You are on page 1of 35

MICHEL FOUCAULT

.. . . . .

SOYLEMIN DUZENI

"lktidar'tm, bizim de katrlmarruzla, sue; ortakllglmlzla duzenlediqi "soylem' 'Ierle, 'caqdasltk' adma, yasarn alanlanrruzda bizi nasil aldattrqr, kurulrnasina kattldiqmuz "duzen" icinde bizi nasil bicirnlendirdipi, hizaya soktuqu, istedigi itaat noktasma getirdigi ... Otusturduqu "hastalrk" - "delilik" - "sucluluk" - "cinsellik" alanlanyla, insanca ozgurlugumOzu nasil 'duzenlediqi', bedenimizi nasll 'terbiye' ettiqi, 'zihni'mizi nasil 'saqhkh ' kildrqr, 'egilimlerimizi' nest! 'yonlendirdiqi' -bizi nestt "iyi"le$tirdigi ...

.i., Bu "iyilik" bizi bugOn huzursuz edebili-l i yorsa; 'caqdas: toplumun artik 'gbnul rahat+

hgl'yla qeriye cekebildiqi, ama her an

yeniden kurulabilecek bir baskiya hazir tuttugu iktidar mekanizmalan icinde, rahat etmenin rahatslzlJ(JlnI duyuyorsak; Batrh insanm retah icinoe vicdan ezebt r;eki$ine yakmlasryorsak, bu,-garip ya. i$te- caqdaslastrqrrruzdandrr.

Foucault da, e;agda$ilgln gereklerinden biridir -ya da, biriydi, mi demeli, artik ...

hi! 36 nU~UN ntztst-s

MICHEL FOUCAULT

• • • • • •

~LEMIN DUZENI

i I lit k(. (: i T urhan I LGAZ

hilyaym

MICHEL FOUCAULT

•• • •• •

SOYLEMIN DUZENI

hil 36, Diisiin Dizisi 4 Kapak Tasarrmi, Mehmet Ulusel Dizgi, G6khan Matbaacihk Baski, Giimii~ Basunevi cue. Nurettin Miicellit

Birinci Basi, Temmuz 1987

Tt.irkc;esi : Turban ILGAZ

L'ORDRE DU DISCQURS. Gallimard

bilyaym

Binbirdirek Meydam 5/3 Cagaloglu / iSTANBUL Telefon: 527 79 21

SUNU~

Michel Foucault (1926 - 1984), bundan once, tamamlamaya nrsat bulamadigt -acaba ya~ydr bulabilir miydi?- «Cinselligin Tarihi» adli yaprtmm ilk cildiyle tur~eye s'lgd'lrzlmz§tz (AFA Yaymlari, Tiirk~esi: Hiilya Tufan).

o devasa kitabin yanmda, «80ylemin Duzenis ancak bir risale sayihr. Ne ki Foucault, College de France'a (2 Arahk 1970) kabulii dolayisiyla yaptlgl ~ve bu kita~lgl olusturan=- uzun konusmada, calismalaruun amacmi da, felsefeye bakismi da, diinyaya felsefece bakismi da hemen hemen butun yonleriyle dile getirmektedir. Bir gun oteki kitapIan da turkcelestfrilebilirse, onu ana dilinden okuyamayacak olanlar Icln, bu kisa metin, yaprtma dalarken zorunlu olarak basvuraeaklan bir anontar i§levini gorecektir.

Onun felsefesini aeimlamaya kalkl§mayacagim elbette -buna kendimt yetkili de gormem, yeterli de-, ama Foucault'yu okuyabilmenin ooylesi bir anahtari gerekslndlrdlgint soyleyebflirim.

5

Toplum olarak felsefeyle ahs-vertsimts, fazla bir iCli-d1~lJ.lIgImlZ yok. Dilimiz de pek yetmiyor, acikcasr, felsefe yapmaya.Kavramlanmlz eksik ~iinkii.. . Felsefe, pratikte yararlanacaglmlzl sandlglmlz birtakim sloganlan bize saguyorsa ilgimizi cekiyor; i§imize gelen birtakim jormiiller sunabiliyorsa ekulturumuze» buyur ediliyor. Ve gogun"Iukla da «ahlaks He kanstmhyor, «ahlak»ml§casIna algilaruyor, «ahlak» He -ve tabii ki benimsedigimiz ahlc1k ile-gakI§tlgl oranda ogreniliyor.

Oysa ki biIgiyi sevmek olan felsefenin, insandan ve insan dustincesinden kalktp, dusuncenin urettigi nesnelere Inen, sonra bu nesnelerin evrimi iclnde dii§iincenin kendi kendislne agtigi yoIlarm «arkeolojisine» gomiilerek yeniden dustinceye ve insana ulasan sonsuz gel-gitleri sozkonusu ... Foucault'ya kulak verelim bir ...

«Modern dii§ii.nce icin, olas, bir ahlak yoktur; zira XIX. yiizylldan beridusttnce, kendi oz varhgl icinde hanidir kendisinden 'glkml§' bulunuyor, 0 artrk kuram deglldlr; dii§iindiigii andan itibaren yaralar veya uzlastrrir, yakmlastmr veya uzaklastmr, koparrr, ayristirrr, baglar veya diigUmIer; 00- gurlestirmekten ve kolelestirmekten ahkoyamaz kendini. Buyurmazdan, bir gelecek tasarlamazdan, yaprlmasi gerekeni soylemezden once, disanyacikarmazdan veya yalmzca uyarmazdan once, dusunce, varolusunun e~ginde, en erkenci halinden ittbaren, kendi iclnde bir eylemdlr -tehlikeli bir davramstir. Sade, Nietzsche, Artaud ve Bataille, bu gergegi, gormezden gelmek isteyeceklerin hepsi adina farkettiler; ama §u da kestn ki, Hegel, Marx ve Freud da bunu blliyorlardi. Derin yadsryicihklari

iginde, politik seeissiz asIa felsefe olamayacagim, her diisiincenin 'ilerlci' ya da 'gerici' oldugunu one siirenlerin bunu bilmedikleri soylenebilir mi? Ontarinahmakhgi, her dusuncenin bir simrm ideolojisini 'dile getirdlgine' inanmalarrdir: zorlama derinlikleri, dtisimcenin modern olma kipini parmaklanyla gostermelerindedir. Yiizeysel aeidan, insanm bilgisinin, doga bilimlerininkinden farkll olarak, en az belirgin bicimlerlnde 'bile her zaman birtakim torebilimlere veya politiikalara bagh oldugu soylenebflir; daha temeldeyse, modern dusunce, insamn Dlger'Inin kendisiyle Aym olmak zorunda bulundugu yonde ilerlemektedir.» (Les Mots et les Chases, 9"allimard, 1966)

***

Felsefenin ~o'k cok uzaklarmda diistmmeye, ya da dii§iindiigunu sanmaya, dusiinmekten ~ok konusmaya ve genellikle dusunmeden konusmaya, veya once konusup sonra dusunmeye, dii§iinmeden eylemeye, veya once eyleyip sonra dii~iinmeye all~ rms bir toplumda, Foucault'nun felsefesi, kolay kolay ietnden glKlhr gibi degil. Ve alabiiJdigine yabanCl. ..

Onun icin, yukarida, «Cinselligin Tarihi» ni anarken «turkcelestirilmista» demedim de, turkceye «slgdlnlml~tI» demeyi yegledim. «Soylemin Duzeni» de turkceye slgdlrIlmaya galI§lldl. ..

Avrupa felsefesinin yiizyIllardan beri yarattigl, kullandigi, cekip gevirdigi kavramlarla olusturdugu soylemlerm duzenini irdeleyen bir s6ylemi, 0 kavramlara olabildlgmee uygun karsiliklar bularak ttirkeelestlrmek gerekiyordu..; Bu ttirkcenin

6

7

anla§Zl1.T olmasi gerekiyordu... trstune iistliik, Foucault'nun sOyleminin ayrllmaz bir parcasi olan Us~ lilbuna da sadik kalmak gerekiyordu. Yani, orijinal metinde ka~ ciimle varsa, geviride de 0 kadar cumIe olmahydr ...

BiR V AROLU§ ESTETiai OLARAK ETtK

Turham. Ilgaz

«Cinselligin Tarihi adl1. eserinizin birinci cildi 1976'da yaymlandz. Ne oldugumuzun anlwp},masmtia cinselligin aklzmn hala temet bir gereklilik oldugunu du§ii.nuyor musunuz?»

- Ben'e ozgii tekniklere ili§kin sorunlarla, cinsellikle oldugundan cok daha fazl'a ilgili oldugumu sOylemeliyim ... 'Cinsel~ik sikici bir ~ey.

«Eski Y'utumhlar da onunla pek ilgilenmemi§ler sanki.»

- Dogru. Bu onlar iein biiyiik bir soru degildl. ornegtn, beslenmenin ve gida rejiminin yen konuBunda soyledikleriyle kiyaslaym. Yiyeceklerin herseyden onemli oldugu bir donemden -ki eski Yunanlilarda hep varolmus bir kaygrdir-c- cinsellikle ilgilenmeye yonelinen doneme giden gok yavas bir siireci gozlemlemeyi alabildigtne Ilgine buluyorum. Hiristlyanhgm Hkzamanlarmda da yiyecek cinsellikten ((ok daha onemliydi. orne gin ke§i§lerin torenlerinde, sorun yiyecekti, bashea yiyecek. Bonra OrtaCag boyunca yavas bir kayma goruluyor. Daha sonra, 17. yuzyilm ardmdan, cinsellik geliyor.

8

«Cinselligin Tarihi'nin ikinci cildi, 'Zevklerin Kullammz' hemen yalnzzca cinsellikten sozediyor.»

- Bu ikinci ciltte, t.O. 4. yiizyilda, Roma rmparatorlugu'nun baslarmdaki ahlakcilarm ve hekimlerin ongorduklert kisitlama ve yasaklama yasalarmm hemen hemen aymna rastlandigmi gostermek istedtm. Ama Romahlarm bu yasaklari ben'e gore kaynastirma bleimlerinin ttimtiyle rarkh oldugunu dustinuyorum. Samyorum bunun bashca nedeni, boylesi bir etigin temel amacmm estetik olusudur. Herseyden once, boylesi bir etik, yalmzca bir ki§isel s~i§ sorunuydu. fkinclsi, halkm kucuk bir kismi icln d~iiniilmii§tii; herkes icin gecerli bir davrams modeli dtizenlemek sozkonusu degtldi. Nihayet, bu sects giizel bir hayatr yasamak ve baskaIartnda onurlu bir hayatm anisim brrakmak Isteminden kaynaklamyordu. Boyle bir etigin halki normallestirmek Icln bir girislm oldugunun soylenebllecegini sanmiyorum.

Seneka'Yl, Plutarkus'u ve tum 0 yazarlan okurken, bana oyle geldi ki, ben'e ili§kin, ben'in etlglne, ben'in teknolojisine i1i§kin bir dolu sorun yasanmaktaydi - ve buradan, ben'in eskl payen teknolojislnin su ya da bu gorunumu iizerinde ayn gaIismalarm birleslminden olusan bir kitap yazma fikri geldi bana.

«Adz ne oluyor?»

_ «Ben Deneyimi». CinseHikle ilgili seriden ayri olacak bu g-ah§ma, ben uzerinde, okumanm ve yazmm onun olusumundaki rolti tizerinde, ben'in sagnk deneyimi sorunu uzerinde degi§ik yazilardan olusuyor,

Asn dikkatimi ceken 0 ki, Yunan etiginde, insanlar ahlaki davramslarrna, etiklerine, kendi kendilerine ve baskalarma karst olan davrarnslarma oren gostermeyi, din! sorunlardan daha cok onemsiyorlardi, oldiikten sonra ne olacagiz? Tannlar nedir? 1§lerimize mudahale ediyorlar mi, etmiyorlar mi? Bu sorular pek azonemliydi, zira etige dogrudan bagII degillerdi. Etikse, bir mesru ststeme baglantrli degildi. ornegln, kotii cinsel davranislara karst konmus yasalar ne ~ok sayidaydi ne de fazIa zorlayiciydr. Yunanhlarr ilgilendiren, onlarm asrl temasi, varhk estetigt olacak bir etigin meydana getiriImesiydi.

t~te ben de, acaba diyorum, bugun eogumuz etigin din iizerine kurulu olduguna tnanmadigrrm-. za ve de ahlaId ve ki~iselozel hayatirmza mudahale edecek bir mesru sistemi Istemedigimize gore, acaba bugunku sorunumuz bir bakima e§ bir sorun degil mi? Yakm zamanlarm ozgtrrluk hareketleri, uzerinde yeni bir ettgin kurulusunu temellendirebilecekleri bir ilke bulmayi basaramamanm SIkmtisr iclndeler. Bir ettge ihttyaclar; var ama ben' in, arzunun, bilinealtmm VS., ne oldugunun sozumona bilimseI bilgisi tizerine dayali bir etikten baskasmi bularruyorlar. Sorunlarm bu benzerligi cok etkiliyor beni.

«¥unanlzlann cekici ve kabul edilebilir bir secenelo sunduklarz dii§i1ncesinde misiniz?»

- Hayir! Yer degi§tirici bir goztim ararmyorum; bir sorunun c,;ozilmii baska zamanlarda, baska insanlar tarafmdan onerllmis olanlar ic,;inde 00- Iunmaz. Bakm, benim yapmak Istedigim, ~ozilmle-

10

11

rin tarihi degil ve i§te bu 'nedenle «seqenek» SO~Ugiinii kabul etmiyorum; sorunlarm, sorunsallarm jenealojisini yapmak isterdim. Du~iindiigiim; herseyin kotii oldugunu soylemek degil ama her yerde knt;i1.iik tehlikesi oldugunu soylemek; bu ikisi de aym ~eyler degil. Eger hersey tehlikeliyse, 0 halde herzaman yapmamiz gereken bir §eyler vardir. Boylece benirn tavnrn rehavete degil, kotiimserligi dislamayan bir eylemliIige gcturuyor.

Bana gore her gun yapmamiz gereken etikopolitik sects, temel tehlikenin hangisi oldugunu belirlemektir.

<cEski Yunanhlarui hayatz belki dort bas: baytndzr degildi; yine de Hzristiyanlzgm ezeli oz~oziimiemecuunne kars: cazip bir secenete sunuyor gibi.»

- Yunan etigi, tiimiiyle e:r.kekgil, kOlelige yer veren bir topluma baghydi, 0 toplum tcmde kadmlar gorece a§agl yaratiklardi, cinsel hayatlari da, evlendikleri zaman, e1? olma konumlarina dogru yonlendirilmek durumundaydi, ,

«Demek ki kadmlar egemenlik aZtzndaydzlar ama escinsel ask: hif} ku§kusuz §imdi O'ldugundan daha iyi ya§anm.aktaydt.»

- Boyle samlabilir. Yunan kulturunde gene; oglanlarla ask Uzerine yogun ve onemli bir edebiyatm varhgi dolayisiyla, tarlheiler burada cok dogal olarak Yunanlilarm bu tiir a§kl siirekli yasadiklarmm kamtmi gortirler. Ama bu aym zamanda 0 tiir sevginin bazi sorunlar yarattrgnn da karntlar. Gercekten de, eger sorunlar cikmarms olsaydi, YunanlIlar bu tnr sevgiden de, kar§l cinse du-

yulan sevgiyi betimlerken kullandiklari sozcuklerle sozederlerdi. Sorun oydu ki, ilerde ozgur bir vatandas olacak gene; bir oglamn bir baskasmm zevki iC;in ezilip, biresya gibikullamlabilmesini kabul edememekteydiler. Bir kadm, bir kale edilgtn olabilirlerdi; bu onlarm dogalarmdan ve toplumsal konumIarmdan gelen bir §eydi. Oglan sevgisi iizerine butiin 0 feisefi dU~iinceler Yunanhlarm bu gercek pratig! toplumsal benlerinin cercevesi icine yerlestiremediklerini yeterince gostermektedir. Hatta gene bir oglanla bir adam arasmdaki zevkin karsihkh olabileceginl bile dtisleyemlyorlardi. ornegin Plutarkus, efeblere dii§kiinltikte blrtakim sorunlar buluyorduysa, bu 0 sevginin dogaya kars; olacagi anlamma degildir. Soyledigi su: «Bir oglanla bir yeti§kin adam arasnuialci fiziki ili§kide kar§zlzklzlzgzn oimasi milmkiln degildir.»

