapt›rd›. An›s› hofl olsun, hoflça kal ey koca!" şeklindedir (Resim: 10).

244
Bu mezar stelinin bulunması ile birlikte mezarlarının bulunabilmesi amacıyla bu
alanda bir sondaj çalışmasına girişilmiştir. Sondaj sonucunda burada 3 adet, çatı kire-
mitleri kullanılarak yapılmış semerdam şeklinde mezar bulunmuştur (Resim: 11). Bu
mezarlardan birincisinin açılması ile birlikte, Trakya bölgesi için oldukça tipik olan ce-
set yakma geleneği (cremation) ile karşılaşılmıştır. İskelete ait sadece kafatasından
parçaların olduğu mezarda, ölünün dinî inancına göre ölümden sonra cennete gidebil-
mesi amacıyla, mitolojik Styx Nehri kayıkçısı Kharon’a verilmek üzere ağzına konulan
bronz sikke ile, pişmiş topraktan mamül 2 adet unguentarium ve demir bir hançer ele
geçirilmiştir (Resim: 12).
Açılan II. mezar ise, Trakyalı bir savaşçıya ait olmalıdır. Bu mezarda da diğer
mezarda görüldüğü üzere ceset yakılmıştır. Bu yakmadan iskeletin bacakları dışında
pek bir şey kalmamıştır. Bu mezarda büyük olasılıkla deri üzerine dikilmiş, bronz çivi-
leri olan demirden bir zırh da bulunmaktadır. Ancak bu zırh, hem yakmadan hem de
topraktaki yüksek tuz oranından dolayı korozyona maruz kalmıştır. Bu mezarın yanına
3 adet cam şişe benzeri eşya, hediye olarak bırakılmıştır (Resim: 13). Bunlar maalesef
kırık olarak ele geçirilmiştir.
III. mezar ise geçen sene açılmış olan Roma fırınının tam altında bulunmakta-
dır. Mezarı açabilmek için fırının kaldırılması gerekmektedir ancak, söz konusu fırın
Doğu Trakya’da bulunan tek örnek olduğundan buradaki III. mezar açılamamıştır.
2003 yılı kazıları sırasında çok sayıda küçük buluntu elde edilmiştir.
Sonuç olarak küçücük bir alanda gerçekleştirilen Makedonya Kulesi kurtarma
kazısında beklenilmeyen sonuçlara ulaşılmıştır. Bu önemli sonuçlar arasında; kazı
alanlarında ortaya çıkarılan çeşitli dönemlere ait seramik fırınlarını gösterebiliriz. Antik
Çağ’da Hadrianopolis kentinde seramik atölyelerinin olması ve bu seramik geleneğinin
neredeyse Osmanlı Döneminin sonlarına kadar devam etmesi oldukça mühim bir neti-
cedir.
Kazının sona ermesi ile birlikte daha önce hazırlanmış olan koruma ve çevre dü-
zenleme projeleri hayata geçirilmiş olup kazı alanı ve çevresi arkeolojik park olarak dü-
zenlenmiştir (Resim: 14).

245
Çizim

Resim: 1

246
Resim: 2

Resim: 3

Resim: 4

247
Resim: 5 Resim: 6

Resim: 7

Resim: 8

248
Resim: 9 Resim: 10

Resim: 11

249
Resim: 12

Resim: 13

Resim: 14

250
HIDIRLIK TABYASI KURTARMA KAZISI 2003

fiahin YILDIRIM*

Edirne Valiliği’nin maddî katkıları ve 3. Mekanize Piyade Tümen Komutanlığı’na


bağlı 54. Mekanize Tugay Komutanlığı’nın iş gücü desteği ile Kültür ve Turizm Bakan-
lığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 24.04.2003 gün ve 4880 sayılı
ruhsatıyla Edirne Müzesi başkanlığında gerçekleştirilmiş olan Hıdırlık Tabyası kurtar-
ma kazılarına 2003 yılı nisan ayı başlarında başlanmıştır1. Kazı çalışmaları sonrasın-
da elde edilecek veriler ışığında yapı, aslına uygun bir şekilde restore edilecektir (Re-
sim: 1).
Hıdırlık Tabyası, I. Balkan Savaşları sırasında Edirne’ye saldıran Bulgar ordusu-
nu, 26 Mart 1913 tarihine kadar durduran ünlü Erzurumlu Şükrü Paşa’nın karargâh bi-
nasıdır. Özellikle Balkan Savaşları sırasında Edirne’deki tabyalar Osmanlı ordusunun
en önemli savunma mevzileri olmuştur (Resim: 2).
Edirne ve civarında yaklaşık 26 adet irili ufaklı tabya mevcuttur. Edirne Tabyala-
rı XIX. yüzyılın sonlarında, Erzurum Tabyaları’nda da görüldüğü üzere Ruslar’a karşı
inşa edilmiş olmalıdır (Harita).
Kazı çalışmalarına öncelikle tabyanın anıtsal giriş kapısında başlanmıştır. Eli-
mizde bulunan Balkan Savaşı yıllarına ait fotoğraflarda, tabya ve anıtsal giriş kapısının
Bulgar işgalinde oldukça sağlam durumda olduğu gözükmektedir. Bu fotoğrafların yar-
dımıyla Hıdırlık Tabyası giriş kapısının temizlenmesi oldukça kolaylaşmıştır (Resim: 3).
Eski fotoğraflarda görülen kapının, moloz ve birikmiş topraktan temizlenmesi ile
kapının doğu ve batı yan yüzlerinde nöbetçi bekleme yerleri ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca
giriş kapısında bulunan nizamiye odalarının içleri de temizlenmiştir.
Nizamiye odalarının birisinde, alttaki sıvanın altında, bir Osmanlı askerine ait ol-
ması muhtemel bir yazı bulunmuştur. Osmanlıca olan bu yazıda içkinin kötülükleri üze-
rine yazılmış dizeler vardır (Resim: 4).
Tabya içinde yer alan karargâh binasında ise çalışmalar sona ermiştir. Bu bölüm-
de bulunan tüm odaların kazısı bitirilmiştir (Resim: 5). Burada yapılan çalışmanın so-
nucunda, moloz örgülü bina dış duvarına cephe mimarîsi olarak, Neo Klâsik düzende
taş kaplama yapıldığı, bulunan kaplama izlerinin ışığında anlaşılmıştır (Resim: 6).
Ayrıca karargâh binası batı kanadında yer alan odaların birinde bir mutfak ile bir
fırın bulunmuştur (Resim: 7). Yine aynı kanatta başka bir oda da 2 adet mermer tuvalet
taşı ortaya çıkarılmış olup burasının bir tuvalet yapısı olduğu anlaşılmıştır (Resim: 8).
Yine karargâh binasının anıtsal giriş kapısı ile aynı doğrultuda uzanan ve pusu
odasına gittiğini düşündüğümüz tünelin de kazılmasına başlanmıştır. Yaklaşık 70 m.

* Şahin YILDIRIM, Arkeolog M.A., Müze Müdür Vekili, Edirne/TÜRKİYE


1 Şahin Yıldırım (arkeolog, kazı başkanı), Yavuz Güner (sanat tarihçisi), Güven Akbuz (sanat tarihçisi), Kemal Boztepe
(arkeolog) Fotoğraflar: Yavuz Güner, Şahin Yıldırım.

251
güney istikametinde uzanan tünelin ilerisinde, doğusunda ve batısında olmak üzere
toplam dört adet oda bulunmaktadır. Jeneratör ve kablo çekilmesiyle çalışılan alan ay-
dınlatılmış ve kazı çalışmaları bu bölgede oldukça hız kazanmıştır.
Ayrıca karargâh binasında bulunan havalandırma bölmelerinin ve baca delikleri-
nin de temizliğine başlanmıştır (Resim: 9).
Tabyayı bir yarım daire gibi çeviren topçu odalarında çalışmalar devam ettirilmiş
olup bu bölümde bulunan tüm odaların temizliği tamamlanmıştır (Resim: 10).
Temizliği ve kazısı tamamlanan odaların rölöveleri, Edirne Valiliği, Çevre Koru-
ma Vakfı’na bağlı rölöve ve restorasyon bürosunca çıkarılmıştır.
Yapı inşa edilirken Edirne çevresinden getirilen taşlar kullanılmıştır. Yapının inşa
tarihi XIX. yüzyılın sonudur. Tabyanın giriş kapısında kullanılmış olan, üzerinde kenet
deliği bulunan kireçtaşı, İmparator Hadrianus tarafından yaptırılan Edirne Kalesi’nin
tahrip edildiği 1886 yılları civarında buraya taşınarak bu askeri yapıda kullanılmıştır
(Resim: 11).
Tabyanın inşaatında birkaç farklı tuğla atölyesi kullanılmıştır. 1887 tarihli tuğlalar
ve çeşitli buluntular binanın yapım tarihini II. Abdülhamit Dönemine doğru işaret etmek-
tedir (Resim: 12).
Ayrıca kazı sırasında bulunan 1877 tarihli II. Abdülhamit tarafından bastırılan
bronz sikke de yapının II. Abdülhamit Döneminde yapılmış olduğunu kanıtlayacak nite-
liktedir (Resim: 13).
Kazılar sırasında Balkan Savaşları’nın izlerine de rastlanmıştır. Özellikle de bu
dönemde kullanılmış boş kovanlardan çok fazla sayıda bulunmuştur. Ayrıca Osmanlı
topçu subaylarına ait bronz üniforma düğmeleri de elde edilen buluntular arasındadır
(Resim: 14).
Kazı çalışmaları 21 Kasım 2003 tarihinde tamamlanarak sona erdirilmiştir.

252
Harita

Resim: 1

253
Resim: 2

Resim: 3

254
Resim: 4

Resim: 5

Resim: 6

255
Resim: 7

Resim: 8

256
Resim: 9

Resim: 10

Resim: 11

257
Resim: 12

Resim: 13

Resim: 14

258
VİZE (BİZYE) ANTİK TİYATROSU 2003 YILI
TEMİZLİK VE TEMİZLİĞE YÖNELİK KAZI ÇALIŞMALARI

Zülküf YILMAZ*
Ahmet S‹PAH‹O⁄LU

Vize
Vize, Kırklareli’nin kültür ve tabiat varlıkları açısından en çok dikkati çeken ilçe-
sidir. Kırklareli’nin doğusunda yer alan Vize, eski Kırklareli-İstanbul yolu üzerinde, Te-
kirdağ’ın Saray İlçesi’ne ve Karadeniz’e sınır komşusudur. Coğrafî yapı itibariyle güne-
yi ovalık, kuzeyi yüksek tepelerle çevrilidir. Daha kuzeye gidildikçe yükseltiler artmak-
ta ve arazi ormanlık bir görünüm kazanmaktadır.
Hâlen iki ayrı höyük üzerinde kurulduğu bilinen Vize’nin önemli bir kısmı I. Dere-
ce Arkeolojik Sit sahası olarak ilan edilmiştir. Bunlardan ilki, yamacında antik tiyatroyu
da barındıran Çömlektepe Höyüğü’dür. Antik Vize (Bizye/Biza/Bisa) kentini oluşturan
ikinci önemli höyük ise yine I. Derece Arkeolojik Sit alanı olarak tescilli bulunan Kale Ma-
hallesi’dir. Adından da anlaşıldığı üzere tarihî Vize surları bu mevkide bulunmaktadır.

Vize Tarihi
Yapılan çok sınırlı araştırmalarla Vize tarihinin yaklaşık olarak M.Ö. IV. binin or-
talarına kadar uzadığı anlaşılmaktadır. İlk yerleşik gruplar ise bölgeye adını veren ku-
zey-kuzeybatı menşeili Trak boyları olmalıdır. Bunların Tunç Çağı sürecinde gelerek
şimdiki Çömlektepe mevkiine yerleştiği tahmin edilmektedir.
Oldukça kalabalık halk gruplarından oluştuğu öğrenilen Traklar’ın, Herodot’un
da belirttiği üzere, kendi aralarında kapsamlı bir bütünlük kuramamış olmakla birlikte,
irili ufaklı pek çok prenslik veya şeflik halinde yaşamlarını sürdürdükleri görülmektedir.
Daimî bir hareketlilik içerisinde olduğu anlaşılan bu grupların bir kısmı ise Trakya coğ-
rafyasına bağlı kalmayarak çok daha uzak bölgelere göç etmişlerdir. Özellikle Bitinya-
lılar ve Frigler’in Vize-Çatalca güzergâhını izleyerek (Demir Çağı başlarında) Anado-
lu’ya geçen Trak boylarından olduğu bilinmektedir.
Trakya yurdunda kalarak burada gelişen küçük devletçiklerden bir tanesi de Ast
Dağı (Istrancalar/Haimos) dolaylarında hüküm sürmüş bulunan Astlar’dır. Tıpkı diğer
Trak gruplar gibi savaşçı bir toplum olan Astlar, Vize’nin Hisar Tepe (Kale) mevkiini ken-
dilerine merkez olarak seçmiştir. Trak krallarından Byzas’ın adına atfen, kente Bizye is-
mini verdikleri rivayet edilmektedir
M.Ö. 513 yılında Pers Hükümdarı Büyük Daryus’un İstanbul Boğazı’nı geçerek
Vize’ye girdiği ve bu arada Salmydessos’un (Kıyıköy) karşı koymaksızın krala teslim ol-
duğu bildirilmektedir. Ancak İskitler ile yapılan mücadelede sonuç alamayan Daryus,

* Zülküf YILMAZ, (M.A.), Arkeolog, Müze Müdürü, Kırklareli/TÜRKİYE


Ahmet SİPAHİOĞLU, (Öğr. Gör.), Onsekiz Mart Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Çanakkale/TÜRKİYE

259
Vize Satraplığı’nı kurarak1 Atina üzerine yönelmiştir. 28 yıl devam eden Pers yöneti-
minden sonra Vize, M.Ö. 479 yılında Atinalılar'ın eline geçmiştir. Daha sonra sırasıyla
Makedon, Astai, Galat ve M.Ö. 190’lı yıllardan itibaren de Romalılar’ı bölgede görmek-
teyiz. M.Ö. 72 yılında Doğu Trakya Krallığı’nın kurulması ile (M.S. 44 yılına kadar) Vi-
ze, bölgenin başkenti olma statüsünü bir süre daha koruyabilmiştir. Roma İmparatorlu-
ğu’nun 395 yılında ikiye bölünmesi üzerine uzun süre Bizans hâkimiyetinde kalan Vi-
ze, daha sonra Türkler’in eline geçmiştir.

Vize Çömlektepe Höyü¤ü (Antik Tiyatro) Kaz›s›


Kırklareli Müzesi başkanlığında, Trakya Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Bölümü’nün katılımı ile Vize İlçesi, Çömlektepe Höyüğü, Çömlekçi Sokak’ta (168 ada
27 parsel) 1995 yılından itibaren üç yıl süreyle tiyatro kazısı gerçekleştirilmiştir. Kazı
yapılmasına ihtiyaç duyulmasının gerekçesi ise hafriyat yapılan alanda daha önce ka-
çak define araştırmaları yapılması ve sonucunda iki adet koltuk benzeri mermer blokun
açığa çıkarılması olmuştur.
1995 ve 1997 yılları arasında üç sezon gerçekleştirilen hafriyat sonucu Türkiye
Trakya’sında şu ana kadar bilinen tek Roma Dönemi tiyatrosu açığa çıkarılmıştır (Re-
sim: 1). Ortalama üç bin dolayında izleyici kapasitesine sahip olduğu tahmin edilen an-
tik tiyatronun mevcut cavea ve klimaks sisteminin tamamen mermer olması ise ilginç
bir özellik olarak karşımızdadır. Ayrıca 1995 yılında büyük boyutta bir kadın heykeli,
1996 yılında ise dört sahne rölyefinin elde edilmesi, mevcut tiyatronun ne denli önem-
li bir tarihî yapı olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekmektedir. Bu süreçte yapı-
lan hafriyatlarla caveanın tamamına yakın (korunabilen) bir bölümü açığa çıkarılmış
olup batı yöndeki basamaklarda tam olarak çalışma imkânı elde edilememiştir. Diğer
yandan, tiyatronun sahne bölümü olduğu düşünülen alandan mahalle arası (tali) yolun
geçmesi ise çalışmaları ayrıca sınırlayan bir faktör olmuştur.

Antik Bizye Tiyatrosu Kaz› Alan›n›n Mevcut Durumu


Vize ilçe merkezindeki çalışmalara 1995 yılı yaz sezonunda başlanmış ve daha
uzun yıllar devam etmesi gereken hafriyat faaliyetine çeşitli nedenlerden dolayı 1997
yılı kazı sezonu bitiminde ara verilmişti. Üç çalışma döneminde (kazı sezonu) gerçek-
leştirilen hafriyat sonrasında cavea sisteminin 10 basamağı (ince bir yürüme bandı ha-
riç) ve her biri ortalama 14 basamaktan oluşan 4 klimaks sistemi ile birlikte açığa çıka-
rılmıştır. Dar bir yürüme bandının kazılmadan bırakılmasının nedeni ise kazı alanının
batısında küçük de olsa iskân edilen bir binanın bulunmasıydı.
1995 yılı kazı çalışmaları sırasında, orkestranın bir bölümünde büyük boyutta bir
kadın heykeli açığa çıkarılmıştı2. Bu çalışma sırasında orkestranın doğusunda, Bizans
Dönemine ait bir yapının açığa çıkarılması, aynı zamanda batı bölümünde ise bir fırın
bakiyesinin elde edilmesi, özellikle Bizans Döneminde bu bölümün ciddî bir tahribata
uğradığını göstermiştir. 1996 yılı çalışmaları sırasında elde edilen 4 adet rölyefin de yi-
ne Bizans Dönemine ait yapıda mimarî eleman (dış cephede süsleme unsuru) olarak
kullanılması3, tiyatronun yüzyıllar öncesinden, günümüze değin uğradığı tahribatı gös-
teren bariz birer örnektir.
Hafriyat alanında rahat çalışma kabiliyetini sınırlayan en önemli unsur, 27 parse-
lin kuzeybatısında bulunan ve Erken Cumhuriyet Dönemine ait olduğu düşünülen, alt
katı işlik-depo ve üst katında da 4 kişinin ikâmet ettiği iki katlı bir konutun bulunmasıy-
dı. Hane sakinlerinin konutlarına giriş-çıkışları kazı alanı içerisinde, gerçekleştiğinden,
cavea sistemi üzerinde yaklaşık 1-1,5 m.lik bir yürüme bandı yol olarak bırakıldı ve bu

1 Trakya’da bir satraplığın tesis edilmediği anlaşılmaktadır.


2 Yılmaz, Z., VII. Müze Kurtarma Kaz›lar› Semineri, Ankara 1997, s. 131 vd.
3 Ertuğrul, Ö., XIX. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, Ankara 1998, s. 425 vd.

260
bandın her iki yanında kazı çalışmaları devam ettirilerek, batı yönündeki son kerkides
(üçgen cavea dilimi) açığa çıkarılmış oldu4. Ayrıca kazı yapılan alanda Bizans ve Os-
manlı dönemlerine ait su tahliye kanallarının bir bölümü de elde edilmiştir. 1997 yılı ça-
lışma sezonu sonunda gerek can ve mal güvenliği ve gerekse antik tiyatronun korun-
masına yönelik olarak kazı alanının etrafı briket ve kafes tel örgü ile kuşatıldıktan son-
ra kazı alanı terkedilmişti.
1997’den 2003 yılına değin Vize antik tiyatrosunda herhangi bir bilimsel faaliyet-
te bulunulmamıştır. Bu süre zarfında antik tiyatro kazı alanı yeniden kaderine terkedil-
mişlik sürecine girmiş, zamanla tel örgü tahrip edilmiş ve daha sonra tamamen ortadan
kaldırılmıştır. Kazı çukuru insan faktörü yanında yağmur, rüzgâr vb. etkiler sonucu,
âdeta terk edilmiş bir maden ocağı görünümü almıştır. Özellikle kazı alanında bulunan
eski yapının 2002 yılında büyük bir yangın geçirmesi ise tiyatronun görünümünü daha
da olumsuz bir hale sokmuştur (Resim: 2). Yanmış bina enkazından ayrı olarak, cave-
anın doğal bir çöküntü görünümü arz etmesi, bu alanın günümüzden geriye her dö-
nemde mahalle çöplüğü olarak kullanıldığını açık bir biçimde göstermiştir. Ekseriyetle
zemin seviyesinde önemli bir bölümü açığa çıkarılmış bulunan orkestranın 1997 ile
2003 yılları arasında genel çöplük muamelesine maruz kalmasında, ortasında bulun-
duğu meskûn mahallin I. Derece Arkeolojik Sit alanı olması nedeniyle, âdeta bir tepki
faktörünün de söz konusu olduğunu düşündürmektedir. Diğer önemli bir faktör ise 1997
yılı kazı sezonu sonrasında bırakılan yüksek açma cephelerindeki toprak dolgunun ak-
ması ve zamanla tamamen dağılması da tiyatronun yoğun bir harabe görünümüne bü-
rünmesinde önemli etken olmuştur (Resim: 3, 4).