«Yunan Iciiitiiriiniiti AristoteZes'in isaret ettigi ama siziti hie soziinii etmeiiiqiniz ve oldukca onemli gor1inen bir yonil var: dostluk. Klasik edebiyatta, dostZuk kar§zlzklz tarusmanm. oriamuitr. Geleneksel olarak en yilce erdem dilzeyinde gor1ilmez ama, Aristoteles'i de Qir;;eron'u da okiuiucumuzda, onun qercekte en ywce erdem oldugu izlenimini ediniriz; zira ctkar gozetmez ve silreklidir, kolayca satm almmae, bu d1inyantn uararm: ve zevkini yadszmaz ve yine de baska bir seuler arar»

- «Zevklerin kullanuru» cinsel etikten sosedtyor; sevgl, dostIuk ya da karsihkhhk tizerine bir kitap degil, Ve surasi ilgi cekici, Platori gene oglanlara duyulan sevgiyi dostlukla kaynastirmaya calI§tlgmda, cinsel Iltskllert bir yana birakmak durumunda kalmistrr. Dostluk karsrltklidir, cinsel Hi§-

12

13

kilerse degil; cinsel ili~kilerde insan etken veya edilgendir, i~ine girer ya da igine girilir. Dostlukla ilgili soylediklerinize tiimilyle katilryorum, ama samyorum bu Yunan cinsel etigi uzerine soylenmis olanIan dogruluyor; dostluk olan yerde, clnsel ili§kilertn olmasi guctur.

Yunanhlann bu tur sevgiyi dogrulamak i~in bir felsefi diizenlemeye ihtiya~ duymus olmalarmm nedenlerinden biri de, fiziki kar§llIkIlhgl kabu; edemeyi§leriydi. «§olen»de, Ksenofon, bize Sokrates'i, yeti§kin bir adamla gene bir ogtan arasmdaki ili§kide, oglanm dogalhkla adamin zevkinin seyircisinden baskaea bir ~ olamayacagmi sOylerken betimler. trstune tistltik, ogtan igln, yeti§kin adamla iIi§kide nasil olursa olsun herhangt bir tur zevk duymak onursuzlastiricidrr.

Sormak istedlgim §u: Eylemlerin ve verdikleri zevkin, karsrdakinin de zevkini dikkate alabilecek bir etigine malik olma vetenegtnde miyiz? otekintn zevki, yasaya veya evliIige ya da ne bileyim herhangi bir zorunluluga ba§vurmakslzm, bizim kendi zevkimizle biltilnle§tirilebilecek bir §ey midir?

«Su halde kar§tllkl't olmama durumunun Yunanhlar i¢n bir soruai oldugu an'la§'tl'tyor, ama sanki Im. sorun ~oziilebilirdi gibi geliyor insana. Cinsel zeok 'nr>rlen erkege ozguydii? Neden kadmiarm ve ejeblerin zeok duymalart, sistemde bilyiik bir tepetakla1c olu§ getirmeksizin dikkate altnamtyordu? Bu, olayzn basit ve kii~k bir sorun olmadzgt ve elJer iitekinin. zeok: de dahil edilmeye ~al~tllrsa tum hiyeraT§ik ne etik sistemin yzkzlacagz antamma ge!igor.»

- Dogru. Yunan zevk etigi erkekgil bir topluma, simetrik olmayisa, karsidaklnin dl§lanmaslna, icine girme .saplantisma ve bir tiir kendi OZ enerjisi vs.'den yoksun kalma tehdidine baglidrr.

«Pekiyi, Yunanlzlar icin. cinsel ili§kilerin aynz zamanda bir kar§zlzklz olmama durumu »e bir kayg't nedeni olduyunu kabul edelim. Ancak en aemdan zeukin. ketuiisi, onlar i~n bir sorun yaratmtyardu.»

- «Zevklerin kullanzmz»nda, ornegm zevkle saglIk arasmda gelisen bir gerilim oldugunu gostermeye gall§tlm. Hekimlere ve gtda rejimleri konusuna gosterdiklerl ilgiye bakihrsa, bashca temalarm bircok yuzyll boyunca birbirlerine cok benzer kaldiklari gorultir. Ama cinselligtn blrtakim tehlikeleri oldugu fikri 1.S. 2. ytizyilda, r.o. 4 ya da 5. yiizyllda oldugundan eok daha giigliidiir. Banmm, Hipokrates'te, t.O.5. yiizyilda, cinsel eylemin tehllkeli saYlldlgl ve dolayisiyla ask yaparken, zamana, mevsime, kosullara vs. dikkat edilrnesi gerekttgine i§aret edildigi gosterilebllir. Ama t.S. 1 ve 2. yiizyillarda, hekimlerin cinsel eylerni pathos'a ~ok daha yakm bir §ey olarak kabul ettikleri anlasiliyor. Ve samyorum, bu konuda bashca yon degi§ikligi,. t.o. 4. ytizyrlda cinsel eylem bir etkinlikken, Hrristiyaniar i~in onun bir edilginlik ve ilk gunahm ceZasl olmasmdan kaynaklanmaktadir.

«Su halde Yunanl1.lar zeokten. ~ok saglzkla ml' ilgiUydiZer?»

- Evet. Elimizde, sagllikh bir omiir siirebilmek i~in Yunanhlarm neler yemesi gerektigtni anlatan siiriiyle sayfalar var. Birisiyle cinsel ili§kiyegirU-,

14:

15·

diginde ne yapmak gerektigi hakkmda, berikilere kryasla daha az yaznnslar. Yiyeceklerle ilgiIi olarak besin maddelerinin iklim, mevsimler, nem ya da kurakllk vs.'yle arasmdaki m§ikilerle ugra§1Ill~ Iardir,

«Demek ki, Alman helenistler ne di1§i1nmu§ olurlarsa olsunlar, Yunan klasik: r;ag'l bir aitm r;ag degil. Yine de bundan mutlaka bir §eyler ogrenebiurie»

- Bizler icln bizim olmayan bir donemde ornek blr deger olabilecegi dusuncesinde degilim. Geriye dontilemez. Ama hie, kuskusuz zevkle arzu arasmda cok siki bir bag kuran bir etik deneyinin ornegme sahibiz. Bunu, herkesin -filozof ve psikanalist- onemli olamn herseyden once ve baslica arzu oldugunu anlattigr bizim gimcel deneyimimizIe karsilastmrsak, bu kopusun insan dogasiyla hiebir ilgisi olmayan bir tarihi olay olup olmadigtm insan kendi kendisine sormak zorunda kalir,

«Ama siz bu noktasn, «CinselliginTarihi»nde bizim cinsellik bilgimizle dogunun ars erotica'suu kars: karfizya koyarak eaten belirttiniz»

- Bu kitapta tizeninde aldandigim pek C50k noktadan biri de 'bu ars erotica dolayisryla soyledlklerim. Ne YunanlIlar, ne Romahlar, Cin An erotica' sryla kryaslanabilecek bir ars erotica'ya sahiptiler. Onlarm, zevkin kullamminm icinde oldukca onemIi bir rol oynadigr bir iekh.ne tu biu'lan vardi, Bu «uasama sanati» icinde, insamn kendi kendini tam olarak kontrol etmesini ogrenmesine iliskin ilke kisa zamanda temel sorun haline geldi. Ve ben'e i1i§kin Hmstiyan hermeneutik'i bu tekhne'nin yeni bir duzenlenist oldu.

«Kar§Uzklt oZmama ve saplantt konusunda biee sjjyZedikZerinizden sonra, bu ugilncu imktiruian. ne gibi dersler qtkarzlabilir?»

- SoJcrates'i, Seneka'yr ya da Plinus'u okudugunuzda, omegm, Yunan ve Romalilarm gelecek hayat hakkmda olumden sonra olup bitenler ya da Tann'mn varhgi hakkinda blrtakim sorular sormadiklariru acikca gorursunuz. Bunlar gercekten de biiyuk bir sorun degildi onlar icin. Onlarm sorunu suydu: hangi tekhne'yi (sanati) . kullanmahyim ki mecbur oldugum gibi iyi bir sekilde yasayabileyim? Ve samyorum ki, bu antik kulturun baslica evrimlerinden bid, bu tekhne tu biu'nun, bu ya§ama sanat'l'nm giderek bir ben tekhne'si haline gelmesiyIe ortaya cikti. r.o. 5 ya da 6. yuzyilda ya§aml~ bir Yunan yurttasi bu tekhne'nin sitesini ve hemsehrilerini esirgemek anlamma geldigini hissetse gerektiro Ama Seneka ieln, ornegin, sorun kendi kendisiyle ilgilenmekti.

Platon'un «Alkibiades»iyIe olay fyice aciktir: rnsan kendisiyle Ilgilenmelidlr cunku siteyi yonetmeye kosuludur, Ama gercek anlamiyla ben kaygusu epikuroseularla baslar ve Seneka'yla, Plinus'la genellesir: herkes kendisiyle ilgilenmelidir. Yunan ve greko-romen etigi bir ki§isel see,i§ sorunu uzerinde, bir varolus estetigt uzerinde toplanmistir.

Bios'u estetik bir sanat eserinin rnaddesi olarak algilama fikri bana cok Ilgine geliyor. Aym §ekilde, etigin, kendi basma yargisal'Ia, otoriter bir sistemle, dislplinci bir yapiyla hicbtr ili§kisi olmaksizin, varolusun gUe,lti bir -yaplSl olabilmesi dii§uncesi de beni heyecanlandmyor.

16

17

«0 zaman Yunanltlar sapmayt nasu kar§tltyorlards?»

- Onlar .icin, cinsel etikteki biiyiik farklihk kadmlan veya oglanlan tercih eden ya da su veya bu bieimde ask yapan insanlar arasmda degild]. Bu etik bir nicelik, etkinlik ve edilginlik sorunuydu: arzularmm kolesi misin yoksa edendisi mi?

«Ya eger bir kisi, saglzgtnz bozacak kadar eok: stk: ask: yaparsaydz?»

- Bu hubris'dir, asmlik yani, Sorun bir saprna olayi degil, asmlik veya ihmhhk konusudur.

«Yurumltlar boyle insanlart ne yaparlardz?» - Bu tur kistler, kotii §ohretli insanlar olarak gorultirdu,

«jyile§tirmek, dofjru yola solcmak iQin bir caba sarfedilmez miydi?»

- Kendi kendine egemen olmayi saglamak uzere birtakim yontemler vardi. Epiktetos'a gore, herhangi bir arzu duymadan guzel bir kiza veya gUzel bir ogiana bakrlabllmeliydt. Bunun icin, insanm tiimiiyIe Kendi kendine egemen olmasi gerekiyordu.

Yunan toplumunda, cinsel sikihk bir diistmce akmuydi, hayatlarina daha cok guzellik ve yogunIuk vermek isteyen aydm insanlardan kaynakianan bir feisefi hareketti. Bir anlamda, daha iyi bir hayata ulasmak igin, insanlarm toplumlarmm ve gocukluklarmm tum cinsel baskilarmdan kurtulmaya calistiklan 20. yiizyilda da aym f}ey oluyor. Yunanistan'da Gide tutucu bir nlozor olurdu.

, J •

«Gilzel bir hayat ugruna Yunanhlar tutucuy~ du, bizlerse bugun ki§iligimizi tamamiamasn psikoloji biliminden bekliyoruz.»

- Tamamen oyle. tnsanugm kiiltiirel buluslari arasmda, tam tamma canlandmlamayacak, ama en azmdan, §imdi olup bitenleri cozumlemek =-ve degi§tirmek- icm arac olarak yararh olabilecek bir cesit bakis acisi olusturan -veya olusturmaya yarayan- blr dolu imkanlar, teknikler, fikirler, yontemler vs. hazinesi var. Yasadigmnz dunyayla YunanlIlarm dunyasi arasmda secim yapacak halde degiliz. Ama madem ki etigimiain bazi temel ilkelerinin belli bir donemde bir varolus estetigine bagh oldugunu gormekteyiz, boylesi bir tarihsel goz:iimiemenin yararh olacagim dii§iiniiriim. YiiZYIlar boyunca, bir yandan etigimizin ki~,isel etlglmtzIe, giinluk yasamirmzm ve bir yandan biiyiik polltik, toplumsal ve ekonomik kurumlar arasmda goziimlenebilir illskller olduguna inanmistik. Sanmistik ki, cinsel veya ailevi hayatnmzda, ornegm, ekonomimizi, demokrasimizi vs. sarsmaksizm hiebir §eyi deglstiremeyiz. Kammea etikle topIumsal, ekonomik ya da politik yapilanmalar arasmda analitik veya zorunlu bir bag oldugu dii§uncesinden kurtulmamiz gerekiyor: tabii bu demek degtldtr ki on unia berikiler arasmda illskl yok. Ama bunlar degi§ebilir ili§kilerdir.

«§imdi eiik »e otekiyapz.lanmalar arasuuia yaliuzca bir tarihsel topiulasma oldufjunu, yoksa zorunlu bir iliski bulunmuuiuim: bildigimize gore nas'll bir etik kurabiliriz?»

- Benim dikkatimi ceken, toplumumuzda sanatm, ki§ileri ve hayati degil de, yaImzca nesnelert

18

19

kapsayan bir '§ey olusu, Tamam sanat, tek uzmanIan sanatcilar olan birozel §eydir diyelim. Ama niye her birimiz kendi hayatmdan bir sanat eseri glkarmasm ortaya? Neden su lamba, bu ev bir sanat nesnesi olsun da, benim hayatim olrnasm?

«Ama eyer insan bilgiye ya da evrensel kurallara baeourma gerefJi dusrmaksizm. kendi kendini yaratmak zorundaysa, sizin goru§unuziin Sartre'zn varolufiquluyundan tarta nerede?»

- Bana oyle geliyor ki teorik acidan, Sartre gercek-olma ahlaki kavrami boyunca, nasilsak oyle olmamiz gerektigi dusuncesine geliyor -yani gercekten kendi gercek benirniz olmak. tmdi Sarire' III soyledtgtnden cikanlabllecek pratik sonue, tersine, onun teorik dustmceslnl yaraticiligm pratigtne baglamak olurdu- yoksa gercek-olma durumuna degtl. Ben'in bize verilmedigi dusuncesinden yalmzca bir tek pratik sonuc cikarilablltr samyorurn; kendi kendimizi olusturmalryiz, tipki blrsanat eseri gibi Imal etmeli, diizenlemeliyiz. Baudelaire ya da Flaubert goziimlemelerinde, Sartre'txi yaratma cabasim kah gercek-olma durumu, kah gercek-olmama durumu §eklini alan bir tur kendiyle ili§kiye -yazarm kendisiyle- bagladlgIm goslemek ilginctlr. Acaba diyorum bunun tam tersi soylenemez mi; bir kimsenin yaratici etkinliglnt kendisiyIe olan ili.§kisinin tiiriine baglayacak yerde, kendisiyle olan i1i~ki tiiriinii etik etklnllgin gobeginde yeralacak bir yaratici etklnlige baglamak gerekirdi.

SOYLEMtN DUZENl

Bugiin yapmak zorunda oldugum konusmada ve burada belki de yillar boyunca yaprnak zorunda kalacaglrn konusmalarda, hig kirnseye sezdirmeden eriyip gitrneyi dilerdim. Soze baslamaktansa, soziin beni sarip sarmalamasim ve beni, her tiirlii olasi baslangtcm cok otelerine tasimasim isterdim. Konusacagrm sirada, kimllg! bulunmayan bir sesin benden epey once soze baslarms oldugunu farkedivermek ne hos olurdu: 0 zaman sozcukleri baglarnak, ciimleyi surdiirmek, kendisini, sanki bir an ic;in, askida tutarak bana isaret vermiscesine yar~ttlgl bosluklarrn arasma, hie kimsenin Iazlaca dikkatini cekmeksizln yerlesiverrnek yeterdi bana. BoyIeee, baslangic olmayacakti; ve soylemin kendisinden kaynaklandigi ki§i olacak yerde, onun uzayip gidisinin rastlantisalhgmda, zayif bir bosluk, olasi eriylsindeki biti§ noktasi olacaktim.

Benirn arkamda (cok onceden soze baslamis, soyleyeeegim §eyleri onceden soylemis) bir sesin §oyle demesini isterdim: «Siirdiirmek gerek, ben siirdiiremiyorum, siirdiirmek gerek, sozcukler oldugu siirece onlan soylemek gerek, beni buluncaya, beni soyleytnceye dek, onlari soylemek gerek -tu-

21

20

haf eaba, tuhaf hata, siirdurmek gerek, belki de ~oktan oIdu, belki decoktan soylediler bana, soyleyeceklerini, belki beni oykumim e§igine dek, oykiime acilan kapmm e§'igine dek tasidilar, eger kapi actIirsa ~a§ardlm.»