2003 Y›l› Temizlik ve Temizli¤e Yönelik Kaz› Çal›flmalar›


Kırklareli İli, Demirköy İlçesi yakınlarında bulunan Fatih Demir Dökümhanesi
2003 yılı kazı çalışmalarının sonuçlanması aşamasında; kazı çalışanları arasında Vize
antik tiyatrosunun temizlik ve diğer ameliye işlerinde yararlanmak amacıyla 9 kişiden
oluşan bir çalışma grubu oluşturuldu. Müze Müdürü Zülküf Yılmaz başkanlığında, Ça-
nakkale 18 Mart Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden Öğr. Gör. Ahmet Sipahioğlu ve
daha önce kazı deneyimi bulunan 7 öğrenci beraberinde, Vize Tiyatrosu’nun yüzey te-
mizliği çalışmaları fiili olarak 16 Eylül 2003 tarihinde başlatıldı. Bu aşamada tiyatronun
genelinde ve yakın çevresinde üç ayrı çalışma grubu oluşturularak iş bölümü şekillen-
dirildi. Bunlar; caveanın üst kısmında kuzeydoğu bölümünü oluşturan alan, yine cave-
anın kuzey-kuzeybatı tarafında bulunan yangın geçiren bina ve devamı enkaz yığını ile
orkestranın tamamını kuşatan kalın çöplük dolgu bölümleridir.
Başlatılan çalışmaların 6. gününde alanın tamamı, yüzeyini çirkin bir biçimde ku-
şatmış bulunan yabanî bitkilerden arındırılmış oldu. Birinci çalışma grubunun faaliyet
alanı olan caveanın kuzeydoğu bölümünde yüzey temizliği gerçekleştirildikten sonra,
zemine çok fazla müdahalede bulunulmadan, mevcut görüntü kirliliğinin giderilmesi için
çalışıldı. Çünkü 1995-1997 yılları arasında bu bölümde de bazı hafriyatta bulunulmuş,
ancak daha sonraki yıllarda gerek iklim şartlarının etkisiyle, gerekse kısmen de olsa
mahalle sakinlerinin yürüme alanı dahilinde bulunması nedeniyle, esasında düzenli ke-
sitler halinde bırakılan bu bölüm, zaman içerisinde kaba tümsek ve çukurlar biçiminde,
ciddî boyutta bir görüntü kirliliği oluşturmuştu. Bu nedenle, yine yüzeyde gözü rahatsız
etmeyen düzenli bir sathın oluşturulması gerekmekteydi. Bu amaçla aynı alandaki fark-
lı yükseltilerin düzenli kesitler haline dönüştürülmesine öncelik verildi. Aynı zamanda
bu kesitlerdeki toprak akışını engelleyecek biçimde, ön ve yan cephelerde piramidal
görünümde birtakım düzenleme yapıldı. Mümkün olduğu ölçüde daha önce kazılan, fa-
kat mevcut halde yine müdahale gerektiren bölümlerin kalıcı bir biçimde kazılması su-
retiyle, caveanın dairesel eğimine paralel bir düzenlemenin sağlanması da amaçlan-
mıştır. Bu nedenle yapının mimarî dokusuyla uyumlu bir görünüm elde etmek ve aynı

4 Ertuğrul, Ö., XX. Kaz› Sonuçlar› Toplant›s›, Ankara 1999.

261
zamanda iklim şartlarını da göz önüne alarak (özellikle caveanın tahrip edilmiş bölüm-
lerinde) oturma sisteminin devamı görünümünde kademeli zemin düzenlemesi gerçek-
leştirildi (Resim: 5). Daha yukarı seviyelerdeki büyük tümsek ve oyuntularda ise yine
düzenli ancak yan cepheleri hafif eğimli zemin oluşturularak, nihayetinde mermer ca-
vea ve orkestra düzenlemesiyle, tiyatronun ön plâna çıkarılması hedeflenmiştir. Temiz-
lik ve zemin düzenlemesi çalışmaları tamamlandıktan sonra, bu bölümde çalışan per-
sonel, tiyatronun orkestra kısmında çalışan işçiler ile birleştirilerek bu alanda temizliğe
yönelik hafriyata ağırlık verildi.
İkinci çalışma grubu, tiyatronun kuzeybatısında ve caveanın muhtemel gelişme
sahasının dışında faaliyette bulunmuştur. Bu bölümde sokak arası araç trafiğine açık
bulunan beton zeminli yol ile yangın geçirmiş bulunan bina enkazı arasındaki tuvalet
kalıntısı, fosseptik çukuru ve diğer güncel inşaat atıklarının kaldırılmasına çalışılmıştır.
Bu çalışmada zorunluluk bulunduğu üzere Vize Kaymakamlığı’na ait iş makinesi kulla-
nılmıştır. Sürekli olarak iki personel nezaretinde gerçekleştirilen bu faaliyet sırasında,
tamamen yakın zaman sürecinde (20-30 yıl) oluştuğu anlaşılan inşaat atığı dolgu akta-
rıldı. Enkaz dolgunun kaldırılması sonrasında ulaşılan ve tarihî doku barındırabileceği
tahmin edilen zemine ayrıca herhangi bir müdahalede bulunulmadan, temizliğe yönelik
çalışmalara son verilmiştir. Yangın geçiren bina enkazının tamamen kaldırılmasına,
mülkiyet sahiplerinin müsaade etmemesi nedeniyle, enkazın tümüyle kaldırılmasına yö-
nelik kapsamlı bir müdahalede bulunulamamıştır. Ancak ileri derecede görüntü kirliliği
oluşturan yanmış ahşap kalıntıları ile diğer bazı enkazın ortadan kaldırılması kaçınıl-
maz görüldüğünden, mevcut binanın taş örgü duvarlarına müdahalede bulunulmadan,
kısmî olarak gözü rahatsız eden bazı unsurların temizliği faaliyetinde bulunulmuştur.
2003 yılı Vize antik tiyatrosu çalışmalarının esas yoğunluk merkezini tiyatronun
orkestrasında gerçekleştirilen temizliğe yönelik kazı faaliyeti oluşturmuştur. Diğer bö-
lümlerde gerçekleştirilen temizlik çalışmaları sırasında, mahallinden temin edilen 10
adet işçi ile tiyatronun orkestra bölümünde ayrıca çalışmalar başlatılmıştı. Üçüncü ça-
lışma grubu olarak tanımlanan on kişilik ekip, bu bölümde beşerli iki grup halinde orga-
nize edilmiştir. Hatırlanacağı üzere 1995-97 yılları çalışma programı sırasında orkest-
radaki dolgunun önemli oranda seviyesi düşürülmüş olmakla beraber, muhtelif bölüm-
lerinde zemine; hatta 3x4 m. boyutlarında gerçekleştirilen bir sondajla Helenistik Dö-
nem dolgu tabakalarına ulaşılmıştı. Bu nedenle aradan geçen yaklaşık altı yıl zarfında,
kazı alanında oluşan ileri boyuttaki zemin bozukluğunun giderilmesi, ayrıca yürüme
amacıyla daha önce kazılmadan bırakılan patika nitelikli bölümün de kaldırılmasıyla,
caveanın kuzeybatı bölümünün tamamen açığa çıkarılması düşünülmüştür.
Bu amaç doğrultusunda orkestra öncelikle doğudan batıya uzanan yaklaşık 1 m.
enindeki bir yürüme bandı ile iki eşit bölüme ayrıldı. Bu hat ile beş kişilik çalışma grubu
sahnenin kuzey bölümünde, diğer beş kişilik grup ise güney bölümünde çalışmalarını
sürdürdü. Orkestranın doğu bölümü daha önce zemin seviyesinde dolgudan arındırıl-
mış olduğundan, yürüme bandı bu bölümden batıya doğru hafif bir eğimle yükselerek,
sahnenin batı sınırındaki yol seviyesinde bırakılmıştır. Yürüme bandının esas fonksiyo-
nu ise hafriyatla çıkarılan dolgunun tahliyesinde kullanılması olmuştur (Resim: 6, 7).
Vize Tiyatrosu kazı ve temizlik çalışmalarının 10. gününde, eğitim ve öğretim se-
zonunun başlaması nedeniyle Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi’nin personeli zo-
runlu olarak Vize’den ayrılmak durumunda kalmıştır. Bu aşamadan itibaren hafriyat ça-
lışmaları zaman zaman farklı kişilerle de olsa, günde ortalama on işçi ile sürdürülmüştür.
Beşer kişilik iki grup halinde gerçekleştirilen orkestra hafriyatında, doğudan ba-
tıya katmanlar halinde dolgu tahliyesi yapıldı. Bu sistemde yapılan çalışma ile dolgu
içerisinde elde edilmesi muhtemel küçük buluntuların gözden kaçmasının engellenme-
si amaçlanmıştır. Yapılan hafriyatta yer yer ana zemin seviyesine değin ulaşan güncel
atık malzemenin elde edilmesi, bu bölümün yoğun bir biçimde genel çöplüğe dönüştü-
rüldüğünün bariz bir göstergesidir. Daha önce hafriyatla müdahale edilmeyen bazı bö-
lümlere ulaşıldığında, bu safhanın değişken olmakla beraber yaklaşık 50 cm. derinli-
ğinde ayrı bir dolgu tabakası olduğu dikkat çekmiştir. Hafriyatın ilerleyen safhalarında

262
yoğun miktarda domuz dişi ve diğer hayvan (at, sığır vb.) kemiklerinin elde edilmesi de
orkestranın Roma Dönemi sonrasında ideal bir çöplük alanı olarak görüldüğünü düşün-
dürmektedir. Bu durumda daha önce hafriyat niteliğinde herhangi bir müdahalede bu-
lunulmayan ve yer yer yarım metreye varan bu dolgu tabakasının da ortadan kaldırıl-
ması, böylece orkestranın tamamında düz bir zemin elde edilmesi zorunluluğu hisse-
dilmiştir. Seviye düşürme çalışmaları sürdürülürken çöplük dolgunun ana zemine değin
birkaç tabaka halinde sıralanan (yer yer 10 ile 20 cm. kalınlığında) gübre katmanların-
dan oluştuğu görülmüştür. Dolgu içerisinde ağırlıklı olarak domuz dişlerine tesadüf edil-
mesi, tiyatronun işlevini yitirmesi sonrasında, orkestranın hayli uzun bir süre domuz
ağılı (çiftliği) olarak kullanıldığını göstermektedir.
Gerçekleştirilen çalışma sırasında, zeminden yaklaşık 10 cm. yukarıda ve kalın
bir gübre tabakası içerisinde, doğal boyutta bir erkek heykeli başı elde edildi (Resim:
8). Boyun hizasında kırılmış bulunan mermer heykel parçasının yüksek kalitede bir
heykeltıraşlık ürünü olduğu ve üst düzey bir Romalı yöneticiyi tasvir ettiği düşünülmek-
tedir. Yine aynı seviyelerde elde edilen iki adet ileri derecede yıpranmış Roma sikkesi,
özellikle 3. ve 4. yüzyılın çalkantılı geçen iktidar mücadeleleri sırasında Vize’nin de
önemli oranda etkilendiğini düşündürmektedir.
Orkestrada olabildiğince dikkatli bir şekilde gerçekleştirilen dolgu tahliyesi sıra-
sında, bol miktarda kırık keramik parçaları ile daha az orandaki cam parçacıklarının dı-
şında, ayrıca kayda değer herhangi bir buluntu elde edilememiştir. Gerçekleştirilen haf-
riyatla 1997 yılında önemli bir bölümü açığa çıkarılan, ancak daha sonra akıntı toprak
ve çeşitli atık malzeme altında kalan 4. kerkidesin tamamı, 5. klimaks ile 5. kerkidesin
de çok az bir bölümü (önemli oranda tahrip edilmiş) açığa çıkarıldı. Orkestranın tama-
mında ana zemine ulaşılması sonrasında, yürüme (tahliye) bandının da kademeli ola-
rak ortadan kaldırılması için çalışıldı. Caveanın batı istikametinde korunan bölümleri ile
orkestranın tamamen zemin seviyesinde açığa çıkarılmasından sonra, Vize antik tiyat-
rosunda temizlik ve temizliğe yönelik kazı çalışmalarına son verilmiştir (Resim: 9).

Güvenlik Tedbirleri ve Alan Düzenlemesi


Genel temizlik ve hafriyat çalışmaları sonrasında, kazı alanının iki açıdan güven-
liğinin sağlanması bir zorunluluk olarak görülmekteydi. Bunlardan birincisi, tiyatro ala-
nında, caveanın hemen kuzeybatısında bulunan ve daha önce iskân edilmekteyken,
terk edildikten sonra büyük bir yangın geçirerek enkaz haline dönüşen binanın oluştur-
duğu tehlikedir. Yapılan temizlik ve enkaz kaldırma çalışmaları sonrasında, mülkiyet
sahibinin onay vermemesi nedeniyle, yangın geçiren binanın mimarî dokusuna (taş ör-
gü duvarlarına) sınırlı müdahaleler dışında pek dokunulmamıştır. Ancak büyük boy taş
temeller üzerine, daha küçük-orta büyüklükteki taşlarla örülü bulunan duvarların her an
yıkılma tehlikesi bulunmaktaydı. Bununla beraber kazı alanın mahalle içi konumu ne-
deniyle, her yaşta küçük çocuğun söz konusu duvarların çok yakınında oyun kurdukla-
rı ve her tür uyarıyı umursamadığı gözlenmiştir. Bu durumda ölümle sonuçlanabilecek
bir kazanın gerçekleşme olasılığı hayli yüksek görüldüğünden, gerekli tedbirlerin alın-
ması zorunluluğu hissedilmiştir. Ayrıca kazı alanının tamamı mahalle sakinlerinin özel-
likle de çocukların gezinti ve oyun alanı olacağı bilindiğinden, önlem alınmadığı takdir-
de, antik tiyatronun bir süre sonra yine çöplüğe dönüşeceği aşikardı. Bu amaçla, zaten
önemli bir bölümü kafes tel örgü ile daha önce çevrilmiş bulunan kazı alanının, 2003
yılı hafriyat sezonunda çalışılan batı ve kuzeybatı bölümünün de aynı malzeme ile çev-
rilmesi bir zorunluluk olarak görülmekteydi. Bu doğrultuda Vize Jandarma Tatbikat
Kontrol Merkez Komutanlığı’nın imkânlarından yararlanarak, hafriyatla açığa çıkarılan
antik Bizye Tiyatrosu’nun etrafı zarif görünümlü kafes tel örgü (galvenizli) ile tamamen
çevrilmiş ve ihtiyaç hissedildiğinde girmek üzere, ayrıca bir demir kapı yaptırılarak, ka-
zı alanına ilgisiz kişilerin girip çıkması engellenmiştir. Bununla beraber mevcut sistem-
de tiyatronun tüm detayları, alana girmeyi gerektirmeden rahatlıkla görülebilmektedir.
Diğer bir husus olarak, 1995-1997 kazı sezonları sonrasında defaatle, özellikle
orkestra alanında bazı izinsiz kazı çalışmalarına tesadüf edilmiştir. Aynı duruma imkân

263
tanınmaması ve aynı zamanda orkestra ile caveanın bir bütün halinde görünümüne
zenginlik kazandırılması amacıyla, zeminde bazı düzenleme çalışmaları gerçekleştiril-
miştir. Daha önce elde edilen bir örnek nedeniyle, orkestra zemininin yassı plâkalar ha-
lindeki mermer döşeme ile kaplı olduğu kanaatine varılmıştı. Ancak bu alanda yapılan
muhtelif sondajlarda, söz konusu mermer plâkaların tamamen kaldırıldığı ve bu işlemin
muhtemelen orkestranın domuz barınağı olarak kullanıldığı dönemde yapılmış olabile-
ceği kanaatine varılmıştır. Diğer yandan, ileride ihtiyaç hissedilmesi hâlinde bu alanda
yapılacak bilimsel sondajlara imkân tanımak amacıyla da orkestranın buna göre bir dü-
zenlemeye tabi tutulması gerekmekteydi.
Belirtilen gerekçelerle, zemin önce yüzeysel olarak tesfiye edildi. Daha sonra Pı-
narhisar Kireç Fabrikası’ndan temin edilen beyaza yakın açık sarı renkteki kireçtaşı mı-
cır, orkestranın tüm yüzeyine serildi. Yaklaşık 10 cm. kalınlığında bir doku halinde ze-
mini kuşatan mıcır ile mermer caveanın renk uyumu son derece dikkat çekici olmuştur.
Böylece antik Bizye Tiyatrosu’na kısmen de olsa Roma Dönemindeki ihtişamını anım-
satan sade bir zenginlik kazandırılmıştır (Resim: 10, 11, 12).

Vize Portresi (Heykel Bafl›) Hakk›nda Ön Araflt›rma


Vize antik tiyatrosu orkestrasında, hafriyatla açığa çıkarılan insan heykeli kafası
esasen ayrıntılı bir incelemeyi gerektirmektedir. Vize portresinde özellikle kaş ve göz-
lerin biçimlendirilmesi hayli ilgi çekicidir. Kesin bir hat şeklindeki kaşlar, iri badem biçim-
li gözler ve dışbükey yiv şeklinde gözleri sınırlayan göz kapakları, Tiberius (ve aslında
annesi Livia) portrelerine büyük benzerlik göstermektedir. Yine göz çevresindeki ger-
ginliğe karşın, burun kanatlarından çeneye doğru yönelen çizgiler de Tiberius portrele-
rini anımsatmaktadır. Ancak şakaklarda hilâl/orak biçimli tutamların aşağıya doğru sı-
ralanması Tiberius’un yanı sıra Caligula portrelerinde de görülmektedir.
Diğer yandan, alın ve yanakların biçimlendirilmesi ve ayrıca sakal, erken Claudi-
us dönemine tarihlenen Ara Pietatis kabartmalarında benzerlerini bulmaktadır. Ancak
bilindiği gibi, sakal Iulius-Claudiuslar Döneminde moda değil. Ayrıca Vize portresinde
yanaklardaki ve özellikle alındaki kırışıklıkların geç Claudius Dönemine oranla daha
hafif işlendiği, yine aynı dönem portreleriyle karşılaştırıldığında göz çevresinde hemen
hiç kırışıklığa yer verilmediği dikkat çekmektedir (Resim: 13).
Bu durumda, Vize antik tiyatrosu 2003 yılı kazı çalışmaları ile elde edilen portre-
yi Tiberius’un zamanından (2. tipinden) başlayarak erken Claudius zamanını kapsaya-
cak şekilde İ.S. 20 civarı ile İ.S. 45 civarına oturtmak (kabaca İ.S. 1.yüzyıl-2. yüzyıl çey-
reği) mümkün görülmektedir. Kuşkusuz daha ayrıntılı bir tanımlama için mevcut çalış-
manın derinleştirilmesi zorunluluğu vardır.

Sonuç
Antik Bizye Tiyatrosu’nda 16.10.2003-24.11.2003 tarihleri arasında kapsamlı bir
yüzey temizliği, temizliğe yönelik kazı ve kısmî alan düzenlemesi çalışmaları gerçek-
leştirilmiştir. Yapılan yüzey temizliği neticesinde daha önce hafriyatla açığa çıkarılan
alanın tamamı görüntü kirliliği oluşturan her tür bitki, moloz, düzensiz taş grupları, yan-
gın geçirmiş bina enkazının bir bölümü ile alana gelişigüzel yayılmış bulunan çeşitli
günlük kullanım atıklarından arındırılmış oldu. Bu çalışma sırasında caveanın bir bölü-
mü ve orkestranın tamamını kuşatmış bulunan çöplük niteliğindeki toprak dolgu, sis-
temli bir biçimde ortadan kaldırılmış ve böylece tiyatro korunabilen tüm unsurları ile bir-
likte önemli oranda açığa çıkarılmıştır (Çizim). Yapılan çalışma sonrasında tiyatronun
hayli geniş bir orkestraya sahip olduğu görülmüştür. Esasen orkestranın batı yönünde-
ki (analemna) başlangıç veya bitiş noktasına (mimarinin, araç trafiğine açık olan yolun
altına isabet etmesi nedeniyle) ulaşılamadan, bu bölümdeki çalışmaya son verilmiştir.
Ancak yine de bu aşamadan itibaren tiyatronun gerçek boyutu hakkında bir fikir edinil-
mesi mümkün hale gelmiştir. Mevcut halde tiyatronun bakış açısı güney istikametini
göstermektedir. Skene, hâlen kullanılan beton zeminli yol ile bitişiğindeki tek katlı ko-

264
nutun altına isabet etmektedir. Geniş bir orkestrayı ışınsal açılarla mermer cavea ku-
şatmaktadır. Caveayı 6 kerkides oluşturmakta ve bunların arasında ise üç tanesi or-
kestraya ulaşan 7 klimaks bulunmaktadır. On basamak halinde yükseldiği anlaşılan
mermer cavea grubunun hemen üstünde bir diazomanın bulunduğu, bundan da cave-
anın iki ayrı oturma sistemine sahip olduğu sonucu elde edilmektedir. Ancak mevcut
halde ikinci (üst) cavea grubunun tamamen, diazomanın ise küçük bir bölümü hariç ta-
mamına yakını ortadan kaldırılmıştır. Bu durumda, Antik Bizye Tiyatrosu’nun daha ön-
ce tahmin edildiği gibi küçük değil, orta büyüklükte bir tiyatro olduğu düşünülmekte olup
ileride yapılacak daha kapsamlı kazı ve araştırmaların da bu kanaati destekleyecek
mahiyette gelişeceği sanılmaktadır.