Samnm pek eok kiside, baslamak zorunda kalmamak icln benzer bir arzu, ne denli farkli, korkutucu, belki de mes'um yonleri olabilecegini disardan izlemek zorunda kalmamak icin, oyuna baslar baslamaz, soylemin ote yanmda kalma arzusu vardir, Bunca ortak bir dilege, kurumun yamti alay klplnde; zira baslangtolari torensel hale getiriyor, zira onlari bir dikkat ve sessizlik halesiyle kusatiyor vesanki uzaklardan da farkedilsinler diye, ayinsellestirilrnis bic;imler almaya zarluyor onlari,

Arzunun dedigi su: «Ben, soylemin bu kuskulu diizenine kendlligtmden girmek zorunda kalmak Istemezdim; keskin ve kesin onea yam Icinde, onunla kapismak istemezdim; isterdim ki 0, i~inde baskalarmm benim beklentime yamt verecekleri ve orada gerceklerln, birer birer, ayaga kalkacagi, sakin, derin, sonsuzcasina acik bir saydamhk gibi cevremi sarsm; a zaman, tipki mutlu bir enkaz gibi, kendimi ona, beni tasimasi igin birakirdim.» Ve kurum karsilik veriyor: «Baslamaktan korkman gereksiz; biz hepimiz, soylemin yasalarm duzent Icinde yeraldigmi sana gostermek Icm buradayrz: uzun zamandan beri ortaya <;lkl§mln kollandigirn gostermek icin: ona, onu onurlandiran ama elini kolunu da baglayan bir yerin aynldigmi gostermek ic;in; ve de, kazara bir guce sahip olursa, bunun aslmda bizden ve yalmzca bizden kaynaklanacagmi gosterrnek Icin.»

Ancak belki de bu kurum ve bu arzu bir ve ay-

TIl kaygiya karsi cikanlmrs ikl replikten baskaca bir sey de-gildir: soylemin telaffuz edilmis veya yaailrms §-ey olarak maddi gerc;ekligi iclndeki neliglnden duyulan kaygl; hig kuskusuz silinip gitmeye, ama bize ait olmayan bir sure lclnde silinmeye mahkum bu gecict varolus karsismdaki kaygi; gundelik ve esrik olmakla birlikte, bu faaIiyetin altmda, tam olarak tasarlanamayan gticlerln ve tehlikelerin hissedilmesinden gelen kaygi: kullamhslari nice uzun zamandir zorluklari art ad an kaldrrmis Qla~ onca soactikten gecen kavgalardan, utkulardan, yaralardan, egemenliklerden, kolellklerden kuskulanmanm verdlgi kaygi.

. Peki ama ins anl arm konusuyor olmasmda ve de soylemlerinin smirsizcasma gogalmasmda bu denlt tehlikeli alan ne var? Nerede a zaman tehlike?

***

tste yaptigrm cahsmanm alarum -ya da belki cok geelci bir sahnesini- sabitlestirmek tizere, bu aksam Ileri surmek Istedigim varsayim: bana go-

... "

re, soylemin tiretimi, her toplumda, gorevleri onun

giiciinii ve tehlikelerini onlemek, bellisiz olagelisint dizginlemek, aglr, korkulu maddiliglni savusturmak alan birtakim yollarla, hem denetlenmis, hem ayiklanmis, hem de orgutIenmi§ ve yeniden paylastirtlmistir.

Bizimki gibi bir toplumda, dz§lama usulleri elbette biliniyor. En apacik, aym zamanda da en tamdik .01 am , yasak'tlr. Hep blllndlgl gibi, her seyl soyleme hakki yoktur.rher seyden her kosulda sozedilmez, nihayet, herkes her §eyi konusamaz, Nesnenin tabulugu, kosuldaki ayinsellik, konusan QZ-

22

23

neninayncalIklIllk veya salt ona OzgU bir hakki soz konusudur: burada, Kendi kendini degi§tirmeye ara vermeksizin, birbirini kesen, birbirini guclendiren veya dengeleyen, karmasik bir parmakhk olusturmus fr~ tiirlfr yasagm i§leyi§iyle karsilasihr. Yalmzca suna i§aret edecegim ki, gtmnmuzde, parmakligrn en dar oldugu, kara bosluklarm c;;ogaldlgl bolgeler, cinsellik ve politikaya ait b61gelerdir: soylem sanki, cinsellijitn korunmasiz kaldigt ve politlkanm da uzlasmacrlastigr 0 saydam veya tarafsiz oge olmak §oyle dursun, bunlarm, ayrtcalikh bir tavirla, en korkutucu guclerinden bazalarrm harekete gecirdiklerl alanlardan biriymi§ gibi. .. S5ylemin, gorunuste, onemsiz bir §ey olmasi hi\: farketmez, karst karsiya kaldigt yasaklar hemen, cabucak, onun arzu ve erkle olan Iliskisini gun l§lgma eikarrrlar. Ve bunda §a§llacak bir fiey yoktur: zira soylem -psikanaliz bunu bize g5sterdi- arzuyu yalmzca ortaya koyan (veya gizleyen) sey degildir: aym zamanda da arzunun nesnesi DIan seydlr: ve zira -bunu da tarih hig durmadan bize og-retiyorsoylem yalnizca ka vgalari veya baski sistemlerini aciklayan sey degil, ama onun ic;;in, onun vasrtasiyla miicadele edilen sey, ele geeirilmek istenen erktiro

Toplumumuzda bir baska dislama ilkesi daha var: bu bir yasak degilse bile, bir paylastrn ve bir kovus, AkIl ile delilik arasmdaki kaqltlIgl kastediyorum. Orta C;ag'm derlnllklerinden buyana deli, soyleminin vdlger Insanlarrnkiler gibi yayilabilmesine imkan bulunmayan kisidlr: s5yledigi §eyin bir hi~ ve soylenmemls kabul edildigi, ne dogrulugu ne de onemi oldugu, adalet onunde deger tasimadrgr, bir eylemi veya bir sozlC§ll1eyi dogrulamaya yetme-

dig-i, hatta kilisede bile oziin -bigim- degi~tirmesine ve kutsal ekmegt bedene d5nii~turmeye yardim etmedigt g5riHiir; buna karsm, her tiirlii soylemin kar§ltl olarak, ana, gizli bir hakikatl bildirmek, gelecekten haber vermek, olanca saflIgl iginde, baskalarmm bilgellginin farkedemedlklertni gorebilmek gibi tuhaf gucler yakl~tlnldlgl da . olur. Yuzyillar boyuca Avrupa'da, dellnin soylediginin ya hig i§:itilmemi§ oldugunu, ya da, i§itildiginde, ona bir hakikatin sesiymi§ gibi kulak verfldigini saptamak oldukca gariptir. 85zleri ya -daha agiza alimr almmaz disan kovularak- hicltgin icine yuvarlamyordu, ya da icinde saf veya hilekar bir akil, akh basmda Insanlarmkinden daha akilli bir akrl bulunup cikanuyordu. Ne olursa 01- sun, ister dH}lanml§, isterse, dar anlamiyla, akil taranndan gizIice kusatilmts olsun, bu soylem ortada degtldf. Delinin divaneligl soylediklermden anIasiliyordu: onlar dtipeduz, paylasimm i§ledigi alandi; ancak bu soylenenler, hic;;bir zaman bir araya toplanrmyor, dinlenmiyordu. XVIII. yuzynm son una gelene dek, gosterdigt degi§iklige karsm, bu soylenmede neyin soylenmis oldugunu (nasil soylenmls oldugunu, neden soylenmis oldugunu) arastirma dustmcesi, herhangi bir hekimin aklma asla gelmedi. Delmin butiin 0 devasa soylemi gurultuye donusuyordu: ve ona ancak slmgesel brr biclmda, korunmasiz ve uzlastmlrms olarak tlya tro sahnesinde ilerledlgt zaman soz veriliyordu, ztra burada maskell hakikat rolunu ustlenmekteydi.

Bana, bugun butun bunlarm bittigi veya bitmek uzere 'oldugu; delinin soyledfkierinin artik paylasim clzglsinin otesinde durmadtgi: artik bir hie ve soylenmemis olarak kabul edllmedigi; tam

24

25

tersine bizi dikkatli davranmaya yonelttii?;i; soylediklerinin lclnde bir anlam, ya da bir yapitm karalama veya harabelerinl bulmaya cahstigrrmz; ve de bizim her birimizin heceledigimiz seylerde, soylediklerimizin bizden kacip gittigi 0 kucuctik delikte, delinin soylediklerini yakalamayi basardigrmiz soylenecektir. Ancak, bunca dikkat eski paylasimm artik i§lemedigini kamtlarmyor; 0 soyleneni kavrayabilmek icin kullandigrmiz her ttirlii bilme zirhiTIl animsamak yeter; birilerine -hekim veya psikanalist- bu soyleneni dinleme ve aym anda da hastaya, perisan sozciikleriyle gelip soyleme, ya da umutsuzca sdylememe imkam veren, butun 0' kurumlar sebekesini ammsamak yeter; paylasrmin, ortadan kalkmak I?oyle dursun, farkh yollardan, yeni kurumlar araciligryla ve asla aym olmayan etkilerle, bir baska ttirlii i§lemeye devam etttgmden kuskulanmak icin, biitiin bunlan animsamak yetel'. Ve her ne denli hekimin rolii, en sonunda ozgiirliigiine kavusmus bir soze kulak vermekten ibaretse de, dinleme, her zaman es'in korunmasi cerceveslnde yerine getirilmektedir. Arzu taranndan Istila edilmis ve kendisini -en buyuk sevinelere ya da en buyiik dehsetlere goturecek-> korkunc giic;lerle dolu sanan bir soylemin dinlenisidir bu. Eger canavarlan Iyilestirmek icin akhn sessizhgt gerekiyorsa, sessizligln teyakkuz halinde bulunmasi yeter ve paylasim da varngim bu yolla surdurur.

Dogru ve yanhs kaqltlIgml, sozunu ettiklerimin yanrsira, bir irctincti dislama sistemi gibi kabul etmek, belki biraz tehlikelL Dogrunun baskisi, otekiler turunden paylasimlarla, baslangicta keyfi olan veya en azmdan tarihi olumsallIklar cercevesinde orgutlenen .paylasrmlarla; yalmzca degi§tiri-

lebilir olmakla ,kalmaYlp surekll de yer degi§tiren paylasimlarla: onlari kabul ettiren ve yeniden kovan butun bir kurumlar sistemi tarafmdan tasman paylasimlarla; nihayet baskisiz, veya en azmdan bir siddet. payi olmaksizm . uygulanamayan paylasimlarla, nasil olur da akiler bir bicimde kiyaslanabilir.

Hie kuskusuz, bir soylem tcmdo, bir onerme duzeyinde yer alindtkta, dogru ve yanlis arasindaki paylasim ne keyfidir, ne degi§tirilebilirdir, ne kurumsaldir, ne de siddete dayamr. Ama eger bir baska basamakta yer almacak olursa, soylemlerimiz boyunca, tarihimizin onca yiizyihm asip gelen 0 dogruluk istenctnin ne idigi, durmamacasma ne oldugu, ya da cok genel bicimi icinde, bilme istencimizi yonlendlren paylasim tlpinin ne oldugu sorusu sorulacak olursa, iste 0 zaman belki de bir dis-

~ ~

lama sistemi (degi§tirilebilen, kurumsal olarak bas-

kici, tarihi sistem) gibi bir §eyin biclmlendlgi goruItir.

MutIaka tarihi siiree icinda olusmus bir paylasim bu. Zira, daha VI. yiiZYll Yunan §airlerinde -s5zciigiin asil ve oykiinulen anlamiyla-s- dogru soylern, karsisinda saygi ve dehset duyulmus olan, hukumsurdugu igin ister istemez uyulmasi gereken dogru s6ylem, hakkt oldugu icln ve ayinselligtne uygun bicimde telaffuz edenin sdylemiydi; adaleti bildiren ve herkesin payim dagrtan soylemdl; gelecegi peygamberce betimlerken, yalnizoa ne olacaeim haber vermekle kalmayan, arna onun gerceklesmesine de yard im eden, beraberinde insanlarm katihmiru tasiyan ve boylece kaderle gizlice i§birligi yapan soylemdi. imdi, bir yiizYll gectikte, en yiice dogruluk, soylemin ne idiginde ya da ne

26

27

yaptzgmda yasamaktan cikiyordu artik; ne dediginde yasamaya koyuluyordu: bir gun geldi dogruluk, ayinlestirtlmis, etkin ve adil sozcelemleme eyleminden, sOzcelemin kendisine dogru; anlamina, bicimine, nesnesine, basvuru kaynagiyla olan ili~sine dogru yer deg~tirdi. Hesiodos ile Platon' un arasma, dogru soylemle yanlis soylemi ayiran belli bir paylasrm yerlesti: yeni bir paylasrm, zira bundan boyle dogl'l). soylem artik degerli ve arzulanan sOylem degildi, eimkti artik erkin i§leyi~ine bagh olan soylem degildi. Sofist kovulmustu, _

Bu tarihi paylasim hie; kuskusuz bilme istencimize genel blctmiru Jrazandirdi. Ancak yine de yer deg'i§tirmekten geri durmadi: biiyiik b~e~ doniisiimler belki bazen bir bulusun sonuclari gibi anlas;labilirler, ama dogruluk istencinde yeni bicimlerin ortaya C;lkl§l olarak da kavranabilirler. H~C; kuskusuz ki XIX. yiizYllda, ne i§e kaTI§tlrdlgl bic;imler, ne yoneldigt nesnelerin alanlari, ne de dayandigi teknikler bakimmdan, klasik kulturu b~lirleyen bilme istenciyle cakismayan bir dogruluk istenci vardir. Biraz geriye gidelim: XVI. yuzyilm sonlariyla XVII. yuzyilm baslarmda (ve ozellikle de, Ingiltere'de), guncel icerlklerlnln onune gecerek, olabilir, gozlemlenebtlir, olculebilir, smiflandtnlabilir nesnelerin tasarimlarmi gizen bir bilme istenet ortayacikti: bilen ozneyi(ve bir bakima her ttirlu deneyden once) belli bir duruma, belli bir bakisa ve belli bir isleve (okumak yerine gormek, yorumlamak yerine ~dogrulamak) zorlayan bir bilme istenei; hilgilerin dogrulanabilir ve yararli 01- mak icin yayilmak zorunda kalacaklari teknik d~zeyin (ve de belirlenmls her aractan daha genel bir kip tizertnden) buyurdugu bir bilme istenci. Her

fjey, sanki, platoncu biiylik aymmdan itlbaren, dog-ruluk istencinin, kendine ozgu bir tarihi, rahatsiz edict dogrularm tarihi olmayan bir tarihi varrmscasma eereyan etmektedir: bilineeek nesnelerin tasarrmlarimn tarihi, bilen oznenin i~levlerinin ve taVIr ahslarmm tarihi, bilginin maddi, teknik, aracsal yatmmlarmm tarihi ...

!mdi bu dogruluk istenci, tipkr oteki dislama sistemleri gibi, kurumsal bir destege dayamyor: pedagoji gibi elbette, kitaplarm, yaym dunyasmm, kitaplIklarm olusturduklari sistem gibi, gecmisin bilim cemaatlan, bugunun laboratuvarlan gibi, biitun bir uygulamalar YIglmyla hem daha guclendtrilmis hem de kapi disari edilmistir. Ama aym zamanda, bilginin bir toplumda devreye sokulus tarziyla, deger alI§, dagItlll§, paylastmlis ve sanki atfedili§c tarziyla, kuskusuz ki daha da derinden kapi disan edilmistir. Burada hemen, ve yalmzea simgesel baglamda, o eski Yunan ilkestnt ammsayalim: aritmetik varsm demokrasiyle yonetilen sitelerin ugra§l olsun, zira esitllk ilkelerini ogretiyor, ama degil mi ki el?itsizUk i<;indeki oranlari kamtliyor, oligarsilerde yalmz geometri ogretilmelidilf.