Teflekkür
Vize antik tiyatrosu 2003 yılı çevre temizliği ve kazı çalışmaları esnasında özve-
rili yardımlarını esirgemeyen Vize Kaymakamı Tuncay Sonel’e, Vize Jandarma Tatbi-
kat Kontrol Merkez Komutanı Albay Eyüp Bölük’e, Belediye Başkanı Selçuk Yılmaz’a,
Kaymakamlık personeli Barış Toptaş’a, Evren Mahallesi Muhtarı Muammer Kıvanç’a,
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kazım Kaya
ve Sanat Tarihi Bölüm Bşk. Prof. Dr. A. Osman Uysal ile yapılan çalışmaların her aşa-
masında özveriyle hizmet veren öğrencilerimize sonsuz teşekkürü borç biliriz. Ayrıca ti-
yatro orkestrasında açığa çıkarılan insan heykeli kafasının tarihlendirilmesi ve tanım-
lanması, İ.Ü Klâsik Arkeoloji Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Doç. Dr. İnci Delemen’in
dar bir süre zarfında titizlikle gerçekleştirdiği bir araştırmanın ürünüdür. Bu katkıların-
dan dolayı kendilerine özellikle teşekkür ederiz.

265
Resim: 1

Resim: 2

Resim: 3

266
Resim: 4

Resim: 5

Resim: 6

267
Resim: 7

Resim: 8

268
Resim: 9

Resim: 10

Resim: 11

269
Resim: 12

Resim: 13

270
AFYON İLİ, SULTANDAĞI İLÇESİ,
SAHİPATA (İSHAKLI) KERVANSARAYI, SONDAJ KAZISI

Mevlüt ÜYÜMEZ*

Afyon İli, Sultandağı İlçesi, Selçuk Mahallesi, 1412 L-a pafta, 24 ada, 5 parsel-
de kayıtlı bulunan ve GEEAYK’nın 25.06.1983 gün ve 4430 sayılı kararı ile tescil edi-
len Sahipata (İshaklı) Kervansarayı’nda, Eskişehir Kültür Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulu’nun 15.08.2003 gün ve 2506 sayılı kararı; Bakanlığımız, Kültür Varlıkları ve Mü-
zeler Genel Müdürlüğü’nün 26.09.2003 gün ve 11005 sayılı Kazı ve Sondaj İzin Belge-
si ile Afyon Valiliği’nin 30.09.2003 gün ve 853 sayılı görevlendirme oluru doğrultusun-
da 30.09.2003 tarihinde sondaj kazısına başlanmıştır. Müze Müdürü Arkeolog Mevlüt
Üyümez başkanlığında yürütülen sondaj kazısına, kazı süresince Afyon Müze Müdür-
lüğü Uzmanı Harita Mühendisi Cafer Güven, 06.10.2003-09.10.2003 tarihleri arasında
ise Vakıflar Genel Müdürlüğü Uzmanları Sanat Tarihçisi Emine Altıntaş ile Sanat Tarih-
çisi Seher Ayhan da iştirak etmişlerdir. Sondaj kazısı çalışmasına ilk gün 3 işçi ile baş-
lanmış olup 2. ve diğer günlerde 21 işçi ile devam edilmiştir..

KERVANSARAYA ‹L‹fiK‹N B‹LG‹LER


Afyon İli, Sultandağı ilçe merkezinde bulunan İshaklı (Sahipata) Kervansarayı
1249 (H.647) yılında Sahipata Fahrettin Ali tarafından yaptırılmış olup kervansaray
yazlık ve kışlık olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Kışlık kısım kareye yakın plân-
lıdır ve üstü kapalıdır. Yazlık kısımda ise develik kısmı kapalıdır (Resim: 1), orta kısım-
da köşk mescit bulunmaktadır ve diğer kısımlar (avlu) açıktır. Köşk mescit kıble yönü
esas alınarak avlu içerisine yerleştirilmiştir (Resim: 2). Her iki (açık bölüm ve kapalı bö-
lüm) kısım da portallidir. Kervansaray kuzeydoğu-güneybatı yönünde konumlanmıştır.
Kuzeydoğu yönündeki cadde cephesinde giriş bulunmaktadır. Kuzeydoğu ve ku-
zeybatı yönlerinde az yoğun konut dokusu ve küçük ticarî iş yerleri vardır. Kervansara-
yın güneybatı bitiminde binaya bitişik İl Özel İdare Binası yer almaktadır. Kervansara-
yın doğu, güney ve batı cephelerinde imar yolu bulunmaktadır. Güneybatı cephesinde
yer alan tarihî hamam, güney yönünde cami, Lâleli Çeşme ve güneydoğu yönünde
park ile çevrelenmiştir.
Avlunun (açık bölüm) güneydoğu kısmında, sıralı kapalı mekânların olduğu dü-
şünülen duvar izleri yer almaktadır. Avlunun ortasında bulunan köşk mescit kare plân-
lı (kenarları 7.03 m. ile 7.05 m. arasında değişen) ve kıble yönü esas alınarak dört kö-
şesinde yer alan L biçimli dört kemer ayağı üzerine oturtulmuştur. Girişi kıble yönünün
karşısındaki kuzey yönünden verilmiştir.
Kapalı bölüm içten yaklaşık 20.80x21.80 m. boyutlarında kareye yakın dikdört-
gen plânlıdır ve derinlemesine yöneliş gösteren beş sahınlıdır. Giriş karşısındaki orta

* Mevlüt ÜYÜMEZ, Arkeolog, Müze Müdürü, Afyon/TÜRKİYE

271
sahın, diğer sahınlara göre geniş ve yüksek tutulmuştur. Girişe dik sahınlarda kemer
ayakları arasındaki mesafe 3.40 m.dir.
Yapının beden duvarları kesme taş ve moloz taşlardan yığma olarak inşa edil-
miştir. Avlu revakında, develik olarak kullanılan kapalı bölümde yer alan kemer ayakla-
rında ve kemerlerde kesme taş kullanılmıştır. 1964-1967 yıllarında Vakıflar Genel Mü-
dürlüğü’nce kışlık kısım, develik kısmının iki bölümü ile dış duvarlar onarılmıştır. Ona-
rımlarda kesme taş, moloz taş ve betonarme kullanılmıştır.
Kervansarayın yakın çevresindeki yapılaşma, kervansarayın statik anlamda yıp-
ranmasına neden olmuştur. 1970’li yıllarda yaptırılan kervansarayın güneybatı yönün-
deki İl Özel İdare Binası kervansaraya teğet biçimde konumlanmıştır. Yapı çevresinde-
ki çöp atıkları, yerel halka ait at arabaları ve bunların bıraktıkları atıklar görüntü kirlili-
ğini oluşturmaktadır. İklim ve doğa koşulları nedeniyle yapının zemine yakın kısmında,
taşın gözenek yapısına göre yerden yükselen nem, duvar yüzeyinde bozulmalar oluş-
turmuş, yağmur ve kar sularının etkisiyle yosunlanma ve taşlar arasında bitkilenme
meydana gelmiştir. Ayrıca mantarlar ve bakteriler taşlarda kopmalara neden olmuştur.
I. derece deprem bölgesinde yer alan Sultandağı’nda 03.02.2002 tarihinde mey-
dana gelen 6.0 şiddetindeki depremde özellikle geleneksel doku ağır tahribat görmüş-
tür. Cümle kapısından girişte sağlı- sollu duvar tarafları daha yoğun olmak üzere sur-
lardan dökülen taşlarla ve toprak yığınlarıyla tamamen kapanma noktasına gelmiştir.
Köşk mescidin güney ve güneydoğu yönlerinde bulunan sur duvarlarının dipleri, kapa-
lı mekân bitiminden yaklaşık 3 m., aksi yönde 1.00-1.50 m. kalınlığında toprakla kapan-
mıştır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetinde bulunan kervansaray, restorasyon çalış-
ması yapılabilmesi için Afyon Valiliği İl Özel İdaresi’nin 12.06.2002 tarih ve 370 sayılı
Encümen Kararı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden 10 yıllığına kiralanmak üzere giri-
şimde bulunulmuş, 26.12.2002 tarihinde Vakıflar Genel Müdürlüğü ile yapılan protokol
onayı ile işlem tamamlanmıştır. Rölöve, restitüsyon ve restorasyon çalışması için Kon-
ya Selçuk Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’ne
18.12.2002 tarihinde ihale edilmiştir. Rölöve çalışmasının Eskişehir Koruma Kurulu’n-
da kabul edilmesinden sonra adı geçen kurulun 15.08.2003 gün ve 2506 sayılı kararı
ile restitüsyon çalışmalarına esas olmak üzere sondaj kazısı yapılması istenmiştir. Bu
karar doğrultusunda Genel Müdürlüğümüzden alınan izinle 2003 yılında sondaj kazısı
gerçekleştirilmiştir.
Sondaj kazısı kapalı (kışlık) ve açık (avlu) kısımda olmak üzere iki bölümde ya-
pılmıştır (Resim: 3).

KAPALI ALANDA YAPILAN SONDAJ ÇALIfiMALARI


Kapalı alanda zemin kotunu bulmak amacı ile 3 açma açılmıştır (Resim: 4).
1 No.lu Açma; Kervansarayın kapalı mekânında, girişin solundaki ilk sahnın ikin-
ci ayağında, duvara doğru yapılan sondaj kazısında yaklaşık 100x150 cm. boyutların-
da, 75 cm. derinliğinde araştırma yapılmıştır. Toprak dolgudan başka bir bulguya rast-
lanmamıştır.
2 No.lu Açma; Kervansarayın kapalı mekânında, girişin sağında, ilk sahnın birin-
ci ayağından duvara doğru yapılan sondaj kazısında (ilk ayaktan duvara doğru), yak-
laşık 230x150 cm. boyutlarındaki alanda sahın boyunca yapılan kazıda, ayakla duvar
arasında sahını dik kesen moloz taş duvar hatıla rastlanmıştır.
Birinci ve ikinci ayak arasında, sahın tarafında yapılan kazıda yaklaşık 335x100
cm. boyutlarında, 75 cm. derinliğinde yapılan sondaj kazısında ayakları birbirine bağ-
layan hatıl görevi yapan duvara rastlanmıştır. Sahın zemininde ve sondaj alanında her-
hangi bir zemin döşemesi ve buluntuya rastlanmamıştır.
3 No.lu Açma; Kervansarayın kapalı mekânında, orta sahnın girişten sağdaki
üçüncü ayağın çevresinde, L biçiminde, yaklaşık 200x200x40 cm. boyutlarında, 60 cm.

272
derinliğinde yapılan sondaj kazısında toprak dolgudan başka herhangi bir buluntuya
rastlanmamıştır.
Yapılan 3 açmada da taban zemini bulunamamıştır.