Nihayet oyle samyorum ki kurumsal bir tasiYICI ve dagrtima bOylece dayanmis olan bu dogruIuk istenci, dlger soylemler uzerinde -hep bizim toplumumuzdan sozedlyorum-t- bir tur basmc ve sanki bir baski guctl uygulama egilimindedir. Bat! edebiyatmm nasil ytizyillardan beri dog-aldan, gerc;ege benzeyenden, ictenlikten, ve de bilimden -klsacasi dogru soylemden- destek aramak zorunda kaldlgml du§iinuyorlim. Aym ~ekilde, kurallar ve receteler, muhtemelen de ahlak olarak yasalastiriIan ekonomik uygulamalarm, nasil XVI. yiizYlldan

28

29

buyana bir zenginlikler ve uretim kurami iizerinde yapilasmaya, akilcilasmaya ve kendi kendllerinl dogrulamaya ~all§Jlli~ olduklarirn du§iiniiyorum; yine, ceza sistemi gibi buyurucu bir butunun yargilamalarmi ya da kendi kendini dogrulayisim, nasil, once elbette bir hukuk kurami ic;inde, sonra da XIX. yiizylldan itibaren sosyolojik, psikolojik, tibbl, psikiyatrik bir bilme icinde aramis oldugunu diisunuyorum: sanki artik kanunun lafzma bile, toplumumuzda, bir dogruluk soylemtnden baskasiyla izln verilemezmis gibi.

Soylemin maruz kaldIgl iiC; biiyiik dislama sisteminden, yasaklanmis soz, deliligin paylasrmi ve dogruluk istenci arasmda, en c;ok ucuncusuntm uzerlnde durdum. YiizyIllardan beri, birinciler hep ona dogru kaymaktan geri durmadilar da ondan; o her geeen giin, onlari, aym anda degi§tirmek ve temellendirmek Icin, giderek daha fazla kendine maletmeye cahaiyor da ondan; ilk ikisi, §imdi en 80- nunda dogruluk istenciyle asilmis olduklari olc;iide durmadan daha zayir, daha belirsiz hale geliyorlarsa eger, beriki buna kar$lll:k durmadan daha cok gii~leniyor, daha derin ve daha onu almmaz hale geliyor da ondan.

Ve bununla beraber, iizerinde en az konusulan da a hie; kuskusuz. Sanki bizler icin dogruluk istenet ve gosterdigt degi§iklikler dogrulugun kendisl tarafrndan zorunlu olusumu Icinde maskelenmlsrnls gib1. Ve belki de bunun nedeni su: eger dogru soylern, gercekten de, Yunanhlardan beri artik arzuva yamt verenin veya erki kullananm soylemi degilse, 0 halde bu dogru soylemde, dogruluk istenei Icinde, onu soylerne istenci iclride, s5zkonysu olan arzu ve iktidardan baskaca nedir? Bi.gimin~-

dekl zorunlulugun arzudan kurtarip, iktidardan azat ettigi dogru soylem.vonda dolasan dogruluk istencini tamyamaz; ve dogruluk istenci, cok uzun bir zaman dan bert kendini bislere Jcabul ettirmis

~.... \ ~

olan bu istenc, a seklldedlr ki istedigt dogruluk onu

maskelememezlik edemez.

Boylece gozlerimizm onunde, zenginltk, verimlilik, yumusak giic; ve sinsi evrensellikten ibaret olacak bir dogruluk beliriyor. Ve buna karsilik biz, dislamak amacryla kurulmus olaganustu bir rnekanizma olarak, dogruluk lstenclni bilmiyoruz. Tarihimizde adim adlm; bu dogruluk istencini cercevelemeye, ve onu dogrulugun karsismda, tam da dogrulugun yasagi dogrulamaya ve delilig! tammlamaya gall§tIgl bir noktada sorgulamaya c;alI~nlarm tiimii, Nietzsche'den Artaud ve Batallle'a kadar, §imdi artik birer nirengi noktasi olarak, hig kuskusuz tepeden bakan birer nirengi noktasi olarak, bize giinliik cahsmalanmizda yardimci olmaIidirlar.

Soylemin elbette bircok baska denetleme ve 81- mrlama usulleri de var. ~u ana degtn soztmtt ettiklerim bir baknna disardan mtidahale ederler; birer dislama sisteml gibi cahsrrlar: h1<; kuskusuz soylemin erki ve arzuyu devreye sokan yO!l!iiyle ilgilenirler.

Samnm denetim ve smirlama usulleri arasmdan bir diger obegi ayirmak miimkiin. tcse! usulleri yani, zira bu kez soylemlerm kendileri, kendi kendilerini denetlemekteler; sanki bu kez soylemln blr baska boyutunun, olus ve rastlanti boyutunun, dizginlenmesi soz konusuymus gibi, daha cok smirlandirma, diizenleme, paylastirma ilkeleri kimlf ..

giyle devreye giren usullerf.. .

30

11k sirada, yorum geliyor. Pek fazla da emin olmaksizm, oyle samyorum ki, durmadan aktarilan, yinelenen ve deglstinlen asal anlatilarin; iyice belirlenmis kosullara uygun olarak ezberden okunan ayinlestirilmis soylem btitunlerinin, metinlerin, formtillerin; bir kez soylenmis, ve de ielerinde bir keramet veya bir giz vehmedildlglnden hep korunagelmis seylerin, varolmadigi toplum yoktur. Kisacasi.. toplumlarda, son derece duzenli bir §ekilde, soylemler arasr bir tur asamalandrrma oldugundan kuskulamlabllinir: gunlerln ve karsihkli Iliskinin getirdigince «sdylenen» ve onlari telaffuz etmis olan eylemle birlikte silinen soylemler: bir de onlari yeniden kullanan, degi§itiren, veya onlardan sozeden belli sayrdaki yeni konusrna eylemlerlnln kokeninde yer alan soylemler, sozun kisasi, tormullestirilme bicimlerinin otesinde, durmamacasina soylenmi* olan, soylenmis olarak kalan, ve daha da soylenecek olan soylemler. Kendi kultur sistemimiz icinde, bunlarm hangileri oldugunu biliyoruz: dint ya da hukuki metinlerdir bunlar, yine bunlar, konumlari dikkate ahndikta 0 garip ve «edebl» adi verilen metlnlerdir; bir olguye kadar da bilimsel rnetinlerdir.

~urasl muhakkak ki bu konum degi~tirme ne duragandir, ne siireklidir, nede mutlaktir. Bir yanda, belli bash veya yaratici soylemlerin bir daha degi§memecesine saptanmis kategorisi, beri yanda da yineleyen, aciklayan ve yorumlayanlarm olusturdugu YIgIn yoktur. Asal metinlerden bir c;ogu birbirine kansir ve yitip gider, ve bazt bazi, yorumlar gelip ilk siraya yerlesirler. Ancak tutamak noktalari ne denli d'€gi§irse degt§Sin, i§lev yerU yertndedir; ve bir konum degi§tirrne ilkesi hie; durmadan

devreye sokulrnaktadir. Bu asamalandirmamn koktenci bir ~ekilde ortadan kalkmasr, oyun, utopya veya bungunluktan baska birsey asla olamaz. Yorumladigi seyin sozcugu sozcugune yeniden (ancakbu kez resmen ve beklendigi sekilde) ortaya glkmasmdan baskaca bir §cy olmayacak, bir Borges turu yorumlama oyunu; ayni §ekilde, varolmayan bir yaprttan sonsuza dek sozedebilecek bir elestirtnin oyunu. Her bir noktasmda, kesinllkle yeni ve rnasumca yeniden dogan, ve hie; durmadan, olanca tazellgiyle nesnelerden, duygulardan veya du§uncelerden kalkarak yeniden ortaya eikan bir soylemin lirik dusu. En ufak bir sozcelemi bile, tiikenmez anlam hazineleriyle yukhi ve sonsuza dek pesinden kosmaya deger «tnedl kelami» kabul eden, Janet' nin 0 hastasmdaki bungunluk: Okudugunda ya da dinledigtnde, «Bu ctimlenln de yine sonsuzluga kacacagnu ve benim onu belki de yine tam olarak anlayamamis olacagrmr bir dusunuyorum da ... » diye bunahyordu.

Aneak burada, sozkonusu olamn, her kezinde bagmtimn terimlerinden birinin gecerstz kihnmasi oldugunu, yoksa bagmtimn kendisinin ortadan kaldmlmadigmi gormeyen mi var? 0 bagmti ki, zaman iclnde durmamaeasma degi§ime ugramistir: belli bir donemde <:;e§itli ve bdrbirinden uzaklasan bicirnler alrmstrr; hukuki tersir, dini yorumdan (tistelik uzunca bir zamandan beri) alabildigtne farkhdrr; bir tek ve aym yapit, ayru anda, birbirinden cok ayri soylem biclmlerine imkan verebilir: ilk metin olarak Odiseus, aym donem tcmde, Berard' m cevlrisinde de, sayisiz metin aciklamalarmda da, Joyce'un Ulysses'mda da yinelenmistir.

§imd ilik , gok genel olarak yorum adi verilen

33

~yde, ilk metin ile dkinc! metin arasmdaki konum degi§iminin, birbiriyle dayarnsik iki rolii iistlendlklerine i§aret etmekle yetinmek isterim. Bu konum degi§imi,. bir yandan (ve smrrsizcasma) yeni soylemler kurmaya imkan veriyor: ilk metinden kayrna, onun sti.rekliligi, her zaman icm yeniden guncelle§tirilebilir soylem olma durumu, tcmde sakladIg,. kabul edilen sayisiz veya gizli anlam, ona atfedilen belli bash kapahlik ve zenginlik, btitiin bunlar konusmak Icin acik bir imkan yaratmaktadrr. Ama, ote' yandan, yorumun yegarie rolii de, kullamlan teknikler hangileri olursa olsun, en sonunda sessizce orada telaffuz edilmis olam soylemesten ibarettir. Durmadan yertnl degi~tirdigi ama hiebtr zaman kurtulamadigi bir paradoks uyarmca, daha once soylenmi§ olan fieyi buna ragmen ilk kez s5ylemek ve asla soylenmemis olam da, oyle oldugu halde usanmadan yinelemek zorundadir. Yorumlarm smirsiz m-ciklari, kapah bir yinelemenin dUfii.iyle tcten ice calisilrmstrr: ufkunda, belki de, baslangie noktasmda yer alandan, alelade ezberden baskaca hicblr §ey yoktur. Yorum, soylemdeki rastlantisalhgt onu devreye sokarak engeller: metnin kendisinden daha baska bir §eyi soylemeye de pekala imkan verir, ama su sartla ki soylenmis ve bir bakuna tamamlamm§ olan, 0 metnin kendisi olsun. Aglk ~e§itli1ik, rastlanti, yorumun Ilkesi gere~i, soylenmi§ olma tehlikesi tasryan seyden, yinelemenin sayisma, bi«;imine, ta§ldlgl maskeye, onu ortaya cikaran nrsata tasmmis olmaktadir. Yeni olan soylenen seyde degil, ama geri donu§i.inun ger~ekle~esindedir.

Bir soylemin ictni bosaltmada bir HIre daha oldugu samyorum. 0 da belli bir rtoktaya degin bi-

rmcislnin tamamlayicisr, Yazarl kastediyorum. Bir metnl telaffuz etmts ya da yaznn§ olan konusan ki§i anlammdaki yazar degil elbette sozkonusu olan, ama, soylemln blrlestirtlme ilkesi olarak, anlamlarmm birligi ve kokeni olarak, tutarhliklarmm kaynagt olarak yazar ... Bu ilke her yerde ve de duzenli bir sekilde devreye girmiyor: dort bir yoremizde, anlamlarmi veya etkinliklerini, atfedilecekleri bir yazardan almaksizm dolasip duran bir dolu s6ylem var: hemen eriyip giden gti.ndelik konusmalar; yazan degil de imzacilarr gerektiren genelge veya bagrtlar, anonima Iclnde elden ele dolasip duran teknik aeiklamalar. Ancak bir yazara atfetmenin kural oldugu alanlarda .-edebiyatta, felsefede, bilimde- acikca g6rilldiigu gibi, atif her zaman aym roli.i oynamiyor; bilimsel soylemin duzeninde, bir yazara atfetme, Orta Qag'da, zorunluydu, zira atif dogrunun bit gostergesrydi. Bir onerme, bilimsel degerini, bizzat yazarmdan alnus kabul edilirdi. XVII. ytizyildan buyana, bu l§lev, bilimsel s6ylemde giderek ortadan kalkrrustir: artik yalmzca bir teoreme, bir olguya, bir ornege, bir belirtiye ad vermek tcm i§1iyor. Buna karsihk, edebi soylemin di.izeninde, ve yine aym donemden beri, yazarm islevl giderek gticlenmekten geri durmamistrr: Orta Qag boyunca en azmdan gorece bir anonima lcinde dolastmhp durulan butiin 0 anlatilara, buttm 0 dram veya komedilere, bi.iti.in osiirIere, simdi goriiyoruz !ti, nereden ciktiklarr, kimler tarafmdan yazalrms olduklari soruluyor (ve de bunu soylemeleri isteniyor onlardan) ; yazarm, kendi adiyla ,<::lkan metnin butiinliigti.nti. di.i~nmesi Isteniyor; metinler ~ine yaytlml§ gizli anl ami aeiklamast, ya da en azmdan kendi tasarru1unda tut-

35

masi isteniyor; k.i~isel yasamiyla ve yasantilanyla, metinlerin dogusuna tarnk olan gercek oykiiyle, bu metinleri acikca telaffuz etmest isteniyor. Yazar, uydurmamn tedirgin edici diline, butunltiklerini, tutarhhk noktalarrm, gercek Icinde aiacagi yeri kazandlran l?ey olmustur.

Bana ne soyleyecegrnizi biliyorum: «Ama di!~eksiniz, bur ada sozunu ettigm yazar, ele§tirinin, I§ I§ten gectikten sonra, oliim crkagelip de ortada karmakarisik bir muamma Ylglllindan baskaca bir §ey kalmadigi zaman, yeniden yarattig; ki§idir; 0 halde butun bunlari biraz diizene koymak gerekir; bir yazarm bilincinden veya yasammdan beklenen bir proje, bir tutarhlik, bir tematik dtislemek, gercekten de biraz uydurma olabilir. Ancak bu, onun, o gercek yazarm, kendilerinde onun okesinl veya duzensizllglnl tasiyan birttin eskimi§ sozctiklerin ortasmdan nskmveren 0 adarmn, gercekten de varolmus olmasmi engellemez ki.»

Yazan ve kesteden kililinin varligmi yadsimak elbette ki sacmahk olurdu. Ancak ben -en azmdan belli bir donemden beri- ufkunda muhtemel bir yapitm dola~tI~ bir metni yazmaya koyulan kisinin, yazar islevini de kendi hesabma gegirdigini dustmmekteyim: yazdli9. ve yazmadlgl §ey, yapitm taslagr olarak gecic! bir karalama niteliginde bile olsa resmettigt ~y, ve de brraktigt §ey, trpki gunltik konusmalar gibi ortaya ddktilecektir, btitun bu farkhlIklar oyunu, c;agmdan onagegtigince, yada bu kez bizzat degi~tirebildigince, yazarhk i§levi tarafmdan ongoriilmu§tur. Zira yazara Iliskm geleneksel imaji da pekala yikabillr 0; yapitamn heniiz titrek profiUni, artik yeni bir yazarhk konumundan yola cikarak, bil.tiin soyleyebilecegi §Byle-

~~, her gun, her saniye sOyledigi bil.tiin §eylerin :tgmden kesip cikaracaktir.

Yorum, soylemdeki rastlantisalhgi, tekrar'm ve aym'mn biciminl tasiyan bir aymlzgz kullanarak slm::~yordu. Yazar ilkesi, bu ayni rastlantiyi ki§isell1,g1,n ve ben'in bicimlni tasiyan bir aynzl1,gt kullanarak smirlar,

Bilimler olarak degil de «disiplinler» olarak adlandmlan alanda da, bir baska smirlama Ilkesi farketmek gerekecektir. Bu da aym sekilds goreli ve oynak bir ilke. Kurmaya, ancak, dar. bir i§leyi§ icinde kurroaya Imkan veren bir ilke.

Disiplinlerin orgutlenis bieimi, yorum ilkesine oldugunca, yazar ilkesine de karsi <;lklyor. Yazarmkine karst cikiyor, zira bir disiplin bir nesneler alam, bir yontemler butunu, dogru kabul edilen bir onermeler mecmuasi, kurallar ve tammlar, teknikler ve araclar i§leyi§i olarak tammlamr: butun bunlar, anlarm veya gecerllligi, bulucusudurumunda-

. ki kisiye bagh olmaksizm, onlardan yararlanmak isteyen veya yararlanabilecek olan herkesin kullammma acik, bir ceslt ortak sistem olusturur. Ancak disiplin ilkesi aym zamanda yorumunkine de karsidir: bir disiplinde, yorumun tersine olarak, baslangicta varsaYllml~ olan §ey, yeniden ortaya cikarilmak zorunda bulunulan bir anlam da, yinelenmek zorunda bulunulan bir aymhk da degildir: yeni ifadeler kurmak icin gerekli olandir. Bu halde disiplinin olabilmesi lcln, yeni onermelertn formiillestirilme, ve de sonsuz sayida tormtillestdrilme imkamnm bulunmasi gerekir.

Ama dahasi da var: ve hig kuskusuz daha azi oldugu iein dahasi da var: bir disiplin, herhangi bir §ey hakkmda dogru olarak soylenebilen butun sey-

36

37

lerin toplami degildir; hatta aym bir veri hakkmda, bir tutarhlik ve sistemlilik ilkesi ugruna kabul edilebilen butun §eylerin toplami bUe degildir. Hekimlik, hastaliklar uzerine soylenebilecek seylerln toplammdan olusmamistrr: botanik, bitkileri ilgilendiren butun dogrulann toplamiyla tammlanamaz. Bunun iki nedeni var: once, botanik ya da hekimlik, tipki diger birtiin disiplinler gibi, dogrular denli yanhslardan, ancak katmtrlar veya yabanci ogeler halindeki yanlislar degil de olumlu i§levleri, etkin bir tarlhselllgi, cogunfuk dogrulannklnden aynlmayan bir role sahip yanhslardan da olusmustur, Ama ayrica, bir onermenin botanige ya da patolojiye ait olmasi icin, acik ve seeik dogrudan bir anlamda daha sm ve daha karmasik kosullara yamt getirmesi gerekir: her turlti sikta, daha b~a tiirlii kosullara ... Onerme belirli bir nesneler diizlemine seslenmelidir: XVII. yuzyilm sonlarmdan itibaren, ornegin, bir onermenin «botanige ait» 01- masi icin, bitkinin gorunur yapisma, yakm ve uzak benzerliklerine, ya da ozeutannm mekanigtne ili~ kin olmasi gerekirdi (ve,' daha XVI. yiiZYllda bile gecerli oldugu gibi, simgesel degerlerini, veya Antik Qag'da onda bulunduguvarsayilan birtakim erdem ve ozellikler btttuntinii, artik koruyamazdi) . Ancak, bir disipline ait olmaksizm, bir onerme, iyice beltrlenmis bir tiptek! kavramsal veya teknik araclari kullanmak zorundadrr; XIX. yUzyIldan itibaren bir onerme, eger, aym zamanda metaforik, niceliksel ve tozsel kavramlan (tIkamkhk ismmis

, ~

srvilar veya kurumus katilar gibi) i§in i<;ine soku-

yorsa, artik tIbbi sayilmiyordu, «hekimlik disisna cikiyordu ve ki§isel uydurma ya da yIgmsal, du§ niteligini kazamyordu; buna karsihk, aym sekilde me-

taforik, ancak bir baska model uzerine, bu kez i§levsel ve psikolojik model uzerine kurulmus kavramlara basvurabillrdi, basvurmaliydi (ki bu da tahris'ti, dokularm iltihaplanmasl'ydl veya yozla~ masi'ydi). Dahasi da var: bir disipline ait olabilmesi icin, bir onermenin belli bir tipteki kuramsal ufuk tizerine kaydedilebilmesi gerekir: XVITI. ytizyila de gin tumtiyle kabul goren bir tema olan ilkel dil arayismm, XIX. ytizyrlir; ikinci yarisinda, herhangi bir soylerni, hata iclne derneyececgim ama, anlasilmazhk ve sayiklama, dupeduz ve aC;Ik~a dilbilimsel garabet icine dustirmeye yaradigrru arumsamak yetmez mi?

Kendi simrlari icinde, her disiplin dogru ve yanll§ onermelerle karsilasn'; ama butun bir bilme teratolojisini, kendi uc noktalarmm otesine iter. Bir bilimin disi, samldigmdan da kalabaliktrr: elbette ki ilk deney, beUek, inanclan tasiyip yonlendlren dinsel temalar vardrr; ama belki de, kesin anlamiyla, hatalar yoktur, zira hata ancak belirlenmis bir uygulamanm iginde ortaya cikabillr, hata olduguna karar verilebilir; bun a karsihk, bictm; bilmenin tarihiyle birlikte degi§en ucubeler cevrede dolasirlar. Klsacasl, bir disiplinin butunune ait olabilmek if;in, bir onermenin karmasik ve aglr zorunluluklara uymasi gerekir; dogru veya yanlis oldugunun soylenebilmesinden once, Bay Canguilhem'In deyimiyle «dogru c;izgide» olmak zorundadir.

XIX. yuzyilm botanikcl ve biyolojistIerinin Mendel'in soyledlklerinin dogru oldugunu nasil olup da gormemeyt basarabildiklerl sik sik sorulmustur, Nedeni su ki Mendel nesnelerden sozediyordu, yontemler kullaruyordu, bir kuramsal ufuk uzerfnde yerallyordu ve bunlar da ya§adl~ done-

38

39

min biyolojisine yabanci seylerdi. Hi~ kuskusuz, ondan once Naudin, soydan geeme belirtilerin gizli oldugunu soyleyen tezi ortaya atmisti; bununla beraber, bu ilke ne denli yeni veya garip gorunurse gorunsun, -en azmdan bir bilmece olarak- biyoIojik soylemin bir parcasmi olusturabilmekteydi, Mendel ise soydan gecme belirtiyi tumuyle yeni bir biyolojik nesne haline getirir ve bunu da, a zamana degin asla kullanumarms alan bir suzmo i§lemiyle gerceklestirir: turiin icinden cikanr, onu tasiyan cinsellikten cikanr, ve onu gozlemledigt alan da istatistik diizenliliklere uygun olarak iclnde gorunup kayboldugu, kusaklarm sonsuza uzanan dizillsldir. Yeni kavramsal araelar, ve yeni kuramsal temellendirmeler isteyen yeni bir nesne. Mendel dogru soyluyordu, ne var ki kendi cagmm biyolojik soyleminln «dogru cizgtsinde» degildt: biyolojik nesneler ve kavramlar asla boylesi kurallarla olusturulmamaktaydi; Mendel'in dogru cizgiye gelmesi ve onermelerinin (btiytik bir bdliimiiyle) ancak 0 zaman kesin kabul edilmesi icin, biyolojide biitiin bir asamalandirma sisteminin degismesi, yepyeni bir nesneler dtizlemlnin ortaya serilmesi gerekti. Mendel dogru alan bir ucubeydi, bu yuzden de bilim ondan sozedemezdl; oysa ki ornegm Schleiden, otuz yil kadar once, XIX. yUzJllm ortasmda bitkilerin clnselllglni yadsrrken, ama bijolojik soylemin kurallarma uygun olarak yadsirken, billmsellestirrlmis bir yanhsi formiile ediyordu.

Vah§i bir dr§-mekanm alam icinde dogruyu soylemek her zaman miimktindur; ama dogru cizgide olmanin tek yolu, insamn soylemlerlnin her birinde yeniden harekete gecirmek zorunda oldugu soylemsel bir «zaptiye»nin kurallarina uymaktir.

Disiplin, soylemin iiretimlndeki bir denetim Ilkesidir. Kurallann siirekIi olarak yeniden guncellestirilmesi seklindekl bir klmltgtn yardlmlyla soy-

!> -,.. ,

lemin srmrlarim saptar.

Bir yazarm verimliligmde, yorumlarm coklugunda, bir dlsiplinin gelismesinde, soylemlerin yaratilmasi Icin yeni yeni kaynaklar gorme ahskanhgl vardir. Belki de oyledir, ancak bunlar, bu yuzden birer baski ilkesi olmaktan cikrms degillerdlr; ve muhtemeldir ki, eger kisrtlayici ve baskici islevleri dikkate almmazsa, olumlu ve cogaltic; rolleri de anlasilamaz.

***

Soylemlerl denetlemeye imkan veren tic;iincii bir grup usul daha var samyorum, Bu kez sozkonusu olan, ne soylemlertn ta§ldlgl gucleri dizgtnlemek, ne deortaya C;lkl§larmdaki rastlantilari onIemek; sozkonusu olan devreye sokuluslarindaki kosullari belirlemek, onlari soyleyen kisllerl belli birtakirn kurallara uymaya zorlamak ve boylece 0 soylemlere her online gelenin ulasmasina izin vermemek. Bu kez konusan oznelerin seyreklestirilrnesiyle karsilasiyoruz: hie kimse, eger birtakim zorunluluklan yamtlayamiyorsa, devreye girdlgtnde eger yeterli bulunmamissa, soylemtn duzentne dahil olamayacaktir. Daha acikcasi su: sdylemin tum alanlari da aym sekilde aeik ve girilebilir degildir; bazi alanlar siki srkiya (ayricilastrrtlrms ve ayriciIastmci olarak) yasaklanmisken, digerlerl hemen her rtiz.gara acik gorunmekte, ve onceden belirlenmis hicbir kisitlama olmaksizin her konusan oznenin kullanimma actlmaktadir.

Bu temaya iliskln olarak, insam, dogrulugun-

40

41

dan endiseye dii§urtecek 6~ude guzel bir anektodu ammsatmak isterim. Soylemin tum baskilarmi; ta§ldlgl gucleri smirlayanlart, ortaya <;Jlkl§mdaki rastgelelig! dizginleyenleri ve konusan ozneler arasmda ayiklamaya yonelenleri, tek bir figiirde birle§tiriyor ... XVII. ytizyilm ba§larmda, ~ogun, Avrupalilarm -denizeilikte, ticarette, politfkada, savas sanatmda- ustunltiklerintn matematik bilgilerinden kaynaklandlgmm anlatildigim duymustu, Bu denIi degerli bir bilgiye sahip olmak istedi. Kendisine, bu harikulade soylemlerin glzine vakif blr tngiliz denizeisinden sozedilmis oldugu tcm, adami sarayma cgaglrttI ve orada alIkoydu. Ba~kaca kimse 01- 'makslzm ondan dersler aldi. Matematigi ogrendi. Ger~ekten de, iktidal'lm korumayi basardi, ve uzun yillar ya§adl. Japonya'daysa, matematlkcller X1?C. yiizyilda yeti§ebilmi§tir. Ancak anektod. burada bitmiyor: Avrupa'daki kar~llIgl da var, Gercekten de, oyktiye baknacak olursa, bu i:ngiliz gemici~ :V~n Adams, bir otodidaktml§: bir tersanede gah§tlgl H;m geometriyi ogrenen bir diilgermi§. Bu oyklide ac~ba A vrupa kiiIturuniin belli bash mitoslarmdan birini mi gormek gerekiyor? Dogulu despotlugun tekel1e~tirilmi~ ve gizli bilgisine, Avrupa, bilginin evrensel iletil?imini, soylemlertn srmrsiz ve oZgUr takasim karsi cikaracaktt.

i:mdi, elbette ki bu tema, sorgulama karsismda ayakta kalamiyor. Takas ve tletlsim, kisitlamarun karmasik sistemleri ictnde i§leyen olumlu §ekillerdir; ve hie; kusku yok ki bunlardan bagimsiz olarak da gal1samazlardl. Bu kisitiama sistemlerinin en yapay ~ve en gorunur bicimi, aytnselfamrm altmda gruplandlnlabileceklerden olusmustur: ayinsel sozcligli, konusan (ve bir diyalogun, sorgu-

tamamn, ezbere okumamn cercevest i~inde, belli bir konum almak ve belli bir ifade bictmln! for mille etmek zorunda olan) kisilerin sahip olmalari gereken nitelemeyi tammllyor; hareketleri, davramslart, kosullart, ve soyleme e§lik etmek zorundaki i§aretlerin butununu tammliyor; nihayet, sOzlerin varsayilmis veya kabul ettirilmi§ etkinligini, yoneltildikleri kisiler . iizerindeki etkisini, baskici degerlerinin simrlarmi belirliyor. Dini, hukukt, tibbi soylemler, ve bir bolumuyle de polltjk nitelik tasiyanlar, konusan ozneler icin hem farkh ozellikler hem dekararlastmlmis roller saptayan bir ayinselligin bu sekilde devreye sokulusundan asIa ayrilabilinemez.

Bir Olc;ude farkh bir i§leyi§e sahip olanlari, i§levleri soylemleri korumak veya liretmek alan «soylem cemaatlarrsdir, ama bunu, sdylemlert kapah bir alan icinde dolastirmak icin, ancak belli kuralIar uyarmca ve de soyiemt elinde tutanlar i~in, bu ytizden onu yitirmeyecek sekilde dagrtmak i~in yaparlar. Bunlarm arkaik bir modelini, §iir okuma ya da muhtemelen ~e§itlendirip degi§tirme becerisine sahip alan a eski rapsodlarm topluluklarmda buluyoruz; ancak buradaki bilgi, yalmzca ayinsel nitelikte bir ezberi amaclamaktaysa da, zorunlu kildigr, .gogunluk son derecede karmasik bellek all§tirmalariyla, belli bir topluluk icinde korunuyor, savunuluyor ve saklamyordu; ogrenme eylemiyle, ezberin ortaya koydugu ama if§a etmedigi bir toplulugun ve bir gizin icine, aym zamanda girilmis oluyordu; soyleme ve dinieme arasmdakl roller, deg~irilebi1ir ttirden degildi.

. Dogalllkla, bu ~ok yonlii giz ve if§a oyunuyla bu tur «8Oylem cemaatlan» artIk kafmadi. Ama sa-

42

43

kin yamlmayalrm: dogru soylemln diizenl Icmde bile, her turlu ayinsellikten azade ve yaynnlanmis soylemin duzeni i<;inde bile, gtzin ve degi~tiri1ebilinemesugm uygunlastirma kaliplari i§lemeye devam ed.iyor. Yazmak eylemi, bugun, kitapta, yaymcihk sisteminde ve yazarm ki~iliginde kurumlastigmca, belki dagllml§ ancak her turlu sikta baskici bir «soylem cemaati> ictnde ortaya <;lkml§ olabilir pekala, Bizzat kendisiyle diger konusan ve yazan herhangi bir osnentn faaliyetine ara vermeksizin karst cikan

~ -

yazarm farkhhgi, soylemine kattIgl ge<;i§siz kim-

ilk, cok uzun bir zamandan beri «yazasya tamdigi temel farkl11Ik, «yaratI» ile dilbilim sisteminin is.leyis bigimlerinden herhangi biri arasmda apacik gorulen balosrmsishk, butun bunlar tormtillestirmede belli bir «soylem cemaatas-mn varhgim ortaya koyuyor (ve esasen uygulamalarm is.1eyi§i icinde kapi disan etmeye yoneliyor). Amatiimiiyle baska bir kipte, bas.ka tiirlii bir dislama ve ifs.a diizenlne gore isleyen, daha bir coklari da var: teknik veya bilimsel gizi dii-$uniin bir; tIbbi soylemin yaYllma ve dolasma bigimlerini dusimun: iktisadi veya polittk soylemi gaspetmis. olanlari dtistiniin.

11k bakista, «doktrinlerin» (dini, felsefi, politik) olw~turduklan, bir «soylem cemaatisnm tam tersidir: burada, konusan bireylerin sayisi, belirlenmis olmasa bile, simrlanma egilimi gosteriyordu; ve soylem asil onlarm arasmda dolasabiliyor ve aktanlabiliyordu. Doktrinse, tersine, kendi kendini yayma ei!ilimindedir; ve bireyler, sayilarmi ne denli kalabalik dus,unursek dustmelim, bir tek ve aym soylem btrttmim ortak1a§tlrIlmaSI yoluyla karsihkh baglIlIk1anm tanunlarlar. Goriiniis.te, tek gerekli kosul aym dogruluklarm benimsenmesi ve

gecerlilestdrtlmis -az veya <;ok esneklik g5sterenbazi ~yum kurallarimn kabul edilmesidir; eger bundan Ibaret olsala.rdl, doktrinler bilimse1 dislplinlerden asla bu denli farkli olmaz, ve soylemcl denetim de, konusan ozneye degll, sozcelemin biclm veya igerigine yonelirdi, tmdi, doktrinsel baglihk sozcelemi ve konusan ozneyi aym zarnanda ve birini d~gerinden yola cikarak suelar. Konusan ozneyi, 0 bir ya da bircok ozumlenemez sozceleml formiillestirdlginde devreye giren yasaklama yollari ve ilirae . mekanizmalarmm da kanrtladigi gibi, sozcelemm Icindeve sozcelemden kalkarak suclar; mezhep sapkmligr ve ortodoksluk, asIa doktrinsel meka~zmalarm bagnaz bir abartilisi degildir; bu mekamzmalar temelde onlara aittir. Ama tersine olarak doktrin, her zaman bir ilk baglIhgm -smn toplumsal veya irksal konum, ulus veya cikar, kavga, baskaldm, dirents, ya da kabullenme bagll1l~n~~-.~i~~~e~~, gostertlmesi ve araci gibi degerlendlnld~~l olcude de, konusan oznelerden yola cikarak sozcelemleri suelar. Doktrin, kisileri birtakim s~z~~le~le~~irme tiplerlne baglar ve ~ dolayisryla da butun oteklleri onlara yasaklar; ama, buna karsthk, kisllerl birbirine baglamak, ve bu yolla onl~rl buttm otekilerden ayrrmak i<;in, birtakrrn sDzcelern tiplerinden yararlamr. Boylece doktrin iki yonlu bir kullastirma gerceklestiriyor: konusan oznelerden s~yl~lere dogru, ve soytemlerden 'de, en azrndan vlrtue~ olarak, konusan ozneler grubuna dogru.