AVLU (YAZLIK) KISMINDA YAPILAN SONDAJ ÇALIfiMALARI (Resim: 5)


Sondaj çalışmalarına başlamadan önce çalışma alanındaki otlar ve çöpler te-
mizlenmiştir. Daha sonra avlunun batısında (portalin solunda) yer alan mekânları tes-
pit edebilmek amacı ile 1500 cm. uzunluğunda, 100 cm. genişliğinde A açması açılmış-
tır. 70 cm. derinliğe kadar inilen açmada mekânların olduğu tarafta horasan harçlı mo-
loz taş dolgu sırasına rastlanmış, G, H, I kapalı mekânlarının avlu tarafında herhangi
bir döşeme kotuna rastlanmamış, diğer mekânların önünde ise döşemelere rastlanmış-
tır. Daha sonra bu açma mekânların durumunu ortaya çıkarmak amacı ile boydan bo-
ya uzatılmıştır. Ortaya çıkarılan uzunlama taş temelden odaların yerleri tespit edilmiş,
tespiti yapılan odaların diğer duvarlarının yerlerinin tespiti amacı ile tüm oda duvarları-
nın etrafı 60 cm. genişliğinde kazılmıştır. Odaların içerisindeki toprakların dolgu toprak
olduğu; çeşitli dönemlerdeki yapılaşmalar sırasında karıştırılmış olduğu anlaşılmıştır.
Ortaya çıkarılan odalar içerisinde sadece F ve H mekânı tabanına kadar temizlenmiş-
tir. Yapılan sondaj çalışmasında ortaya çıkarılan mekânlar;

A Mekân› (Resim: 6)
Portalin sağında, yaklaşık 390x446 cm. boyutlarında, duvar kalınlığı yaklaşık
104 cm. olan bir mekân ile bu mekânın kapı girişinde içe doğru iki kademeli mermer
eşik açığa çıkarılmıştır. Üstteki basamak yaklaşık 96x25 cm. boyutlarında, 5 cm. yük-
sekliğinde, içteki basamak ise yaklaşık 96x20 cm. boyutlarındadır.

B-Mekân› (Resim: 7)
Portalin solunda yaklaşık 500x425 cm. boyutlarında, duvar kalınlığı 104 cm. olan
bir mekân açığa çıkarılmıştır. Duvar harçları çamur sıvadır. Bu mekânın kapı girişinde-
ki taş eşik içe doğru iki kademeli olup üst basamağı yaklaşık 115x35 cm. boyutlarında,
yüksekliği 6 cm. olup iç basamağı ise yaklaşık 115x23 cm. boyutlarındadır.

C-Mekân› (Köfle Mekân) (Resim: 8, 9)


Portalin solunda, B mekânına bitişik 620x420 cm. boyutlarında, duvar kalınlığı
104 cm. olan bir mekân ortaya çıkarılmıştır. Bu mekânın giriş açıklığı yaklaşık 100 cm.,
kapı nişi ise 75 cm.dir.

D-Mekân› (Resim: 10)


Portalin solundaki köşe mekânına bitişik, yaklaşık 405x390 cm. boyutlarında,
duvar kalınlığı 100 cm. olan bir mekân ortaya çıkarılmıştır. Mekânın kapı nişi 100 cm.
olan bir girişi bulunmaktadır. İki kademeli olan taş eşiğin kapı yuvası mevcuttur. Üst ba-
samak 7 cm. yüksekliğinde, 108x35 cm. boyutlarında olup iç basamak ise 108x16 cm.
boyutlarındadır.

E-Mekân› (Resim: 11)


Portalin solundaki köşe mekânının batısındaki ikinci mekân 413x400 cm. boyut-
larındadır. Bu mekânın girişi tespit edilememiştir. Avlu tarafındaki duvar kalınlığı ile yan
duvarlardaki kalınlık yaklaşık 100 cm.dir.

F-Mekân›
Portalin solundaki köşe mekânının batısındaki ikinci mekân bitişiğinde yer al-
maktadır. 403x400 cm. boyutlarındaki mekânın avlu tarafında duvar yer almamaktadır.

273
F mekânı tabanına kadar tamamen temizlenmiştir. Bu mekânın tabanının bir bölümü-
nün taban döşemesi ortaya çıkarılmıştır. F mekânının güneydoğuya açılan giriş olarak
kullanıldığı tespit edilmiştir. Ancak bu girişin orijinal mi, yoksa önce mekân iken, sonra-
dan bu mekânın bozularak giriş mi yapıldığı tespit edilememiştir. Bu giriş sonradan taş
duvar ile kapatılmıştır Sonradan kapatıldığı kesin olan taş temel içerisinde pişmiş top-
rak su künkü (veya atık su künkü) tespit edilmiştir.

G-Mekân›
Portalin solundaki köşe mekânının batısındaki dördüncü mekânda girişe rastlan-
mamıştır. Yaklaşık 408x400 cm. boyutlarında olan üçüncü mekânın duvar kalınlığı yak-
laşık 100 cm.dir. Bu mekân yaklaşık 70 cm. derinliğinde, 60 cm. genişliğinde, galeri
şeklinde açılmış olup içindeki dolgu temizlenmiştir.

H-Mekân›
Portalin solundaki köşe mekânının batısındaki beşinci mekân yaklaşık 403x400
cm. boyutlarında olup bu mekânda yapılan araştırma kazısında yoğun tuğla parçaları
ile sırlı ve sırsız çömlek kalıntıları ve yaklaşık 4 cm. kalınlığında kırık tuğla parçaları bu-
lunmuştur. Ayrıca buranın zemininde 4 sıra üst üste, çamur harçlı, yaklaşık 28x12 cm.
ebadında, yaklaşık 3.03 cm. kalınlığında pişmiş tuğla parçalarına rastlanmıştır. Bu me-
kândaki zemin sondajında 190 cm. çapında, 120 cm. derinliğinde çukur açılmıştır. Bu
çukurda beyaz kireçli zemin dolgusu ile altında kırmızı toprak dolgu ve bu iki dolgu ara-
sında yer yer kül katmanına rastlanmıştır. Burada yapılan çalışmada sırlı ve sırsız se-
ramik parçalarına rastlanmıştır. Duvar kalınlığı 100 cm. olan dördüncü mekânda da gi-
rişe rastlanmamıştır.

I-Mekân›
Portalin solundaki köşe mekânının batısındaki altıncı mekân veya kışlık kısma bi-
tişik köşe mekânı 400x402 cm. boyutlarındadır. Sonradan üzerine beton dökülmüş olan
mekândaki çöp ve moloz yığını temizlenerek diğer mekânlarla aynı seviyeye getirilmiş-
tir. Kuzey, doğu, kuzeybatı ve güneybatısında ise yaklaşık 70 cm. eninde, 100 cm. de-
rinliğinde U şeklinde galeri açılmıştır. Girişi olmayan bu köşe mekânında da kireç ağır-
lıklı horasan, kırmızı toprak dolgu, kül ve siyah renkli yanık katmanlara rastlanmıştır.
Açığa çıkarılan mekânlarda F mekânı hariç herhangi bir zemin döşemesine rast-
lanmamıştır. Avluda yapılan çalışmalardan sonra portalin sağında ve solunda bulunan
mekânların etrafının kervansarayın yıkılan taşları ile yükseltip düzleştirilerek üzerlerine
yeni binalar yapıldığı tespit edilmiştir. Yeni bina yapmak için zeminlerde kullanılan ker-
vansaraya ait taşlar restorasyon işlerinde kullanılmak amacı ile avluda toplanmıştır.
Sondaj çalışmasında küçük seramik parçaları ele geçirilmiştir.
Avlunun (açık bölüm) güneybatısında yer alan ve 1964-1967 yıllarında Vakıflar
Genel Müdürlüğü’nce bir kısmı restore edilen develik kısmının diğer bölümlerinin ayak-
larının ortaya çıkarılması amacı ile B açması olarak adlandırdığımız açma kuzeydoğu
duvarından başlayarak kapalı kısma kadar devam ettirilmiştir.
Üçüncü revakın avluya bakan ayağından 388 cm. uzağında, kare formlu
110x110 cm. boyutlarında, kesme taşlardan oluşturulmuş kaide tespit edilmiştir. Aynı
eksende, 374 cm. uzaklığında, kare formlu, 110x110 cm. boyutlarında kesme taşlardan
oluşturulmuş ikinci bir kaide ile bu kaidenin ikinci sırasındaki kaide arasında 343x103
cm. ebadında duvar hatılı açığa çıkarılmıştır.
Yıkılmış olan beşinci revakın devamında, avlu döşemesinden aşağıda, duvarda-
ki kemer izine doğru, yaklaşık 180x71 cm. boyutlarında hatıl görünümünde bir duvar izi
ile yaklaşık 130x110cm. boyutlarında moloz taştan bir kaideye rastlanmıştır. Bu kaide-
nin revakların ikinci sıra ayakları ile aynı eksende olmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca bu
kaide, duvardaki yıkılmış revak kemerinin izinden yaklaşık 345 cm. uzaklıktadır.

274
Bu kaideden giriş cephesinin sağ tarafındaki duvara doğru yaklaşık 315x80 cm.
boyutlarında moloz taş hatıl duvar ortaya çıkarılmıştır. Bu hatıl duvardan beden duva-
rına doğru dolgu taş izleri izlenmektedir.
Avluda yapılan taban döşemesi tespiti için yapılan temizlik çalışmasında;
a-Portalden girildiğinde 700x700 cm. boyutlarında,
b-Beşinci revak önünde 284x650 cm. boyutlarında,
c-Revak önünde üçüncü ayağa yaklaşık 240 cm. uzaklıkta, 80x90 cm. boyutla-
rında orjinal taş döşeme zemine rastlanmıştır.
d-Avlunun güneydoğusunda, köşk mescidin güneydoğu ayağından yaklaşık 550
cm. uzaklıkta, 690x180 cm. boyutlarında, yer yer bozuk zeminde taş döşemeye rastla-
nılmıştır.
Köşk mescidin güneybatı ayağının batı yüzünde 250x180 cm. boyutlarındaki ka-
zıda, toprak dolgu ile ayak kaidesine bitişik döşeme taşı olduğu düşünülen, 47x57 cm.
boyutlarında bir taşa rastlanmıştır. Ayrıca lüle ile küçük bir sırlı seramik parçası bulun-
muştur (Resim: 12, 13).
Yapılan sondaj çalışmasında avlunun taş döşeme olduğu ve bu döşemenin ka-
palı kısımdan portale doğru alçalan bir eğimle devam ettiği tespit edilmiştir. Avluda köşk
mescitten büyük bloklar halinde düşmüş bazıları işlemeli taşlar bulunmaktadır. Resto-
rasyon öncesi bu taşların numaralandırılarak yerlerinin tespit edilmesi öncelik taşıma-
lıdır.
Kurul kararında istenilen ve restitüsyon projesine veri oluşturacak tüm sondaj
çalışmaları yapı içinde tamamlanmıştır.