. Nihayet, cok daha gents bir 6l{!ekte, soylemlerin toplurnsal benimsenisi olarak adlandmlabilecek §e!d~ki ?iiY~. ayrihklarr kabul etmek gerekiyor. E~ltl~, istedigince, bizimki gibi bir toplumda, her bireyin, hangi tipten olursa soylemlere ulasabilme-

44

~5

sine hukuken Irnkan veren arac olsun, cok iyi biliyoruz ki paylastmlmasmda, imkan tamdiklarmda ve engellediklerinde, toplumsal mesafeler, karsithklar ve kavgalarla belirlenmis <;izgileri izler. Her egitim sistemi, birlikte tasidiklart bilmeleri ve gticleriyle beraber, soylemlertn benimsentslni kalicilastirmamn veya degi§tirmenin politlk bir yoludur.

§imdi yapbglm gibi sOzriinayinselliklerini, f!iJyIem cemaatlarim, doktriner gruplari ve toplumsal benimseyislerl birbirinden ayirmanm epey soyut oldugunun adamakilli farkindaynn, <;ogu zaman bunlar birbirlerine baglanirlar ve konusan oznelerin farkll soylem tipleri i<;inde paylastmlmalarmi ve bazi ozne kategorilerine soylemlerin benlmsetillsin! saglayan birtakim biiytik yapilar olustururlar. Bir sozcukle ifade edersek, burada sozkonusu olan s6ylemin biiyiik kullastirma yollaridir. Bonuc olarak bir egitim sistemi, sOziin aymsellestirilmesinden; konusan ozneler bakimmdan roller in belirlenip sabitlestirilmesinden; en azmdan yaygin bir doktriner grubun olusturulmasmdan; soylemin gii~leri vebilmeleriyle paylastmlrp benlmsenisinden baskaca nedir ki? «YaZl» (eyazarlann» yazdigl yazi) , belki bir parca farkh bicimler alan, ancak bashcaasamalarr aym olan benzer bir kullastirma sistemlnden baskaca nedir ki? Yargr sistemi de, hekimlik egitimi slstemi de, en azmdan birtakim yonleriyle, soylemin benzer kullastrrrna sistemlerini olusturmazlar mi?

***

Once, sOylemin yasasi olarak ideal bir dogruluk ve ortaya ~lkl§larInm ilkesi olarak ickin bir aklilik onererek, aynizamanda da dogrulugu yalmzca dogrulugun kendisinin amaclanmasmda ve yalruzca onu dustmmenln gucunde vaadedenbir bilgi ettglm disarda birakarak yamt vermek gerekiyor.

Sonra da bu kez genelde soylemmozgun gergekligine yonelik bir yadsimayla onlari guclendlr-

mek gerekiyor. ,

Sofistlerin lafazanllklarr ve fikir all§-veri§leri kovuldugundan beri, az ya da <;ok giivenli btr §Ckil ':' de paradokslarr susturuldugundan bed, Bati dustmces! soylemin dii§iince He soz arasinda olabildigtnce az yer tutmasi i<;in elinden geleni yapmisa benziyor: soylem iiretmenin dii~tinmekle konusmak arasmda yalmzca bir tiir katki gibi goriinmesi icin elinden geleni yapmisa benziyor: bu da kendi imleriyIe donatilmis ve sozcuklerle gorunur kilmmis bir dti§tince olurdu, ya da tersine, devreye sokulan ve bir anlam etkisi yaratan §ey dllin kendi:sine ait yapilar olurdu.

Felsefi dii~iince i<;inde soyremm gercekliginin bu gok eski kirpihs; tarih boyunca pek cok bielmler aldi. Qok yakmlarda, onu bize hi~ de yabancr olmayan bircok temalar halinde yeniden bulduk.

Kurucu ozne temasi pe'kaJa s5ylemin gereekligini kirpmaya imkan verebilirdi. Kurucu ozne, gercekten de, dilin bos kaliplarim dogrudan kendi ntyetleriyle doldurmakla g6revlidir; bos nesnelerin yogunluk veya hareketsfzllklertni asarak, sezgiyle, orada birakilrms duran anlami yakalayacak olan odurt zamanm otesinde, tarihin sonradan yalruzca acmakla yetinecegt, ve onermelerin, bilimlerin, deduktif biitftnlerin en sonunda tend1 temellerini bu-

Acaba, diyorum, felsefenin basi tematan bu simrlama ve dislama oyunlarma kar§lhk vermeye, Te, belki de aym zamanda onlari guclendirmeye, kalk~~lar midir?

47"

Iacaklari anlam ufuklanm kuracak olan da yine odur. Kurucu ozne, anlamla ili§kisinde isaretlerden, belirtilerden, izIerden, harflerden yararlanir, Ama bunlari gostermek icm soylemin ozel israrmdan gecmek zorunda degildir.

Bunun karsismda yeralan tema, baslangictaki deney temasi, benzer bir 1'01 oynar. Bu, deneyin C;;lkl§mda, daha bir cogito §eklinde kendini yeniden bulabilmezden once, baslangictakl anlamlarm, bir bakima onceden soylenmis olanlann dunyayi dolasmasim, onu btittin gevremize yerle§-tirmesini ve devreye girer girmez de onu bir tur il'kel tammaya acmasirn ongorur. Boylelikle diinya ile birlikte bir ilk sucortakligi, bizim icm ondan, on un icinde sozedebilme, onu belirleme ve onu adlandirma, onu yargrlama ve sonucta dogruluk seklinde onu tamrna imkam yaratabilecekti. 0 halde,eger soylem varsa, mesrulugu icinde, gizli bir okumadan baskaca ne olabilir? Nesneler daha simdiden, dilimizin ortaya crkarmakla yetinecegl bir anlami mmldamrlar; ve bu dil, en ilkel tasarrmmdan itibaren, bize hanidir, belir leyici r;izgileri gibi gorundiigii bir varhktan sozetmekteydi.

Evrensel arabuluculuk temasi da, sanmm, soylemin gercekliglni kirpmanm bir baska yoludur. Ve bu, gorunuse ragmen boyledir. Zira ilk bakista, oyle goninur ki, ozellikleri kavrama degtn yukselten ve aracistz bilince en sonunda dimyanm butun akilcrlignu acma imkamm veren bir logos'un devinimini her ko§ede bula bula, kurameilrgin merkezine yerlestirilen f?ey dupeduz soylemin kendisi oluyor. AIDa bu logos, dogrusunu soylemek gerekirse, gercekte onceden soylenmis birsoylemden baskaca bir §ey degildlr, ya da asil, nesnelerin kendileri ve

olagelisleri, kendi os'Ierlnin gizini aearak farkinda olmadan soyleme domistururler. Soylem artik kendi gozii onunde dogmakta DIan bir dogrulugun yansitilmasindan baskaca bir §ey degtldir; ve hersey, en sonunda soylemin biclmint alabildiginde, her nesneanlamlanm gostermis ve karsihkh olarak degi§tirmi§ olduklari icindir ki, kendinin - bilincinin sessiz icselliginde yeralabilir.

9U halde ister bir kurucu ozne felsefesi icinde, ister bir ilk deneyim felsefesi icinde ya da bir evrensel arabuluculuk felsefesi icinde olsun, soylem, ilk durumda yazi, fkincisinde okuma, ueuncusunde de degi§-toku§ olan bir oyundan fazlaca bir §ey de gildir, ve bu degis-tokus, bu okuma, bu yazi hicbirzaman i§aretlerden baska 'bir §eyi devreye sokmaz. BOylece soylem, gercekligi icinde, kendisinj onu anlamlandiran seyin buyruguna birakarak, kendi kendini iptal eder.

Gorunuse baknlacak olursa, aeaba hangi uygarbk bizimkinden daha gok saygr duymustur soyIerne? Soylem nerede bizde oldugundan daha ala ve dahacok onurlandmlmistir? Daha koktenci bir bicimde baskilardan kurtarildigi ve evrensellesttrildlgi bir baska yer daha val' midir acaba? tmdi bana oyle geliyor ki, soylemin bu apacik yuceltilisintn, bu apacik Iogoffltnin altmda, bir <;e§it endise gizleniyor. Hersey, sanki yasaklar,' engeller, esikler ve smirlar, en azindan kismenvsoylemin biiyiikiireyi~i dlzginlenmis olsun diye, Icerdigt zenginliken tehlikeli boltimlerinden bosaltilrms olsun ve de diizensizligi en denetIenemeyecek olanlari savusturan figiirlere uygun bicimde diizenlenmi§ olsun diye cereyan ediyor; hersey sanki du§iincenin ve dilin oyunlarr arasindanriskmsmm i§aretlerine varm-

48

49

caya dek, her §eyi silmek istemislercesine cereyan ediyor. Hig kuskusuz bizim toplumumuzda, ve samrrm biitiin otekilerde de, ancak farkll bir profil ve vurgulamalarla, derin bir logofobi, bu olagelislere karst, soylenmis seylerin olusturdugu bu ylgma karst butun 0 Itadelerln ortaya cikrvermesme kar-

~ ,

SI siddetli kesikli, kavgaci, aym zamanda da du-

.!Io , .!II' . ..

zensiz ve tehlikeli ne olabilirse onlara karsi, soyle-

min 0 kesintisiz ve diizensiz biiyiik ugultusuna karSI bir ge§it sagrrendise var.

~ Ve eger -bu endisenin silinmesi demiyorumama kendi kosullarmda, onun i§leyi§i ve etkileri (,;0- ziimlenmek istenirse, samnm, dii§uncemizin, bugun onlara biraz direnmekte oldugu ve biraz once sozunu ettig-im ii<; i§lev grubuna karsihk olan, tiC; karara basvurmak gerekiyor: dogruluk istencimizi sorgulamak; olagelis kimliglni, soyleme yeniden kazandirmak; nihayet, anlamlandrranm egemenligine son vermek.

***

bunlar bir kez temel ve yarattci zorlamalar olarak kabul edilmekten vazgeeildiglnde, altlarmda karstrmza cikan riedir? Kesintisiz bir soylem diinyasmm virtiiel tamhgim mi kabul etmek gerekir? Burada, daha baska yontemsel ilkelerin i§e karistmlmasi gerekiyor.

Bir kesiklilik ilkesi: seyreklestirme sistemlerinin varligi, onlarm iizerinde, ya da onlarm otesinde, onlar tarafmdan bastmlacak veya itelenecek, smrrstz, siirekli ve sessiz bir btiyiik soylemin hiikiim surececi, ve de isimizinen sonunda sooii ona geri vererek onu a"l7~n.<l IT<)ldlrmak oldugu anlamma gelmez. En sonunda telaffuz etmek veya dtisiinmek gerekecek, dimyayi dolasan ve btitun blelrnlerlnl ve butun olaylanm birbirine eklemleyen bir soylenmemis - olan ya da bir diisuntilmemis - §ey dii§Iememek gerekiyor. SoylemIer, birbirini kesen, bazen birbirine eklemlenen, ama aym zamanda da pekala birbirlerinden habersiz veya birbirlerini dislayan, kesintiIi uygulamalar gibl ele almmalidirlar.

Bir ozgiinlilk ilkesi: soylemi onceden verilmls bir anlamlar oyunu icinde cozmemek; dimyanm bize okunabilir bir yiiz gosterdiginl, bunu cozmekten baskaea yapacagmuz bir sey olmadigtm sanmamak; 0 bizim bilgimizin sucortagr degildlr: onu bizim yararrmiza konumlandrran, soylemonceci Ilahi gii<; yoktur. Soylemi, bizim nesnelere karsi gosterdigimtz bir §iddet, her tiirlii §lkta, bizim onlara zoria kabul ettlrdigtmlz bir uygulama gibi algilamak gerekir; ve bu uygulamanm icindedir ki soylemin olageIisieri diizenliliklerinin ilkesini bulur-

_, ,

lar.

:t~te gelecek yrllar lcinde burada yapmak istedigim cahsmayi yonlendirecek i§lerden, ya da daha dogrusu, ternalardan bazilari bunlar. Birlikte tasidiklari bazi yontemsel zorunluluklar hemen saptanabiIir.

Once bir iersine cevirme ilkesi var: gelenege uygun olarak, yazarm, disiplinin, dogruluk istencininkiler gibi, olumlu bir rol oynar gorunen butun 0 figiirlerde soylemlerin kaynagi, gog alma ve sureklilfklerinin ilkesi nerede yakalanmis saruhyorsa, orada daha cok soylemin parcalamp azaltrhsmm olumsuz isle~ini gormek gerekir.

Ama bU azaltma ilkeleri bir kez saptandigmda

Dordtineu kural dzssalltgtn'ki: soylemden kal-

, ~ . -

karak, onun Ielnde bulunan gizIi gekirdege, onda

50

51

ortaya cikacak bir du§uncenin veya bir anlamm yfiregine dogru gidllmemelidir; ama, soylernin kendlsinden, ortaya <;lkl§lndan ve dtizenlihgtndcn kalkarak, olabtlirligtnin d~ kosullarma dogru, olaylarm rastlantisal dizesine yol acari ve bunun srmrIarmi belirleyen seye dogru gldilmelidir.

Demek oluyor ki dort kavram, duzenleyici ilke olarak <;oziimlemeye hizmetetmelidir: olay kavrami, dizi kavrami, diizenlilik kavrami, olabilirlik kosulu kavrami. Goriildtigii gibi, deyim deyime, birbirlerinin karsrtidtrlar: olay yaratisa, dizi teklige, duzenlilik ozgunluge, ve olabilirllk kosulu da imlemeye. Bu sonraki dort kavram (imleme, ozgunInk, teklik, yaratis) , ortak bir uzlasmayla, bir yapitin, bir donemin veya bir temamn yaradilis noktasmm, tekliginin, osgunltik rumuzunun, ve gizli anlamlarm sirurstz hazinesinin arandigi geleneksel dusimce tarihine, oldukca genel bir biclmde, egemen oldu.