275
Resim: 1 Resim: 2

Resim: 3

276
Resim: 4

Resim: 5

Resim: 6

277
Resim: 7

Resim: 8

278
Resim: 9

Resim: 10

279
Resim: 11

Resim: 12

Resim: 13

280
SİDE TİYATROSU VE ÇEVRESİNDE
KAZI, KORUMA, ONARIM ÇALIŞMALARI (2003)

Ülkü ‹ZM‹RL‹G‹L*

2003 yılında Side Tiyatrosu’nda gerçekleştirilen kazı ve koruma-onarım çalışma-


ları 12 Eylül-6 Kasım tarihleri arasında 56 gün sürmüştür. Yapılan çalışmalar Kültür ve
Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğü (DÖSİMM), Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ve Antik Side Anıtlarının Bakım Onarım ve Res-
torasyonu Komitesi’nin maddî katkılarıyla gerçekleştirilmiştir1.
Efes kazı başkanlığı tarafından 1999 yılında geçici bir süre için Side Tiyatro-
su’nda kullanılmak üzere verilen kule vincin geri alınmasıyla sahne binasında kazı ça-
lışmaları programlandığı şekilde yapılamamıştır. Ancak son dört yılda kule vincin yar-
dımıyla sahne binasında ve parodoslarda bu zamana kadar kazısı yapılamayan kısım-
lar açığa çıkarılarak gerek kazı, gerek onarım çalışmalarında büyük bir ilerleme göste-
rimiştir2.
Bu durumda, 2003 yılında Side Tiyatrosu ve çevresinde, 2002 yılında kazısı ya-
pılan alanlarda, koruma-onarım uygulamaları yanı sıra belgeleme, düzenleme ve mi-
marî malzeme üzerinde incelemeler yapılmıştır.

1. Koruma-Onar›m Çal›flmalar›
Bu çalışmalar kapsamında, agora güneybatı portiğe cephesi olan sahne binası
arkasındaki dükkânların ön duvarları, latrinin ön cephe kaplama taşları, batı parodos-
da analemna duvarı önünde yer alan kemerler, sahne binası (C) girişi döşeme taşları,
tiyatro girişi karşısındaki sütunlu caddenin bir bölümü onarılmıştır. Ayrıca iki yerde ta-
ban mozaiğinin koruma onarım çalışmaları yapılmıştır.
1.1. Sahne binasının agora cephesinde yer alan giriş ve dükkânlar geç antik dö-
nemde, çevre yapılardan getirilen moloz ve blok taş malzeme ile doldurulmuş ve sur
duvarı olarak kullanılmıştır. Daha önce yapılan kazılarda A, B, C, D girişleri açılmış, an-
cak aralarında yer alan dükkânların içindeki toprak sahne binası ara duvarının statik
sorunu nedeniyle tümüyle boşaltılmamıştır (Plân: 1, 2).
Dükkânların agora cephesindeki geç dönemde yapılmış olan ön duvarlarının
sağlamlaştırılması amacıyla yapılan uygulamalarda, öncelikle duvarların üzerindeki ve
kısmen arkasındaki bitki ve toprak temizlenerek, taşların yüzeyleri yıkandıktan sonra
yıpranma durumları incelenmiştir. Daha sonra harçla derzleme yapılmış, yıpranan kı-
sımlar doldurularak sağlamlaştırılmıştır.

* Ülkü İZMİRLİGİL, Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarı Müdürü, Eski Darphane, Sultanahmet 34400
İstanbul/TÜRKİYE
1 Çalışmalara Mimar Müh. Prof. Dr. Reha Günay, arkeologlardan Dr. Mustafa Büyükkolancı, Ayşe Özkan, Heykeltraş
Ali Osman Avşar, restoratörlerden Burak Aydoğdu, Ali Barlas, Emre Eser ve Mimar Leyla Gültekin katılmışlardır.
2 Efes kazı başkanı Prof. Dr. Krinzinger’e teşekkürlerimi sunarım.

281
Latrinin Ön Cephe Kaplama Tafllar›n›n Onar›m› ve Üst K›sm›n›n ‹zolasyonu
Latrinin cephesine iskele kurulduktan sonra bitki temizliği yapılarak yüzeydeki
taşların arasında oluşmuş odunsu bitkiler ayıklanmıştır. Cephenin rölövesi yapılarak,
eksedra çevresindeki kaplama taşları numaralanmıştır. Bu taşlardan bazıları yerinde
korunmuş, arkasına harç enjeksiyonu yapılarak sağlamlaştırılmıştır. Bitki köklerinin
tahribine uğrayan kaplama taşları ise yerinden alındıktan sonra arkaları temizlenerek
sağlamlaştırılmış ve tekrar yerlerine konmuştur. Vinç olmadığından latrinin üst örtüsü-
nün kazısına devam edilememiştir. Ancak üstten gelecek yağmur suyunun zarar ver-
memesi için cephe duvarı üstünün harçla izolasyonu yapılmıştır.
2002 yılında yapılan kazı sonucunda batı parodosun tiyatronun geç döneminde
değişikliklere uğradığı, özgün zemin döşemesinin sonradan kaldırıldığı anlaşılmıştır.
Analemna duvarının önünde alt kısmında sonradan yapıldığı anlaşılan dört adet ke-
merli niş ve üzerinde açık su kanalı izleri tespit edilmiştir. Nişlerin içinde fresk kalıntıla-
rı olduğundan önceleri bu kemerlerin geç dönemde alt caveada yapılmış olan şapelin
bir uzantısı olduğu düşünülmüşse de, şapelin inşasından önce orkestrada su oyunları
yapıldığı sırada açık su kanalının orkestraya su taşımak üzere yapıldığı kanısına varıl-
mıştır (Plân: 3).
Bu kemerler ve arasındaki nişler küçük moloz taşlardan oluşmuş olup bağlayıcı
harçlar niteliğini kaybetmiştir. Burada öncelikle belgeleme yapıldıktan sonra, taşların
yüzeyleri yıkanarak kemerlere destek sağlamak için ahşap kalıplar yapılmış ve özgün
malzemesine uygun olarak hazırlanan karışım ile derzleme yapılmıştır. Batı parodosta
skene alt katı cephesi de aynı yöntemle onarılmıştır (Resim: 1).

Sahne Binas› (C) Giriflinde Çökmüfl Olan Döfleme Tafllar›n›n Onar›m›


Önce çökmüş olan kanal taşlarının rölövesi yapılarak belgelenmiştir (Resim: 2).
Numaralanan döşeme taşlarından 3 No.lu taş kaldırılarak kanal içinde bir sondaj çalış-
ması yapılmıştır. Sonuçta kanalın 2.00 m. derinliğinde, 1.24 m. genişliğinde olduğu be-
lirlenmiştir. Bu kanal, orkestra çevresinde yer alan kanal içinde toplanan suyu, agora-
daki portik önündeki kanala aktarmış olmalıdır. İleride yapılacak çalışmalarda bu bağ-
lantı araştırılacaktır. Döşeme taşlarının kırık parçaları birleştirilmiş, yapıştırma işlemle-
ri tamamlanan bloklar özgün yerlerine yerleştirilmiştir.

Tiyatro Girifli Karfl›s›ndaki Sütunlu Cadde, Kaz›, Onar›m ve Düzenleme Çal›fl-


malar›
Öncelikle belgeleme çalışmaları tamamlanan batı portik ve dükkânlardan 6 me-
kânda kazı ve temizlik yapılmıştır. Ancak, sütunlu caddenin arkasındaki dükkânların
üstü otopark ve taksi durağı olarak kullanıldığından mekânların tümüyle açılmamasına
karar verilmiştir. Dükkân cephelerinden 1.5-2.0 m. içeriye doğru kazmak suretiyle top-
rak çöküntüsünü önlemek için bariyer duvarı örülmüş ve üzeri toprak rengi serpme
harç ile sıvanmıştır.
Dükkân cephelerinin onarımı sırasında yerinden oynamış veya kaymış olan taş
bloklar yerlerine oturtularak aynı zamanda bu mekânların dış ve ana duvarlarında derz-
leme ile sağlamlaştırma işlemleri gerçekleştirilmiştir.

Tiyatro Girifli Taraf›ndaki Sütunlu Cadde Do¤u Portik Stylobat›n›n Tespiti


Dionysos Tapınağı önünde iki yerde sondaj çalışması yapılmıştır. Bu alanda,
1955-60 yıllarında Prof. Mansel başkanlığında yapılan kazılar sırasında bu portik orta-
ya çıkarılmış olmasına rağmen, daha sonra tiyatro çevresinin çitle çevrilmesi sırasında
tamamen toprakla örtülmüştür. Yapılan bu çalışma sonucunda doğu portik stylobatı üst
sıra taşlarının sökülmüş olduğu saptanmıştır. Stylobat önünde yer alan açık su kanalı
kotları tespit edilerek belgelenmiştir.

282
Sütunlu cadde üzerinde daha önceki yıllarda ayağa kaldırılmış olan sütunların
çatlak, kırık ve dökülmüş bölümleri özgün granit tozu karışımıyla doldurularak onarıl-
mıştır. Koruma onarım çalışmaları tamamlandıktan sonra mekân içlerine ve portik ta-
banına mıcır dökülerek 29 Ekim’de açılmıştır.
Ayrıca, küçük onarım çalışmaları, kule vinç kullanılmadığından çok sınırlı yapı-
labilmiştir. Ancak 2000 yılı kazı sezonunda bugünkü tiyatro ana girişi (H) tabanından
kaldırılmış olan mozaik parçası, bu yıl onarılarak özgün konumunda yerleştirilmiştir.
Ayrıca, tiyatro karşısındaki batı portik üzerinde 2000 yılında yerinde koruma al-
tına alınan mozaik üzerine serilmiş olan jeotekstil, dükkânların onarımından sonra ye-
nilenerek tekrar koruma altına alınmıştır.

2. Belgeleme, Düzenleme ve Mimarî Malzeme Üzerinde ‹nceleme Çal›flmalar›


2.1. Tiyatro ve agoraya ait mimarî eleman grupları 2003 yılında Restoratör Em-
re Eser tarafından, 15 bölüm olarak gruplanmıştır. Bu elemanlar tiyatro sahne binası
cephesine ait arşitrav, friz, sütun, kaset, geison, alınlık, sima, başlık (İon, Korinth, kom-
pozit), sütun kaideleri, konsol parçaları ile Dionysos Tapınağı’na ait mimarî elemanlar,
agoraya ait sütun, sütun başlıkları ve diğer elemanlar ile Tykhe Tapınağı’na ait mimarî
elemanların yerleri 1/500 ölçekli bir plân üzerinde gösterilmiştir. Ayrıca 1960’lı yıllarda
agorada çeşitli mekânlarda depolanmış tiyatroya ait mimarî parçalar işaretlenmiştir. Bu
çalışma ileriki yıllarda herhangi bir çalışma yapılması halinde bu grupların mimarî ele-
manları tamamlayıcı parçalar olduğunun bilinmesi açısından önem taşımaktadır.