Buna yalmzca iki gozlem ekleyecegim. Biri tarrhle ilgili. Tekll olaya eskiden atfedilen ayricaIiklari kaldirrms ve upuzun surentn yapi taslarmi ortaya crkarrms olmamn basansi ~ogunluk ~agda§ tarihin hesabma yazihr. Boyledir kuskusuz, Bununla beraber tarlheilerin ozellikle bu dogrultuda cahsma yaprms olduklarmdan emin degilim. Veya daha dogrusu olagelisin i.§aretleni§iyle upuzun siirentneoztimlentsi arasmda bir ~e§it tersine neden oldugunu sanmiyorum, Tam tersine, tek bir olage1i§ parcaciinm bile iyice daraltarak, tarihsel ~oziimlemenin karar giictinii, YII be yil, hafta be hafta izlenmil? olan yargic mesveretlerine, noterlik i~ lemlerine, kilise kayrtlarma, liman arsivlerine degin ilerletmek suretiyledir ki, muharebelerin, fet-

valann, hanedanlann veya mecUslerin otesinde

,

yiiZYlllIk veya bir~ok yiizyllhk egilimi bulunan yigmsal olusumlarm §ekillendigi gorii1mu~ benziyor. Bugiin uygulanageldigl bi~imiyle, tarih, sirtmi olaylara cevtrmiyor; tersine hi~ durmadan bunlarm alanlanm genisletiyor; hi~ durmadan bunlarda yeni, daha yiizeysel veya daha derin, katmanlar ke§fediyor; bunlarda hi~ durmadan, bazen cok sayida, yog-un ve birbirinin yerine geeebilen, bazen seyrek ve kahcr yeni butimler aynstmyor: hemen her gun kendini belli eden fiyat degi§iklik1erinden kalkrIIp yiizyrlltk enflasyonlara gidiliyor. Ama onemli olan 0 ki, tarih bi.r olayi, icinde yeraldlgl diziyi tammlamadan, 0 dizlnin ait oldugu ~ozumleme tarzmi ozgunlesttrmeden, olusumlarm duzenltligini ve yiize cikislarmdakl olasihgm smirlarim anlamaya calrsmadan, egrinin gosterdigi degi§iklikler, yon deglstfrmeler ve gidi~ bleiml tizerinde soru sormadan, bunlarm kaynaklandigi kosullari belirlemeye calismadan, dikkate almiyor. Elbette, uzun zamandir tarih artik olaylarr.vbellrsizceslne bagda§J.k veya siki sikiya asamalandmlmis, biiyuk bir olusumun sekilsiz tekligi ic;indeki bir neden sonue oyunu gibi anlamaya kalktsrmyor; ama bunu, olaydan once meydana gelmi§, ona yabanci, diisman yapilar bulmak icin yapmiyor. Olayin «yerini», rastlantIsalhgmdaki simrlan, ortaya <;lklsmdaki kosullari cevrelemeye imkan veren, {!e§itli," birbirini kesen, c,ogunluk birbirinden irayan ama ozerk olmayan dizileri verlestlrmek icln yapiyor.

~imdiartIk kendilerinj kabul ettiren temel kavramlar (onlarla karsihkh ili§ki iginde bulunan Ozgiirliik ve nedenselligin de sorunlarryla birlikte) biline ve siireklilik kavramlari degildir, im ve ya-

53

52

pi kavramlari da degildir. Bunlar, kendilerine bag- 11 olan kavramlarm; duzenliligin, rastlantmin, kesikliligtn, bagimhugm, donusumun de i§e kansmaSlY la, olagelis ve dizi kavramlaridir; soylemlertn benim du§ledigim bucozumlenigi i§te bOyle bir butunIiikledir ki, elbette dunun filozoflannm haJa. ¢yasayan» tarih olarak kabul ettikleri geleneksel tematige degll asla, ama tarihctlertn etkin c;all§ma.larma eklemleniyor.

Ancak yine bu yoldandir ki, bu c;oztimJ.eme, goriinii§e gore korkutucu, felsefi ya da kuramsal sorunlar doguruyor, Eger soylemler once soylemsel olagelislerin meydana getirdigi biittinler olarak ele almmak zorundaysalar, felsefecilerin onca seyrek olarak dikkate alnus olduklan bu olageli§ kavramma hangi konumu vermek gerekir? Elbette olageli§- ne tozdur, ne ilinektir, ne niteliktir, ne de surectir: olagelis cisimler duzenine ait degildir. Ve buna kar§J:lIk, hicbir §ekilde maddi-olmayan da degHdir; her zaman maddeselligtn diizeyinde etki halini alir, etki olur; kendi yeri vardir ve maddi ogelerm i.li§kisinden, birlikte bulunusundan, dagllmaIarmdan, karsilastmlmalarmdan, birikmelerinden, ayiklanmalarindan ibarettir; bir cismin eylemi de ozelligi de, asIa degildir: maddi bir dagul§m etkisi ve icmdeki etki olarak meydana gelir. Olagelisin felsefesi, cisimsiz bir maddeciligln ilk bakista celisik goriinen dogrultusu icmde ilerlemek zorundadrr diyebiliriz.

ate yandan, eger soylemsel olagelisler bagdasik, ama birbirlerine gore kesintili diziler uyarmca ele almmak zorundaysa, bu kesintrye nasil bir konum vermek gerekiyor? Dogallikla, ne zamamn an-

lannm birbiri ardmca ge1i~i, ne de dusunen ge§itli oznelerln coklugusoskonusu; sozkonusu alan, am parcalayan ve ozneyi muhtemel bir konum ve i§lev~ lerQoklugu halinde dagitan es'lerdir. Boyles] bir kesiklilik geleneksel olarak kabul edilmis ya da en az kolay bir bicimde yadsmmis en kuc;iik birimlerl; am ve ozneyi, etkileyip yaralar. Ve, onlarm altmda, onlardan bagrmsrz olarak, bu kesin tili dlziler arasmda bir (veya bircok) billnc iclnde ardarda geli§ (veya aym zamanda olus) turunden olmayan ili§kiler tasarlamak gerekir: -oznenin ve zamamn felsefesi dismda-s- bir kesikli sistemlestirtciler ku-

~ ~

rami tasarlamak gerekir. Nihayet, bu soylemsel ve

kesikli dizilerden herbirinin, bazi simrlar icinde, eger kendi duzenliliklertne sahip olduklan dogruysa, hie kuskusuz onlan olusturan ogeler arasmda mekanik nedensellik ya da ideal zorunluluk iliskileri kurmak da artik mumkiin degildir. Olagelislerin tiretilislne, btr kategori olarak rastlantisalligi da sokmak gerekir. Burada da .rastlanti ve dusunce ara.smdaki illskllerl dusunmeye imkan vereeek bir kuramm yoklugu kendini hissettiriyor.

oyle ki dusunce tarihi iclnde kullanilmasma niyetlenilen ve, soylemlerin gerisinde bulunabilecek tasvlrleridegil de olagelislerden ayri ve dttzenli diziler halindeki soylemleri ele almaktan ibaret olan bu ince aykmlikta, dusuncentn ta kokune rastlan-

~ ,

tun, kesiklilifji, Vie maddesellifji sokmaya Imkan veren bir kugiik (ve belkl de tatsiz) mekanizma gibi 'bir seyleri bulmaktan endise ediyorum. Belli bir taI'm. tarzmm ideal bir zorunlulugun meydana gelisinl anlatarak onlemeyecahstrgr uglii tehlike. 'I'ariheilerln uygulamalarma dustmce sistemleri tarihini de eklemeye imkan vermeleri gereken iig kav-

54

55

ram. Kuramsal hazirhk galI§II1asmm izlemek zorunda oldugu ug yon.

***

yuzyil hekimliginde ve psikiatrisinde yer alan cinsel tematigin, onceleri epey tutuk, epey gecikmeli olarak ortaya gIkI§ma degm nasil yer degi§tirm~ ve yeniden eklemlenmis olduguydu; bunlar elbette ki henuz biraz simgesel nitelik tasiyan kerterizlerdir, ama sididen, vurgulamalarm samlan vurgulamalar olmadigi, ve de yasaklarm her zaman du§iiniildiigu gibi ortaya glkmadlg·ma emin olunabillnir.

tlk agrzda, asil ucuncu dislama sistemine sarilmak Isterim. Ve onu, iki yoldan ele alacagrm, Bir yandan, icinde hapsedllmls oldugumuz ancak durmadan da yeniledlgimiz bu dogruluk seeiminln naSII olustugunu, ama ayni zamanda da nasrl yineIenmis, kapi disarr edtlmis, yeri degi§tiriImi§ oldugunu saptamaya galI§mak Istiyorum; etkili soylemin,ayinsel soylemin, erkler ve tehlikelerle dolu soylemin nasil yavas yavas dogru soylem ile yanhs soylern arasmda bir paylasim halinde diizenlendigini gorrnek icin, once sofistik doneme ve de Sokrates'le veya en azindan platoncu felsefeyle birlikteki baslangrcina gtdecegim. Daha sonra, ozellikle tngHtere'de bir bakis, goalem, saptama biliminln, hig kuskusuz yenl polltik yapilanmalarm yerlesttrilmesinden de ayrrlamayacak olan, ve ayrn I?ekilde dini ideolojiden de aynlamayan belli bir doga felsefesinin; her ttirlti sikta bilme istencindeki bir yeni bicimin, ortaya Qlktlgl doneme, XVI. ytizyil:

XVII. yuzyila baglayan donerne gelecegim. Nihayet ueuncu kerteriz noktasi da, modern bilimln buyuk kurucu eylem1eriyle, bir sanayi toplumunun olusumunu ve ona ۤlik eden pozitivist ideolojiyle XIX. YUZYl1111 baslan olacak. Bunlar, bilme istencimizin morfolojisinden ug kesit; dar kafalrhgirmsdan ii<; asamadir,

Bu ilkelert izleyip bu ufka basvurmak suretiyIe, burada yapmaya niyetlendigim cozumtemeler iki biitiinliik halinde siralamyorlar. Bir yanda, tersine donu§ ilkesini calistaran, «elestirel» butunluk: biraz once sozjinii ettigim dislama, smirlama, uygunlastirma biclmlerinin kusatilmaya calisrlmasi: hangi ihtiyaclara yamt vermek tizere, nasil meydana gelmis olduklarmm, nasrl degi§ime ugraml§ ve yer degi§tirmi~ olduklarmm, ne cesit baskilari etkin bicimde uygulamis olduklarinm, ne olcude saptmldiklarinm gosterilmesl. Diger yanda da, ateki ti~ ilkeyi cahstiran «§ecereseb birtunluk: bu baski sistemleriortasmda, onlara ragmen veya onlarm destegiyle, soylem sistemlerinin nasil olustugu: herbirinin ozgun normunun ne idigi, ve ortayacikl/?, gelisim, degi§im kosullarimn neler oldugu,

Once elestirel btittinti ele alalim. tIk agrzda yapilacak bir grup cozumleme, dislama i§levleri olarak nitelemis oldug'um~eye yoneltilebiltr. Daha onoeden bunlardan blrlni, belli bir donem icinde incelemistim: klasik gag-da delilik ve akIl arasmdaki aymmm arastirilmasrydr sozkonusu alan. Bunun ardmdan, bir dilsel yasaklar sisteminin coztimlenmesinecahstlabtfirdi: XVI. yiizyildan XIX. yiizyila degin clnselligi kusatan yasak; hiG kuskusuz sozkonusu edilecek olan, nasil azar azar ve iyi kl de ortadan kalkmis oldugunun gorulmesl degildi; ama, yasaklanmrs davramslarm, hem de en acik seclk blcimde adlandmlmis, simtlandmlrms, asamalandmlrms oldugu bir Itirat uygulamasmdan, XIX.

56

57

Ayni sorunu, bambaska bir acidan da ele almak isterdim: bilimselolma iddiasmdaki bir soylemin -tlbbi, psikiyatrik soylem, ve de sosyolojik soylem->, ceza sisteminin otusturdugu 0 uygulamalar ve buyruksal soylemler butimu iizerindeki etkisini olcmek. Buc;oziimlemede de, psikiyatrik ekspertizlertn ve ceza yontemi ielndekl rollerinin incelenmesi hareket n 01o::tasml ve bashca malzemeyi olusturacaktrr.

:::loylemleri sirnrlama usullerinin,. aralarmda biraz once isaret etmis oldugum yazar, yorumlama ve disiplln ilkelerinin ver aldlgl bu usullerin ~ozumlemesi de yine bu elestirel bakl~ acis; icinde, ama bir baska dlizeyde yapilmak gerekirdi. Bu bakl§ acisi icinde, ~e§it1i incelemeler dii§iiniilebilir. Akluna, XVI. yiizyrldan XIX. yiizYlla degin, hekimligfn tarihini ele alacak hir ~oztimleme geliyor crnegtnsozkonusu edi1ecek olan, gerceklestirilmis buluslar ya da kullamlan kavramlarrn saptanmasi degildir pek, ama, tibb! soylemin kurulusunda, ancak bir yandan da onu tasiyan, ileten, guclendlren bu tun bir kurumlasma icmde, yazar, yorum ve disiplin ilkelerinin nasil devreye sokulduklarrnm kavranmasidir: buyuk yazar Ilkesinin nasil i§lediginin ogrenilmeye cansnmasidir: yani Hippokrates'in Galierr'in elbette, ama aym zamanda da Paracelsus' un, Sydenham'ln veya Boerhaave'in; aforizma ve yorum uygulamasmm nasil, ve XIX. yiizyilm gee zamanlarma degin hilla i§leyebilmi~ oldugudur, vaka uygulamasmm, vakalann biraraya getirilmesinin, somut bir vaka uzerindeki klinikogrenimln, yavas yavas nasil onun yerini alnus oldugudur; nihayet heklmligin, once doga bilgisine, sonra anatomi ve biyolojiye dayanarak, hangi modele gore

~endisini bir dislplin halinde olusturmaya c;alI§tIgIdIr.

Aym §ekilde XVIII. ve XIX. yiizyIllarda edebiyat tarihi ve elestirisirrln, dini metin yorumculugunun, incil tefsirciliglnin, kutbilimin, tarihi veya destansi «yasam oykiilerinin», otobiyografinin ve arulann yontemlerint kull anarak , degi§.tirerek ve yerinden oynatarak, yazarm ki~iligini ve yapitm kimligtni neeesit bir calismayla meydana getirmis olduklan da ele almabilirdi. Psikanalitik bilme Icinde Freud'un oynadrgr, muhakkak ki Newton'un (ve biitiin disiplin kurucularmm) fizikte oynadigmdan cok farkli olan, aym sekilde felsefi soylemin alanmda bir yazarm (Kant gihi, baska turlti bir relserece di.i§iinti§iin baslatictsi bile olsa) oynayabfleceginden cok farkli olan rolii de, giiniin birinde, incelemek gerekecek.

i§te size gorevin elestirel gorunumu, soylemsel denetimln a§amaIarmm9Dziimlenmesi bakimindan birkae proje. §eceresel gori.iniime gelince, 0, kilh denetim smirlanmn icinde, kah dismda, kah SImrlamamn cogunluk iki yarnnda, soylemlerin gercek olusumunu ilgilendirir. Elestiri, soylemlert azaltma, ancak aym zamanda da yeniden gruplandrrrna ve blrlestirme sureclertnl goz.iimler; secerebilim onlarm hem dagimk hem kesiklilikli ve hem de diizenli olusumlarmi inceler. Dogrusunu soylemek gerekirse, bu iki gorev hlcbir zaman tumuyle birbirlerinden aynlamaz; bir yanda, yadsimanm, dislamarun, yeniden gruplandirmanin veya gorevlendirmenin blcimleri, ve sonra, ote yanda, daha 'derm bir duzeyde, ortaya glkl§larmdan hemen once veya sonra, ayiklama ve denetime maruz bira'kilan soylemlertn kendiliginden fl§kITJ§l yoktur.

58

59

S6ylemin diizenli olu§umu, basi kosullarda ve belli bir noktaya kadar, denetim yollarim butunlesttrebilir (bir disi:plin ornegin, bihmsel soylem bielm ve konumunu kazandigmda, alan budur); ve tersine dsnetlmln seklllert soylemsel bir olusumun icmde varhk kazanabilirler (yazan ortaya glkarICI soylem olarak edebi ele§tiri gibi): oyle ki her ele§tirel gorev, denetimin asamalanlll sorgulayarak, bunlarm iginde olustukl;n s6ylemsel diizenlilikleri de aym zamanda iyicene ~oztimlem~lidir; ve her seceresel betimleme de gercek olusumiar icinde rol oynayan sImrlari dikkate almak zorundadir. Elestirel ugra§ He seceresel ucrns arasindaki fark gortindtigu denIi ~esneden veya alandan kaynaklanmamaktadrr, ama saldm noktasmdan, bakig acismdan ve smrrlamadan kavnaklanmaktadlr.

Az once muhtemel bir incelemeden sozediyordum: cinlselligtn soylemini etkileyen yasaklarm incelenrnesinden. Her ttirlu §lkta, bu incelemeyi, iclerinde etnseulgm sozkonusu oldugu, ve cinselligin ad1andlnlml§, betimlenmi§, metaforla§tlrllml§, aglkIanmis, yargtlanrnl§ bulundugu edehi, dini veya etik, biyolojik ve tabbi, ve de hukuki soylem btrtiinlerini de aym and a ,goziirnlemeden ytiriitmek, zor ve soyut olurdu. Cinselligtn birlikgi ve duzenli bir soylemtni meydana getirmls olmaktan cok uzagiz: belki de buna hi!;} ulasilamayacak ve helki de bu dogrultuda gitmiyoruz. Hi(} onemli degil. Yasaklar, edebi soylem He tlbbi soylemde, psikiyatrinin soyleminde ya da viedanlari yonlendirmede kullanilanda aym biclmde degil ve ayni $.ekilde i§lemiyor. Ve, tersine olarak da, bu farkh soylemsel diizenIi-. likler, yasaklari aym ~ekilde giigl~ndirmiyor, cevrelemiyor veya uzakl~tlrnl1yorlar. 0 halde incele-

me, en azmdan bir bolumuyle, her birinde farkhhk: gosteren yasaklarm i§lemeye koyulduklari diziler cokluguna gore yapllabilir ancak.

XVI. ve XVII. yuzyillarda, zenginligt ve yoksullugu, parayi, tiretimi, ticareti, ilgilendiren 80Y- 1em dizileri de ele almabilirdi. Burada, zenginler ve yoksullar, bilginler ve cahiller, protestanlar veya katolikler, kraliyet subaylari, tacirler veya ahlakcilar tarafmdan dile getlrilrnls, oldukca ayrr cinsten sozcelem butunleriyle kapisilacaktir. Herbirinin kendi dtizenlilik bi~imi, aym §ekilde de kendi baski sistemleri var. 19lerinden hicbirinde, soylemsel duzenllligin sonradan bir disiplin i§leyi§i kazanacak ve adma once «zenginliklerin ~oziimlemesi», sonra da eekonorni politik» denecek olan 0 oteki biclml, tam olarak ortaya cikmamistrr. Bununla beraber, sozcelemlerinden bazilarmr kendine maledip baziIanni dislamak, bazilarirn dogrulamak veya bir yana birakmak suretiyledir ki, onlardan kalkarak yeni bir diizenlilik olusmustur.

Yine, XX. yiizyll basina degin ge§itli disiplin- 1ere, gozlemlere, tekniklere ve reeetelero dngllml§ ve yaYllml§ olarak bulunabildig1nce, soyeekime i1i§kin soylemleri konu alacak bir inceleme de dii§iiniiIebilir; 0 zaman da, hangl eklemIenme dtizeniyle, . bu dizilerin, sonucta genetigln, epistemolojik agldan tutarlI ve kurumsal olarak kabul edllmls yiiztinde, yeniden diizenlenmis olduklarmi gostermek gerekecektir. Francois Jacob'un erisllmez bir parrlti ve bilgelikle ba.§.arm.I§ oldugu, i§te bu gab§madir.

Ele§tirel betimlemelerle §eceresel betimlemeler bOylece birbirini izlemek, birbirinden destek almak ve birbirini tamamlamak zorunda. Qoziimlemenin

60

61

elestirel kismi soylemin sarmalanma sistemlerine yonellyor; soylemin 0 buyrukeuluk, dislama, az-bulunurluk ilkelerini imlemeye, kusatmaya calisryor. Haydi sozcuklerle oynayrp, cahskan bir densizlik uyguluyor, diyelim, Q6zfunlemenin seceresel kisrmysa, buna karsihk, s5ylemin gercek olusumunun dizilerine yoneliyor: onu evetleme gucu iginde yakalamaya cahsiyor: ancak bununla yadsimanmkine karst gelecek bir erkl degil, ama haklarinda dogru veya yanhs onermelerin evetlenebilecegi veya yadsmabilecegi, nesne alanlari olusturma erkini anhyorum. Bu. nesne alanlarma olumluluklar adim verelim: ve, ikinci bir kezsozcuklerle oynayip, eger elestirel bicem cahskan densizligtnkl ise, seceresel mlzac da mutlu bir pozitivizmin mtsacidir diyelim.

Her turlu sikta, en azmdan bir seyln alti clzilmelidir: soylemin boylece kavranmis olan C;oziirnlenisi bir anlammevrenselliglni aglga cikarmaz, bir temel evetleme erkiyle, kabul ettlrilmls az-bulunurlugun oyununu gun I§lgma cikanr, Az-bulunurlu'Iuk ve evetleme, sonue olarak da evetlemenin azbulunurlugu, yoksa anlamlandirmarun monarsisi degil.

Ve . §imdi, soz dagannda bosluk tasiyanlar -eger tmisi anlammdan daha ho§ geliyorsa- buna yapisalcihk desinler isterlerse.

Ama aym ~ekilde, onun yaprtina da pek cok §ey boreluyum; onun olan ve bugun bizi kucaklayan o metinlerin anlamlarmdan uzaklastiysam veya sag-lam yapilarmi garplttlysam beni bagVlSlaSln'

, <>'

bir soylemin icsel ekonomtstnj, geleneksel tefsirin

y6ntemlerinden veya dilbilimsel §ekilciIiginkilerinden tiimiiyle farkh bicimde cozumlerneyt bana og-reten odur; bir soylemden digerine, kiyaslamatar yoluyla, karsilikh islevsel bagtantilar' sistemini bulmayi og-reten odur; bir soylemln dontlsumlerinj ve kurumsalbkla olan bag-IarIlll nasil betimlemek gerektigini 6greten odur. Eger, boylesi bir yontemi, destansi veya mitik anlatilardan farkli her tiirin s6yleme de uygulamak istediysem., bu dusunce, hie kuskusuz, g6zlerimin ontinde bulunan bilim tarihcilerinin, ve ozellikle de Bay Canguilhem'in calismalari yuzunden aklima gelmistlr; bilim tarthtnin ille de iki siktan biri; bul'uslarrn tarihcesi, ya da bilime belirsiz yaradlh§l veya dissa) etkileri yonunden yaklasan dusunce ve kanaatlerin betimlemesi olarak ele almamayacagim; ama, bilim tarihiriin, kuramsal rnodellerin ve kavramsal araclarm aym zmanda tutarh ve degi~tirilebilir bir biitiinii gibi lslenebilecegtnt, islenmesl gerektigini anlamis 01- mami, ona borcluyum,

Ancak dii§iinizyorum da, borcum cok biiyiik bir oranda, asil Jean HyppoHte'edir. ~Ok iyi biliyo rum ki yapiti, bireok kisinln gozunde, Hegel'in saltanati altmda yasiyor ve de cagrmiz, ister mantik aracihgryla isterse epistemolojt, ister Marx'a dayanarak isterse Nietzsche'ye, tumuyle Hegel'den kurtulmaya eahsmakta: ve biraz once soylem hakkmda s6ylemeye <;ah§t1l?;lm §eyler de hegelci 10- gos'a hig sadik degil.

Qok iyi biliyorum ki eger bana yardimei olacak modellere ve desteklere sahip olrnasaydrm, size eregtnt sunmaya galU?tlglm bu arastirmalara girtsemezdim. oyle samyorum ki Bay Dumezll'e cok ~ey borcluyum, zira yazmanm bir zevk olduguna hala Inandigim bir yasta, beni gall§maya iten odur.

62

63:

Ancak Hegel'den gercekten kurtnlabi1mek, ondan kopmanin neye malolacagmi da tam tamma degerlendlrmeyi gerektirir; Hegel'ln, belki de sinsice, nerelere dek bize yaklasmis oldugunu bilmeyi gerektirir; Hegel'e karsi dii~iinmemize imkan veren seylerde, nelerin hala daha hegelci oldugunu bilrneyi gerektirir; ve de ona karsi kurdugumuz slgmaklarm, ne olcude, belki de hala bize karsi glkardigr ve ucunda, hareketsiz ve otelerde,bizleri bekledigi birer hile oldugunu 61c;;meyi. ..

imdi, eger bugiin pek cogumuz Jean Hyppolite'e borcluysak, bu onun Hegel'den ayrilman, uzak- 1 asilan , ve insam yeniden, ama bir baska bicimde Dna !Yotiiren, sonra bir kez daha onu terketmek zorunda birakan 0 yolu, bizim icin ve bizden once, hie yorulmaksizm katedip durmus olmasmdandir.

Her §eyden once Jean Hyppollte, Hegel'in XIX. yiizylldan beri ortada dolasan ve gizliden gizliye kendisiyle mucadele edilen 0 biraz hayaletimsi kocaman golgeslne bir varhk vermeye ozen gostermi§ti. Bircevirisiyle, Aklm Fenomenolojisi'nin gevirisiyle 0 varllgl Hegel'e vermisti: ve Hegel'in kendisi bu fransiaca metinde diipediiz vardir, kamtl. da, Almanlarm, kisa sureler i<;in bile olsa, almanea metmde ne yazdlgml daha iyi anlamak 1<;in ona basvurmalandir.

tmdi Jean Hyppolite, bu metfndekl biitiin <;1- kl§ yollarmi aramis ve dola~l§tlr, sanki tek kaygisi §uydu: RegeI'i kullanmanin miimkun olmadIgl yerde hala felsefe yapilabilir mi? Bir felsefe, ve hegelci de oImayaeak bir felsefe varolabilir mi? Dusiincemizde hegelei oImayan §ey, acaba zorunlu ola;ak felsefece de olmayan ~ey midir? Ve feIsefe kar-

~ltl olan ~ey, HIe de hegelci olmayan §ey midir? Oyle ki, Hegel'in bize vermis oldugu bu varhgmm, yalmzca tarihsel ve tltiz bir betimlemesint yapma. Yl da amaclamiyordu: ondan yenilik deneyiminin bir semasim cikarmak istiyordu (bilimleri tarihi

, ,

politikayi ve her gtinkti izdrrabi hegelci tarz uzerin-

den dusunmek miimkun miidiir?), ve tersine olarak, yenile§mi§ligimizle hegelctlig], oradan da felsefeyi denemek istiyordu. Ona gore Hegel ile kurulan baglanti, felsefenin yengiyIe cikmasmm asia kesin 01- madlgl bir deneyin, bir kar§11a§manrn mekamydi, Hegelci sistemden hicbir zaman emniyetli bir evrenmi~eesine yararlanmlyordu; orada felsefenin

aldigr a~nn rizikoyu gdrmektoydj. .

~an:r~m uyguladlgl gidip gelme, hegelci felserenin l~mde demiyorum, ama iizerinde ve Hezel' in ~ anl~~lgl §ekliyle de felsefenin iizerinde uygulad.:gl .Pdlp g'elm~e buradan kaynaklamr; temalarm tumuyle yer degi§tirmesi de oyle ... Felsefeyi, en sonunda kendi kendini dii§iinmeYi ve kavramm hareketi icinds kendi kendini yakalamayj beceren butunluk olara~ tasarlayaeak yerde, Jean HypPolite, anu sonsuz bir ufkun fonunda, bitimsis bir odev haline getiriyordu: hep erken dogmus reiseresi . bir noktada tamamlanmayahaZlr degildi hi~bir dekild~. Sonu gelmeyeeek odev su halde, durmadan yeniden baslanan, yinelemenin bicim ve ayklnhgma adanmis odev: biitiinliigiin eri§ilemeyen dii§iincesi olarak felsefe, Jean Hyppolite Icin, deneyin asm diizensizligi_ icinde yinelenebilir olabileeek olandi: hayatta, oliimde, bellekte, ara vermemecesine yeniden ele alman soru olarak, kendini veren ve kendini saklayan .s.eydi: boylece, bir hegelci tema olan kendinin bilinci iizerinde sona eris'i, bir yineleyici

64

65

sorgulama temasma donii§turmekteydi. Ancak, madem ki felsefe yinelemeydi, kavramdan sonra gelen de deglldi: soyutlamamn kurduklarmi izlemek zorunda degildi, her zaman kenarda durmaliydi, edinilmis genellemeler.iyle bagllll koparmaliydi ve felsefe-olmaz'la temas noktasmdaki yerine donmeliydi, onu tamamlayanm degil, ama ondan once gelenin, onu henuz tedirgtnliglnden uyandirmarms olamn, olabildiglnce yakmma yaklasmaliydi: tari'hin tekilligini, bilimin bolgesel akilcihklarim, belIegtn btlincteki derlnligim ortadan kaldirmak icm degil, dusimmek ictn yeniden ele almahydi; boylece varolan, tedirgin, felsefe-olmayanla temas gizgisi boyunca hareketli, bununla birlikte ancak onunla varolan ve bu felsefe-olmayamn bizim icin t~ldlgl anlami ifs.a eden bir felsefenin temasi beliriyordu. imdi, eger bu felsefe, felsefe-olmayanla bu yinelenen temas iclndeyse, felsefenin baslangicr nedir? Kendisi olmayan s.eyin iginde gizlice mevcut, nesnelerin nsiltilari arasmda krsik sesle kendi kendini formullestirmeye baslayarak, hanidir orada midir? Ama, 0 zaman, felsefi soylemin belki de varolus nedeni bulunmayacaktlf; ya da aym zamanda keyfi ve mutlak bir temelin tizerinde baslamak rru zorundadir? Boylece, hegelci kendiUgmdene ozO"ti hareket temasmm yerine, felsefi soylemin teme-

h

'Ii ve btcimset yaptsi temasmm ge~tigt gorultlyor.

Nihayet, Jean Hyppoltte'in hegelci felsefede uyguladigt sonuncu yer degi§tirmeye ge1iyoruz: eger felsefe mutlak soylem olarak baslamak zorundaysa, tarihin durumu nedir ve bir toplumun i\!inde, bir toplumsal srmfm icinde, ve kavgalar ortasmda tekil ki§i ile baslayan bu baslangic nedir?

Bu bes yer degis.tirme, hegelci felsefenin en

uc kiyisina goturerek, ve onu hi~ kuskusuz kendi oz smirlarmm ote yamna asirarak, Jean"Hyppolite'in Hegel ile karsilastarmaktan vazgegmedigi modern felsefenin bashca biiyUk simalarmi sirayla davet ediyor: tarihin sorunlariyla Marx, felsefenin mutlak baslangici problemiyle Fichte, felsefeceolmayanla temas temasiyla Bergson, dogruluk ve ylneleme problemiyle Kierkegaard, akllclllglmlZID tarihine bagh sonsuz odev olarak felsefe temasiyla Husserl. Ve, bu felsefi simalarm otesinde, Jean Hyppolite'in kendi oz sorunlari eevresinde basvurdugu butun bilim alanlari goruluyor: arzunun tuhaf mantigiyla psikanaliz, matematik ve soylemin formellestirtlmesi, enformasyon kurami ve canlmm Gozpmleni~i ic;inde uygulamaya konusu, kisacasi, kendilerinden yola cikilarak baglariru durmadan dtigiimleyip durmadan cozen bir mantik ve bir varolus sorusunun sorulabilecegi butun alanlar.

Birkac belli bash kitapta telaffuz edilmis, ama daha cok arastrrmalarda, bir egitim cabasmda, siirekli bir dikkatle, her gun sergilenen bir uyamklIk ve comertllkte, apacik bigimde yonetimsel ve pedagojik (yani, ashnda iki yonden de politik) bir sorumiuluk lcinde yayilrms DIan bu yaprt, c,;agImlzm en temel sorunlanm goguslemi~, formtillestlrmtsti. Pek gog-umuzun ona alabildigtne minnettar olmasi gerekir.

HiC; kuskusuz, yaptignn seytn anlammi ve olabilirligini ondan ogrendigim Iclndir ki, pes c,;ok kez el yordamiyla yoklamaya gall§lrken beni aydmlattl~ i<;indir ki, cahsmama onun yolgosterict olmasim istedim ve projelerimin sunumunu, onu anarak bitirmeye ozen gosterdlrn. ~imdi kendi kendime sordugum sorular onda, onun su eksikliginde -ki ora-

66

67

da hem yoklugunu, hem de kendi yetersizligrmi duyuyorum- bulusuyorlar.

Degil mi ki ben ona bunca borcluyum, ben] burada ders vermeye ~aglrmak suretiyle yaptrginia secisin, bir bakima, sizierin de ona duydugunuz saygmm bir iradest oldugunu cok iyi anliyorum; bana verdiglniz onurdan oturu sizlere derinden mutesekkirim, ama bu seciste ona alt olan payi dti§tinunce, size bir 0 denli daha tesekkur ediyorum. Kendirni onun ardili olma gorevinde onunla e§it duzeyde bulmasam da, buna karsilik biliyorum ki, eger 0 mutluluk bize verilebllseydi, burada, bu aksam, hosgorulsuyle beni yiireklendirirdi.

Ve simdi, biraz once baslamakta neden 0 denli gueluk cektigirni de daha iyi anlIyorum. ~u an, benden once soze baslamasmi, beni tasimasmi, beni konusmaya c.;aglrmaSInl ve benim kendi soylemimin Icine yerlesmesini dllemis oldugum sesin hanglsi oldugunu cok iyi biliyorum. Soze baslamakta onca korkutucu olan seyin ne oldugunu biliyorum artik; zira sozii, benim onu dlnlemis oldugum, ve onun, beni dinlemek lcln simdi bulunmadigi, bu mekanda aliyordum.

68

You might also like