2.2. Tiyatro Sahne Binas›


Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Reha Günay başkanlı-
ğında 15-30 Eylül tarihleri arasında yapılan çalışmalarda şimdiye kadar yapılan rölöve-
ler AutoCAD programına aktarılmaya başlanmıştır. Bu amaçla yer yer kontrol ölçüle-
ri alınmıştır.

2.3. Agora Tiyatro Ba¤lant›s› ve Agora Portik Üst Yap›s› ve Köfle Sütunlar›
Agora’nın köşelerinde yer alan eksedralarla latrina önündeki eksedra yapım ve
malzeme ayrıntılarıyla bir bütün teşkil ettiklerinden, aynı dönemde plânlandıkları anla-
şılmaktadır. Agora köşe detaylarında yapılan incelemede, daha önce Prof. Mansel’in
de belirttiği gibi, önce sütunlu olarak plânlandığı, daha sonra değiştirildiği stylobat üze-
rindeki kaide izlerinden anlaşılmaktadır. AutoCAD programında yapılan restitüsyon de-
nemesine göre agora köşelerindeki bu açıklığın ancak kemerle geçilebileceği görül-
mektedir.

2.4.Dionysos Tap›na¤› (Resim: 3)


Mustafa BÜYÜKKOLANCI

Side Tiyatrosu’nun kuzeybatısında yer alan Dionysos Tapınağı Ord. Prof. Dr. A.
M. Mansel tarafından kazılıp ortaya çıkarılmış ve (Q) olarak tanımlanmıştır. Podium
kısmı in situ kalabilmiş olan yapı kuzey-güney yönünde ve caddeye paralel bir konum-
dadır. Cephesi kuzeye dönük olan yapıya Mansel "bir tapınak olduğu büyük bir ihtimal-
le ileri sürülebilir" diyerek “Side Tapınakları” bölümünde yer vermiştir (Mansel, A. M., Si-
de, 1978, 142-146).
Dikdörtgen plânlı tapınağın genel ölçüleri 17.55x7.23 m.dir. Yüksekliği 0.65 m.
olan podium sarımtrak renkli kalker taşından yapılmış bloklarla inşa edilmiştir. Bloklar bir-
birine kırlangıç kuyruğu şeklinde bronz kenetlerle bağlanmıştır. Tapınak, Mansel’e göre
cephesinde 4 sütun bulunan bir pronaos ve arkasındaki celladan oluşur (11.75x5.83 m.).

283
Pronaosun stylobat levhaları ve zemin döşemesi tümüyle sökülmüştür. Cellanın batı
uzun tarafında, duvar kaidesine ait iki kademe in situ durumda bize kadar gelmiştir.
Bunlardan alttaki 0.21 m., üstteki 0.22 m. yüksekliktedir. Birbirine bronz kenetlerle bağ-
lanmış ve kaide levhalarının üst kısmındaki izlerden, cella duvarlarının 0.80 m. kalın-
lıkta olduğu hesaplanmıştır. Ayrıca cella duvarına dışta yarım sütunların yaslandığı, ku-
zeybatı ve kuzeydoğu köşelerde 3/4’lük sütunların varlığı yine kalan izlerden anlaşıl-
maktadır. Sütun kaidelerinin altındaki hafif çıkıntılı kısmın çapı 0.70 m.dir. Yarım sütun-
lar arasındaki eksen uzaklıkları ise kuzeyden güneye doğru 1.84, 1.96 ve 1.99 m.dir.
Cellanın plânı bilinmekle beraber kapı genişliği belli değildir. Tapınak bu plân şemasıy-
la arkeoloji literatüründe "pseudoperipteros" olarak tanımlanan plân şemasına sahiptir
(Mansel, Side, 1978, 142-145).
Tapınağın üst yapısına ilişkin olarak Mansel, "tapınağın üst kısımlarına ait hiçbir
parça bize kadar gelmemiştir. Bununla beraber, yapının özenli inşa tekniği ve kırlangıç
kuyruğu şeklindeki kenetlerinden dolayı Geç Hellenistik ya da Erken İmparatorluk Dö-
nemine ait olduğu büyük bir ihtimalle ileri sürülebilir" demektedir (Mansel, Side, 1978,
145).
1982 yılından bu yana Kültür Bakanlığı adına sürdürülen Side Tiyatrosu kazı ve
onarım çalışmaları 1999 yılından sonra hız kazanmıştır. 1999 yılında doğu parodos ka-
zılarından sonra 2001 yılında batı parodos ve agoranın güney portik dükkânlarının ka-
zısına başlanmıştır. Bu kazılar sırasında tiyatronun sahne binası ile ilişkili olmayan sa-
rımtrak renkli kireçtaşından yapılmış yarım sütun ve saçaklık parçaları çıkmaya başla-
mıştır. Aslında bunlardan bir kısmı eskiden beri agora güney dükkânları içinde görül-
mekte iken Dionysos Tapınağı’na ait olabilecekleri akla gelmemiştir.
2001 yılı mayıs ayında bu çalışmalar sırasında bu bağlantı tarafımızdan kurul-
muş ve benzer parçaların agoranın güneybatı köşesine depolanmasına başlanmıştır.
Kısa süre içinde yaklaşık olarak 50 parçadan oluşan üst yapı elemanları içinde en dik-
kati çekenler düz duvar blokları üzerine işlenmiş yivli yarım sütunlar ve Korinth düzen-
li sütun başlıklarıdır (çapları ortalama 0.50 m.). Ayrıca arşitrav, sarmal dal bezemeli friz,
üzerinde diş kesimi olan lotus-palmet bezemeli friz ve yine lotus-palmet bezemeli sima
parçaları vardır. Bunların yanında daha küçük boyutlu bir yapıya ait birleşik yarım sü-
tun ve kapı sövelerinin işlendiği bloklar ve bunlara ait Korinth düzenli yarım sütun baş-
lıkları ile 1.10 m. yükseklikte girlandlı ve boğa başlı büyük levhalar ele geçirilmiştir.
Bunların tümünün ortak özelliği sarımtrak renkli sert kireçtaşından yapılmış ol-
malarıdır. Fakat iki farklı yapı veya bir yapının iç ve dış bölümlerine ait olabilecek bu
mimarî parçaların iki ayrı döneme ait olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır. Bu durum bel-
ki Dionysos Tapınağı’nın iç kısmında bazı değişiklikler yapıldığı şeklinde yorumlanabi-
lir. Zaten Mansel, bir yazıtta bunun cevabını bulmuş gibidir; "Tapınağın çok yakınında
bulunan bir yazıtla, geç dönem şehir kapısı lentosu olarak kullanılan, fakat aslında bir
kapı sövesi olduğu anlaşılan başka bir yazıtta Side ‘gerusia’sı tarafından yaptırılmış Di-
onysos’la ilgili kutsal bir ‘deipnisterion-yemek salonu’ndan bahsedilmektedir. İmpara-
torluk Döneminde büyük bir onarım geçiren bu salonun yeri henüz bulunamamıştır. Bu
durumda Dionysos Tapınağı’nın, yazıtların dönemi olan M.S. 2. yüzyılda “kutsal bir ye-
mek salonu” olarak kullanılmış olduğu hatıra gelebilir" (Mansel, Side, 1978, 145-146).
Gerçekten bu yazıt ile yeni bulunan parçalar arasındaki uyum çok ilginçtir. Çünkü eli-
mizdeki mimarî parçaların bir bölümü genel hatlarıyla Augustus Dönemi diğer bölümü
ise Hadrian Dönemi bezeme özellikleri göstermektedir.
Ele geçirilen mimarî parçaların diğer ortak özelliği tümü üzerinde kireç harcı ka-
lıntılarının bulunuşudur. Bunun açıklaması yine Mansel’in satırlarında Geç Antik Dö-
nem surları konusunda saklıdır. “Side antik kentinin içine, yarımadanın en dar yerinde,
muhtemelen M.S. 4. yüzyılda kenti ikiye bölen bir sur duvarı inşa edilmiştir. Bu sur, tak
yakınındaki bir yazıttan dolayı ‘Filippus Attius Suru’ olarak tanımlanmıştır. Kireç harcı
kullanılarak inşa edilmiş bu savunma duvarlarında moloz taşların yanında eski binalar-
dan alınmış devşirme malzeme bol miktarda kullanılmıştır. Duvarlar batıdan itibaren

284
bazen 90 derecelik dirsekler yaparak kırık hatlar şeklinde tiyatronun sahne binası ya
da tak gibi yapılardan yararlanarak doğuya doğru uzanmaktadır" (Mansel, Side, 1978,
67-68).
Sonuç olarak Dionysos Tapınağı üst yapısına ait olduğu belirlenen parçalar en
son olarak tiyatronun sahne binası üzerinden geçen Geç Antik Dönem surlarında kul-
lanılmıştır. Sahne binası M.S. 6. yüzyılda yıkılırken bunların bir kısmı içeriye, bir kısmı
da agoranın güney dükkânları içine düşmüş ve yüzyıllardır orada kalmıştır.

2.5. Tafl Ustalar›n›n Tafl Bloklar Üzerinde Eskiz Çal›flmalar›


2002 yılında sahne binası malzemesi arasında bulunmuştur. 2. kat döşeme blo-
ku olarak kullanılan bloklardan birinin üzerinde İon başlığı volutü ve sütun kaidesi pro-
fili (torus, trohilos) ve madalyon yer almaktadır. Antik dönem için önemli bir belge oldu-
ğunu düşündüğümüz bu eskizlerin detaylı çizimleri yapılmıştır (Çizim: 1).
Side Tiyatro’sunda 1999-2002 yılları arasında yaklaşık 4 yıl kule vinçle sahne
binası cephesi, doğu ve batı parodosların kazısı tamamlanmış, sahne cephe mimarîsi-
ne ait tüm parçaların elde edilmesi restitüsyon çalışmalarına yardımcı olmuştur. 2003
yılında, Efes kazısı başkanı Prof. Dr. Krizinger’in talebi üzerine kule vinç iki günde sö-
külmüş, donatılı beton olan alt platformu kırıcı iş makinesi ile parçalanarak molozları
kazı alanından uzaklaştırılmıştır. Kırıcı makine kullanılırken yaptığı titreşimden ve kırı-
lan parçaların fırlayarak çevreye zarar vermemesi için, mermer blokların etrafı sarıla-
rak korunmuştur.

285
Plân: 1

Plân: 2

286
Plân: 3

Çizim

287
Resim : 1

Resim: 2

Resim: 3

288

You might also like